| Konu: | 28 Şubat sürecinde yaşananlara ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 23.02.2016 |
FATMA BENLİ (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 28 Şubat haftası içerisinde bulunduğumuz için 28 Şubatta yaşananlar hakkında söz istedim ama işin doğrusu, "Bin yıl sürecek." denilen, on üç sene boyunca, özellikle üniversite öğrencileri için kesintisiz uygulanan...
BAŞKAN - Sayın Benli, bir saniye lütfen...
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda çok yoğun bir uğultu var. Sayın hatibin ne dediğini gerçekten duymuyoruz ve anlamıyoruz; o yüzden, bir sükûnet içerisinde olursak sayın hatibi dinleyebiliriz.
Buyurun Sayın Benli, sürenizi yeniden başlatıyorum.
FATMA BENLİ (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Belirttiğim üzere, 28 Şubat haftasında bulunduğumuz için, aslında, sizlerin önünde, 28 Şubat uygulamalarını anlatmak üzere buradayım ama "Bin yıl sürecek." denilerek başlatılan ve özellikle üniversite öğrencileri için on üç sene kesintisiz uygulanan, en azından on binlerce insanın hayatında bire bir etkiler yapan, hiç etkilenmese bile, komşusu, etrafındaki kardeşi, teyzesi, annesi yasağın muhatabı olmasa bile, bu yasağı konuşmak suretiyle, bütün Türkiye'de bundan dolayı zarar gören, on üç senemize mal olan bir yasak nedeniyle yapılan uygulamaları sadece beş dakika içerisinde anlatmam mümkün değil ama işin doğrusu, bunu anlatmak gerekir. En azından birkaç tane örneği bilginize sunmak istiyorum ki tekrarlanmasın, bir daha Türkiye on üç senesini kaybetmesin. On binlerce insanı dışlamasıyla karşılaşılan ve bütün Türkiye'ye zarar veren o uygulamaları tekrar etmemek için, bir daha bunların yaşanmaması için, en azından bu defa hep beraberce neler yapabiliriz onu düşünmemize vesile olsun diye söz aldım işin doğrusu çünkü etrafınızdaki insanlardan yoksa bile en azından televizyonlardan takip etmişsinizdir, 28 Şubat süreci her ne kadar "postmodern darbe" olarak adlandırılsa da, her ne kadar sadece hükûmetin devrilmesi gibi adlandırılsa da özellikle kadınları etkileyen bir durum içermekteydi. Amerika Anayasa Mahkemesinde Yargıç Brandeis, özellikle bir muhalefet şerhinde şunu ifade eder: "İnsanoğlu cadılardan korktu ama kadınları yaktı." İşte, 28 Şubat sürecinde yaşananlar buydu. "İrticayla mücadele" adı altında başlatılan, güya modernizm, güya çağdaşlık adına legalleştirilmeye, meşrulaştırılmaya çalışılan bu süreçte üniversitedeki öğrenciler dışarı atıldılar. Onların dışarı atılması yetmedi, hâlihazırda memur olarak çalışanların çalışmaları engellendi. Bu yetmedi, üniversiteye ve KPSS'ye, devlet sınavlarına giriş yasağı kondu, ondan sonra devam etmeleri engellendi. Bu yetmedi, imam-hatiplerin orta kısımları kapatıldı. Tekraren yetmedi, liselerde katsayı uygulaması getirildi ki bunlar en azından üniversitelere gidemesinler. Maddi durumu olan öğrenciler "En azından Kıbrıs'a gidelim, biraz daha ailemizin durumunu zorlayarak eğitimimizi sürekli olarak devam ettirelim." dediler ama yasakçı uygulama orada da peşlerini bırakmadı, yasak bizatihi Kıbrıs'a kadar onların peşinden devam ettirildi. Avrupa'ya gidenlerin şansı da çok fazla yoktu çünkü oradan, Avrupa'dan alınan eğitimleri olmalarına rağmen denklik alamadılar ve süreç uzayıp gitti. Çünkü en başında bu yasağın tek sebebi vardı, insanları kıyafetleri nedeniyle ayrımcı uygulamalara tabi tutmak, "makbul vatandaş" tanımı üretmek ve bunun dışında kalan bütün herkesi dışında tutmak.
Ayrımcılık o kadar ağırdı ki ve bir noktadan sonra ileri sürülen mazeretler o kadar absürt hâle geliyordu ki biz bütün Türkiye olarak Medine Bircan vakasını bile yaşadık çünkü İstanbul Üniversitesi sadece öğrenciler için ya da memurlar için başörtüsü yasağı getirmekle yetinmedi, "sağlık karneleri" konulu 2002 tarihli bir genelge çıkardı ve dedi ki "Öğretim görevlilerinin eğer eşleri ve kızları da sağlık karnesi istiyorlarsa, başları açık olmak zorundadırlar."
Tabii, yasakçı zihniyet, hazır bu genelge varken bu genelgeyi üniversitenin tıp fakültelerinde tedavi gören hastalara uyguladı. Medine Bircan 71 yaşında bir kadındı, kanser tedavisi gördüğü için saçlarının olmadığını bile dikkate almadılar, başı açık fotoğraf olma noktasında ısrar ettiler ve Medine Bircan'ı biz aslında o başı açık fotoğrafının yer aldığı sağlık karnesinin çıkartıldığı gün kaybettik.
Benim bu tarz örnekleri anlatacak o kadar çok vakam var ki ama tek bir olayla bitirmek istiyorum çünkü burada anlatmazsam ileride içime dert olur. Ayşe Özyurt'tan bahsetmek istiyorum size. Ayşe, benim lise arkadaşımdı. Ben avukat oldum, o lisede öğretmen. Kur'an-ı Kerim öğretmeniydi, imam-hatipte eğitim veriyordu ama bunun için yeterli olmadı, soruşturmalar geçirdi, görevden uzaklaştırıldı, memuriyetten atıldı, yetmedi, hakkında ceza davası açıldı yetkili amirlerin verdiği emirlere itaatsizlik ettiği gerekçesiyle, ki onunla aynı akıbeti paylaşan, adi bir suçlu gibi ifade veren yüzlerce kadın vardı ama Ayşe'nin farkı, hâkimin ona duruşma salonunda "Başını aç." demesiydi. Davanın bizatihi konusunun başını açmaması olmasını bile önemsemedi hâkim bey ve Ayşe o gün ceza almadı belki, beraat etti ama daha sonra yaşananlar onun içinde kalan bu ukdeyi hep devam ettirdi. Çünkü AK PARTİ iktidarı zamanında, yani bizatihi kurucuları başörtülü diye Anayasa Mahkemesine getirilen, Anayasa Mahkemesinde hakkında kapatma davası açılan, cumhuriyet mitingleriyle ortadan kaldırılmaya çalışılan, e-muhtıra alan AK PARTİ zamanında, ancak 2010 yılında, askerî vesayet rejimi kaldırılabildiğinde başörtüsü yasağı kalktı. Daha sonra öğrenciler okula girmeye başladılar, daha sonra değişen yönetmeliklerle memurlar çalışmaya başladı ve öğretmenlerimiz geri döndü, benim gibi öğrenciler de geri döndü ama Ayşe dönemedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Benli, pozitif ayrımcılık yapıyorum, size bir dakika daha veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
FATMA BENLİ (Devamla) - Çok teşekkür ederim.
Bu hikâye benim için önemli çünkü herkes geri dönse de Ayşe dönmedi çünkü aradan geçen süreçte kanser hastası olduğu için vefat etmişti. Ben, bir daha Ayşelerin aynı sıkıntıyı yaşamaması için, o on üç senelik mağduriyette sürekli o ayrımcı muameleye maruz kalan kadınların yaşadıklarının tekrarlanmaması için en azından bu sefer bütün partiler olarak hep beraberce mücadele etmemiz gerektiğine inanıyorum. Çünkü sadece yasalarda ya da Anayasa'da başörtüsünün yasaklanmaması yetmiyor, eğer biz ayrımcı uygulamalara karşı Anayasa'da bir düzenleme yapmazsak yarın bir gün tekrarlanmasını engelleyecek hiçbir şey olmaz. O yüzden her birinizin desteğini istiyorum.
Son kalan yirmi saniyemde de... Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta çok elim bir hadise yaşandı, 28 canımızı kaybettik. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri olarak anma töreninde bulunacağız saat dörtte. Eğer Başkanım da izin verirse, katılmak isteyen bütün partilileri bu törene davet ediyorum saat dörtte.
Tekrar teşekkür ederim.