| Konu: | Ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik sorunların doğrudan turizm sektörü üzerinde yarattığı olumsuz etkilere ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 17.02.2016 |
HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye'nin gündemi ile Parlamentonun gündeminin örtüşeceği günleri umutla bekliyoruz. Türkiye'nin gündeminde açlık, yoksulluk, sefalet ve terör var ama Parlamento niyeyse başka gündemlerle uğraşıyor ve özellikle üniversiteler ve yargı, tıpkı Titanic batarken müzik dinleyen yolcular gibi. Gideceği yönü bilmeyen kaptan için, hiçbir rüzgâr doğru rüzgâr değildir. Bırakınız geleceği öngörüp planlamayı, gün içerisinde bile tutarlı bir çizgi ne yazık ki yoktur. Uygarlık tarihi, Anadolu tarihi büyük derslerle doludur. Sizler, tarihten ders almak yerine, tarihe olan kininizin esiri olmak üzeresiniz. Ülke moralsiz, halk mutsuzdur. Sağduyu yerine hamaset, uzlaşma yerine intikam ve dayatma, uzak görüşlü liderlik yerine ise siyasal yobazlığın dayatıldığı bir ülke ortaya çıkmak üzeredir.
Nasıl İtalya tarihi Avrupa tarihinin bir bileşkesi ise Türkiye tarihi de Avrasya tarihinin bileşkesidir. Üç kıtaya yayılan çok uluslu bir imparatorluğun merkezî göçler ve istilalar sonucu birçok etnik kökenin karışımı hâline gelen bir toplum; Etrüskler, Lombardlar, Grekler, Franklar, Vandallar, Araplar, Vizigotlar, Hunlar, Avarlar, Vatikanlar vesaire, faşizm, iç savaşlar, büyük savaşlar; Avrupa ve hukukun üstünlüğü. Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarıyla işte bu büyük devrimi başarmıştır; hukukun üstünlüğü ülkesini kurmayı ve ulus devleti kurmayı başarmıştır.
Bugün, Türkiye'nin sorunlarının Parlamento içerisinde çözülmesi başarılmalıdır. Bırakınız sivil toplumu, Parlamentoya bile dayatma aşamasına gelen bir anlayış, derhâl bütün siyasi partiler tarafından reddedilmelidir. İngiltere, Fransa, İspanya teröre karşı son derece kararlı net tavır sergiledi ve yendiler. Bu tavrı Türkiye Parlamentosunun da göstereceğine inanıyorum. Ortak payda demokrasidir. Kürt sorununun çözümünde anayasal düzen saydamlık içerisinde, tabusuz, özgürlükçü bir biçimde yeniden kurulmalıdır. Güçlü ülkeler bölünmez. Bölünme kompleksine asla kapılmamalıyız. Güç demokrasidir, hukuktur, ekonomi, ulusal güvenlik ve toplumsal kalkınmadır, insani kalkınmışlık eğitim, sağlık, kadın hakları, teknoloji ve doğadır. Bütün bu yönde atılacak adımlar geniş bir uzlaşmayla pekâlâ mümkündür. Bu da "oku" ayetiyle başlayan, 700 ayette akla verilen önemi vurgulayan Kur'an-ı Kerim'de de emredildiği gibidir. Akılcı, soğukkanlı, saygılı ve hoşgörülü bir tartışma ortamı, partiler arası uzlaşma, işlevsel yaklaşım, kademeli çözümler ve ileri derecede duyarlı bir toplumsal iletişim kaçınılmazdır. Bunca gencin şiddetin derin acısını yaşayan bir ülkede siyaset dünyası bu küresel gerçeği anlamalı, gereğini derhâl yapmalıdır.
On dört yıllık iktidarınızda toplumda demokratik kaygıların dehşet verici aşamaya gelmiş olması vahim bir durumdur. Partizan bir kutuplaşmanın dayatıldığı bir toplumda yaşanan büyük kırılmalar yalnızca demokrasiyi değil, ülkeyi de geri dönülmez, dehşet verici sonuçlara sürükleyebilmektedir.
Bütün uygar dünyada çağdaş uygarlığın temelini oluşturan sivil toplum varken Türkiye'de bırakınız sivil toplumu, Gazi Meclis bile sıradanlaştırılmaya çalışılmaktadır; rengârenk lambalar takılmış siyah camlı araçlarla girilen ve beleş yemek yenilen bir yer algısına sürüklenmekte; demokrasi adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına üzüntü verici bir durum olmaktadır.
Uygar dünya için Türkiye, yalnızca öteki değildir, anlaşılması, güvenilmesi zor bir ülkedir; itilip kakılan, refüze edilen, onuru örselenen bir ülke konumuna sürüklenmektedir. Libya, Mısır, Irak, Suriye, Rusya politikaları ve Ekvador'da bir milletvekilinin suratında patlayan yumruk itibarın büyük iflası aşamasıdır. Özgür, yaratıcı ve öz güvenli insanların ülkesi gitti, yerine konulan bir despotizm ruh hâli gelmiştir. Orta Doğu'da istikrarsızlık, Afrika'da yoksulluk dünya jeopolitiğinin gerçeğidir.
Bir siyasi rejim kişinin haklarını korumuyor, kişiyi baskı altına alıyor ise insanlara baskıya karşı direnme, giderek ortadan kaldırılan hukuk düzenini yeniden kurma hakkı doğar. 1793 Haklar Bildirgesi de direnme hakkının hakların kayıt altına alındığı bir başka metindir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Birleşmiş Milletler ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de toplumun hukuka uyarlı, hukuk düzenine uyarlı direnme hakkını korumuş ve kollamıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti de bu her iki sözleşmenin hem kurucusu hem de imzacısıdır. Bu ülkenin yeniden Avrupa'nın çağdaş hukukun üstünlüğü ülkesine dönmesi bu Parlamentonun en büyük başarısı olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)