| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 01.03.2016 |
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kalkınma Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu, GAP, DAP, KOP, DOKAP Bölge Kalkınma İdarelerinin 2016 yılı bütçeleri vesilesiyle karşınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarken kurumlarımızın bütçelerinin hayırlı olmasını diliyorum, emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Kalkınma Bakanlığımız nispeten yeni bir bakanlık, 2011 yılında kuruldu. Devlet Planlama Teşkilatının elli yıllık birikimi üzerine kurulmuş bir bakanlık. Bazı milletvekili arkadaşlarımız bunu eleştirdiler "Niye kapandı, niye yeni bir bakanlık kuruldu?" diye, o açıdan izah etme ihtiyacı hissediyorum. Devlet Planlama Teşkilatının da misyonu kalkınmaydı aslında. Planlama dediğiniz bir yoldur, yöntemdir, asıl amaç kalkınmayı sağlamaktır, sosyoekonomik gelişmeyi sağlamaktır. Bu anlamda, Devlet Planlama Teşkilatının misyonu adı hâline geldi diyebiliriz. Kalkınma Bakanlığının kuruluşuyla, bir taraftan, eskiden Devlet Planlama Teşkilatının yaptığı ne varsa aynısını, belki daha fazlasını çeşitlendirerek yapıyoruz; diğer taraftan, yepyeni birtakım programları da hayata geçirmiş durumdayız.
Kalkınma Bakanlığının iki temel fonksiyonu var: Bir tanesi hükûmete müşavirlik, uzun vadeli planlar, stratejiler, programlar hazırlamak, ulusal düzeyde, bölgesel ve sektörel düzeyde; diğer taraftan ise uygulamaya dönük, yenilikçi bazı programlar geliştirmek. Bu kapsamda da son on yıl, on üç yıl içinde çok önemli yeni programlar başlattık. Bunlardan bir tanesi KÖYDES'tir. Diğeri, SUKAP dediğimiz Su, Kanalizasyon ve Altyapı Programı'mızdır. SODES dediğimiz, Sosyal Destek Programımızı hayata geçirdik. Cazibe Merkezleri diye bir yeni program oluşturduk belli illerimiz için. Bölge kalkınma idareleri kurduk GAP'a ilave olarak. Doğu Anadolu Bölgesi için DAP Bölge Kalkınma İdaresini kurduk, Doğu Karadeniz için DOKAP Bölge Kalkınma İdaresini kurduk ve yine Konya Ovası için KOP İdaremizi kurduk. Bunun yanı sıra, yine son on üç yıl içinde kalkınma ajanslarını kurduk, onlar da Kalkınma Bakanlığımızın şemsiyesi altında kurumlar ve bu kurumlarla birlikte yerel aktörleri de kalkınma sürecine dâhil eden yeni mekanizmaları devreye sokmuş olduk. Dolayısıyla bugün, Kalkınma Bakanlığımız çok daha geniş bir çerçevede, bir taraftan stratejiler yapan, diğer taraftan da uygulamaya dönük, icraata dönük programlar geliştiren, bunlara destek olan bir bakanlık.
Bir diğer önemli işlevimiz ise yatırım programını koordine etmek; bütçe sürecinde, bir taraftan bütçenin geneli, makro dengeleriyle ilgili çalışmak, diğer taraftan da özellikle yatırım programının genel koordinasyonunu sağlamak. Bu konuda da çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Bu kapsamda, "kalkınma" kavramını da biraz açmak isterim müsaadenizle. Bazen, kalkınma sadece ekonomi olarak anlaşılıyor. Böyle olmadığını özellikle vurgulamak istiyorum. Kalkınma, ekonomiden daha geniş bir kavram. Nitekim, bizim bir Ekonomi Bakanlığımız var, bir de Kalkınma Bakanlığımız var; ikisi ayrı bakanlıklar. "Kalkınma" kavramı elbette ekonomiyi içerir, ekonomi kalkınmanın çok önemli bir unsurudur ama kalkınma ekonomiden ibaret değildir, ekonominin yanı sıra sosyal boyut vardır; fırsat eşitliği, gelir dağılımının iyileştirilmesi, sosyal refahın artırılması, en az ekonomik gelişme kadar önemli bir boyuttur, insan odaklı bir kalkınma anlayışının da olmazsa olmaz unsurudur.
Sosyal boyut yeter mi? Yetmez. Bir de çevresel boyut var 3'üncü ayak dediğimiz. Bu da nesiller arası dengeyi ifade eder yani sadece bugünkü nesil için adalet değil, nesiller arası adalet; sahip olduğumuz varlıkları, tabiatı, sahip olduğumuz sermayeyi gelecek nesillere de aktarabilme boyutudur. Bu da gerçekten kalkınmanın, sürdürülebilir kalkınmanın olmazsa olmaz bir unsurudur.
Bu saydığım 3 unsur, uluslararası alanda da kabul görmüş, Birleşmiş Milletlerin üzerinde durduğu hadiselerdir ama buna ben 4'üncü bir boyut daha ilave edilmesi gerektiğini her fırsatta vurguluyorum, o da yönetişim boyutudur. Bütün bunların yanına mutlaka demokrasiyi, hukuk devletini, katılımı koymamız lazım. Tam anlamıyla bir kalkınma, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutun yanı sıra yönetişim boyutunu da içermek durumundadır. Bu çerçevede, demokrasiyle kalkınma arasında çok güçlü bir bağ olduğunu burada ifade etmek isterim. Adaletle de kalkınma arasında çok güçlü bir bağ var, özgürlükle de kalkınma arasında güçlü bir bağ var. İşte, "Adalet mülkün temelidir." diye güzel bir sözümüz var, adalet aynı zamanda kalkınmanın temelidir, özgürlük aynı zamanda kalkınmanın temelidir. Dolayısıyla, bu kavramlarla kalkınmaya baktığımızı özellikle ifade etmek istiyorum. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletlerin 2030 kalkınma hedefleri var, onları biz de paylaşıyoruz, oluşumuna da katkıda bulunduk ve şu anda ülkemizin politikalarına da bunları entegre etme gayreti içindeyiz. Bin Yıl Kalkınma Hedefleri vardı biliyorsunuz, onlar 2015 yılı itibarıyla yani geçtiğimiz yıl itibarıyla sona ermiş oldu. Şimdi bütün dünya için, 2030 sürdürülebilir kalkınma hedefleri söz konusu. Bu hedeflerle ilgili olarak da gerek Kalkınma Bakanlığımız gerekse Türkiye İstatistik Kurumumuz çalışmalar yürütüyor. Bu hedefleri, hem politikalarımıza entegre ediyoruz hem de nasıl izleyeceğimize ilişkin çalışmalar yapıyoruz. 17 tane ana amaç var, 169 hedef var, 200'ün üzerinde gösterge var; bütün bunlarla ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bununla birlikte önümüzdeki dönemde 2023 hedeflerimizi daha ötelere taşıyıcı çalışmaları da başlatma aşamasındayız. Şu anda Onuncu Plan dönemindeyiz, gelecek sene on birinci planın hazırlıklarına başlayacağız. Bu çerçevede 2023 artık, orta vadeli bir hedefe dönüşecek; on birinci planımızın aşağı yukarı plan ufku hâline gelmiş olacak. Bu sebeple, 2030 veya 2035 hedef yılı alarak yeni bir perspektif plan çalışmasını bu yıldan itibaren başlatıyoruz. Bu çerçevede, dünyadaki trendleri, analizleri ortaya koyacağız; Türkiye'nin uzun vadeli perspektifini yeniden ortaya koyacağız ve on birinci planımızı bu uzun vadeli yeni perspektif plan çerçevesinde yenileyeceğiz, gözden geçireceğiz.
Bu kapsamda Onuncu Planımızla ilgili de birkaç şeyi müsaadenizle ifade etmek isterim. Onuncu Plan, Meclisimizin onayıyla yürürlüğe girdi biliyorsunuz ve şu anda yürürlükte. Bu planda da bir yenilik yaptık, 25 tane dönüşüm programı tayin ettik. İlk defa bir planın içinde uygulamaya ilişkin kritik başlıkları ortaya koyduk. Bunlar daha sonra ayrıntılı yol haritalarına dönüştürüldü. Sayın Başbakanımız bunları bütün toplumla paylaştı ve şu anda bunların hayata geçirilmesiyle ilgili çalışmaları yürütüyoruz.
Buralarda da vizyonumuz şu, çok açık ve net, iki temel amacımız var: Bir tanesi, Türkiye'yi yüksek gelir grubu ülkeler ligine çıkarmak. Şimdi, dünyada dört tane gelir grubu var; düşük gelirli ülkeler var, alt orta gelir grubu var, üst orta gelir grubu var, yüksek gelir grubu var. Türkiye, şu anda üst orta gelir grubunda -kişi başına gelir olarak söylüyorum- bir ülke. Planımızın amacı, Türkiye'yi yüksek gelirli ülkeler ligine taşımak. Bu artık Türkiye için mümkün, bu eşiğe gelmiş durumdayız. İşte, bazen tartışıyoruz ya, şu "orta gelir tuzağı" dediğimiz hadise, ona düşmeden Türkiye'yi üst gelir grubuna, yüksek gelir grubuna taşımak en temel amacımız, vizyonumuz.
Diğer taraftan, insani kalkınma, az önce bahsettiğim insani kalkınma bakımından da yine dört grup var; düşük insani kalkınma, orta insani kalkınma, yüksek insani kalkınma ve en yüksek insani kalkınma şeklinde. Aile Bakanımız da az önce söyledi, şu anda biz yüksek insani kalkınma grubundaki ülkeler içindeyiz. Burada da hedefimiz en yüksek insani kalkınma grubuna terfi etmek. İnşallah onu da başaracağız 2023 vizyonumuz çerçevesinde. Bir taraftan kişi başına gelirde 13 bin dolar gibi bir eşik değer var, onu aşıp yüksek gelir grubuna geçmek, diğer taraftan da insani gelişmişlikte eğitim ve sağlık başta olmak üzere ortalama ömür, okulda geçirilen süre, beklenen okullaşma gibi göstergelerde iyileşme sağlayarak en yüksek insani gelişme grubuna ulaşmak da yine temel hedeflerimiz arasında.
Değerli milletvekilleri, kolay bir dünyada yaşamıyoruz. Bu, ülkelerin yarıştığı bir dünya. Küresel ortama baktığınız zaman, son yıllarda oldukça önemli sorunlarla yüz yüze kaldığımızı, meydan okumalarla yüz yüze kaldığımızı görüyoruz. En gelişmiş dediğimiz ekonomilerin son yıllarda düştüğü durumu hep birlikte izliyoruz. Amerika Birleşik Devletleri'nden Avrupa Birliğine, Japonya'ya ve bu kriz nedeniyle ülkelerin çok ciddi anlamda borçlandığını, halkların, toplumların çok ciddi bedeller ödediklerini görüyoruz. Öğrencilerin burslarının düşürüldüğü, daha fazla onlara yüklenildiği, çalışan kesimler üzerinde çok ciddi baskıların oluştuğu bir dönemden geçiyor dünyamız ve normalleşmeye çalışıyor dünya. Bu ortam içinde ekonominizi büyütmeniz, geliştirmeniz gerçekten kolay değil. Son dönemlerde Çin'de dahi büyüme hızında ciddi bir düşüş oldu, eskiden çift haneli büyüyen Çin ekonomisi şu anda yüzde 6'lardan, 7'lerden bahsetmeye başladı. Bununla ilgili dahi dünyada endişeler var, böyle bir ortamdayız. Diğer taraftan emtia fiyatlarında ciddi düşüşler oldu dünyada petrol başta olmak üzere. Bu da yine gelişmekte olan ülkelerin görünümünü olumsuz etkiliyor. Bizim için olumlu belki, hani petrol ithal ettiğimiz için olumlu bir unsur ama bir taraftan da komşularımız başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerdeki pazarı daraltıyor ve genel anlamda gelişmekte olan ülkelerin görünümünü de olumsuz yönde etkiliyor. Bundan da biz dolaylı yoldan etkileniyoruz.
Bütün bunların yaşandığı bir ortamda Türkiye olarak tedbirlerimizi almak durumundayız. Bu kapsamda da son yıllarda önemli bazı çalışmalar yaptık, az önce Onuncu Plan'dan, dönüşüm programlarımızdan bahsettim. Burada da iki temel stratejiyle dünyadaki bu gelişmelere karşılık veriyoruz. Bir tanesi iç tasarruf oranlarımızı arttırmak yani dünyaya daha az muhtaç hâle gelmek. Türkiye'de sermaye maalesef tam arzu ettiğimiz düzeyde değil, sermaye birikimi tam arzu ettiğimiz düzeyde değil. İç tasarruflarımız yetersiz olduğu için dış dünyanın tasarruflarıyla yatırımlarımızı finanse etmek durumunda kalıyoruz. Bu da tabii cari açık gibi bir sorun çıkarıyor karşımıza, dış borçlanma gibi bir sorun çıkarıyor. Dolayısıyla, iç tasarruf oranlarımızı artırıp sağlam kaynaklarla yatırımlarımızı finanse etme yolunda son dönemde önemli politikalar uyguluyoruz. Az önce bahsettiğim dönüşüm programlarının özünde de aslında bu tasarruf oranlarını artırma meselesi vardır. Son dönemde bunun sonuçlarını da görüyoruz. 2014 yılında iç tasarruflarımızın millî gelire oranı yüzde 15'e kadar yükseldi. Geçtiğimiz yıllarda yüzde 13'lere kadar gerilemişti. 2015'teki değer ise yüzde 15,6'lara kadar çıktı. Önümüzdeki yıllarda bunun artarak devam etmesini bekliyoruz. Bu, cari açığın azalması demek aslında, iç tasarrufların artması. İkincisi tabii, artan tasarruflarımızı daha üretken alanlara yönlendirmek. Bu çerçevede de içeride tasarruflarımızı artıracak birtakım reformlar, İstanbul finans merkezi, bireysel emeklilik sisteminin güçlendirilmesi, katılım bankacılığı birçok enstrümanla tasarruflarımızı artırırken, diğer taraftan da yatırım ortamını iyileştirerek Türkiye'yi daha cazip bir ülke konumuna yükseltmeye çalışıyoruz. "İkili stratejimiz var." demiştim; biri ihtiyacımızı azaltmak, diğeri cazibemizi artırmak. Cazibeyi nasıl artırırsınız? Yatırım ortamını iyileştirerek, bürokrasiyi azaltarak, bu reformlarla bütün dünyadan nitelikli insanlar için ve sermaye için, gelip yatırım yapacak, doğrudan yatırım yapacak sermaye için şartlarınızı iyileştirerek yaparsınız. Bu yönde de reformlarımızı yapıyoruz ve buna cevap veriyoruz.
Bugünkü ortamda etrafımızdaki jeopolitik gelişmeleri düşünün, dünyadaki krizi değerlendirin, karşı karşıya kaldığımız çok yönlü terör saldırılarını değerlendirin, bütün bunlara rağmen Türkiye ekonomisi yoluna devam ediyorsa, reformlar yapmaya devam ediyorsa, bunda en kritik faktör siyasi istikrar. Türkiye, çok şükür, 1 Kasım seçimleriyle siyasi istikrarını pekiştirdi, öngörülebilirliğini artırdı. Ekonominin düşmanı belirsizliktir. Belirsizlik olan ortamda uzun dönemli planlama yapamazsınız, yatırım yapamazsınız. 1 Kasım seçimleriyle birlikte 2019 yılına kadar bir başka seçimin de olmadığını düşündüğümüzde, ciddi anlamda siyasi belirsizlik azalmıştır ve ekonomi de bu anlamda çok daha uygun bir ortama kavuşmuş durumdadır. Bu siyasi istikrarı reformlarımızla birleştirdiğimiz zaman, yapısal reformlarla birleştirdiğimiz zaman, Türkiye dünyada pozitif ayrışabilme imkânına sahip ender ülkelerden biri olacaktır.
Dünyada krizin olduğu dönemler, "yakınsama" dediğimiz, gelişmiş ülkelerle farkı kapatma anlamında da bir fırsat oluşturmaktadır aslında. Herkesin kötü olduğu bir ortamda siz nispi olarak iyi olursanız aradaki farkı kapatırsınız. Dolayısıyla, bu dönem, Türkiye'nin farkı kapatması için ciddi bir imkân sunuyor. Bu imkânı yapısal reformlarla mutlaka değerlendirmek durumunda.
Bu çerçevede de 4 başlığın ben öne çıktığını düşünüyorum:
Bir tanesi, Avrupa Birliği. Avrupa Birliğiyle ilgili bütün siyasi partilerimiz aslında iş birliğiyle, güç birliğiyle hızlı adımlar atmak durumunda.
İkincisi, az önce bahsettiğim yatırım ortamına ilişkin, iş ortamına ilişkin reformlarımız; burada da yine Meclisimizin desteğine ihtiyacımız var.
Üçüncüsü, yeni anayasa; demokratik standartlarımızın oturduğu, gerçekten çok daha ileri, demokratik bir ülke hâline gelmemizi sağlayan anayasamız, ekonomik geleceğimiz bakımından da son derece önemli, kritik bir husustur.
Dördüncüsü de bu Meclisimizi ilgilendiren bir husus; İç Tüzük. Ben şimdi, otururken kabaca bir hesap yaptım yani belki daha ince hesap yapılabilir ama Meclisimizin bir saat çalışması aşağı yukarı 600 bin TL'lik bir maliyet, bir saatlik çalışması yani yılda 150 gün çalıştığını düşündüm, günde on saat çalıştığını varsayarak böyle bir hesap çıkardığımız zaman. Geç kalan kanunların ülkeye getirdiği maliyeti hiç saymıyorum burada, başka, dolaylı maliyetleri saymıyorum; doğrudan Meclisimizin bir saatlik çalışması 600 bin lira civarında bir maliyet. Bu da bize şunu gösteriyor aslında -ben burada bir milletvekili olarak konuşuyorum aynı zamanda- hep birlikte, bütün siyasi partilerle İç Tüzük konusunu da mutlaka ele almalıyız diye düşünüyorum. Meclisimizi nasıl daha verimli çalıştırırız, hem daha nitelikli kanunlar üretmede hem de daha hızlı çalışmak noktasında neler yapabiliriz; tabii ki bütün partilerin konuşma haklarına da sonuna kadar riayet ederek bunu nasıl başarırız; bunun üzerinde de hep birlikte durmalıyız diye düşünüyorum.
Burada şu noktanın da altını çizmek isterim: Siyasi partiler olarak çok farklı fikirlerimiz olabilir, farklı olmasak zaten farklı siyasi partiler de olmazdık ama belli noktalarda birleşmesini de becerebilmeliyiz. İşte, bu noktalar, bence AB, yapısal reformlar, Anayasa ve İç Tüzük konuları, partilerimizin daha yakın diyalog içinde olması gereken konulardır ve kalkınmamıza da büyük destek verecek konulardır diye altını çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu çerçevede büyümeyle ilgili kısa bir değerlendirme yapayım. Bazı arkadaşlarımız büyümede son dönemlerde performansımızın arzu edilen seviyede olmadığı yönünde eleştiriler yönelttiler; buna şöyle cevap vereceğim: Erhan Bey, değerli milletvekilimiz, son dönemlerde, 2007 sonrasında performansın düştüğüne ilişkin bir fikir ortaya koydu. Bakın, bunu ölçerken dünyayla birlikte bakmak durumundayız, dünyanın gidişatını görmek durumundayız. Makroekonomik tahminler yaparken elbette o günkü ortamdaki dünya ve ülke koşulları çerçevesinde tahminler yapıyorsunuz ama şartlar her zaman değişebiliyor, hiç kimsenin tahmin edemeyeceği şekillerde küresel ortamda değişiklikler yaşanabiliyor ve o kapsamda bütün dünyayı etkiliyor bu ve Türkiye'nin 2009 sonrası gösterdiği ekonomik performans, küresel ortamı düşündüğünüzde hiç de küçümsenecek bir performans değil. Bunu neyle ölçebiliriz? Dünya hasılasından aldığımız pay arttı mı azaldı mı 2009 sonrasında, buna bakarak rahat bir şekilde ölçebiliriz.
Bakın, satın alma gücü paritesine göre, 2009 yılında dünyadan aldığımız pay yüzde 1,29. 2015'te bu 1,39'a çıkmış. Yani satın alma gücü paritesine göre geriye gitmemiş gelirimiz, dünyadaki payımız daha ileri gitmiş. Nominal olarak baktığımızda da 1,03'ten 0,98'e nispi bir gerileme var, çok da fazla olmasa da bir nominal... Özellikle bu dolar kurundaki değişimin burada ciddi bir etkisi olduğunu ifade edebilirim ama satın alma gücüne göre baktığımızda hiç de geriye gitmemiş durumdayız, aksine daha ileri gitmiş durumdayız.
Yine, 2003-2015 döneminde dünyanın ortalama büyümesi yüzde 4 olmuş, Türkiye'nin ortalama büyümesi yüzde 4,7 olmuş. Bakın, bütün bu dönem boyunca dünyadan daha hızlı büyümüşüz, bu da payımızı doğal olarak artırmış. Avrupa Birliğiyle mukayese ettiğimiz zaman, kişi başına gelirimizin satın alma gücüne göre Avrupa Birliği ortalamasına oranı 2002 yılında yüzde 35'miş, 2015'te yüzde 54'e çıkmış. Neredeyse 20 puana yakın, Avrupa'yla aramızdaki farkı kapatmışız. Biz buna kalkınmada "convergence" diyoruz, yakınsama. Gelişmiş ülkeler ile Türkiye arasındaki farkı belli bir oranda kapatmış durumda. Elbette bu yeterli değil, elbette daha fazlasını yapmak durumundayız ama bu performans hiç de fena değil. Özellikle, ben de burada siyasi bir polemik yapayım, sizin partinizin iktidar ortağı olduğu dönemde yani 1999-2002 döneminde Türkiye'nin ortalama büyümesi, yanlış hatırlamıyorsam, yüzde 0,8; yüzde 1 bile değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kontrol edebilirsiniz.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Bakan, Adalet Bakanının yerine mi konuşuyorsun, Kalkınma Bakanının yerine mi konuşuyorsun? Yeni anayasa, başkanlık... Yani Kalkınma Bakanlığı konuşuluyor, Adalet Bakanlığı konuşulmuyor. Karıştırdın mı, yanlış metin mi verdiler, ne yaptılar?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, dünya ihracatı içindeki payımıza da yine 2009-2014 döneminde baktığınız zaman 0,81'miş; 2014'te 0,83'e çıkmış. Bu, Birleşmiş Milletler rakamı. Yani burada da geriye gidiş yok. Belki ihracatımız nominal olarak düşüyor olabiliyor ama dünya ihracatı da dolar bazında düşüyor. Dolayısıyla, bu çerçevede baktığınız zaman dünyadaki payımız aslında aşağı yukarı korunuyor diye söyleyebilirim.
Cari açık, son dönemlerde en iyi haberler aldığımız alanlardan bir tanesi. Türkiye büyümeyi başardı, enflasyonu düşürdü, birçok dengesini kurdu ama cari açık, bizim tabii en temel meselelerimizden biri. Burada ne olmuş diye baktığınızda, 2015 yılında özellikle yüzde 4,4-4,5 civarına kadar gerilediğini tahmin ediyoruz, henüz tam rakamlar yayınlanmış değil ama gelen rakamlardan gördüğümüz.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Kaç milyar lira olduğunu söyle?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Birkaç yıl öncesinde bu, yüzde 10'lar civarındaydı. Biz burada makro ihtiyati tedbirlerle, yapısal reformlarla, çeşitli çalışmalarla bu noktaya geldik. Tabii, burada, düşen petrol fiyatlarının da elbette bize katkısı var, onu da inkâr edecek değiliz ama bu kısa vadeli bir hadise, biz buna bel bağlamıyoruz. Sonuçta, bizim orta, uzun vadede cari açık için öngördüğümüz politika, yapısal reformlardır, yurt içi katma değeri yüksek alanlarda üretimi artırmaktır, teknolojinin daha fazla ticarileşmesidir, eğitim sistemimizin daha fazla beceri kazandırıcı niteliğinin güçlenmesidir, mesleki eğitimin güçlenmesidir, girişimciliğin, yenilikçiliğin geliştirilmesidir. Bu politikalarla ileride çok daha sağlıklı bir baza bunun oturacağını söyleyebilirim.
Ayrıca, finansmanın kalitesinin de düzeldiğini söyleyebilirim. 2015 yılına baktığınızda, kısa vadeli kaynakların azaldığını, kısa vadeli borçlanmanın eksiye gittiğini, uzun vadeli borçlanmanın ve doğrudan yatırımların payının arttığını görüyorsunuz ve bu da net hata noksanında da yine yüzde 30 civarında -net hata noksanının- finanse ettiğini görüyorsunuz cari açığı. Finansman kalitesinin de yükseldiğini söyleyebilirim.
İstihdama baktığımız zaman 2009 sonrası dünyada bu alanda en başarılı ülkelerden biri Türkiye oldu. Bakın, 2 milyon 353 bin kadın, 3 milyon 651 bin erkek yeni iş imkânına kavuştu 2009 sonrasında. 6 milyona yakın yeni istihdam üretti ekonomimiz. Bu, hiç küçümsenecek bir rakam değil, ileride inşallah çok daha iyi rakamlar görürüz. Az önce dediğim gibi, kalkınma ekonomiden ibaret değil.
Gelir dağılımına baktığımızda da AK PARTİ'nin çok ciddi anlamda gelir dağılımını düzelttiğini görüyoruz. Elbette burada da yine almamız gereken mesafeler var ama büyüme ile gelir dağılımını eş zamanlı iyileştiren ender ülkelerden biri olduğumuzun da burada altını çizmek isterim. En yüksek gelir grubu olan yüzde 10'luk dilim ile en düşük gelir grubu dilimi arasında kaç kat fark vardı? Kat olarak söylüyorum: 2002'de 18,3 kat fark vardı, 2014'te bu 11,8'e düştü. Yine, yüzde 20'lik dilimlere baktığınızda 8,1 kattan 6,9 kata düştü. Gini katsayısı 0,44'ten 0,38'e düştü. "En zengin" dediğimiz yüzde 20'lik en üst tabakanın toplam gelirden aldığı pay yüzde 50'den yüzde 45'lere geriledi. Bunlar hep bu dönemde sağlanan başarılar.
Yoksulluk oranlarında yine ciddi düşüşler sağlandı. Günlük harcaması 4,3 dolar olan nüfusun toplam nüfusumuza oranı yüzde 30'un üzerindeyken 2014 yılında bu, yüzde 1,6'ya kadar geriledi. Bu, muazzam bir başarıdır ve bunu sıfırlamak temel amaçlarımızdan bir tanesi.
2015 yılında her şeye rağmen yüzde 4 büyüdük. Bakın, bu kadar küresel kriz, jeopolitik riskler, terör hadiseleri, 2 tane genel seçim; bütün bunlara rağmen Türkiye ekonomisi yüzde 4 büyümeyi başardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, Erhan Bey'e söyleyeyim, o tahmin işlerini de bilir, yaptığı bir değerlendirmede "Yılbaşında yüzde 2 bile büyüyemeyiz." demişti, gördüğünüz gibi tahminlerde yanılmak mümkün ama olumlu bir yanılgı bu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Vatandaşın cebine ne para girdi Sayın Bakan?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Yüzde 2 değil, yüzde 4 büyüme gerçekleşti. Bundan sonra da...
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Bakan, yüzde 1'lik büyüme petrol fiyatlarındaki düşüşten geldi.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bakın, istihdam artışımız: Son çeyrekteki istihdamın bir önceki yılın aynı çeyreğine göre oranı 831 bin yeni istihdam oluşturdu ekonomimiz. Cari açığımız 32 milyar dolara düştü, yüzde 4,5'lar civarında. Finansmanın kalitesi iyileştirildi. AB tanımlı borç stokumuz yüzde 33'ün altına geriledi geçen yıl, bu da çok büyük bir başarı, Avrupa Birliğinde yüzde 90'lara yaklaşıyor.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Fakir fukara sayısı nasıl Sayın Bakan?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - İşte, birçok ülkede gerçekten devlet, kamu, tabiri caizse boğazına kadar borçluyken Türkiye çok farklı bir yerde.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sosyal yardım alanların sayısı nasıl?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Şimdi, çok az vaktim kaldı, GAP'a ilişkin birkaç şey söyleyeyim. Altan Bey gerçi yok, sorular sordu, geçen yıl da aynısını yapmıştı, cevabını dinlemedi, keşke burada olsaydı.
Sulama yatırımlarına biz öncelik verdik. Bakın, bizden önce, 1994-2002 döneminde sulama yatırımlarının GAP içindeki payı yüzde 13'ken bizim dönemimizde, 2003-2015'te bu yüzde 24'e çıktı, son yıllarda yüzde 26'ya yükseldi. Rakam olarak söyleyeyim: 2002 yılında sulamaya verilen ödenek -GAP için söylüyorum- 84,6 milyonken 2015 yılında 1 milyar 205 milyon; bu, sulamaya verdiğimiz açık desteği gösteriyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bakanım, kapasitenin yüzde 80'i duruyor hâlâ, yüzde 80'i.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Aksine, bakın, Diyarbakır Milletvekili olduğu için Altan Bey, söylüyorum, orada bizim Silvan Barajı'mız var, 240 bin hektar alanı sulayacak ama sürekli bir şekilde terör saldırılarına uğruyor. Lütfen bu konularda da Diyarbakır milletvekilleri olarak sahip çıkın, bu yatırımlarımıza saldırı olmasın, Diyarbakır sulansın, çiftçimiz gelirini artırsın, gençler istihdam imkânlarına kavuşsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Suruç Tüneli'ne 1 milyar civarında yatırım yaptık.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Peki, Sayın Bakanım, Urfa'da terör mü var? Urfa'da terör yok, Urfa'yı niye yapmıyorsunuz?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Hilvan'ın içme suyunu götürdük, isale hattı bitti.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Urfa'da terör yok, niye Urfa'yı yapmıyorsunuz?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Urfa Suruç'a sadece 1 milyar TL yatırım yaptık.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Efendim, Bozova'da yok, Siverek'te yok, Hilvan'da yok, Viranşehir'de yok.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Hilvan'a içme suyunu götürdük, ağ bağlantıları kurulacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Vaktim dolduğu için daha fazla devam edemiyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkanım, bence biraz daha süre verin, Urfa'yı da Sayın Bakanımız anlatsın.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) - Tekrar bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)