| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tasarısı Maddelerinin görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 07.03.2016 |
CHP GRUBU ADINA SEYİT TORUN (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 10'uncu maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarımızı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Temel bir tespiti yaparak başlamak istiyorum. Bugün Türkiye, her alanda AKP iktidarının yarattığı ağır bir buhran yaşıyor, derin bir yönetim krizi içerisinde. Karşımızda, Anayasa'da tanımlanan yetkilerini aşan bir Cumhurbaşkanı var, unvanını ona kaptırmış bir Başbakan ve buradan başlayıp yerel yönetimlere kadar sirayet eden derin bir yönetim krizi. Sonuçlarını ise Suriye'den Cizre'ye, Rusya'yla yaşanan krizden Cerattepe'ye kadar dört bir yanda yaşıyoruz.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidara gelirken ne dedi? "Türkiye'yi aşırı merkeziyetçilikten kurtaralım. Demokrasiyi ancak güçlü bir yerinden yönetim anlayışıyla inşa edebiliriz. Yetkiyi merkezden yerele taşıyalım." dedi. Peki, ne oldu? Yerel yönetimlerin faziletlerini anlattıktan sonra, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bugüne kadar görülmemiş merkeziyetçi bir yönetim anlayışını yarattınız. Yaşanan kriz yönetilemiyor, hatta krizi yönetmek adına yapılan her hamle krizi daha da derinleştiriyor. Siyasi ve toplumsal sorunların hiçbirine siyaset marifetiyle çözüm üretemediniz; her şeyin izlendiği, fişlendiği, arşivlendiği bir süreçte hukuku ayaklar altına alarak seçimler yaptınız, apar topar büyükşehirler oluşturdunuz. Bu, siyasi ahlak açısından vahim bir durumdur. İşte, AKP iktidarı tam da bunu yapmıştır.
Değerli milletvekilleri, bunu kabul edemeyiz. Merkeziyetçi anlayışın en çarpıcı örneği 6360 sayılı Kanun'dur. Bu kanunla 16 olan büyükşehir sayısı apar topar 30'a çıkarıldı ve birçoğu da nüfus taşınarak, birçoğu da belki de yasa gasbedilerek yapıldı ve sonuçta, apar topar yapılan bu yasa, şimdi yeniden revize edilmek mecburiyetinde kalındı ve önümüzdeki günlerde de tekrar bu Parlamentoya gelecek ve yeniden bir büyükşehir yasası yapacağız. Bu illerdeki il özel idarelerini kapattınız, beldeleri ve köyleri mahalle yaptınız. Bunu yaparken kime sordunuz; bu beldelerde, köylerde yaşayanlara mı sordunuz, sivil toplum kuruluşlarına mı, meslek odalarına mı yoksa başka bir kuruma mı? Herhangi bir araştırma yaptınız mı, yaratacağı sonuçlara ilişkin bir değerlendirme yaptınız mı? Hayır, bunların hiçbirini yapmadınız. Hangi kafayla, hangi gerekçeyle hazırladınız hiç kimse bilmiyor. Apar topar oyladınız ve yasayı yaptınız. Bu anlayış demokratik değildir, Meclis iradesine de burada yaşayan milyonlarca yurttaşımıza da büyük haksızlıktır, kabul edilmesi de mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, "ademimerkeziyetçilik" diyerek gelenler Türkiye'de yönetim sistemini darmadağın etmiştir, yetki karmaşası içerisinde bir yerel yönetim düzeni kurmuş ve tepesine de keyfî bir merkeziyetçiliği ihdas etmiştir; merkezin gücünü, yetkisini azaltmıştır. Sizden önce 3.228 olan belediye sayısı 1.397'ye inmiştir. 1.500 belde belediyesi, 16.082 köyün tüzel kişiliğine son verilmiştir. Bunları yaparken de köyde, kırsalda yaşayan vatandaşlarımızın da maalesef, mağduriyeti ortaya çıkmıştır. Yaşamsal değeri olan mera alanları da maalesef, ellerinden alınmıştır. İşte, AKP'nin demokrasi anlayışı budur. Aynı nüfus grubuna sahip olduğumuz Almanya'da 8.500, Fransa'da 36.500 belediye var. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı imzaladığımız bölümlerini değil, imzalamadığımız bölümleri biz maalesef uyguluyoruz. Kimseye sormuyoruz, uluslararası yükümlülüklerimize uymuyoruz, yerel yönetimlerimizin yarısını da ortadan kaldırıyoruz. Peki, hangisi demokratik? Anlaşılıyor ki büyükşehirleri yaparken amacımız vatandaşın sorununu çözmek değil inisiyatifi tek elde toplamakmış. Bütün bu karmaşanın geri planında ise AKP'nin her gün biraz daha çürüyen, yolsuzluklara bulaşan rant düzeni, kendilerine yontarak kullandığı imar düzeni vardır.
Köyde, kırsalda yaşayan vatandaşlarımızı hiç düşünmediniz. Onlar köylü gibi yaşamaya, üretmeye, tüketmeye devam ediyor ama kentli bir vatandaş gibi vergi ödemeye mahkûm ediliyor. Ertelemelerin süresi dolduğunda, emlak vergisinden muaf tutulma süresi bittiğinde sayaç bedelinden, harçlardan katılım paylarına kadar birçok ödemeye muhatap olacaklar. Su gibi, kanalizasyon gibi, sosyal alanlardaki hiçbir hizmetten faydalanamayacak ama şehirli gibi bir bedel ödemek zorunda kalacaklar yani külfetler vatandaşımızın sırtına, faydalar küçük bir mutlu azınlığa.
Buradan iktidarı uyarmak istiyorum. Bugün temel sorunumuz kırsal ekonomilerin, köylümüzün ve çiftçilerimizin yaşamında çökme noktasına geldiğidir. Çiftçi ekip dikemiyor, ürettiğini sattığında ise maliyetini karşılayamıyor. Süt üreticisi, narenciye üreticisi, fındık üreticisi perişan. Fındıkla geçimini sağlayan bir bölgenin milletvekili olarak yakından biliyorum, fındığın bugünkü fiyatı 8 lira 75 kuruş; 3,5 milyar dolarlık bir ihracat getirisi sağlayan fındık maalesef yerlerde sürünüyor. Bu mudur karşılığı, bu mudur üreticinin yanında olmak? Fındıkta durum neyse diğer ürünlerde de durum tıpatıp aynısı. Çiftçimiz aldığı zirai kredilerin, tüketici kredilerinin altında ezilmiş; ne ürününe sahip çıkıyoruz ne de sorunlarına. Size düşen, bu kırsal ekonomilerin canlandırılması için çareler üretmektir. İmar rantlarının peşinde koşmaktan vazgeçin; kırsal yerleşmelerin, kentlerin sorunlarıyla ilgilenin.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı, partizan bir biçimde, Türkiye'nin dikkate değer bir coğrafyasını ve nüfusunu büyükşehir mantığına teslim etmiştir. Bu partizan tavrın en vahşi örneğini il özel idarelerinin büyükşehirlerde tasfiye edilişinde gördük. Ne yazık ki bu kurumların tüm varlıkları belediyelere devredilirken muhalefet partilerini dışladınız; partizanca bir tavırla, CHP'li belediyeler başta olmak üzere, içlerini boşalttınız, yandaş belediyelere peşkeş çektiniz. Bu anlayışı asla kabul etmiyoruz.
Bununla birlikte, sanılmasın ki büyükşehir ve ilçe belediyeleri bu yönetim anlayışından nasiplerini alıyor. Sorun bakalım İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına, İstanbul sınırları içerisinde yapılmakta olan o devasa projelerden kaçında fikri sorulmuş. Cumhurbaşkanı sadece Başbakanın yetkilerini kullanmıyor; hukuk, mevzuat dinlemeden aynısını büyükşehirlerde, özellikle de İstanbul'da yapıyor. Üstelik sadece Cumhurbaşkanının müdahalesi de değil karşı karşıya olunan; Şehircilik Bakanlığını, Kültür Bakanlığını, kent düşmanı TOKİ'yi de unutmayalım.
Stratejik alanları "özel proje alanı", "yenileme alanı" diye çevirip kimseye bir şey sormadan kafalarına göre şekillendiriyorlar. Kentlerin şekillenmesinde projeler hukuksuz, bütüncül bir planlama anlayışı maalesef yok. Diğer yandan, yetki paylaşımında da kaynak paylaşımında da önemli sorunlar var. Belediye başkanları kapı kapı bakanlıkları dolaşıyor, sorunlarını çözmek için mesaisini bölgesinde değil, Ankara'da harcıyor.
Kısacası, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin düzeni bozulmuştur. Bu yönetim sistemi içinde yerel yönetimler hedeflerinden hızla uzaklaşan, günü kurtarmaya çalışan, bunu yaparken ranta teslim olan bir anlayış içindeler. Sonuç olarak, AKP projesi tükenmiştir. Bu tükenmişliğin en çarpıcı biçimde gözler önüne serildiği yer de yerel yönetimler olmuştur.
Ayrıca, Cumhurbaşkanınca durmadan saraya toplanıp propaganda aracı hâline getirilen muhtarlarımıza seslenmek istiyorum: Sizlerin kanalıyla halkımıza siyasi mesajlar gönderen hukuk bilmez, kanun tanımaz bir Cumhurbaşkanının çıkarlarına ve siyasi emellerine alet olmayınız, unutmayın ki bu yol doğru değildir.
Sözlerimi vatandaşlarımızı ve yaşadıkları bölgeleri asla AKP'nin insafına bırakmayacağımızı belirterek tamamlamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Biliyoruz ki bütün kadınlarımız birçok alanda olduğu gibi yerel yönetimler alanlarında da hak ettikleri şekilde temsil edilemiyorlar. Burada kadınlarımıza bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak gerekli sorumluluğu alıp kadınların yerel yönetimler alanında da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYİT TORUN (Devamla) - ...temsiliyetine ilişkin dikkate değer adımlar atacağımızı ifade etmek istiyor, tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyor, yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımıza saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)