| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 01.03.2016 |
MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kalkınma Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi ifade edeceğim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, iktisatçılar da, planlamacılar da -bugün burada çok planlamacı var- bilirler ki, büyüme konusunda verimlilik son derece önemlidir. Büyümeyi hem açıklarken hem de büyümeyi artırmak için ekonomide verimliliğe bakılır; biz de bunu hesaben toplam faktör verimliliği şeklinde ifade ederiz, bütün literatürde bu şekildedir ve bunun üzerinden hedefler koyulur. Bu toplam faktör verimliliği dediğimiz şey artık olarak hesap edilir ama kendisi büyümeyi tamamen belirleyici bir unsurdur. Hesaben artık olması çok da önemli değildir.
Şimdi, "Peki, nedir bu toplam faktör verimliliği? Bunu etkileyen unsurlar nelerdir?" dediğimizde, bunlardan bir tanesi, kamu yönetimidir. Yani kamuyu nasıl yönettiğiniz, ne şekilde yönettiğiniz, sizin, ülkenizin büyümesini etkileyen bir husustur. Mesela, diğer faktör, iş gücünün niteliğidir. Diğeri, hukuk sistemidir, hukuka uyulmadır. Eğer bir ülkede hukuka uyulmuyorsa, burada toplam faktör verimliliği üzerinden büyümeye olumlu bir etki gelmez; örneğin, bir ülkede Cumhurbaşkanının "Anayasa Mahkemesinin kararını tanımıyorum." dediği bir ortamda toplam faktör verimliliğinden -emin olun- büyümeye negatif bir etki gelecektir; birazdan bunun rakamlarını size vereceğim. Mesela, mahkemelerin tarafsızlığıdır, bağımsızlığıdır. Yani, bir ülkede mahkemelerin bağımlı olduğu veya taraflı olduğu konusunda bir algı varsa, ne olup olmadığının bile bir önemi yok, bu algı yalnız başına sizin büyümenizi ve ekonominizin gelişmesini, kalkınmasını etkileyecek bir husustur.
İş ortamı... İş ortamının yatırımcı dostu olup olmaması; iş dünyasında kayırmacılık yapıp yapmamanız; benim adamım, benim sanayicim, benim olmayan sanayicim şeklinde bir ayrım içerisine girmeniz yine ciddi ölçüde sizin verimliliğinizi ve büyümenizi etkileyecektir.
Yolsuzluk meselesi, bakın, yani çok önemli bir konudur. Türkiye, maalesef, sadece 2013 yılında küresel yolsuzluk endeksinde 53'üncü sıradayken, 2015'te 13 basamak birden kötüleşerek 66'ncı sıraya gelmiştir. İşte, bu, sizin ülkedeki büyümenizi, ülkenin gelişmesini, kalkınmasını, dolayısıyla vatandaşın ekmeğini, işsiz insanın iş bulmasını etkileyecek önemli bir unsurdur.
Diğeri nedir? Kayıt dışılıktır. Ekonomideki kayıt dışılığın boyutu belli, çok fazla üzerinde durmaya gerek yok. Maliye Bakanlığı bütçesinde bunu ayrıca konuşacağım.
Güven ve istikrar, öngörülebilirlik... Bakın, şubat ayında Türkiye'de ekonomi güven endeksi yüzde 14,8 küçüldü arkadaşlar, bir ayda yüzde 15'e yakın sizin ekonominize olan güven küçülüyor, düşüyor. Şimdi, böyle bir ülkede siz nereden büyüme bekleyeceksiniz, nereden verimlilik bekleyeceksiniz? Zaten olmuyor. Bunun altında ne var? Tüketici güveni düşmüş, reel kesim güveni düşmüş, hizmet sektörü güveni düşmüş, perakende ticaret güveni düşmüş, inşaat sektörünün güveni düşmüş.
İşte, bütün bunlardan sonra şöyle bir baktığımızda, peki, bunların hepsinin ismine ne demiştik? Toplam faktör verimliliği. "Toplam faktör verimliliğinin Türkiye ekonomisi büyümesine katkısı ne olmuştur?" diye baktığımızda -bu, Planlamanın rakamıdır, şimdiki ismiyle Kalkınma Bakanlığının- 2007-2014 döneminde toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı eksi 0,6'dır yani bu dönemde Türkiye eğer toplam faktör verimliliğinden hiçbir olumsuz etki gelmeseydi 0,6 puan ortalama daha fazla büyüyecekti. Buradan ortalama 1 puan ekstra bekleniyordu. O gelmiş olsaydı bugünkü seviyesinden ortalama her yıl 1,5 puan fazla büyüyecekti. Bu da insanlara iş, aş, ekmek demekti, insanların gelirinin artması demekti fakat işte az önceki saydığımız hukuk sisteminden kayıt dışılığa kadar, iş ortamından yolsuzluğa kadar buralardaki kötüleşmeyle maalesef bunların Türkiye büyümesi üzerinde çok olumsuz etkisi olmuştur.
Şimdi, bugün Kalkınma Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşuyoruz. Kalkınma Bakanımız da burada. Madem onu konuşuyoruz, kötü kamu yönetimine küçük bir örnek vermek istiyorum. Devlet Planlama Teşkilatı, altmış yıllık bir kurum kapatıldı 2011 yılında. Şimdi, hiç kimse vicdanını rahatlatmak için "Efendim, DPT kapatılmadı, ismi değiştirildi, bakanlığa dönüştürüldü." filan demesin bana. Devlet Planlama Teşkilatı kapatılmıştır, onun mirasını yiyen bir Kalkınma Bakanlığı vardır bugün. Devlet Planlama Teşkilatının fonksiyonlarını Kalkınma Bakanlığı bugün kısmen sürdürmektedir ama o şu anda eski alışkanlıklarla gidiyor, bir süre sonra sürdüremeyecektir çünkü statüsü ciddi şekilde değişmiştir.
Şimdi, nasıl oldu, nasıl kapatıldı? 2011 yılındaki kanun hükmünde kararnamelerle. Bir zamanlar anayasal kurum olan, fonksiyonları Anayasa'da geçen kurum, şu Meclise hiç gelmeden alınan bir yetkiyle 2 bürokrat tarafından kapatıldı arkadaşlar. Yani işte kötü kamu yönetimine örnek. Bakın, Türkiye bunun sıkıntılarını önümüzdeki dönemde çok daha fazla yaşayacak. İşte, o yüzden 2007 sonrasında... Bakın ben, genelde konuşmalarımda 2007-2008'e kadar olan dönemle sonrası dönemi ayırt ederek konuşurum. Yani özellikle 2007-2008 sonrasında Türkiye olağanüstü kötü yönetildi ve Türkiye'deki bütün göstergeler o şekilde kötüye gitti. Şimdi, Planlama olayı bu şekilde. İnşallah Hükûmet şu basireti en azından gösterir diye ümit ediyorum: Devlet Planlama Teşkilatının bir an evvel yeniden kurulması, eski fonksiyonlarıyla hatta daha güçlü bir şekilde kurulması gerekir.
Şimdi, kamu maliyesiyle -az önce de ifade ettim- mücadelede Türkiye önemli başarılar göstermiştir ve bunun ilk adımları, ilk nüveleri de 1999 yılında atılmıştır, o zamanki DSP-MHP-ANAP Hükûmetinde sosyal güvenlik reformuyla atılmıştır. Ondan sonra da yapılan yapısal reformlarla ve devam ettirilen programlarla kamu maliyesinde güçlü bir yapı oluşturulmuştur, bu da ta ki 2007, 2008'e kadar. Sonrasında da, burada da ciddi ölçüde bozulmuştur. 2009 yılında, bakın, daha önceden sıfırlanan bütçe açıkları bir yılda yüzde 5,6'ya fırlamıştır çünkü meseleler yapısal olarak sonraki dönemde çözülememiştir. Maliye Bakanlığı bütçesinde bunun detaylarını konuşacağız.
Şimdi, aslında ben bambaşka bir konuşma düşünüyordum fakat bu bütçe süreci burada başladı. Sayın Başbakanın konuşmasından başlayarak bütün AKP'li vekiller veya bakanlar geldiler burada "Efendim 2002'de şöyleydi, 2002'de böyleydi, şimdi şöyle oldu, böyle oldu." "Biz bu millete ne verebiliriz yani neleri birlikte şurada Meclis olarak yapabiliriz?" ben bunu konuşmayı arzu ediyordum bir teknisyen olarak. Fakat maalesef elimizden bu imkân alındı. Niye? Şimdi, madem siz, 2002'yle mukayeseler yapıyorsunuz, biraz da biz yapalım; ne olmuş? Yani AKP'li on üç yılla... Hatta öyle de yapmayalım, bu bir yıl üzerinden mukayeseler çoğu zaman yanlış ve yanıltıcı olur. AKP'li on üç yılları ve AKP öncesi on üç yılları, genelde, ben bu konuşmamda sizlere mukayese etmeye çalışacağım. Fakat AKP'li Başbakan, Sayın Başbakan başta olmak üzere bütün bakanlar bunun AKP'nin 14'üncü bütçesi olduğunu unutmuşlardır. Hep oraya, hep oraya, 2003'te onu anlattın, 2004'te anlattın, 2015'te anlattın, şimdi 2016 bütçesinde tekrar onları anlatmanın ve bunları yaparken de hiçbir karşılaştırmada, hiçbir ilke tanımadan... Bakın, şimdi, size bir örnek vereyim: Sayın Başbakan konuşma metninin 19'uncu sayfasında -bunu sözlü olarak da söyledi- bir mukayese veriyor: Türkiye'nin, işte, önceki büyümesi ve şimdiki büyümesi. "Türkiye ekonomisi 1993-2002 yılları arasında ortalama yüzde 3 büyüdü, bizim on dört yıllık dönemimizde yüzde 4,7 büyüdü."
Sayın Başbakana ben soruyorum, Kalkınma Bakanlığının mutlaka o konuşma metninde dahli vardır: Niye 1993-2002? Yani sadece 2002 söylense -hani hep öyle söylüyorsunuz ya- onu anlarım. Tabii, 2002'yi söylese ne diyecek? Çünkü 2002'de yüzde 6,2 büyüyen bir Türkiye ekonomisi teslim aldılar. E, bunu söylese olmayacak. Şimdi yüzde 3'e düşürmesi lazım, yani şimdi yüzde 3'e düşen bir ekonomi var. (MHP sıralarından alkışlar) "E, ne söyleyeyim?" Ya, hiç olmazsa... Hep, ben, diyorum ki Türkiye'nin bir dönemi, daha doğrusu bir ülkenin bir on yılıyla öbür on yılı mukayese edilemez. Bir maratondur bu ülkelerin hayatında. Nasıldır? Şimdi, bir maratonda, işte, arazinin düz olan yerleri vardır, arazinin bataklık olan yerleri vardır, arazinin, efendim, yokuş olan yerleri vardır, inişli olan yerler vardır.
Şimdi, 1990'lı yıllar gelişmekte olan ülkeler açısından kötü yıllardır, zor yıllardır -bütün dünya için, Çin'inden Hindistan'ına, Güney Afrika'sından Brezilya'sına, Arjantin'ine kadar- çünkü küresel sermaye buralara akmıyor, gelişmiş ekonomilere akıyor. O yüzden ne yapacağız? Ben, bataklıkta kendi emsallerimle performansıma bakacağım. Düz yere geçtiğimde yine kendi emsallerime bakacağım. Sayın Başbakan bunu yapmadığı gibi... Yani bir miktar ilke olması lazım bir şeyde. Hiç olmazsa 2002... Niye 1993-2002? Oradan dokuz yıl alıyorsun kendi on dört yılınla mukayese ediyorsun. Niye? Çünkü 1990 yılında yüzde 9,3'lük bir büyüme var, onu katmayacak aklı sıra. Efendim, 1992 yılında yüzde 6 büyüyen bir Türkiye ekonomisi var, onu katmayacak.
Ben, Sayın Başbakanın yerinde olsam, bu konuşma metnini hazırlayan bütün bürokratları ve bakanları görevden alırım. Yani beni bu kadar zora düşürecek bir işi yapan hiç kimseye tahammül etmem. Hâlbuki bunu yapmaya ihtiyacı yok. Yani illa ki bir şey yapacaksan yine senin bir miktar daha performansını iyi gösterebilecek başka şey bulabilirsin. Bu kadar ilkesiz bir mukayeseyi ben bugüne kadar hiç yaşamadım. Gelin, daha ilkeli bir mukayese yapalım, ben bunu daha önce yaptım.
Şimdi, 1990-2002; AKP öncesi on üç yıl ve AKP sonrası on üç yıl... Türkiye'nin performansı ne olmuş, gelişmekte olan ülkelerin performansı ne olmuş? Esas mukayese budur, buna bakmamız lazım. AKP öncesi on üç yılda Türkiye ekonomisi ortalamada gelişmekte olan ülkelerin sadece 0,3-0,4 altında büyümüş yani hemen hemen benzer büyüme. Ama büyüme oranı düşük, rakamı da verebilirim: 3,5'a 3,9. Ama sonrasında, AKP'li on dört yılda Türkiye ekonomisiyle gelişmekte olan ülkelerin büyüme farkı 1,5'e çıkmış. Yani 0,3-0,4 altındaymışız, 1,5 altında kalmışız. Şimdi, eğer performansınızı ölçmek istiyorsanız buna bakacaksınız. Bu, dolayısıyla, kötü bir performanstır.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Batırılan bankaların ödenen paralarını da koyalım onun üzerine.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Kişi başına geliri de karşılaştırırsanız.
ERHAN USTA (Devamla) - Kişi başına geliri de, aynen, onu da söyleyeceğim. Çok güzel söylediniz, yani bu kadar güzel pas olur.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Hortumlanan bankaların paralarını da koyalım Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) - Kişi başı gelirde; 2002 yılında Türkiye'nin kişi başı geliri, gelişmekte olan ülkeler ortalaması kişi başı gelirinin 2,3 katıymış.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Rakam verin.
ERHAN USTA (Devamla) - Rakam vermeye gerek yok. Bunlar böyle bakılır, bütün literatür de bu şekildedir, uluslararası bütün dokümanları açın, bu şekildedir. Başbakan şimdi, AB ülkeleriyle veriyor ya.
MURAT DEMİR (Kastamonu) - O günleri bırak, o günleri geç sen.
ERHAN USTA (Devamla) - 2,3 katıdır gelişmekte olan ülkelerin. Şimdi kaç katı? 1,9 katı. Getirebilmiş misin? Performans bu. Gelişmekte olan ülkeler performansı senin performansını... Almış başını gitmiş.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Rakam ver, rakam.
ERHAN USTA (Devamla) - Bu işler dolar rakamlarıyla, bu işe, elli yıl geriye, dolarla filan bakamazsın, bu iş budur, emsallerle bakarsın. Emsallerle baktığın zaman, kötü gidiyor. İşte, kendi rakamına baktığın zaman, kötü gidiyor, bir yerden 93 al, bir yerden, ne derler, 1923 al, bir yerden bilmem neyi al... Böyle mukayese olur mu ya? Başbakana yakışır mı bu?
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Bir rakam ver, rakam.
ERHAN USTA (Devamla) - Sayın Başbakan diyor ki: "Biz sözümüzü tutarız." Bakalım tutmuş mu? Ben burada yüce milletime sesleniyorum: Bu millete 2011 yılında o günün Başbakanı -ha, bugünkü Başbakan reddimiras yapıyorsa onu bilmem ama- dedi ki: "Ey vatandaşım, 2015 yılında size 14 bin dolar kişi başı gelir vadediyorum." Başka ne dedi? "1 trilyon 76 milyar dolar millî gelir vadediyorum." dedi. 2015 yılı için 2011 yılında verilen sözler. Hani, "Biz sözümüzü tutarız." diyorlar ya. İhracat için "201 milyar dolar ihracatımız olacak, enflasyon 5'e düşecek, işsizlik oranı 7,9'a düşecek." dediler. Şimdi ne olmuş, 2015 yılı? Şapka düştü, kel göründü. GSYH "1,076" demiş 722 milyar dolar, o da daha tahmin, tutup tutmayacağı belli değil, yıl bitmek üzere. 354 milyar dolar hedefinin, sözünün altında kalmış bir AKP Hükûmeti var. Kişi başı gelir "14 bin dolar" demiş, şu anda 9.286 dolar olarak tahmin ediliyor, tutup tutmayacağı belli değil, 5 bin dolar altında kalmış. İhracat, 201 milyar dolar denilmiş, 143,9 milyar dolar.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Kutularda kaldı onlar!
ERHAN USTA (Devamla) - 57 milyar dolar ihracat hedefi. Ha, bunlar söz. Yani bunlar, artık...
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Kasalarda ve kutularda kaldı onlar!
ERHAN USTA (Devamla) - Sözü tutup tutmadığını ben milletin takdirine bırakıyorum.
5 enflasyon demişsin 8,8 enflasyon olmuş; 7,9 -bunlarla oy alınıyor- demişsin 10,2 olmuş. Şimdi, bunlar, işte hedef...
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Başkanım, yüzde 50 olur mu hedeften sapma?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Onlar hedef, söz değil.
ERHAN USTA (Devamla) - Sayın Bakan "Onlar hedef, söz değil." diyor. Yahu, sözle hedefin ne şeyi var? Temenniden bahsetmiyoruz. Bunun üzerinden beyanname yapıyorsun, bunun üzerinden program açıklıyorsun, milletten oy alıyorsun. Bunlar söz olarak verildi ve "Bunların hepsini tutacağız." denildi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Temenniyle hedefi karıştırıyorlar. Temennilerini hedef diye koymuşlar.
ERHAN USTA (Devamla) - Bu sözü tutmadı, şimdi sözden vazgeçildiyse onu bilmiyorum ama bu sözünü tutmadıktan sonra ben bundan sonra hiçbir sözüne inanmam.
Şimdi, gelelim 2015 yılı performansına. 2015 yılında büyüme tahmini, Hükûmetin şu andaki tahmini yüzde 4; ilk dokuz ayda yüzde 3,4 büyümüş, IMF'nin büyüme tahmini 3,2. 2015 yılında tüketimin büyümeye katkısı 3,9 puan.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Vekilim, sizin 1 Kasım tahminiz ne oldu; onu da bir söyler misiniz?
ERHAN USTA (Devamla) - Şimdi onu söyleyeceğim.
Tüketimin katkısı 3,9 puan. Bakın, büyüme 4 tahmin ediliyor -ki 3,5'ta kalacak- 3,9'unun bunun tüketimden gelmesi... Bu, Türkiye'nin arzu ettiği bir büyüme değil Sayın Kalkınma Bakanı. Bu, Türkiye'nin arzu ettiği bir büyüme değil. Zaten şimdi vakit kalmadı tabii, bunları inşallah diğer maddelerde ve Maliye Bakanlığı bütçelerinde tek tek açıklayacağım. Yani siz şimdi kamu tasarrufunu 1 puan düşüreceksiniz, ondan sonra tasarruf artıracağım diyeceksin. Özel sektör tasarrufunun artırılmasını hesaben yazacağız ama kamu tasarrufunu, kendi elimizde olan bütçemizi 1 puan düşüreceksin.
Yatırımın katkısı 0,8 puan.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Dünya ticaretindeki daralmayı görmüyor musun?
ERHAN USTA (Devamla) - Dünya ticaretinde daha önceki yılları hiç konuşmuyoruz değil mi? Dünya ticareti yüzde 15 arttığı zaman ihracatı nominal olarak artırmak, fiyatlar yüzde 20 arttığı zaman ihracat artışları kolaydı. İşinize geldiği zaman işinize geldiği şekilde konuşmayacaksınız.
Şimdi, sadece şu cari açığı bir açıklayayım. Bakın "Cari açık düştü." diyorlar değil mi? Şimdi, cari açık ne? Millî gelire oranı 5,8'miş 2014 yılında, 2015'te tahminen 4,4. Kalkınma Bakanımız iyi dinlesin, birazdan bunlara cevap isteyeceğim kendisinden. Altın hariç cari açık... Bakın, 5,8 olan cari açık... Şimdi, altın ticareti cari açık rakamlarında analiz yapılırken dışarı alınır. Niye? Çünkü istikrarlı bir kalem değil; kimi zaman fazla, kimi zaman az. Kimi zaman 15 milyar dolar ihracata çıkmıştır, 2 milyar dolar ihracata düşmüştür. Altın hariçte ihracata bakarız. Kalkınma Bakanlığının Orta Vadeli Programı'nda da bu rakamlar var. Ben Hükûmetin rakamlarından söylüyorum, bu analiz yanlış bir analiz değil, onu söylemek için söylüyorum. Altın hariç cari açık 5,3'müş 2014'te, 2015'te 5'e düşüyor; 0,3 puan iyileşme var sadece. Şimdi, o "headline" olanda ne kadar iyileşme vardı? Güya 1,4. Hep bunun üzerinden bir propaganda yapılıyor "Cari açığı düşürdük." diye.
MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Düşmüş işte.
ERHAN USTA (Devamla) - Altın hariçte 0,3 düşüş var.
Enerji ithalatı... Enerji fiyatları 50 dolara yakın ortalamada, yani esas fiyatlar 100 dolardan 30 dolara kadar düştü de Türkiye'ye maliyet olarak yaklaşık 46-47 dolar düştü. Bunun etkisi 1,7; millî gelire oran olarak. Bakın arkadaşlar, yani 1,7 buradan bir olumlu katkı var; 1,4 altın ticaretinden bir olumlu katkı var, onları almamız lazım. Aslında, normalde, baktığınız zaman, altın etkisinden 1,1; enerji ithalatından 1,7; toplam 2,8 buradan gelen katkıya bakmadan, "Ben sadece o 'headline' rakamdan cari açığı düşürdüm." dediğiniz zaman bu milleti yanıltırsınız. Piyasalar yanılmıyor ama piyasalar bunu görüyor, bunu uluslararası piyasalar da görüyor, diğerleri de görüyor. O yüzden buna rağmen hâlâ Türkiye'de faizler yüzde 10'un üzerinde, o yüzden buna rağmen hâlâ dolar 3 lira ve o yüzden yüzde 14,8 bir ayda sizin Güven Endeksi'niz düşüyor. Yani vatandaşı belki kandırabilirsiniz ama bundan sonra vatandaşı kandırma imkânı da olmayacak, bunların hepsini buradan çatır çatır konuşacağız Allah'ın izniyle.
Şimdi, dolayısıyla, cari açık aslında iyileşmemiştir, yüzde 1,4 2015 yılında kötüleşmiştir -benim vaktim çok az kaldı- enflasyonda tahminler çok kötüdür; yüzde 5 hedefliyorsun, 6,3 diyorsun daha geçen yıl, 8,8 geliyorsun.
Bu Hükûmetin hiçbir şekilde inandırıcılığı kalmamıştır, maalesef Türkiye'ye verecek hiçbir şeyi de kalmamıştır. Ama biz buna rağmen şunu temenni ediyoruz: Gelin, bu ülkeyi ileriye taşıyacak işleri hep beraber yapalım. Biz bunlara destek vermeye hazırız çünkü bu millet ekmek bekliyor, millet aş bekliyor ve suni gündemlerle, rejim tartışmaları, sistem tartışmalarıyla vakit kaybetmenin hiçbir gereği yoktur.
Ben yüce milletimizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)