GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:46
Tarih:27.02.2016

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2016 yılı bütçesinin hayırlı olmasını ve özellikle bugün tartıştığımız kurumlarla ilgili bütçelerin hayırlı ve bereketli olmasını temenni ediyorum.

Öncelikle, bütçenin Plan ve Bütçe Komisyonundaki uzun tartışmalardan sonra buraya kadar gelmesinde büyük emek harcayan Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine ve Plan ve Bütçe Komisyonuna destek sağlayan bürokratlarımıza yürekten teşekkür ediyorum.

Sabahtan beri de buradaki görüşmeleri büyük bir titizlikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin vermiş olduğu yetkilerin tamamını kullanarak gerçekleştiriyoruz. Burada emeği geçen, katkıları bulunan bütün arkadaşlarımızın görüşlerini tek tek not ettik onlardan da inşallah istifade edeceğimizi ümit ediyorum.

Değerli arkadaşlar, benden evvelki bütün arkadaşlarımız günün anlamına binaen 28 Şubatla ilgili görüşlerini ifade ettiler. Ben de 28 Şubatın ve 28 şubatların geride kalmasını temenni ediyorum. Bir daha bu memlekette 28 Şubat gibi, 27 Mayıs gibi, 12 Mart gibi, 12 Eylül gibi bir kısmı açık, bir kısmı postmodern darbeler olmaz, milletin şu ya da bu kesiminden insanların -darbelerin mağdurları olarak- hayatları zindana çevrilmez ve inşallah, milletimiz demokrasinin bütün imkânlarından istifade ederek daha genişlemiş bir demokrasi içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gücünü artırarak yoluna devam eder.

Yine, darbelerle çok partili siyasi hayatı boyunca çok kez karşılaşmış bir ulusun çocukları olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin açık olmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisinde farklı kanaatlerdeki siyasi görüşlerin dile getirilmesinin, milletin temsilcilerinin bu Mecliste görüşlerini açıkça ifade edebilmelerinin ne büyük bir imkân olduğunu, özellikle çevre ülkelerde yaşanan acılar, dramlar göz önünde bulundurulduğunda ne büyük bir imkân olduğunu görüyoruz ve inşallah Türkiye Büyük Millet Meclisi her zaman açık kalır ve sizlerin de katkılarıyla, milletimizin de katkılarıyla millî irade her zaman bu Mecliste, bu ülkede hâkim olur.

Yine, 28 Şubat döneminde dönemin Başbakanı olarak büyük mağduriyetler yaşayan ve altından zorla halkın helal oylarıyla vermiş olduğu iktidar zorla alınarak uzaklaştırılan ve dün de ölüm yıl dönümü olan merhum Necmettin Erbakan'ı rahmetle anıyoruz ve bütün darbe mağdurlarının, hepsinin önünde de bir kere daha saygıyla eğiliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ayrıca değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde zannediyorum çok kez darbelerle ilgili konuşulmuştur, az evvel de konuşuldu, bütün arkadaşlarımız konuştu. Bu Mecliste millî iradeyi temsil eden hiçbir milletvekili arkadaşımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında temsil edilen hiçbir siyasi partinin darbelere destek vereceğini asla düşünmüyoruz. Ancak, artık Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Eylülden, hatta daha önceki dönemlerden kalan, hatta 1960 darbesinden bu yana kalan bütün antidemokratik yasaları temizlemesi, ayıklaması ve bütün bu antidemokratik mevzuattan Türkiye'nin kurtulmasında da herhâlde hayati görev bu çatının altındaki sizlere, bizlere düşmektedir, bu tarihî bir sorumluluktur. Aynı şekilde 28 Şubat ve 12 Eylüllerin arkasından sadece ağıt yakarak ağlamak değil, 28 Şubat ve 12 Eylülleri ortaya çıkaran ve onların zihniyeti olarak bu milletin ayaklarına pranga gibi vurulmuş olan 12 Eylülün Anayasası'ndan kurtarma vazifesi de, bu milleti kurtarma vazifesi de bu aziz Meclisin, bu yüce Meclisindir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için bu Mecliste yeni bir anayasa yapma iradesinin millet tarafından bir sorumluluk olarak 1 Kasımda Meclisin üstüne yüklendiğini bir kere daha ifade etmek istiyorum. Ümit ederim ki yeni bir anayasayı yapabilecek hem Parlamentodaki siyasi atmosferin hem Türkiye kamuoyundaki toplumsal atmosferin oluşmasına hepimizin olumlu, pozitif katkıları olur.

Değerli arkadaşlarım, bendeniz Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ve buna bağlı olarak basınla ilgili konulardan sorumlu olarak burada karşınızdayım. Kamuoyu demokrasilerde en önemli unsurlardan birisidir. Demokrasi, seçilenlerin kamuoyunun görüş ve beklentileri doğrultusunda ülkeyi yönetmesidir. Kamuoyunun görüş ve beklentileri sadece dört yıldan dört yıla, sadece oy vererek ortaya çıkmaz. Oy verildikten ve iktidarlar belirlendikten sonra kamuoyunun görüş ve beklentilerini belirlemede en önemli görev medyanın üzerindedir. Bu çerçevede, önceki adı "matbuat" olan yazılı medyadan günümüz görsel medyasına ve İnternet medyasına kadar, sosyal medyaya kadar çok önemli gelişmeler medya alanında ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede bizim amacımız, medyanın, demokrasinin gerçek bir gücü olarak, önemli bir aracı olarak Türkiye'de gerçekten daha da güçlenmesi, bunun için de bizim siyaset olarak üzerimize düşen sorumluluklar neyse bunları yerine getirmemizdir.

Bu çerçevede biz, medya üzerinde, özellikle 3 noktada, medyanın 3 temel direk üzerine oturması gerektiğini düşünüyoruz. Bunlardan bir tanesi, insan hak ve onurunu zedeleyecek yayınlardan kaçınan, insan hak ve değerini esas alan bir medya anlayışının olması. Hatta biraz daha bunu genişletelim, sadece insan hak ve onuru değil, insanın değerini esas alan bir medya anlayışının esas olması. İnsanın değerini esas almayan medya aslında kendi değerini de yok ediyor demektir. Dolayısıyla, medyanın insan hak ve onuru üzerinde, insanı değerli kılacak bir anlayışa sahip olması.

İkinci temel sütun, özgürlüklere ve demokratik teamüllere sahip çıkan bir medya anlayışının ortada olması.

Üçüncüsü ise, herkesin farklı kanaatleri olabilir, her medya kuruluşu başka bir anlayış içerisinde yayın yapabilir ama sonuç itibarıyla, medya kuruluşlarımızın millî çıkarlarımız, millî menfaatlerimiz ve değerlerimiz noktasında ortak bir yayıncılık anlayışı içerisinde olması medyadan beklenen herhâlde asgari bir tutumdur.

Bu çerçevede biz, bu 3 temel hususun hiçbirisini öncelik sıralaması içerisinde olmadan yan yana koyuyor ve bunun üzerinde yükselen, demokratik, yeni bir medya anlayışının önemli olduğunu düşünüyoruz.

Bu çerçevede, basın özgürlüğü konusunda, basın özgürlüğünü sağlamak ve medyanın gerçekten demokratik bir fonksiyon icra etmesini temin etmek için inşallah basın yasasının çıkarılması da bu Parlamentonun önemli sorumluluklarından birisi olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, yine bu süre içerisinde medyadan beklediğimiz önemli görevlerden birisi de yeni anayasanın yapım sürecine katkıda bulunmaktır. Yeni anayasanın yapım sürecinde siyasilerden, üniversite çevrelerinden, araştırma merkezlerinden, "Türkiye'de darbe anayasasından kurtulmak için şöyle bir fikrim var." diyen herkesten fikirlerini alacak ve kamuoyunu oluşturacak bir biçimde yeni anayasa yapım sürecinde medyaya büyük sorumluluklar düşüyor.

Ayrıca, bendeniz 64'üncü Hükûmette medya kuruluşlarından sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak göreve başladığımdan bu yana gerçekten medya sektöründe var olan sorunların sektör temsilcileriyle çözülebilmesi için kapsamlı bir çalışmayı da başlatmış bulunuyorum. Bu çerçevede, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti gibi, Basın Konseyi gibi, ayrıca Radyo Televizyon Yayıncıları Derneği gibi, Medya Derneği gibi, İnternet Yayıncıları Derneği gibi farklı kuruluşlardan arkadaşlarımızla bir araya geldik, çalıştaylarına katıldık, bundan sonra da çalıştaylarına katılarak inşallah bu sektörde atılacak adımları hep beraber planlayacağız. Arada arkadaşlarla konuşurken bir teklif daha geldi, eğer onaylarsanız onu da yaparız: Bu Meclisin çatısında medya kökenli bulunan milletvekillerimizle de zaman zaman bir araya gelerek görüş alışverişinde bulunmayı gerçekten önemli olarak kabul ederiz.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ve Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü Türkiye'de medyanın işleyişinden sorumlu olan 2 kuruluşumuzdur. Bu anlamda, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, hem Türkiye'nin tanıtılması hem Türkiye'deki medya faaliyetlerinin düzenlenmesi hem Türkiye'deki yabancı medya kuruluşlarının ve gazetecilerin yapacağı faaliyetlere organizatörlük görevi yapmak bakımından fevkalade önemli işler yapıyor. Burada vakit çok kısa olduğu için neler yaptıklarını anlatmayacağım. Ama, sadece geçtiğimiz yıl içerisinde yapılan Çanakkale'deki Çanakkale'nin 100'üncü yıl dönümü törenlerinde 1.909 gazetecinin, G20 zirvesinde 2.483 gazetecinin ve diğer uluslararası toplantılarda 2.200 gazetecinin, toplamda da 6.592 gazetecinin akreditasyonunu sağlayan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olmuştur. Yine, aynı şekilde, şu anda Türkiye'de 350 kişi yabancı yerleşik basın mensubu olarak Türkiye'de gazetecilik faaliyetlerini sürdürmektedir.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; uluslararası basının Türkiye'ye ilgisi malumdur. Türkiye, hem uluslararası birçok organizasyona ev sahipliği yapmak dolayısıyla hem çevresinde gelişen olayların Türkiye'ye dayatmış olduğu birtakım göçmen sorunları gibi sorunlarla boğuşan bir ülke olma hasebiyle hem de Türkiye'deki siyasi hareketlilik dolayısıyla uluslararası medyanın ilgi alanında bulunan bir ülkedir. Bu çerçevede bu ilgi alanı içerisinde bulunan ülkenin medya kuruluşları bakımından ve bizim de Türkiye'yi yönetenler olarak önemli sorumluluklarımızdan birisi de Türkiye'ye karşı kasıtlı olarak yürütülen uluslararası algı operasyonlarına karşı Türkiye'nin düzgün bir şekilde anlatılmasıdır. Bunun için bütün kurum ve kuruluşlarımız ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar ve Türkiye'yi gerçekten bu uluslararası alanda tanıtmak bakımından üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getiriyorlar.

Değerli arkadaşlarım, biraz sonra sorulan sorulara vakit kalırsa cevap vereceğim, yoksa yirmi dakikalık kısımda cevap vereceğim ama -az evvel Lütfi Bey ifade etti- esasında 64'üncü Hükûmet kurulduğunda 64'üncü Hükûmete bir isim vermek gerekirse 64'üncü Hükûmet bir reform hükûmetidir. Son derece pozitif bir gündemle Hükûmet programını okumuştur, Parlamentodan güvenoyu almıştır ve vazifesine başlamıştır. Ancak Türkiye, böylesine pozitif bir gündemi yakalamak durumundayken, Türkiye dünyanın henüz 1. ligine çıkmamış, Süper Lig'e çıkmamış ama play-off'da oynayan bir ülke olarak daha ileriye gitmek noktasındayken, maalesef, Türkiye, bir terör dayatmasıyla karşı karşıya kalmış, onun getirdiği ağır sonuçlarla burun buruna gelmiştir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayenizde, sayenizde! Sayın Bakan sayenizde!

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, büyük resmi görmeden bugün Türkiye'de ne olduğunu anlamamız mümkün değildir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bir anlat bakalım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Müsaade ederseniz, bunu ben bütün politik kimliklerimden ayrılmış bir vatansever kimliğimle konuşuyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Memnuniyetle dinleyeceğiz Sayın Bakan.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Takip edemiyoruz politik kimliğinizi, ki her gün bir yerde politik kimlik alıyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Türkiye, geniş oyunu görmeden terör meselesini çözemez.

Değerli arkadaşlarım, bir asır evvel yarım kalmış bir hesabın kapanmasını isteyen bazı çevreler, Türkiye'ye 2016 yılında yeni bir siyasal gündemi dayatıyorlar. Dün başka şekilde Türkiye'nin önünü kesmek isteyenler, bugün terör vasıtasıyla Türkiye'nin önünü kesmeye çalışıyorlar. Büyük resim tam 1916, 2016, yüz sene evvel, yirmi yılda, sadece yirmi yılda Balkanlarda ve Trablusgarp'tan Trablusşark'a bütün geniş bu coğrafyada lime lime edilmiş bir büyük imparatorluğun çocuklarını şimdi tekrar dağıtmak, parçalamak, bölmek istiyorlar.

Değerli kardeşlerim, bu anlamda oynanan oyunun adı ikinci Sykes-Picot'dur. Bu ikinci Sykes-Picot'nun uygulanmaya geçişinde birtakım terör örgütlerinin taşeron olarak kullanıldığından hiçbir şüphemiz yoktur. Kimi yerde bu örgütün adı DAEŞ'tir, kimi yerde PKK'dır, kimi yerde başka bir örgüttür, kimi yerde başka bir örgüttür ama Türkiye'nin nasıl bir asır evvel önce sınırları çizilip sınırları parçalanarak, ardından insanların gönülleri parçalanmaya çalışıldıysa şimdi aynı şey bir kere daha devam ettirilmeye çalışılıyor.

Şunu biliyoruz, artık terörle mücadelede kırk yılı geride bırakmış -yeni 2016'da karşılaşmadık- bir ülke olarak şunu biliyoruz, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra terörle küresel ölçekte karşılaşmış bütün dünyanın insanları olarak biliyoruz, artık dünyada hiçbir terör örgütünün tek başına kendinden menkul gücü yoktur. Bütün terör örgütlerinin arkasında istisnasız, El Kaide'sinden, El Şebab'ından PKK'sına kadar hiçbir terör örgütü tek başına değildir, hepsinin arkasında birtakım istihbari destekler, birtakım lojistik destekler, birtakım silah destekleri, birtakım siyasi destekler, birtakım maddi destekler vardır. Türkiye, bir asır evvel karşı karşıya kaldığı oyunun benzeriyle şimdi karşı karşıya bulunuyor. Sadece Türkiye değil... Türkiye, bu bölgenin kilit taşıdır. Eğer bu kilit taşını söküp alırlarsa bu coğrafyanın kalan unsurlarını da dağıtırlar. Onun için de öncelikle Afganistan'ın önce Rusların işgaliyle, ardından da Amerikalılar tarafından işgaliyle başlayan süreç bu coğrafyada iki derin fay hattını ortaya çıkardı. Bir taraftan mezhep çatışmalarıyla Sünnilik ve Şiilik üzerinden bu coğrafyayı bölmeye kalktılar, bir taraftan da etnik çatışmalarla bu bölgenin insanlarını birbirinden ayırdılar. Bu coğrafyanın kadim kardeşleri, akrabaları, hısımları, dostları, komşuları olan Türkler, Kürtler, Araplar ve Farisileri birbirlerine düşman edecek bir düzenin içine sokmaya çalışıyorlar. Geniş oyunu, büyük oyunu, bu resmi görmediğimiz takdirde sadece büyük güçlerin maşa olarak kullandıkları birtakım unsurları görür ve onlarla mücadele ederek sonuç alacağımızı zannederiz.

Bir asır önceki şu tabloya bakın: Türkmen Dağı'yla Hatay'ı birbirinden ayırt eden hangi tarihî sınır vardır? Urfalı arkadaşlarım bilir, Akçakale, karşısı Tel Abyad. Akçakale'yle Tel Abyad birisi Arapça Akçakale'dir, birisi Türkçe Tel Abyad'dır. Ya da Nusaybin'le karşısındaki Kamışlı'yı ayıran nedir? Ya da Mürşitpınar'la Kobani'yi ayıran nedir? Bu insanlar amca çocuklarıdır, dayı çocuklarıdır; hala çocuklarıdır, aynı medeniyetin mensuplarıdır; aynı coğrafyanın çocuklarıdır; aynı tarihin ortaklarıdırlar ama önce bu insanların sınırlarını çizdiler cetvellerle. Dediler ki: "Sen şuralısın, sen buralısın." Arkasından mezhep kimlikleri üzerinden insanlara kimlik verdiler, arkasından etnik kimlikleriyle... Altı asır boyunca Pax Ottomana'da barış içinde yaşayan Balkan coğrafyasını "Sen Rum'sun, sen Boşnak'sın, sen Arnavut'sun, sen Türk'sün, sen Makedon'sun." diyerek böldüler ve 20 sene içerisinde lime lime ettiler.

Şimdi değerli arkadaşlarım, akıl akıldan üstündür, bize şimdi düşen; onlar önce sınırları bölüp sonra zihinleri ve gönülleri böldüler, bizse bu bölgenin halkları arasında önce zihinleri ve gönülleri birleştirecek, sonra bu sınırları anlamsız hâle getireceğiz çünkü bunlar akrabaların yaşadığı ülkelerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli kardeşlerim, bölgedeki Rus işgalinden ve 1991'deki Amerikan işgalinden itibaren başlayan süreçte olanları görüyoruz. İşgaller, işgaller sonucunda ortaya çıkan siyasi çalkantılar, yönetilemez hâle gelmiş olan ülkeler, en azından bölgemizde 9 ülkenin hiçbir şekilde merkezî otoritesinin olmadığı bir noktaya gelmesi, iç savaşlar vesaire.

Bütün bunların sonucu olarak da iki tane sonuç, iki tane ürün çıkmıştır; bunlardan bir tanesi, göç ve göçmen meselesidir, bir diğeri de terör meselesidir. Biz bunu söyleyince birileri rahatsız oluyor ama Pentagon'un İstihbarat Daire Başkanı aynen şunu söyledi: "Eğer Amerika'nın Afganistan'ı işgali olmasaydı El-Kaide diye bir terör örgütü olmazdı." Eğer Irak'ın işgaliyle birlikte başlayan süreç, eğer Suriye'deki bu yönetilememezlik durumu olmasaydı belki bugün dünyada DAEŞ diye bir terör örgütü bulunmayacaktı.

Değerli kardeşlerim, bu çerçevede şunu ifade etmek istiyorum: Göç meselesi bizim için insani bir meseledir ama Batı ülkeleri için göç meselesi bir şark meselesidir. Şimdi bize diyorlar ya "Size 3 milyar dolar verelim, siz Doğu'dan gelenleri burada tutun, bunları bize fazla bulaştırmayın." Biz de şunu söylüyoruz: "Bizim kimseden ianeye, kimseden yardıma ihtiyacımız yoktur; kimsenin 3 milyar dolarına, 5 milyar dolarına ihtiyacımız yoktur." Biz onlardan daha zengin olduğumuz için değil gönlümüz zengin olduğu için bu 3 milyon mülteciyi aldık ve onlara ev sahipliği yaptık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli kardeşlerim, siyasi görüşlerimiz farklı olur, söylediklerimin hiçbirini beğenmiyor da olabilirsiniz ama teröre karşı hepimizin ortak bir millî duruş gösterme mecburiyetimiz vardır. Kim olursa olsun, hangi nedenlerden kaynaklanıyorsa kaynaklansın bunların hepsine karşı millî bir duruş ortaya koymamız gerekiyor.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sizin duruşunuz belli mi, sizin duruşunuz?

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sizin duruşunuz belli değil!

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Bunu ortaya koyarken de vatandaşlarımızla teröristleri birbirinden ayırt ederek bunu yapmak mecburiyetindeyiz.

Bu çerçevede, bütün bunları şunun için söylüyorum: Bizler, siyasiler olarak buna mecbur olduğumuz gibi bu ülkede yayıncılık yapan medya unsurlarımız da bu millî duruşun yanında, tarafında olmak durumundadır.

Ben bu saldırılarda, Suruç katliamıyla başlayan saldırılarda; Suruç, Ankara Garı, arkasından İstanbul ve en sonunda, geçen hafta Ankara'da yine Merasim Sokak'taki katliamdan sonra genel olarak ana akım medyanın göstermiş olduğu duyarlılık dolayısıyla teşekkür ediyorum. Ancak bu duyarlılığa uymayan, bu duyarlılığı bir tarafa bırakarak Türkiye'de panik havasını ortaya çıkarmak isteyen yayınları yapanlar da oldu. Onların da gerçekten bu millî duyarlılıkla hareket etmesini istemek vazifemizdir, en azından bunu teklif etmek vazifemizdir. Zaten terör onu istiyor; terörü yapanlar istiyorlar ki insanlar korksun, evlerinden, dükkânlarından dışarı çıkmasınlar, karamsarlığa kapılsınlar istiyorlar, Türkiye, böyle, karamsar bir ülke hâlinde yaşasın istiyorlar. Onun için medya kuruluşlarımızın da bu anlamda bu çerçevede gerçekten bu sorumluluğu üzerinde taşımasının zorunlu olduğunu düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yine, uluslararası medyada birtakım olumsuz algılar üzerinde duruluyor. Biz de elimizden geldiği kadar bunları olumluya çevireceğiz. Terör ve göç üzerinden ortaya çıkarılan bu olumsuz tabloları, biz de düzgün, doğru olanlarını yayarak bunları anlatmaya gayret ediyoruz. Biliyoruz ki çıkarımız bölge halklarının dostluk ve kardeşliğinden geçmektedir. Medyanın da bu anlamda bu dili kullanmasını temenni ediyoruz.

Ayrıca bütün meselelerde, sadece terör ve göç olarak değil, medyanın bütün diğer meselelerde de duyarlı hareket etmesinin zorunlu olduğu kanaatindeyim. Örnek olsun diye söylüyorum; Rusya'yla aramızda yaşanan uçak düşürme meselesi, uçağın düşmesi meselesinden sonra bazı yayın organlarının buradaki hassasiyete dikkat etmediğini ve bu çerçevede sanki siyaseti kendileri belirliyormuş gibi, bu süreç içerisinde uzun süreli bir ayrışmanın, uzun süreli bir düşmanlığın ortaya çıkmasını sağlayacak yayınlar yaptığını gördük. Değerli kardeşlerim, Rusya ile Türkiye çok alanda ortak ilişkileri olan komşu iki ülkedir, ticari ilişkileri olan ülkelerdir ve ümit ediyoruz ki birçok konuda siyasi olarak görüş ayrılığımız olmasına rağmen, sonuç itibarıyla, bu durum düzelir ve Türkiye ile Rusya eski ilişkilerine bir müddet sonra devam ederler. Bu ve benzeri olaylarda Türkiye'deki millî duruşu sergilemek durumunda olan medya unsurlarının da gerçekten duyarlı davranmasını istemek vazifemizdir diye düşünüyorum.

Ayrıca, bütün bu kurumlarımızla ilgili bu bütçe ve bundan sonraki dönemlerde -ümit ediyoruz ki- kurumlarımızın hem insan kaynakları bakımından hem de kurumlarımızın teknolojik altyapıları bakımından çok daha ileriye gitmesini, kapasitelerinin artırılmasını ve bu çerçevede de hedeflediğimiz daha güçlü bir medyaya sahip olmamızı temenni ediyorum.

Bu çerçevede bazı sorular geldi, bunların bir kısmını Lütfi Bey ifade ettiler. Ben müsaade ederseniz, onun ifade etmediği sorulara cevap vermek isterim. Şimdi, Bulgaristan'da bir gruba 1 milyar lira verildiğine ilişkin bir görüş ifade edildi. Bulgar medyasında yer alan, tamamıyla yalan bir habere istinat eden, hiçbir şekilde vesikalandırılmamış, hiçbir şekilde doğrulanmamış bir habere istinaden bir algı operasyonunu yürütmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Dolayısıyla, burada bizim elimizde hiçbir şekilde doğrulanmış net bir bilginin olmadığını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yine Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde adayların radyo, televizyon imkânlarından yararlanması, TRT kanallarındaki konuşma ve haber yayınlanması; arkadaşlar not olarak verdiler: 11 Temmuz 10 Ağustos tarihleri arasında Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın 41 etkinliği bin yedi yüz seksen dakika verilmiş, Ekmeleddin İhsanoğlu'nun 80 etkinliği bin altı yüz iki dakika verilmiş.

MUSA ÇAM (İzmir) - Cumhurbaşkanlığını söylemiyoruz, seçimleri söylüyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Cumhurbaşkanlığı seçimi...

MUSA ÇAM (İzmir) - 7 Haziran seçimlerini söylüyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Diğeriyle ilgili de var. Yani partilerin Meclis gruplarına göre...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Selahattin Demirtaş...

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Evet, Selahattin Demirtaş 29 etkinlik beş yüz bir dakika verilmiş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - E, nasıl eşit yarış?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Çok eşit, bayağı eşit!

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Şimdi değerli arkadaşlarım...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Biri bin altı yüz, biri beş yüz.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Bin yüz dakika fark var Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Şunu söylemek istiyorum: Yani TRT özellikle partiler arasında grup sayılarına göre bir şey veriyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Nasıl, hayır, Cumhurbaşkanlığı seçimi...

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Sorulurken "Cumhurbaşkanlığı" diye soruldu, onun için öyle not aldım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tamam, nasıl gruplara göre belirliyor Cumhurbaşkanı adayını?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Hayır hayır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Ötekini de veririm, masamda duruyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hayır, hayır, "TRT gruplara göre belirliyor." diyorsunuz, Cumhurbaşkanı adaylarını...

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Hayır, etkinliklere göre verilmiş burada.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - E, 3 kat fark var.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Etkinliklere göre verilmiş.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Nasıl oluyor yani...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.

Buyurun Sayın Kurtulmuş.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin -deminki- terörle mücadele konusunda onun için "Büyük resmi görmek gerekir." diye söyledim. Esas mesele, Türkiye'nin ayaklarına pranga vurmaktır. Bendeniz bundan üç dört sene evvel arkadaşlarımızla -medyada sizlerle de paylaştık- "Terör Türkiye'ye kaça mal oldu?", bunun çalışmasını yaptık. Otuz beş seneydi biz hesapladığımız zaman. Türkiye'nin otuz beş yıllık terörle mücadelesi... (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, dinleyemiyoruz hatibimizi, Sayın Bakanımızı.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, mümkün olduğu kadar polemikten kaçmaya çalışıyorum.

ATİLA SERTEL (İzmir) - Vekiller laf atıyor Sayın Bakanım, biz sizi dinliyoruz, oradan laf atıyorlar.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Vallahi, bir şey söylerseniz sadra şifa, dinlemezsem namerdim ama müsaade edin, benim söylediklerimi de siz dinleyin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tabii, tabii, dinliyoruz.

ATİLA SERTEL (İzmir) - Sayın Bakanım, siz kendi grubunuza da söyleyin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın Bakanın insicamını bozmayalım.

Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, terörle mücadele hiçbirimizin şahsi meselesi değildir; terörle mücadele, bu Mecliste bulunan 550 milletvekilinin hepsinin millî meselesidir, 78 milyonun millî meselesidir. Dün başka bir terör örgütü vardı, işi bittiği zaman çöp tenekesine attılar. Bugün karşımızda DAEŞ gibi, PKK gibi, DHKP-C gibi terör örgütleri var. Hiç şüpheniz olmasın, ömrümüz olursa göreceğiz, bu salonda bulunanlar bile birkaç on sene sonra o örgütlerin hiçbirinin adını hatırlamayacaklar, ASALA örgütünün adını hatırlamadıkları gibi.

Arkadaşlar, şunu ifade etmek istiyorum: Bu terörle mücadele hiçbirimizin babasının malı değildir; bu ülkenin beka meselesidir; bu coğrafyanın beka meselesidir; bu kemerdeki, bu sütundaki kilit taşını söktürüp attırmama meselesidir. Buna bu yürekle girmediğimiz takdirde sonuç almamız mümkün değildir. Onun için diyoruz ki, bakın, otuz beş yıl bu millet terörle... O hesaplamayı yaptığımız zaman, otuz beş yılın Türkiye'ye maliyeti o günün hesabıyla 1,5 trilyon dolardı. Türkiye'de 40 binin üzerinde insan öldü. Çok ağır bir bedeldir. 7 bin askerimiz, güvenlik kuvvetimiz şehit oldu.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin 1,5 trilyon doları eğer terör marifetiyle çalınmasaydı, Türkiye bugün yirmi-yirmi beş sene ilerideydi. Şimdi diyoruz ki bundan sonra aklımızı başımıza almamız lazım. Terör çok daha ağır şartlar içerisinde bölgeyi kuşatmıştır. İstiyorlar ki Türkiye bir Suriye olsun, istiyorlar ki Türkiye bir Irak olsun, istiyorlar ki Türkiye bir Mısır olsun, siyaseten yönetilemez bir ülke hâline gelsin. Biz de diyoruz ki: Hayır, bu millet hep beraber el ele, gönül gönüle vererek bu süreci geride bırakacak ve inşallah yekvücut olarak yoluna devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, demin, tabii söylerken şey yapıyoruz, daha teferruatını söyleyemiyoruz, terör örgütlerinin arkasında nice istihbarat birimleri, nice lojistik destekler, nice ekonomik destekler...

Eşref Bitlis Paşa'yı hatırlarsınız. Yıllar evvel Eşref Bitlis Paşa dedi ki: "Keçilerin geçmediği dağbaşlarında roketatarlar ne arıyor?" Şimdi bakıyorsunuz, elinden falanca ülkenin silahı, filanca ülkenin silahı çıkıyor. O kadar çok... Bakın, "Niye yakalayamıyorsunuz?" Bunu soracaksınız, soruyorsunuz.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Hangi sınırlardan geçiyor Sayın Bakanım?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - "Niye yakalayamıyorsunuz?" Bakın Paris'te...

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Salih Müslim geldi mi buraya Sayın Bakanım, Salih Müslim?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Anlatırım, merak etme, anlatırım.

Bilen arkadaşlar bilir, Paris dünyanın en iyi korunan ve istihbarat birimi olarak Fransız istihbaratı da Avrupa'nın en yüksek istihbarat birimlerinden birisidir; en deneyimli, en tecrübeli birimlerden birisidir. Eş zamanlı olarak 8 tane yerde terör saldırısı yapabiliyorlar. İkiz Kuleler dünyanın en iyi korunan fiziki mekânıydı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - "Çok iyi planlama yapıyor." diyorsunuz değil mi Sayın Bakanım?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Bunlar geldiler ve orada onları da yaptılar. O kadar çok istihbarat alınıyor, sadece "Ne yapıyorsunuz?" diyorsunuz, keşke o canlı bombaların hepsi yakalanabilseydi.

Ama müsaade edin, şunu da kamuoyuyla sizin marifetinizle paylaşalım. 31 Aralıktan bu yana istihbarat birimlerimizin yakalamış olduğu ve ülkemizi büyük felaketten kurtardığı canlı bomba eylemleri: Biliyorsunuz, 31 Aralık yılbaşı gecesi Ankara'da DAEŞ'e ait bir canlı bomba, daha doğrusu, canlı bomba timi yakalandı. 10 Ocakta Van'da patlayıcı yüklü bir PKK aracı yakalandı. 10 Ocakta Gaziantep'te DAEŞ'in canlı bombaları yakalandı. 17 Ocakta Antalya'da PKK'nın patlayıcıları yakalandı. 24 Ocakta yine Antalya'da PKK'nın patlayıcıları yakalandı. 29 Ocakta İstanbul'da bombalı araç yakalandı. 29 Ocakta PKK'nın Diyarbakır'da patlayıcıları yakalandı. 1-2 Şubatta Özdemir Sabancı suikastının failleri, DHKP-C militanları Aydın Söke'de yeni bir faili meçhul cinayet yapmak üzereyken yakalandılar. Yine Şırnak'ta 10 Şubatta PKK'nın patlayıcısı yakalandı. 13 Şubatta Mardin'de patlayıcı yakalandı. 16 Şubatta Mardin'de bombalı araç yakalandı. 17 Şubatta Muğla'da patlayıcı yakalandı. 18 Şubatta Diyarbakır'da bombalı araç yakalandı. 22 Şubatta Şanlıurfa'da patlayıcı yakalandı. 25 Şubatta Ankara'da patlayıcı yakalandı ve 25 Şubatta İstanbul'da bombalı bir araç yakalandı. 25 Şubattan sonra ne oldu? O bilgi bende yok.

Şunu söylemek istiyorum: Ellerinden gelen bütün titizlikle güvenlik birimleri çalışmalarını sürdürüyor ama maalesef karşınızdaki her türlü alandan girebiliyor, ne tedbir alırsanız alın onu aşabilme imkânına da sahip oluyor, aynen Paris'te olduğu gibi, aynen Londra'da olduğu gibi, aynen Madrid'de olduğu gibi, aynen New York'ta olduğu gibi. Dolayısıyla, karşı karşıya bulunduğumuz bu büyük meseleyi görmek, bu büyük resmî görerek ona göre hareket etmek durumundayız.

Değerli kardeşlerim, bir açık çek olarak da şunu söyleyeyim: Eleştirin tabii, iktidarı sonuna kadar eleştireceksiniz ama kim "Bu milletin iyiliği için, bu terörün önlenmesi için ya bizim de ilave şöyle bir fikrimiz vardır." diyorsa, herkese bu görüşünü dinlemeye ve istifade etmeye hazır olduğumuzu ifade ediyoruz. Bu millî bir meseledir, ortak bir meseledir.

Yine, sorduğunuz sorulardan biri sarı basın kartıyla ilgili düzenleme. Bu düzenlemeyle ilgili Sarı Basın Kartı Komisyonu 13 kişiden 15 kişiye çıkarıldı, Kart Yönetmeliği'nde değişiklikler yapıldı; buradaki önemli değişikliklerden birisi. Bir. İki; Gazeteciler Cemiyetimiz isim olarak giriyorlardı. Gazeteciler Cemiyetinin isim olarak girmesi yerine, en çok üyesi olan iki meslek kuruluşunun girmesi kararlaştırılmış ve böyle oluşturulmuştur.

Yine, Lütfi Bey ifade etti, sadece şunu söyleyeyim: Şu anda 9 kişi tutuklu. Bu 9 kişi kimliğinin gazeteci olduğunu söylemiş. Bunlardan 2'si adli suçlardan, diğerleri de diğer suçlardan tutuklu. Sadece 2 kişinin sarı basın kartlı olduğu söyleniyor.

İMC TV'nin -birkaç arkadaşımız ifade ettiği için söylüyorum, kamuoyunun da bunu bilmesi bakımından- kapatılmasıyla ilgili RTÜK'ün hiçbir dahli yoktur. Çünkü, RTÜK bu anlamda TÜRKSAT'a ait olan bir kanalın, bir kanaldaki konumun değiştirilmesini emredebilecek bir yasal yetkiye sahip değildir. Burada önümde yazısı da var. Cumhuriyet savcısının bir tebligat olarak değil, bir emir olarak değil, cumhuriyet savcısının -burada, sizlere de verebilirim- tavsiye mahiyetindeki bir yazısı üzerine TÜRKSAT, IMC TV'yi bulunduğu alandan dışarıya çıkarmıştır. Mesele bundan ibarettir.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Zaten sorun bu Sayın Bakanım.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama, bu zaten kabul edilir bir durum değil.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Hayır. Yani, şunu söylüyorum...

ATİLA SERTEL (İzmir) - Mahkeme kararı olmadan yapabilir mi Sayın Bakanım?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Hayır, sözleşmesine göre, TÜRKSAT resmî sözleşmesine göre.

ATİLA SERTEL (İzmir) - Hayır, sözleşmede bir şey yok. 22.500 dolar ödüyor her ay.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Sözleşme parasını ödemezse TÜRKSAT atabilir. Yapmayın Sayın Bakanım.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Yirmi gün önce uzatılmış sözleşme.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - TÜRKSAT tamamen hukuk...

ATİLA SERTEL (İzmir) - Sayın Bakanım, burası Patagonya değil, burası Türkiye Cumhuriyeti, lütfen Sayın Bakanım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Yani, kendi özel hukuku, ticari hukuku çerçevesinde bunu yapmıştır.

Şimdi, değerli arkadaşlar...

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Sayın Bakanım, sizin vermiş olduğunuz bilgi doğru. "Kapama doğru mu, yanlış mı?" diye size soruyoruz.

ATİLA SERTEL (İzmir) - Yani, sizin şahsınıza, dünya görüşünüze, bakışınıza inanıyoruz. Bir savcı nasıl olur bir televizyonu kapatır?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Mahkeme kararı yok.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Hayır, kapatmamış, savcı bir yazı yazmış sadece.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama, nasıl kapatır?

ATİLA SERTEL (İzmir) - Nasıl çıkartabilir TÜRKSAT'tan Sayın Bakan?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Gereğine bakarız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin.

Sayın Bakanım, siz devam edin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Şunu söyleyeyim: Yani, biz Hükûmet olarak TÜRKSAT'a talimat verme noktasında değiliz, RTÜK'e talimat verme noktasında değiliz.

ATİLA SERTEL (İzmir) - Sayın Bakan, TÜRKSAT Hükûmete bağlı, KİT.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Ama, bu meselenin mahiyetini -çok sorulduğu için söylüyorum- sorup bunları da inşallah ortaya çıkaracağız.

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Bir hukuksuzluk var Sayın Bakanım.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Sizin kadar HDP savunmuyor IMC TV'yi burada. Sonra, teröre destek veren parti deyince kızıyorsunuz?

ATİLA SERTEL (İzmir) - Bu HDP değil ki ya, ne HDP'si arkadaş? Televizyonların kapatılmasını siz siyasete göre mi yapıyorsunuz? "Kanal 7 kapatılmasın." diye direnenler biziz tabii.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Kanal 7 kapatılmasın diye ben direndim, ben, Kanal 7 kapatılmasın diye!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, gündeme devam edebilir miyiz.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Unuttunuz o günleri! (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, bakın kürsüde hatip var, Sayın Bakan konuşuyor, sessizce dinleyelim.

Sayın Bakanım, siz devam edin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben tekrar sözümün başına dönüyorum.

Evet, karşılıklı bir araya geleceğiz, konuşacağız, birbirimize laf atacağız, sataşacağız, bunlar siyasetin doğasında var, bunları anlıyorum ama -bu Parlamentonun vazifesi- Türkiye'nin üzerine ne yapılmak istenirse istensin, hangi karamsar tablo ya da hangi olumsuz gündem Türkiye'nin üzerine yüklenilmeye çalışılırsa çalışılsın Türkiye bunu aşarak gerçekten Türkiye'nin olumlu bir gündemi ortaya koyabilmesi lazım. Bunun için biz reform sürecinden asla geri dönmeyeceğiz, reform iradesinden asla geri dönmeyeceğiz. Siyasi, hukuki reformları toplumun her kesiminin içinde olduğu yeni bir anayasa anlayışı içerisinde sürdüreceğiz. Bu yeni anayasayı yapmak sadece bir fantezi değildir. Yeni anayasayı yapmak burada bulunan 4 partinin de kendi seçmenlerine ve Türkiye kamuoyuna zaman zaman vermiş olduğu sözlerin bir gereğidir. Anayasanın niteliği konusunda farklılıklarımız olabilir ama herhâlde özgürlükçü olmasında, herhâlde sivil olmasında, demokratik olmasında ve katılımcı olmasında bu 4 partinin farkı yoktur diye düşünüyorum. Dolayısıyla kim anayasayla ilgili ön yargısız olarak bu sürece katkıda bulunursa millet onlara müteşekkir olacaktır. Herkes eteklerindeki taşları döksün. Herkes anayasayı sadece bir hukuk metni olmanın ötesinde anayasayı bir siyaset felsefesi, anayasayı vatandaşlar arasında eşit ve özgür yurttaşlık anlayışını tesis eden, devlet-millet kaynaşmasını tesis eden yeni bir toplumsal sözleşme olarak görsün ve bu anlamda kim anayasanın felsefesi anlamında, anayasanın bu özgürlükçü felsefe içerisinde koyacağı yeni bir sistem anlamında ne düşünüyorsa bunu ortaya koysun. Şunu çok açık ifade edeyim: Biz, anayasa derken yanlış anlatılmaya çalışıldığı gibi sadece başkanlık sistemi üzerinden bir tartışmayı gündeme getirmiyoruz, diyoruz ki, bu Parlamento ne yaparsa yapsın -bakın sabah on birden beri çalışıyoruz, on üç gün böyle çalışacağız- nihayetinde yapacağımız bir bütçe kanun tasarısını geçirmek olacaktır oylarınızla.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İnşallah.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - İnşallah.

Ama, ne yaparsak yapalım, hangi yasayı, hangi kanunu çıkarırsak çıkaralım, eğer bu Parlamento yeni bir anayasa yapmazsa topluma vadettikleri çerçevesinde çok şey yapmış olmayacaktır, hatta siyaseten hiçbir şey yapmamış olacaktır.

Dolayısıyla, gelin, kim ne diyorsa Anayasa hakkında söylesin. Sadece Türkiye Büyük Millet Meclisindekiler değil -dışarıda üniversite hocalarımız, araştırma merkezlerimiz, fikir merkezlerimiz- kim ne diyorsa "Ben şunun daha iyi olmasını istiyorum." desin ama hiç kimse lafı dolaştırıp değiştirip sonunda 12 Eylül anayasasına bu milleti razı edecek bir mekanizma kuracağını zannetmesin.

Bu millet 12 Eylül anayasasına rıza göstermeyecektir. Benim yaşıtım olan çok arkadaş var bu salonda. Benim ilk verdiğim oy 12 Eylül anayasasıydı ama hatırlıyorum, 12 Eylüle oy verdiğimizin ertesi gününden itibaren Türkiye'de bütün toplumsal kesimler, sağcılar-solcular, devrimciler-İslamcılar, liberaller-laikler, herkes "Yeni bir anayasa yapılması gerekli." diye konuştu, herkes yeni bir anayasanın yapılması için fikirlerini ortaya koydu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ne vermiştiniz Sayın Bakan, ne vermiştiniz? Oyunuzun rengi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - "Hayır" oyu verdik tabii, "hayır" oyu verdik.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Cumhurbaşkanı "evet" vermiş.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - "Hayır" oyu verdim yani bu sonucu değiştirmeyecek.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hayır, bu soru sorulmaz ki Sayın Başkanım. Kim oyunun rengini açıklamak zorunda kalır ki?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yani, sandıktan 1 "evet" çıkmış, ya Emine Hanım ya kendisi.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Bu oyum, bu bir şeyi değiştirmeyecek.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Cumhurbaşkanı "evet" vermiş. Sandıkta bir "hayır" var, ya Emine Hanım doğru söylemiyor ya Recep Bey.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Şunu söylemek istiyorum: Arkadaşlar, samimiysek hodri meydan. Millet 1 Kasım seçim meydanlarında -bunu asla polemik olsun diye söylemiyorum- kararını verdi, AK PARTİ'nin 317 milletvekiliyle birlikte sizleri de milletin helal oylarıyla Parlamentoya gönderdi. Dolayısıyla, hepimiz bu millete karşı sorumluyuz. 12 Eylül anayasasını söküp atacak ve Türkiye'de özgürlükçü, katılımcı, demokratik yeni bir anayasa yapacak güce de sahibiz, tecrübeye de sahibiz, imkâna da sahibiz; yeter ki iyi niyetli olarak eteklerimizdeki taşları dökelim.

Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. Bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)