| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 01.03.2016 |
CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, birazdan Sayın Bakan çıkıp bazı rakamlar verecek. İşte "Bakanlığın 2002'deki bütçesi bu kadardı, şimdi bu kadar." diyecek. Sosyal yardımların arttığından bahsedecek. "Sığınmaevleri sayısını artırdık." diyecek, "Bu kadar kişiye eğitim verdik." diyecek, Avrupa Birliği destekli yüksek bütçeli projelerden bahsedip, uluslararası sözleşmelerde ilk imzası olan ülke olmamızla övünecek. Bunları derken, ne yazık ki "Kadına yönelik şiddeti, tacizi, tecavüzü azalttık, kadın cinayetlerini önledik." diyemeyecek, "Artık Türkiye'de kadınlar ayrımcılığa maruz kalmıyor." diye söyleyemeyecek, "Çocuk evliliklerini, cinsel istismarı, çocuk işçiliğini azalttık; kız çocuklarının okullaşma oranını artırdık." diyemeyecek, "Engelli yurttaşlarımız artık insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşıyor." diyemeyecek, "Yoksulluğu yok ettik, halkımızın huzur ve refahını artırdık." diyemeyecek; diyemez de, her şey gözümüzün önünde. Verilen rakamlar çok önemli ve değerli aslında ama daha önemli olan, vatandaşın ne yaşadığı, nasıl yaşadığı.
Belki Sayın Bakan, daha önce de ifade ettiği gibi, kadına yönelik şiddete "algıda seçicilik" diyebilir ama "Böyle bir şey yok." diyemez.
Verdiğiniz rakamlar, bunca acıyı, bunca ölümü engellemiyorsa eğer boş verelim bence bu rakamları. Şimdi, öldürülen kadın sayısı 400 değil 100 olsaydı ne söyleyecektik ya da 10 olsaydı "Türkiye'de kadınlar sadece kadın oldukları için öldürülmüyor." mu diyecektik?
Özgecan'ın tecavüze uğrayıp acımasızca katledildiğini, Cansel'in çaresizliğini, Ayşe Paşalı'nın göz göre göre ölüme terk edildiğini... Tekirdağ'da boşanmak istiyor diye kocası tarafından vurulup öldürülen Nuran'a ya da 13 yaşında ailesi ve devlet tarafından korunması gereken çağda, çocuk yaşında zorla evlendirilen ama bu hayata dayanamayıp döndüğü evinde tecavüze uğrayıp sonra Batman Çayı'na kurban edilen Hatice'nin ne ölüsüne ne dirisine sahip çıkılmamıştı.
Peki, biz, böyle olsaydı yaşarken kimliği, öldüğünde kefeni olmayan Hatice'yi yok mu sayacaktık? Kadınları acımasızca katledenlere, kravat taktı, takım elbise giydi, dava esnasında efendi durdu diye verilen iyi hâl indirimleri ya da "Yemek tuzsuz olmuştu.", "Makyaj yapıyordu.", "Kadınlık görevlerini yerine getirmiyordu." diye uygulanan haksız tahrik indirimleri karşısında verdiğimiz kanun tekliflerimiz eğer hiç kayda alınmıyorsa bence bu rakamların hiçbir anlamı, hiçbir önemi yok.
Her kadın cinayetinde "Bu son olsun." demek gerçekten çözüm olmuyor. Devletin görevi sadece üzüntü bildirmek ya da davalara müdahil olmak değil, eğer önlemeyi gerektiren bir durum varsa önlem almak, eğer kadınların korunması gerekiyorsa korumak. Eğer koruma altındaki kadınlar hâlâ katlediliyorsa, kusura bakmayın, bunun adı "beceriksizlik"tir, "basiretsizlik"tir ve bir an önce -buradan tekrar çağrı yapalım- kadın saikiyle işlenen cinayetlerde hepimizin vicdanlarını sızlatan iyi hâl indirimleri ve haksız tahrik indirimleri muhakkak kaldırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, uluslararası sözleşmeler, Anayasa'mız, mevzuatımız sürekli kadın-erkek eşitliğine vurgu yaparken "Ben kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum, kadın-erkek eşit değildir, eşit gösteremezsiniz." diyen, Anayasa Mahkemesi kararlarına "Kabul etmiyorum, doğru bulmuyorum, uymuyorum." diyen bir Cumhurbaşkanı ve bu Cumhurbaşkanının her sözünü emir telakki eden bir iktidar grubu varken Allah aşkına biz insan hakları konusunda, kadın hakları konusunda, demokrasi konusunda nasıl ilerleyeceğiz, nasıl çözeceğiz? (CHP sıralarından alkışlar)
MHP Grubuna, HDP Grubuna sesleniyorum: Bu şartlarda nasıl biz demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa yapacağız Allah aşkına? Bunu sorgulamak zorundayız.
Ve ben yeri gelmişken sormak istiyorum Sayın Bakana: Gerçekten "ama"ların, "ancak"ların, işte, geleneğin, kültürün, fıtratın arkasına sığınmadan, saklanmadan, Sayın Bakan, siz kadın-erkek eşitliğine inanıyor musunuz? Yani bunların arkasına saklanmadan eşitliğe, bu eşitliğe inanıyor musunuz? Tabii ki, bu meşru bir soru oluyor: Peki, siz Anayasa'mıza, mevzuatımıza, uluslararası sözleşmelere -altında imzamız olan- uyacak mısınız, bunların gereğini yapacak mısınız, ben buradan sormak istiyorum. Eğer "eşittir" diyebiliyorsanız mensubu olduğunuz partinizin, Hükûmet temsilcilerinin kadınları ikinci sınıf gören sözlerine neden tepki göstermiyorsunuz? Umarım siz de selefleriniz gibi kadınları siyasete ve partiniz içindeki erkek egemen zihniyete kurban etmezsiniz diyorum.
Değerli milletvekilleri, 2002 AB raporları diyor ki: "Türkiye'nin kadın-erkek eşitliği ve ilerleme konusunda yol katetmesi lazım." Aradan on dört yıl geçti, 2015 İlerleme Raporu da diyor ki: "Maalesef, bu konuda, hem eşitlikte hem de ayrımcılıkla mücadelede ilerleme yok." Bu geçen zamanda aslında bizler yasalar yaptık, sözleşmeler yaptık, birçok şey yaptık, komisyonlar kurduk ama uygulamada bu eşitsizliği giderecek hiçbir şey yapamadık. Bu rapor olduğunda, maalesef, doğan çocuklar 14 yaşında ve bir kısmı evlendirilmiş durumda.
Maalesef, zaman yetmiyor, tabii, konuşacak çok şey var ama ben cümlelerimi şununla bitirmek istiyorum: Bireylerin yasalar önünde eşit olduğu kadar ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamda da eşit ve özgür olması için gerçekten samimiyete ve yüksek seviyede politik iradeye ihtiyaç var ve maalesef, bu AKP Hükûmetinde ne irade ne de samimiyet var. Dolayısıyla, halkın bütçesi olmayan bu bütçeye, adaleti, eşitliği sağlayamayan bu bütçeye bizim hayır oyu vereceğimizi belirtiyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)