GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı Tümünün görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:57
Tarih:09.03.2016

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bütçe kanunumuzun ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz için hayırlı olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe kanunu tasarısının çalışmaları için günlerce mesai harcayan Maliye Bakanlığı bürokratlarımıza, Plan ve Bütçede yoğun mesai harcayan milletvekillerimize, Maliye Bakanımıza, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımıza, on üç günden beri de her partiden katkı sağlamak amacıyla bu kürsüye gelen, büyük bir nezaket örneği göstererek bütçeyle ilgili konuşma yapan tüm milletvekillerimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Malumunuz, bütçe, devletin kendi kaynak ve olanaklarının karşılaştırılarak bunların akılcı ölçüler içerisinde, gereğinde büyüklükler durumunda mali dokümanların hayata geçirilmesidir. Bütçe bir yöneticilik başarısıdır, bütçe bir hükûmet için tekrarlanan bir güvenoyudur. Toplum adına bir işin yapılmasını ancak bütçe içerisine alınması imkânına bağlı olarak yapabiliriz.

Aziz milletvekilleri, bütçe bizim için teknik bir tanımdan öte, bir emanettir. Biz bütçeyi sadece demokrasimizin özü olarak değil, aynı zamanda bu milletin bize bir emaneti olarak görüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bütçelerimizi yaparken kılı kırk yarmak zorundayız. Bütçe yapmak öyle bir sorumluluk ki 78 milyon vatan evladının hepsinin hakkı hukuku, bakışı bu metnin içerisinde olması lazım. Bu bütçe milletimizin emanetidir. Allah aldığımız işin hakkını vermeyi bize nasip etsin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe yapmak bir onurdur dedim. Bir daha söylüyorum, her hükûmet için bütçe en önemli kanundur, en onurlu işlerden bir tanesidir. Ancak, on dört yıl boyunca bütçe yapıyor olmak başka bir onurdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar etmek isterim ki en büyük duamız, dileğimiz Allah aldığımız işlerin hakkını vermeyi bize nasip etsin. Bütçe bu milletimizin emanetidir, bu emanetin hakkını vermek için de gece gündüz çalışacağız. Bütçe yapmak bir onurdur. Ancak, on dört yıl boyunca bütçe yapmak bambaşka bir onurdur. 1950'li yıllardan bugüne defaatle değişen hükûmetlerin içesinde on dört yıl boyunca bütçe yapan başka bir hükûmet örneği, başka bir parti yok. Ben AK PARTİ'mizin kurulduğu günden bugüne kadar kimin zerre kadar bu bütçelerde emeği varsa, kimin bu partinin, bu kadronun yürüyüşünde desteği varsa, köyünden, mahallesinden, ilçesinden, ilinden, bakanından Başbakanına kadar kimin hakkı varsa Allah binlerce kere razı olsun diyorum, teşekkürü bir borç biliyorum kendilerine. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

On dört yıl önce yola çıktığımızda "Bir rüzgâr var, gelir geçer." dediler, "Bir uzun boylu adam var; bugün var, yarın yok." dediler, "Endamı güzel, yarın olmaz." dediler ama hamdolsun, on dört yıl geldi ve geçti ama ilk günkü kadar, Pınarhisar Cezaevindeki şanımız neyse, iddiamız, gururumuz neyse bugün aynı onurla, aynı gururla tekrar bismillah diyor, tekrar başlıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

O günden bugüne kadar tam 5 genel seçim yaptık, 3 yerel seçim yaptık, 2 halk oylaması, 1 de Cumhurbaşkanlığı seçimi yaptık; toplam 11 seçim. 11 seçimin hepsinde, milletimize gittiğimizde çok büyük bir teveccühle beraber buraya gelme imkânı bulduk. Bunun ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu bilen insanlarız.

Peki, değerli arkadaşlar, bu kadar seçime rağmen, bu kadar uzun süreye rağmen neden bu insanlar, bu aziz millet bize oy verdi? Hiç kimse bizim kaşımıza, gözümüze oy vermek durumunda değil, hiç kimse çok alternatifli bir demokrasi içerisinde, partiler içerisinde sadece AK PARTİ'ye oy vermek durumunda değil. Çok şey söylenebilir ama ben samimiyeti, ihlası işin esası olarak görüyorum. Biz samimiydik, halkımız bunu gördü; biz çalışkandık, halkımız bunu gördü; biz söz verdik, sözümüzü yerine getirmeye çalıştık; sözü namus bildik, senet bildik, asla da vermeyeceğimiz sözü vadetmedik. Ne demişsek yapmak için gece gündüz çalıştık, tutmayacağımız hiçbir sözü vermedik.

Değerli arkadaşlar, gün geldi liderimizi hapse attılar, "Ya sabır." dedik; gün geldi partimizi kapatmaya kalktılar, "Ya sabır." dedik; gün geldi muhtıra yayınladılar, "Ya sabır." dedik; gün geldi 367 ucubesiyle bize "Seçim yapamazsınız." dediler, "Ya sabır." dedik ama sabrın sonu selamettir diyerek sağduyulu şekilde milletimize gitmekten çekinmedik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakınız, değerli arkadaşlar, hiçbir şeyi ezbere söylemiyorum. Elimde Atılım Üniversitesinin bir anketi var, bir çalışması var; o çalışmada "1980 sonrası, hükûmetlerin hangisi, hangi vaatlerde bulundu ve ne kadarı hayata geçti?" diye soruluyor, çalışma yapılıyor, bu akademik çalışmada herkes görüyor ki AK PARTİ hükûmetleri ya hepsini yapmış ya devam ediyor. O yüzden, söz namustur diyorum, o yüzden, asla yapamayacağımız işi vadetmediğimizi söylemek istiyorum.

Bakınız değerli arkadaşlar, samimiyet dedim, çalışmak dedim; geçen hafta Sayın Başbakanımızla beraber İran'a gittik, o heyette ben de vardım. Öyle bir tempo ki, öyle bir gayret ki Silopi'ye gidildi, ardından İran'a gidildi; oradan çıkıldı, İstanbul'a, birçoğunun engel olmaya kalktığı, buna rağmen gururla takip ettiğimiz köprünün son tabliyesi konuldu biliyorsunuz. Onun ardından Brüksel'e, onun ardından İzmir'e, onun ardından buraya gelindi, hiçbir anımız boş değil. Sayın Başbakanımızın bu gayreti, vekillerimizin bu gayreti tüm kamuoyunun takdirinde. Ankara'dan çıkmayanların, polemikten başka iş üretmeyenlerin bunu anlamasının imkânı yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O yüzden söyledim, bütçe yapmak onurdur ama on dört yıl yapmak bambaşka bir onurdur değerli arkadaşlar.

Cumhurbaşkanımızın geçen hafta Afrika seyahati oldu, hepinizin bildiği gibi, çok farklı ülkelere gitme imkânı oldu, Fildişi Sahili'nden Gana'ya, Nijerya'dan Gine'ye kadar hiç durmadan ziyaretler devam etti. Allah çalışanı sever, millet çalışana oy verir.

On üç günden beri bütçe konuşmalarını takip ediyorum, elimden geldiği kadar buradayım. Az önce de gördük, bütçe için saatlerce olan konuşmadan birkaç istisnayı çıkarıyorum, hiçbir ifade olmadı, varsa yoksa hep aynı kelimeler, varsa yoksa hep aynı eleştiriler.

Değerli arkadaşlar, oysa bütçeyi konuşmak isterdik, bütçedeki farkı görmek isterdik, bütçe bu milletin her şeyidir, onu beraber tartışmak isterdik. Bakın, gururla söylüyorum, 2002 yılında 120 milyar olan bütçemiz bugün 570 milyara çıktı arkadaşlar, bunu hiçbiriniz söylemediniz. Her türlü hakareti yaptınız, ağır ifadeler kullandınız, bütçenin sağduyusundan dolayı, gündemin yoğunluğundan dolayı bunlara cevap bile vermek istemedik ama isterdim ki bir muhalefet vekili çıksın, "Bütçe şu on yılda 5 kat büyüdü, Türkiye büyüdü, bravo." desin, eksiğimizi söylesin, yanlışımızı söylesin ama hiç mi iyi tarafımız yok, hiç mi teşekkür edilecek tarafımız yok? Allah'tan ki millet izan sahibi, irfan sahibi, o yüzden iyiyi de görüyor, kötüyü de görüyor, çalışanı da görüyor, çalışmayanı da görüyor.

Değerli arkadaşlar, ayrıntıya girmeyeceğim, benden sonra kıymetli Bakanımız Ali Babacan Bey teknik bilgileri verecek, ben daha genel fotoğrafa bakmaya çalışıyorum. Bir rakam daha vermek isterim sizlere. 2002 yılında 79 milyar olan bütçe gelirlerimiz bu bütçemizde tam 541 milyara çıktı yani tam 7 katı. Artık böyle az farklar falan demiyoruz. Yarışımız AK PARTİ'nin kendisiyle, biz bizimle yarışıyoruz, bizim bütçemiz bizim bütçelerimizle yarışıyor. Böyle bir örnek olmadı şimdiye kadar.

Değerli arkadaşlar, peki "Bütçede temel olarak ne var?" diye baktığımızda, çok kısa birkaç ifadeyi kullanmak isterim. Bir tanesi şu: En önemli kalem eğitim kalemimiz, en önemli iddiamız eğitimle ilgili iddiamız. 2002 yılında AK PARTİ iktidara gelirken bugüne göre 10 kat artırılmış bütçeden bahsediyorum. Eğitimimiz on dört yıl içerisinde 10 kat artan bir bütçeyle hayata geçti. İnsan merkezli bakış açımızın en önemli gerekçelerinden bir tanesi de eğitim oldu. Şu anki görev yapan 950 bin öğretmenimizin 500 binini biz atadık, 500 bin, yarıdan fazlasını. Hep buraya çıkıp da "atanamayanlar" dediniz. Baş tacı, onları da atayalım ama şunu görelim: Seksen yılda atanan 900 bin öğretmen bir tarafta, şu son on yılda atanan 500 bin öğretmen bir tarafta. İyi işlere iyi demeye de "Yiğitliğin harmanıdır." derler bizim orada. O yüzden iyiye iyi derseniz küçülmezsiniz, büyürsünüz, halkımızın da bu konuda memnuniyeti artar.

Değerli arkadaşlarım, sağlığa bakıyoruz. Sağlık ve eğitimle beraber baktığımızda bütçenin bu payının yüzde 36 olduğunu gördük, yüzde 36. Bakınız, İngiltere'de bu oran yüzde 29, Almanya'da yüzde 26, Fransa'da yüzde 24, Türkiye'de "İnsan için devlet." diyen AK PARTİ iktidarında bu oran yüzde 36'ya çıktı. Sağlıkla ilgili saatlerce konuşabilirim, gurur duyduğumuz alanlardan bir tanesi. Onun dışında, sağlıkta farklı eczane uygulamalarının, farklı hastane uygulamalarının hepsi geride kaldı.

Ufak bir hatırlatma yapmadan geçmek istemedim. Ulaşım, bambaşka bir onurumuz, gururumuz. Seksen yılda yapılan tünel kilometresi 50 iken sadece on üç yılda 250 kilometre tünel yapılabildi. Her alanda, havalimanlarında, hızlı trende, her kalemde katbekat artan ulaşım imkânlarımız oldu çünkü iş bilenin, kılıç kuşananın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir kurum örneği vereceğim, Türk Hava Yollarımız -hiç kimse hayal edemezdi- son yılda 1 milyar doların üzerinde kâr ilan etti. Türkiye artık dünyanın ulaşım açısından önemli üslerinden birisi hâline geldi, 24 milyon transit yolcunun merkezi hâline geldi. Bunların hayali bile yoktu şimdiye kadar ama hamdolsun, havada, karada, denizde, her alanda AK PARTİ iddialı işlerini yapmaya devam etti. Hangisini anlatayım: Spor Bakanlığımızın çalışmalarını mı anlatayım, Orman Bakanlığımızı mı anlatayım, hangisini anlatayım? Hepsi var, hepsi var.

Değerli arkadaşlarımız, gençlerimiz bütçenin önemli bir kalemi. Biz genç deyince duran, düşünen insanlarız. AK PARTİ'ye en çok gençlerin desteği yakışır. Gençlerin en çok AK PARTİ'yle yürüyüşü yakışır dedik, gençlerimiz için her kalemde ayrı bir değer ürettik. Yeni iş kuran gençlerimizden burs alanlarımıza kadar, master doktora isteyenlerimizden dil alanlarına kadar, her alanda gençlerimizi özel değerlendirdik.

Değerli arkadaşlarım, ekonomide tüm dünyada kriz varken, etrafımızda savaşlar varken, Avrupa ekonomisi tökezlemişken hâlâ büyümeye devam ettik.

2002 yılında, Türkiye'de devletin topladığı 100 liralık verginin tam 86 lirası faize giderdi; altını çiziyorum, yıl 2002, 100 liralık verginin 86 lirası faizeydi. Bu bütçede, sizin beğenmediğiniz bütçede sadece yüzde 13 faize gidiyor yani emek edenin, çalışanın hakkı faizciye gitmesin diye çok büyük bir mesai harcanmış.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası kriterlere baktığımızda, zaman zaman "Garibanlar unutuldu." dendi, "Fakir daha çok fakirleşti." dendi, asla kabul etmiyoruz. Biz, garip gurebayla yürüdüğümüzü bilen insanlarız. Biz, bu milletin derdini bilen insanlarız. O yüzden gururla şunu söylemek isterim: Yıl 2002, Türkiye'de 1 doların altında yaşayan insan sayısı 18 milyon, bugün 1 doların altında yaşayan insan yok; 2 doların altında çalışan yine yok, 3'te yok, 4,5'tan sonra başlıyor artık. Dünyanın en iyi ülkelerinden bir tanesiyiz. Dünyada çok büyük oranda insan 1 doların altında yaşıyor günlük olarak, bizde en aşağı 4,5 dolardan başlıyor. O yüzden bir daha söylüyorum: Daha iyi yapalım, kabul; daha çok garibana verelim, kabul ama "garibanın ihmal edildiği bir bütçe" derseniz bunun adı haksızlıktır, bühtandır, yanlıştır.

Bunun dışında, değerli arkadaşlarım, özellikle gurur duyduğumuz alanlardan bir tanesi, millî savunmayla ilgili yatırımlarımız. Ayrıntıya girmeyeceğim. Yüzde 60'ı yerli hâle geldi millî savunmamızın, yüzde 60. Bunun hayali yoktu önceden. ATAK helikopteri mi, ANKA insansız hava aracı mı, ALTAY tankı mı, GÖKTÜRK uydusu mu, hangisini anlatayım? Hepsi ayrı ayrı bizim için gurur vesilesi.

Kıbrıs için yaptığımız su imkânları, ayrıntıya yine girmeyeceğim ama dünyanın gıpta ettiği, gelip incelediği bir çalışma oldu. Türkiye'nin suyu denize akmayacak, Kıbrıs'ımızı yeşertmek için Kıbrıs'a akıtılacak. Ovit Tüneli, Sultan II. Abdülhamit'in hayaliydi, Karadeniz'in Anadolu'ya açılmasının imkânıydı. TİKA, Yunus Emre, hangi birini anlatayım? Bakın, saatler olsa yaptığımızı anlatamam değerli arkadaşlar.

Peki, şunu söyleyeyim: Daha önce, enflasyonla, faizle boğuşan bu ülke, bu toplum ne oldu da dünyaya örnek projeleri hayata geçirmeye başladı? Bakın, bir daha söylüyorum, küçük yapılanmalardan bahsetmiyorum, büyük reformlardan bahsediyorum, büyük projelerden bahsediyorum: Ne oldu, nasıl oldu da dünyanın sayılı ülkelerinden birisi ekonomimiz sağlam temellerde kaldı? Çok şey söylenebilir.

Bilir misiniz, "öğrenilmiş çaresizlik" diye bir şey vardır psikolojide. Bu öğrenilmiş çaresizlikte bir fil örneği vardır. Küçük bir fili bağlarsınız ufacık bir zincirle bir ağaca, o fil kurtulmak için ayağını bir çeker kurtulamaz, iki çeker, üç çeker kurtulamaz; devasa bir fil olur ama aklına bile gelmez oradan kurtulmaya çalışmak. Neden? O çaresizliği kabul etmiştir artık. Başka bir örnek: Bir kavanozun içerisine çekirgeyi koyarsınız, ağzını kaparsınız, bir sıçrar, iki sıçrar, üç sıçrar, çıkamaz; kapağı açarsınız aklına bile gelmez oradan sıçrayıp çıkmak. İşte, AK PARTİ, Türkiye'de bu öğrenilmiş çaresizliği yerle bir etti, tekrar bu milletin tarihinden gelen, medeniyetinden gelen değerleri ayağa kaldırdı değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Artık iş adamımız da, siyasetçimiz de, öğrencimiz de Edirne, Kars vizyonunda bakmıyor meseleye, çok daha büyük bir dünyadan bakıyor meseleye.

Yine diyeceğim, Sayın Başbakanımızla geçen hafta İran'daydık, iş adamlarıyla beraberdik, çay içiyoruz, biri söz aldı ve şunu söyledi: "Ben, otuz yıl boyunca İstanbul, Ankara'dan başka yere gitmedim. Ama, şimdi Cezayir'de, Fas'ta, İran'da iş yerim var, ihalelerim var." dedi.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de iş adamı değişti, öğrenci değişti; siyasetçi değişmedi, bir değişmeyen, maşallah diyelim, sizsiniz, başka değişmeyen kalmadı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, biz elimizden geldiği kadar bu milletin tarihinden gelen, bu coğrafyadan kaynaklanan o onurlu duruşunu tekrar ayağa kaldırmak için gece gündüz çalıştık. Peki, sadece ekonomide mi büyük işler yaptık, siyasette dönüşüm sağlamadık mı? Millî Güvenlik Kurulunun sivilleşmesinden tutun da başörtü yasağının kalkmasına kadar, katsayıdan tutun da birçok imkâna kadar, İnsan Hakları Kurumu gibi, Kamu Denetçiliği Kurumu gibi, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı gibi demokratik ülkelerde olmayan dünya kadar hakları buraya getirmedik mi? Ama daha işin başındayız, daha çok işimiz var.

Değerli arkadaşlarım, biz bunları yaparken asla yorulmadık, daha önümüzde bir sürü işimiz var. Çanakkale Milletvekiliyim, Çanakkale köprüsünü Sayın Başbakanımızın vaadiyle Çanakkale Meydanı'nda duyurduk. İnşallah, daha birçok örneği, köprüye "Hayır." demekten, havalimanına "Hayır." demekten başka vizyonu olmayanlara rağmen elimizden geldiği kadar hayata geçireceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve göreceksiniz, nükleer santraller, kanal İstanbul, 3'üncü havalimanı gibi, dev şaheserler gibi bir sürü iddialı dünya örneği projemizi, inşallah, hayata geçireceğiz.

Bazen, değerli arkadaşlar, içinde olduğunuz değişimi fark edemeyebilirsiniz. Çocuğunuz yanınızdadır, evinizdedir, büyür, boyu uzar fark etmezsiniz bile. Ama bir akrabanız eve gelir, bir komşunuz gelir -on gün sonra, bir ay sonra- "Çocuğun boyu uzamış." der, "Saçı uzamış." der. Siz fark etmezsiniz ama o dönüşümü dışarıdan bakan insanlar çok net algılayabilirler.

Şimdi ben anlatıyorum "Bunları yaptık, bunları yaptık." diye, "Hayır." diye sesler geliyor, "Olmadı." diye sesler geliyor. Tersten bakalım, dışarı çıkmaya çalışalım, belki daha iyi anlaşılabilir. Keşke şöyle imkânımız olsa, AK PARTİ on dört yılda yaptıkları unutulmasın diye, eski hatalar zaman zaman hatırlansın diye bir imkânımız olsa da muhalefeti hatırlama günleri yapabilsek. Bir imkânımız olsa da, AK PARTİ yıllarından önceki yılları hatırlama haftaları yapabilsek. Örneğin, İstanbul'da bir hafta sular akmasa; örneğin, İstanbul'da bir hafta çöpler toplanmasa; örneğin, İstanbul'da bir hafta havamız tekrar kirli olsa; örneğin, insanlar bir hafta -Allah korusun ama- başörtüsüyle tekrar üniversiteye giremese, katsayı bir haftalığına uygulamaya geçse; tekrar, Mecliste birileri kalkıp "Dışarı, dışarı!" diye utanmadan bağırsalar. Bunu hatırlama imkânı olsa keşke. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke, keşke rektörler ellerinde pankartlarla "ordu göreve" diye yürüseler. Keşke, yargıçlar, bir haftalığına, elde düdükle "Gelin brifing alın." denildiğinde koşarak gelse. O günleri çabuk unuttuk.

Değerli arkadaşlar, keşke bir hafta hatırlama günü haftası sebebiyle Marmaray kapatılabilse, duble yolların bir şeridi kapatılabilse, havalimanlarının yarıdan çoğu kapatılabilse, bir hafta sizi bir hatırlayabilsek değerli arkadaşlar. Faizler tekrar bir haftalığına yüzde 90'ı bulsa, tekrar enflasyon yüzde 100'e çıksa, tekrar IMF buralara gelse de memura zammımızı o belirlese, IMF'nin komiseri her gün ekonomi bakanlığı yapsa buralarda. Hatırlıyorsunuz değil mi IMF'li günleri? Bize o çaresizlik yıllarında "IMF'siz Türkiye yönetilemez." demişlerdi. Bunlar hep yanlıştı ama artık IMF'siz Türkiye olduğunu dosta düşmana, herkese göstermiş olduk.

Bakın, bir hatıra. Diyor ki o zamanki basının sürmanşeti: "IMF kredisine ciğere bakar gibi bakıyoruz."

Değerli arkadaşlar, keşke bir hafta bu işler devam edebilse. Bir başka örnek...

Hâlâ sataşıyorsunuz değerli arkadaşlar. (CHP ve MHP sıralarından "Sataşma yok." sesleri)

Bir başka örnek: Hastaneler keşke bir haftalığına ayrılabilse; şu hastane üniversitenin, bu hastane devletin, bu hastane SSK'nın denilebilse. Keşke her eczane, herkes ilaç veremese bir haftalığına. Keşke Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nu tekrar SGK'nın başına geçirebilsek bir haftalığına. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Allah korusun Başkanım!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir haftalığına, bir haftalığına, fazla değil. Bunun şakası bile yok, farkındayım ama değişimi, dönüşümü hatırlamak için bunu söylüyorum.

ATİLA SERTEL (İzmir) - Laf atmıyoruz ama saygısızlık yapma!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Peki, değerli arkadaşlar, bir şey daha söyleyeceğim. Bizler, elimizden geldiği kadar bu bütçe içerisinde Anayasa Mahkemesinin tartışmasına da, Cumhurbaşkanı tartışmasına da, "diktatör" ifadesine de, "saray" iddiasına da hep sabrettik. On üç günden beri ısrarla takip ettim, her konuşmacı Sayın Başbakanımıza hitap etti, her konuşmacı Cumhurbaşkanımıza hakaret etti. Hiçbir arkadaşımız "Sayın Kılıçdaroğlu" demedi, nedenini bırakıyorum. Ama değerli arkadaşlar, söz söylerseniz söz alırsınız arkadaşlar. O yüzden bir daha diyorum; edebimiz suskunluğumuzu gerektirdi bizim, edebimiz sessizliğimizi gerektirdi bizim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Şu anda edepli konuşmuyorsun!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Ne zaman konuşsak "Siz iktidarsınız, sus!" dediniz bize.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - İyi ki edeplisiniz yani edepsiz olsanız neler söyleyeceksiniz!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Hayır, insanız, duygularımız var. Bütçe için konuşmazken her çıkan arkadaşımızın sayılarını çıkardık danışmanlarımızla beraber, on tane cümlesi var en üstte olan. Bir: "Saray" İki: "Diktatör" Üç: "Anayasa Mahkemesi" Dört: "Cumhurbaşkanı" Beş: "Sayıştay raporları" diye devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, hepsine cevabımız var.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Ne kadar önemsiz, değil mi, ne kadar önemsiz!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Biz sizin bize neden "diktatör" dediğinizi biliyoruz. Sevmediğiniz Tayyip Erdoğan değil, sevmediğiniz Ahmet Davutoğlu değil, siz on dört yıldan beri asla yalnız bırakmayan bu milleti sevmiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Asla bizden kopmayan, beraber yürüdüğümüz bu milleti sevmiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü biz ilk defa "diktatör" ifadesini Sayın Tayyip Erdoğan'la duymadık. Yıl 1950'ler, "Adnan Menderes diktatör." Kim diyor? CHP diyor. Mesele demek ki diktatörlük değil; halkın sevdiği, halkın seçtiği, beraber yol yürüdüğü kim varsa diktatör demek sizin vizyonunuz.

İki, yetmedi, Turgut Özal; o zamanki Sayın Genel Başkanınız Sayın Baykal. Bakınız, "Özal sivil diktatör." Sayın Başbakan, hiç üzülmeyin, aynısı söylenmiş, değişen bir şey yok, o gün Özal vardı, bugün siz varsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) - Tarihi okuyamamışsın, Baykal Genel Başkan değildi.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Hiç yakışmıyor, hiç yakışmıyor!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız, inşallah yalanlarsınız. Dediğim şeyi ezbere söylemiyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) - O dersten girmemişsin herhâlde, o dersten girmemişin Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Devamla) - "Diktatör" diyen arkadaşların bu milleti sevmediğini söyledim. Bir hafta önce -isim vermeyeceğim sataşma olmasın diye, polemik olmasın diye- bir vekiliniz ne disiplin kurula sevk ettiniz ne uyardınız. İfade aynen şöyle...

ATİLA SERTEL (İzmir) - Yanlış yapıyorsun.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Diyor ki: "Memlekette her 4 kişiden 1'i sosyal demokrat yapıya sahip, diğer 3 tanesi yobaz ve bağnaz." Bir hafta önce. Kim olduğunu size söylerim bilmiyorsanız. Bir daha okuyayım mı size arkadaşlar? Diyor ki CHP'nin yeni vekillerinden bir tanesi: "Memlekette her 4 kişiden 1'i sosyal demokrat yapıya sahip, diğer 3 tanesi yobaz ve bağnaz." Yorum yapmıyorum. Dedim ya mesele Tayyip Erdoğan değil, mesele Sayın Davutoğlu değil, diktatör denmesi aslında bu millete olan kavganız sizin. Bir başka örnek, yine sayın vekillerinizden bir tanesi. Diyor ki ifade aynen şöyle: "Cemaat istemedikçe -bakın altını çiziyorum değerli arkadaşlar millet istemedikçe demiyor-...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Cemaat kim? Cemaat sizin eski yoldaşlarınız değil mi? Kol kola girdiğiniz, on beş yıl boyunca beraber gezdiğiniz gruplar değil mi cemaat?

BÜLENT TURAN (Devamla) - ...cemaat istemedikçe Tayyip Erdoğan artık Başbakan da Cumhurbaşkanı da olamaz. Yandı gülüm keten helva." Bakın bir daha okuyayım mı size arkadaşlar? "Yandı gülüm keten helva." diyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sizin adamlarınız değil mi cemaat?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Cemaat istemezse... Yazık, Mustafa Kemal'in partisi bu değil, Mustafa Kemal'in partisi bu olamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) "Cemaat istemezse olmaz." diyen insanın olduğu parti Mustafa Kemal'in partisi olamaz.

Peki değerli arkadaşlar, bir şey daha söyleyeceğim.

ATİLA SERTEL (İzmir) - Bütçe bitti mi, bütçe bitti mi?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Hiç mi güzel şey yok? Hiç mi bir şey yok? Çok kıymetli Sayın Genel Başkan dün konuşma yaptı -Sayın Kılıçdaroğlu- alkışladım odamda, alkışladım. Dedi ki dün konuşmasında, Kadınlar Günü dolayısıyla konuşuyor...

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Alkışlamak size düşmez.

BÜLENT TURAN (Devamla) - "Uzun bir süre başörtüsüyle uğraştılar. Sizin kılık ve kıyafetiniz siyasete konu olamaz. İstediğiniz gibi giyinebilir, konuşabilir, gezebilirsiniz." Alkışlayın arkadaşlar bunu, alkışlayın, bravo, teşekkür ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) - Bir daha, bir daha alkışlayın!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Peki, değerli arkadaşlar -aynı Sayın Kılıçdaroğlu- birkaç sene önce bir başka haber, okuyorum, diyor ki: "CHP Grup Başkan Vekili Sayın Kılıçdaroğlu, 112 milletvekilinin imzasıyla beraber başörtüsü yasasının iptali için Anayasa Mahkemesine başvurdu." Hadi bakalım, 2 Kılıçdaroğlu, bunu da siz alkışlayın; bunu AK PARTİ alkışlasın, bunu siz alkışlayın. Onun için bir daha söylüyorum: Gelişen, dönüşen herkesin yanındayız. (CHP sıralarından gürültüler)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Bütçeden bahset, bütçeden.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir diğer meseleye geçeceğim: Bizim son dönem üzülerek gördüğümüz bir şey var. Türkiye'de terör tekrar hortladı, gündeme geldi ancak terörle ilgili yine bu kürsüden olmadık ifadelerde bulundular.

KAZIM ARSLAN (Denizli) - Sayenizde, sayenizde...

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bizim durduğumuz yer yine burası.

Sayın Başbakana ağlayan "Ne olur barışı bırakmayın." diyen bu evladımızın olduğu yerdeyiz, biz aynı yerdeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Israrla, bize "7 Hazirandan sonra operasyona başladı." dediler. Çok büyük bir haksızlık arkadaşlar -ona cevap vermek istiyorum- çok büyük bir yanlışlık, çünkü operasyonlar 7 Hazirandan sonra başlamadı. 7 Hazirandan önce ve sonra PKK'nın defaaten saldırısı, defaaten terörle ilgili çalışması oldu. Bakınız, bu çalışmalar içerisinde iyi niyetli görüşmelere rağmen, tüm AK PARTİ iktidarının aldığı risklere rağmen, "Yüz yıllık bu sorunu çözelim, sadece, bu, güvenlik bürokrasisine havale ederek olamaz, sivil irade de burada olsun." denmesine rağmen atılan adımları anlamayan, küresel güçlerin oyuncağı hâline gelen siyasi yapılar ve terör örgütleri, maalesef, bu süreci değerlendiremediler. Utanmadan, sıkılmadan da buraya gelip "Bu barış sürecini AK PARTİ iktidarı bitirdi." dediler.

Değerli arkadaşlarımız, 7 Haziran-24 Temmuz arasında -Niye 24 Temmuz? Operasyonun başladığı tarihtir 24 Temmuz- 11 güvenlik görevlimiz şehit oldu, 41 vatandaşımız hayatını kaybetti, 11 baraj inşaatına saldırıldı, 500 araç yakıldı, devam ediyor. Asla 7 Haziran değil, 7 Hazirandan operasyonlara kadar olan terör örgütünün faaliyetleri bunlar. 1 sayfa devam ediyor, vakit yok diye anlatmayacağım. O zaman biz hiç sizlerden şunu duymadık: "Ey örgüt, siz teröristsiniz, barış ortamı varken şehit haberleri gelmesin." demediniz, hiç siz "Gençleri zorla, anne babasından alınarak, dağlara götürüyorsunuz, yapmayın." demediniz, hiç siz sivil öldüren vatandaşlarımıza "Durun." dedirtmediniz, hiç siz o kazılan çukurlara "Yapmayın." demediniz, o zaman "barış." demediniz, şimdi "barış." demeniz barışı kirletmekten başka bir şey değil. İş işten geçmiş, başka imkân kalmamış; devletin hakkı olarak, Kürtlerin de gereği, hakkı olarak devlet onların güvenliği için adım atmaya başlamış, şimdi "barış" diyorsunuz. Yok arkadaş, oradaki çalışmalar Kürtlerin de rahatlaması için, Türklerin de rahatlaması için, 78 milyonun kardeşliği için son terörist yok oluncaya kadar veya silahlar gömülünceye kadar asla durmayacak ve devam edecek. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Elimde bir liste var. Bakınız, bazen saz çalan, bazen Kandil'e giden bir Genel Başkan var ya, o Genel Başkanın ve etrafının tam 122 tane sokağa davet metni var. 122 tarih var arkadaşlar burada. KCK'sı ayrı, PKK'sı ayrı, HDP'si ayrı. Bir daha diyorum; 122 tane "Sokağa çıkın." daveti var. Siz hangi barıştan bahsediyorsunuz arkadaşlar? Bu, barış çağrıları değil, savaş çağrıları. "Sokağa çıkın, Yasin Börü'yü öldürün." diyenler hangi barıştan bahsedecek? "Sokağa çıkın, Kürtleri öldürün." diyenler hangi barıştan bahsedecek? Barışı kirlettiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yalan söylüyorsun!

BÜLENT TURAN (Devamla) - "Yalan söylüyorsun." diyen siz misiniz? Hanginiz? Söyleyin bakayım, göreyim.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yalan söylüyorsun!

ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli) - Sen yalvardın "Git." diye.

BÜLENT TURAN (Devamla) - "Yalan söylüyorsunuz." Çıkışta gel, şunu vereyim sana. Ya kendi Genel Başkanın yalancı ya sen yalancısın.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yalan söylüyorsun, böyle bir ifadesi yok.

ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli) - "Kandil'e git." diye sen yalvardın, sen!

BAŞKAN - Lütfen müdahale etmeyelim.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Ya Genel Başkanın yalancı ya sen yalancısın. Bak burada 122 tarih var, tek tek okurum sizlere.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Şu da Yasin Börü, utanırsan bak yüzüne biraz olur mu? Bak, Yasin Börü, bak şöyle biraz, birazcık bak, birazcık bak.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Diğer fotoğraflar nerede? Diğerleri nerede?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Buz gibi öldürdünüz.

BAŞKAN - Bülent Bey, buyurun efendim.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Şurada "tweet"leri var, "Sokağa çıkın, sokağa çıkın, sokağa çıkın." diye.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Bir Roboski'ye de gelsen!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Karar vereceksiniz; sokağın partisi misiniz, Kandil'in mi, bu milletin mi? Buna karar vereceksiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Oradan "yalan" diye bağırıyorsunuz.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Bir Roboski'ye de gelsen!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Her türlü, her türlü lafı söyleyeceksiniz, yüz yılın sorununu masaya yatıran bu iktidara saldıracaksınız ama utanmadan sıkılmadan PKK'ya bir laf edemeyenler, buraya gelip bize on üç gün boyunca "katil" diyecek, "diktatör" diyecek, terörle ilgili bizi itham edecek. Hadi oradan diyorum size sadece, hadi oradan diyorum sadece size! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Allah'tan ki değerli arkadaşlar, artık, Kürt vatandaşlarımız HDP'nin ne olduğunu anladı, onların nerede olduğunu anladı.

Bakınız, bir önemli çalışma var, Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümü yapıyor. Soruyor -vakit yok diye kısa geçeceğim- "Çukur kazmak doğru mu?" diyor, "Öz yönetim doğru mu?" diyor; çok büyük çoğunluk da Kürtler "Lanet olsun!" diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Artık, PKK'nın da, HDP'nin de vesayetinden kurtulma kararını Kürt kardeşlerimiz almış durumda. Soruyorlar: "Dokunulmazlık kalkar mı kalkmaz mı?" Hiç önemli değil...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Devamla) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Sayın Turan, bir dakika daha süre veriyorum; toparlar mısınız lütfen.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Sizin dokunulmazlığınızı Kürt kardeşlerimiz kaldırdı. 122 tane davete rağmen, cuma namazı tiyatrosuna rağmen kimse artık eyleme gelmiyor ve gelmeyecek. O yüzden dört ayda oyunuz yüzde 15'lere, 10'lara düştü, daha da düşecek.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Hadi ya!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bu millet sizin yüzünüzü gördü. Kürt partisi ise, sizden daha çok CHP'de de, AK PARTİ'de de Kürt kardeşimiz var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Artık, Türkiye'nin de, herkesin de sesi olacaksanız baş tacı; konuşuyorsunuz ama Kandil'in sesi olacaksanız dur diyeceğiz size bundan sonra.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Ayıp, ayıp ya! Grup Başkan Vekili olarak liseli öğrenci...

BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AK PARTİ on dört yılı geride bıraktı. Hiç yorulmadık, heyecanımız devam ediyor, ilk günkü aşkla yola başlıyoruz. Bu, bir dava hareketidir, siz anlayamazsınız ve bu, partiyi aşan bir anlayıştır, bir medeniyet hareketidir bunu anlayamazsınız. Son mazlumun başı okşanıncaya kadar, son şehit annesinin hakkı teröristten alınıncaya kadar, son yetimin başı okşanıncaya kadar, son mazlumun hakkı zalimden soruluncaya kadar bu mücadele devam edecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)