GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı Tümünün görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:57
Tarih:09.03.2016

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve ekranları başında bizi izleyen aziz vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bütçe müzakerelerinin sonuna geldik. Her şeyden önce, bütçenin hazırlamasında başta Maliye Bakanımız ve ekibi olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Özellikle 2016 bütçesine son şeklinin verilmesinde katkıda bulunan Plan ve Bütçe Komisyonunun Başkanına ve değerli üyelerine, yine, bakanlarımıza, tüm milletvekillerimize, Meclisimizin kıymetli çalışanlarına canıgönülden teşekkür ediyorum. Gerek Meclis gerekse Plan ve Bütçe Komisyonu düzeyinde bütçemiz müzakere edildi. Burada birçok yapıcı eleştiri, tespit ve değerlendirmelerde bulunuldu. Biz yapıcı eleştirilerin faydalı ve yol gösterici olduğuna inanıyoruz. Politikalarımızı şekillendirirken, bütçemizi uygularken bu yapıcı eleştirileri dikkate alacağımızdan emin olabilirsiniz.

Bütçe, açıklanan en önemli politika dokümanıdır ve sadece istatistiklerden, bazı rakamsal büyüklüklerden oluşmamaktadır. Bütçeler, hükûmetlerin vizyonunu ve genel anlamda politika çerçevesini yansıtmaktadır. Hükûmet programımıza, kalkınma planımıza ve orta vadeli programımıza uygun olarak hazırlanan 2016 yılı bütçemizin şimdiden ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletimizin ihtiyaç duyduğu yatırım ve hizmetlere kaynak ayıran, tüm seçim vaatlerimizi içeren, yapısal reformlarımıza zemin hazırlayan ve aynı zamanda mali disiplini sürdüren bir bütçeyle milletimizin karşısına çıktık ve bugün sonuçlandırıyoruz. Bütçeler her ne kadar bir yıllık yapılsa da AK PARTİ hükûmetlerinin 14'üncü, 64'üncü Hükûmetinse 1'inci bütçesi olması hasebiyle 2016 yılı bütçemiz uzun vadeli bir bakış açısıyla hazırlanmıştır. Bu bakımdan içerik olarak zengin, her zaman olduğu gibi de gerçekçidir. Bugüne kadar 13 bütçeyi başarıyla uyguladık. 2009 yılı yani küresel kriz yılı hariç olmak üzere bütün yıllarda bütçe hedeflerini tutturduk, hatta hedeflerden çok daha güçlü bir performans ortaya koyduk.

2016 yılı bütçesi ülkemizi uluslararası değer zincirinde üst basamaklara çıkaracak, yüksek gelir grubu ülkeler düzeyine yükseltecek ve mutlak yoksulluk sorununu tamamen çözecek, insani gelişmemizi destekleyecek kapsamlı reform programımızın somut yansımalarını içermektedir. 2016 bütçesinde sadece mali disiplini sürdürmekle kalmıyoruz; bu bütçeyi, aslında orta vadeli programımızda temel hedef olarak ortaya koyduğumuz sürdürülebilir, yüksek ve kapsayıcı büyümeyi destekleyen bir bütçe olarak hazırladık. Özellikle iki temel makro sorun alanına da tabii ki bu bütçeyle neşter vurmayı umut ediyoruz. Yani enflasyon ve cari açıktaki düşüşü destekleyen bir bütçeyle buradayız.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta, G20 ülke bakanları ve merkez bankası başkanlarıyla Çin'de bir aradaydık. Bu toplantılarda küresel talebin yetersiz olduğu, küresel büyümeye yönelik risklerin aşağı yönlü arttığı, yine geleneksel politika araçlarının yetersiz kaldığı, dünyada birçok ülkede maliye ve para politikasında manevra alanının son derece sınırlı kaldığı gerçekleri vurgulanmıştır. Gelişmiş birçok ülkede para politikası alanında hakikaten marj çok daralmıştır. Parasal genişlemenin, hatta negatif faizlerin bile arzulanan sonuçları doğurmadığı bir dönemden geçiyoruz; gelişmiş ülkelerde vatandaşlara doğrudan para dağıtılmasının konuşulduğu bir dönemden geçiyoruz. Küresel krizin başlangıcında olduğu gibi, yine kamu maliyesinin rolüne daha fazla vurgu yapılmakla birlikte, bu alanda da birçok ülkenin fazla bir manevra alanı olmadığını görüyoruz.

Dikkat ederseniz, G20 Bakanlar Sonuç Bildirgesi'nde, ülkelere, borç sürdürülebilirliği ve fiyat istikrarını tehlikeye atmadan var olan tüm politika alanının küresel büyümeyi desteklemek için kullanılması tavsiye edilmiştir.

G20 toplantılarında oluşan bir başka güçlü kanaat ise nihai ve kalıcı büyümenin ancak yapısal reformlarla mümkün olabileceğidir. Her ülke kendi şartlarına en uygun olan, en kritik sorunlarına deva sunan yapısal reformları önceliklendirmelidir. İşte, bugünkü bütçe konuşmasında ağırlıklı olarak ben de Hükûmetimizin yapısal reform gündemine değineceğim ama değinmeden önce küresel ekonomiye ilişkin birkaç hususu daha ifade etmek istiyorum.

G20 toplantılarında ülkemizi de yakından ilgilendiren, terörizmin finansmanıyla mücadele, jeopolitik gerginlikler ve mülteci sorunları da ele alındı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz yıl başarıyla yürüttüğümüz G20 Dönem Başkanlığımızda; reformların uygulanması, yatırım ve kapsayıcılığı dünya gündemine taşımıştık. G20 troykasının bir parçası olarak memnuniyetle gördük ki Dönem Başkanlığını Türkiye'den devralan Çin, bizim gündemimizin temel unsurlarını sürdürme yönünde karar almıştır. Potansiyel büyümenin düştüğü, küresel talebin zayıf seyrini sürdürdüğü, küresel istihdam artışının beklentilerin altında kaldığı bu dönemde hakikaten, yatırımlar, kapsayıcılık ve yapısal reformların uygulanması daha da önemli bir hâle gelmiştir. Kısacası, küresel ekonomiyi önümüzdeki dönemde oldukça zor, karmaşık ve riskli bir süreç beklemektedir. Grubumuz adına konuşan Sayın Babacan küresel ekonomik görünüme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ben, sadece, küresel ekonominin karşı karşıya kaldığı temel birkaç riske değinerek bu konuyu kapatmak istiyorum.

Çin ekonomisindeki yeniden dengelenme süreci özellikle emtia fiyatları üzerinde çok büyük etkide bulunuyor. Gelişmiş ülke merkez bankaları arasında para politikasının ayrışması piyasalardaki oynaklığın temel sebeplerinden bir tanesidir. Yine, az önce de ifade ettiğim gibi, jeopolitik riskler, terör, göçmenler ve diğer birçok husus, küresel ekonominin önündeki önemli sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, hükûmetlerimiz döneminde düşük orta gelirden yüksek orta gelir grubuna yükselmiştir. Bu başarıyı, yapısal reformları ve sağlıklı politikaları uygulayarak sağladık. Şimdi, hedefimiz, yeni nesil reformlarla Türkiye'yi yüksek gelir grubuna sokmaktır. Bu nedenle de son bir iki yıldır çok kapsamlı bir reform programı, bir yol haritası hazırladık ve uygulamaya koyduk.

Reform gündemimizin üç temel ayağı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi sektörel dönüşüm yani mikro düzeydeki reformlar, bir diğeri yapısal makro reformlar ve son olarak da Avrupa Birliği uyum sürecidir.

Değerli milletvekilleri, sektörel dönüşüm olmazsa olmazımızdır. Bu noktada 1.250 civarında mikro düzeydeki tedbiri belirledik, hangi kurumun sorumlu olduğunu ve bu eylemleri takvime bağladık. 2016 yılında bu noktada büyük bir ivme kazanacağız. Mikro düzeydeki reformlarla, Türkiye, orta gelir tuzağına düşmekten kurtulacak, verimlilik artışı sağlayacak, katma değer zincirinde yukarı çıkacak ve rekabet gücünü artıracaktır.

Tabii, sadece mikro reformlar değil, yapısal makro reformlarımız da özellikle ülkemizi 4'üncü sanayi devrimine hazırlayacaktır. Biz, 4'üncü sanayi devrimine dünyayla, diğer gelişmiş ülkelerle birlikte aynı anda girmeyi bu şekilde sağlayacağız. Yeni nesil reformlar, hakikaten bu bağlamda son derece önemlidir.

Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından kamuoyuyla paylaşılan bu detaylı reformları ve icraatları, 2016 yılı içerisinde tamamlamak üzere takvimlendirdik. Bu reformlarımızı 6 başlık altında önceliklendirdik: İş gücü piyasası reformu, eğitim reformu, kamu maliyesi ve kamu yönetimi reformu, yatırım ortamının iyileştirilmesi, yargı reformu, şeffaflığın artırılması ve yolsuzlukla mücadele. Eylem planımızda yaklaşık üç aylık süreyi geride bıraktık. İlk üç ay içerisinde gerçekleştirilmesi öngörülen 20 reformdan 10 adedi, 44 vaatten 36 adedi olmak üzere, toplam 46 eylem tamamlanmış, yüce Meclisimize sevk edilmiş, bir kısmı da hayata geçirilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde olan, görüşmeleri devam edenlerle birlikte, gerçekleşme oranı, reformlarda yüzde 50 -ilk üç ay için- vaatlerde ise yüzde 82'yi bulmuştur. Yani, sadece konuşmuyoruz, bu reform programını ve vaatlerimizi hayata geçiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, güçlü ve sürdürülebilir büyüme için tabii ki toplam faktör verimliliğini artırmamız lazım, bunun için de iş gücünün ve sermayenin verimliliğini artırmamız lazım. Hükûmetlerimiz, iş gücü piyasasını esnekleştirecek ve beşerî sermayenin niteliğini artıracak reformları beş ana başlık altında gerçekleştirecektir. Bu reformlardan, bu başlıklardan birincisi, kısmi zamanlı esnek çalışma ve özel istihdam bürolarına ilişkin reform tasarısı ilgili komisyonda kabul edilmiştir ve inşallah önümüzdeki dönemde hayata geçirilecektir.

Yine, benzer şekilde, işbaşı eğitim programları, dünyadan "turkuaz kart"la nitelikli insan gücü çekme, kıdem tazminatı gibi birçok alanda da yine reformlarımızı yakında Meclisimize sunacağız ve bu reformları hayata geçireceğiz.

Bu reformlarımızın amacı istihdamı artırmaktır, kadınların iş gücüne katılımını artırmaktır, genç işsizliği azaltmaktır. İş gücü piyasası reformlarını hayata geçirirken tabii ki bütün sosyal paydaşlarla istişare içinde olduk, olmaya devam edeceğiz. Türkiye'de iş gücü piyasası birçok ülkeye göre daha katıdır. Bunda tabii ki birçok faktör rol oynamaktadır. İşte, bu reformun amacı bu katılıkları sınırlamak, azaltmak ve böylece istihdamı daha da artırmaktır.

Bakın, iş gücü piyasasındaki katılığın bir sebebi kısmi zamanlı ve esnek çalışma modellerinin eksikliğidir. Ülkemiz, yüzde 10,6'lık kısmi zamanlı istihdam oranıyla OECD ülkeleri arasında nispeten düşük düzeyde yer almaktadır. Bazı ülkelerde bu oran yüzde 35'lerin üzerindedir. Esnek çalışma imkânı tanıyan ve beraberinde geçici iş ilişkisi kurma ve uzaktan çalışma haklarını getiren tasarının hayata geçirilmesiyle birlikte, ben inanıyorum ki hem gençlerimizin hem kadınlarımızın istihdamı artacak ve Türkiye'de istihdam düzeyi ve gelir düzeyi daha da artacaktır. Bu şekilde, güçlü büyüme için potansiyelimiz olan genç nüfusumuzu daha etkin bir şeklide kullanmaya yönelik önemli bir reformu hayata geçirmiş olacağız.

Tabii, bunlarla da sınırlı kalmayacağız. Vaatlerimiz arasında, ilk kez işe giren gençlerin işbaşı eğitim alması hâlinde bir yıllık ücretinin ödenmesi söz konusudur. Bu, çok önemli bir adımdır, özellikle mesleksizlik sorununu çözme noktasında çok önemli bir adımdır.

Aynı zamanda, kısa vadeli sigorta primleri ve genel sağlık sigortası da İŞKUR tarafından bu dönemde ödenecektir.

Yine, iş kuran gençlerimize üç yıl boyunca gelir vergisi istisnasının sağlanması çok önemli bir adımdır. Gençlerimizin kurduğu şirketlere, proje karşılığında, 50 bin lira karşılıksız destek sağlanması, yine, başlangıç sermayesi anlamında son derece önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Dünya Kadınlar Günü'ydü. Tekrar tebrik ediyoruz. Hiçbir ülke, nüfusunun yarısını etkin bir şekilde kullanmadan hedeflerini gerçekleştiremez. Bu yüzden, kadınların iş gücüne katılımını, kadınların iş hayatında daha etkin bir rol almasını çok önemsiyoruz. Son on yıl içerisinde kadınların iş gücüne katılım oranı Türkiye'de tam 10 puan artmıştır. Ve bu noktada, gelişmekte olan ülkeler arasında en iyi ülke Türkiye'dir. Bu olumlu bir gelişmedir ama yetersizdir çünkü kadınların iş gücüne katılım oranı, hâlâ, Avrupa Birliği normlarının oldukça altındadır. İşte, bu nedenle, önümüzdeki dönemde kadınların iş gücüne katılım oranını artıracak, eğitime erişimi sağlayacak düzenlemeleri, teşvikleri, destekleri güçlü bir şekilde hayata geçirmeye devam edeceğiz. Bu kapsamda, çalışan kadınların doğuma ilişkin izin ve haklarını güçlendirdik, annenin doğuma bağlı izin süresini artırdık, anne veya babaya yarı zamanlı çalışma imkânı tanıdık, doğum nedeniyle ücretsiz izinde geçen süreleri memuriyet kıdeminde değerlendirme imkânı sağladık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine önemli bir reform başlığı eğitim reformu. Biz, eğitime erişimi hiçbir dönemde olmadığı kadar artırdık. Benden önceki birçok hatip bütçenin neredeyse beşte 1'inin, vergi gelirlerinin yaklaşık dörtte 1'inin eğitime harcandığını ve dünyada bu noktada en iyi ülkeler arasında olduğumuzu ifade ettiler. Ve bunun sayesinde, okul öncesinden yükseköğretime kadar okula erişimi çok ciddi bir miktarda artırdık. Ancak, 4'üncü sanayi devrimi nitelikli eğitim gerektiriyor çünkü önümüzdeki dönemde hakikaten yapay zekâ, evlerde robot dönemi bu çağa, önümüzdeki döneme damgasını vuracaktır. Baş döndürücü bir hızla gelişen teknoloji yeni meslek ve ihtiyaçların oluşumunu da gerektiriyor ve bu noktada bizim eğitimi yeniden yapılandırmamız, reform yapmamız gerekiyor. Bu amaçla biz eğitim reformunu önceliklendiriyoruz. İş gücü verimliliğinin artırılması için eğitimin niteliğinin artırılması gerekiyor, becerilerin artırılması gerekiyor, girişimciliğin özendirilmesi gerekiyor.

Bu çerçevede, 2016 yılında öğretmen akademisini kuracağız çünkü eğitimde kalite için öğretmen olmazsa olmazdır. Eğitimcilerimizin yeni gelişmeler ışığında yetişmeleri bu çerçevede sağlanacaktır. Eğitim fakültelerini yeniden yapılandıracağız. Tüm müfredatı temel becerileri içerecek şekilde güncelliyoruz. Yabancı dil eğitimini daha güçlü bir şekilde destekleyeceğiz. Üniversitede kalite ve özerkliği odağına alan yeni bir yükseköğretim kanununu, inşallah, hayata hep birlikte geçireceğiz. Yükseköğretim kalite kurulunu kuracağız. İş gücü piyasasında beceriyi artırmak için aktif iş gücü programlarına ilişkin bir izleme ve değerlendirme sistemi kuracağız. Çıraklık eğitiminin altyapısını daha da güçlendireceğiz. Meslek yüksekokullarını yeniden yapılandıracağız, daha güçlü bir şekilde özel sektörün katkısını sağlayacağız. Bütün bunlarla eğitim istihdam bağlantısını, tüm mesleki ve teknik eğitim okullarını geliştirerek güçlendireceğiz.

Diğer önemli bir reform alanımız, kamu maliyesi ve kamu yönetim reformudur. Hükûmetlerimiz döneminde kamu maliyesi alanında hiç yadsınamayacak kazanımlar elde ettik. Bugün Türkiye'nin en güçlü... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederiz. Bugün tabii bütçeyi konuşuyoruz. Hakikaten geçen sene bakın Türkiye, iki seçime rağmen, bütçede, genel kamuda dengeyi sağlamıştır. Tabii, burada birçok konu konuşuluyor ama bu bütçe performansına, maalesef, yeterince bir referans yok çünkü bu konuda söylenecek çok fazla bir şey yok. Yani iki seçimin yapıldığı bir dönemde, Türkiye, kamu genel dengesinde neredeyse sıfır açık veriyor. Peki, geçen sene gelişmekte olan ülkelerin ortalama bütçe açığı neydi biliyor musunuz? Gayrisafi yurt içi hasılanın yaklaşık yüzde 4,3'üydü. Düşünebiliyor musunuz, gelişmekte olan ülkeler ortalama yüzde 4'ün üzerinde bir açık verirken Türkiye, iki seçime rağmen, bütçede dengeyi sağlamış. Ama biz bunu yeterli bulmuyoruz çünkü gerçekten vergide adaleti sağlamak, vergiyi tabana yaymak için, vergi gelirlerinin kalitesini artırmak için yeni gelir vergisi kanununu hayata geçirmemiz lazım. Bu kanun taslağı zaten daha önce Meclise sunulmuştu, umut ediyorum ki gözden geçirilip çok hızlı bir şekilde bu dönemde Meclisimiz tarafından kabul edilecektir. Benzer şekilde, mükellef haklarını artırmak için ve yine vergide etkinliği sağlamak için vergi usul kanununu yeniden yazıyoruz. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nu güncelliyoruz. Performans bütçe sistemine geçiş için çalışmalarımızı yapıyoruz. Yine, harcamaların rasyonelleştirilmesi için çalışmalarımızı tamamlayacağız.

Kamu personel reformu, bu da çok önemli bir alan çünkü kamunun varlık sebebi millete kaliteli hizmet sunmaktır. İşte, bu nedenle, önümüzdeki dönemde, özellikle kamu personel reformu, verimlilik, hesap verilebilirlik, şeffaflık, performansa dayalı kültür ve e-devleti daha da güçlendirecek önemli adımları atmayı umut ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde yatırım ortamını iyileştirdik, evet, bu konuda önemli mesafe katettik. Zaten, Dünya Bankasının İş Yapma Kolaylığı Endeksi'ndeki ilerleme de bunu yansıtıyor ama geldiğimiz nokta yeterli değildir. Tabii ki geldiğimiz noktayı yadsımıyoruz. 1980-2002 döneminde Türkiye'ye yaklaşık 15 milyar dolarlık küresel doğrudan sermaye girişi oldu. Hâlbuki 2003-2015 döneminde yaklaşık 165 milyar dolarlık bir küresel doğrudan yatırım Türkiye'ye gelmiştir, 5 bin düzeyinde olan küresel sermayeli şirket sayısı neredeyse 47 bini bulmuştur. Bütün bunlar, aslında Türkiye'nin doğru yolda olduğunu, Türkiye'de yatırım ortamının iyileştiğini, Türkiye'nin bu anlamda yatırımcıya güven verdiğini göstermektedir. Nitekim, son dönemlerde bile bu kadar çok olumsuz propagandaya rağmen, içeride dışarıda bu kötümser havaya rağmen, bakın, Türkiye'de otomotiv sektöründen tutun birçok sektöre kadar önemli yatırımlar başlatılmıştır.

Bu kapsamda, önümüzdeki dönemde tabii ki bazı reformları hayata geçireceğiz. Yakın dönemde AR-GE reformunu hayata geçirdik. Şimdi, yeni patent kanunu taslağını da hazırladık; Ekonomi Koordinasyon Kurulunda görüşüldü, inşallah yakında Meclise sevk edilecektir. Bürokrasinin daha da azaltılması, ihtisas mahkemelerinin kurulması, orta ve yüksek teknolojiyi üretime teşvik yine bu alandaki önemli gündem maddelerimizi oluşturmaktadır.

Az önce de ifade ettim, AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi hakkındaki reform paketi yakın dönemde Meclisimiz tarafından kabul edildi. Bu kanunla tasarım faaliyetlerini güçlü bir şekilde destekleyeceğiz, AR-GE yatırımlarının teşvik edilmesini, nitelikli üretim yapısına geçişin hızlanmasını, katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesini destekleyen çok önemli unsurlar var; ilk defa AR-GE'nin ticarileşmesine yönelik de çok önemli adımları içeriyor. AR-GE ve tasarım alanlarına destekleri artıracak bir fon oluşturuyoruz. Bu alandaki girişimcilere özel destek mekanizmaları oluşturacağız. Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde Kalkınma Bankamızı yeniden yapılandıracağız. Çünkü bu Bankamızın fonksiyonu orta ve yüksek teknolojili projelerin desteklenmesi, AR-GE'nin ticarileşmesi şeklinde olmalıdır diye düşünüyoruz.

Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi çok önemlidir ve bu noktada da çok önemli teşvikler getirdik. Özellikle de yakın dönemde İslami finans araçlarının ve kurumların gelişmesi bence olumlu bir trenddir. Çünkü geleneksel yapının da zaman zaman küresel ölçekte sıkıntılara yol açtığını biliyoruz. Onun için, hem enstrümanların çeşitlendirilmesi hem de finans sektörünün daha da tabii ki çeşitlendirilmesi, sermaye piyasalarının derinleştirilmesi Türkiye için son derece önemlidir.

Sanayi işletmelerinin makine ve teçhizatın finansmanı için kullandıkları kredilerden alınan yüzde 5 oranındaki BSMV'yi kaldırdık yani bir istisna getirdik ve böylece, sektörü tahminî yıllık 100 milyon liralık bir yükten kurtarmış olduk.

KOBİ'lerin taşınırlarının teminat olarak kullanılmasına imkân sağlayacağız. Bu, çok önemli bir reform alanıdır ve Hazine olarak şu anda üzerinde çalışıyoruz, inşallah bu yılın ilk yarısında Meclisimize getirmiş ve inşallah yasalaştırmış olacağız. Yine, KOBİ'lerin Türk standartları ve patent belge maliyetlerini yüzde 100 oranında destekleyeceğiz. Bu da çok önemlidir çünkü Türkiye, eğer 4'üncü sanayi devriminde hazırlıklı olarak gelişmiş ülkelerle aynı şekilde rekabet edebilecekse, katma değeri yüksek, kâr marjı yüksek ürünler üretecekse gerçekten AR-GE alanı son derece önemlidir.

Bakın, imalat sektöründe faaliyet gösteren KOBİ'lerin yatırım kredileri için kefalet limitini 2,5 milyon liraya, risk grubundaki imalatçı KOBİ'ler için 3 milyon liraya çıkarttık ve azami sekiz yıl olan vadeyi on yıla, yüzde 75 olan kefalet oranını da yüzde 80'e çıkarttık.

Bunlarla birlikte, esnafımıza yönelik de önemli destekler sunuyoruz. Esnaf ve sanatkârlara 30 bin liraya kadar sıfır faizli kredi kullandırıyoruz. Basit usulde vergilendirilen esnafın 8 bin liraya kadar olan kazancından vergi alınmamasını sağlamış bulunuyoruz. İşveren sigorta primi indiriminde esas alınan 10 işçi çalıştırma zorunluluğunu da kaldırdık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki Türkiye ekonomisi hakikaten önemli kazanımlar elde etti fakat bazı sorun alanlarımız da yok değil. Temel sorun alanlarımızdan bir tanesi de tasarruf oranlarımızın düşük olmasıdır. Yüzde 16 seviyesinde olan tasarruf oranımız, benzer gelir düzeyindeki ülkelere göre son derece düşüktür. Tabii ki Türkiye'deki yatırımları iç tasarruflarla finanse etmeliyiz ve bu çerçevede cari açığı önümüzdeki dönemde daha da azaltmalıyız. İşte bunu başarmak için AK PARTİ hükûmetleri döneminde mali disiplini sağladık, kamuda dengeyi sağladık, kamu tasarruflarını millî gelire oran olarak neredeyse 8 puan arttırdık. Şimdi, önümüzdeki dönemde AR-GE destekleriyle katma değer zincirinde Türkiye'yi yukarı çıkartacağız ve böylece şirketlerimizin tasarruf imkânlarını artıracağız. Hane halkının tasarruf yapmasını da güçlü bir şekilde teşvik ediyoruz. Yani orta vadeli programımızın sonunda, 2018 yılında biz tasarruf oranımızı yaklaşık yüzde 18 civarına yükseltmeyi hedefliyoruz.

Geçen sene çok önemli bir reform yaptık. Şirketlerimize, borçlanma yerine sermaye artışına gidin; sermayeyi artırırsanız sanki borçlanmışsınız gibi, matrahtan bir faiz indirimi gibi bir gider yazmanıza imkân sağlıyoruz dedik. Bu çok önemli.

Bireysel emeklilik sistemi son derece başarılı olmuştur, yüzde 25 devlet katkısıyla sistemde katılımcı sayısı 6 milyonu aşmıştır. Yakın döneme kadar biz bir pilot proje uyguladık, burada otomatik katılım sistemini çalıştık. Önümüzdeki dönemde bireysel emeklilik sistemine otomatik katılımı sağlayacağız. Bu çerçevede bir reform çalışmamızı yakında Meclise sunacağız.

Yine, evlilik ve konut harcamalarının önceden tasarruf edilerek karşılanması için çeyiz ve konut hesaplarını oluşturduk. Vatandaşlarımıza bankalarda açacakları çeyiz ve konut hesaplarında biriken paranın azami yüzde 20'sine kadar devlet katkısı veriyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürdürülebilir yüksek büyüme ancak iyi işleyen bir hukuk sistemiyle mümkündür. Nisan 2015'te biz Yargı Reformu Stratejimizi kamuoyuyla paylaştık ve bu kapsamda çok önemli reform başlıklarını önümüzdeki dönemde hayata geçireceğiz. Mesela, bilirkişi sisteminin gözden geçirilmesini çok önemsiyoruz, bu konuda ilerleme sağladık. Yargıda ihtisaslaşma, tahkim merkezlerinin faaliyete geçmesi, iş mahkemelerinin etkinliğinin artırılması, istinaf mahkemelerinin etkinliğinin artırılması, noterlik sisteminin yeniden yapılandırılması gibi hakikaten birçok yargı reformunun unsurunu önümüzdeki dönemde, 2016 yılında inşallah hayata geçirmeyi umut ediyoruz. Bugüne kadar İstanbul Tahkim Merkezini faaliyete geçirdik. Bütün bunlar iş ortamını iyileştirmeye yönelik adımlardır. Bütün bunlar tabii ki yargıya güveni artırmaya yönelik çok önemli adımlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde şeffaflığı artırma ve yolsuzlukla mücadele konusunda da kararlıyız. Bu çerçevede, birkaç temel reform tasarısını yakında inşallah Meclise sunmuş olacağız. Siyasi etik kanunu, Kamu İhale Kanunu, siyasetin finansmanında şeffaflık, imar planı değişikliklerinin kurala bağlı olarak yapılması gibi birçok hususu Meclisimizin gündemine getireceğiz. Bu, yolsuzlukla mücadele konusunda samimi olduğumuzu göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, reform programımızın üçüncü bir ayağı tabii ki Avrupa Birliğine uyum sürecidir. Avrupa Birliği uyum süreci toptan dönüşüm ve değişimi içeriyor, sadece ekonomi, ticaret veya yatırım alanlarıyla sınırlı bir ilişki yok. Ülkemizde, gerçekten, eğer hukuk devleti ilkesini pekiştireceksek, demokratik standartlarımızı daha da iyileştireceksek, daha da yükselteceksek, kurumsal altyapımızı daha da iyileştireceksek bizim referansımız Avrupa Birliği olacaktır. Avrupa Birliğiyle uyum sürecinin ana gündem maddeleri, 2016 yılı için Gümrük Birliği Anlaşması'nın geliştirilmesi, kapsamının genişletilmesi önemli bir husustur. Geri kabul anlaşmasının hayata geçirilmesi ve vize muafiyeti çalışmalarının tamamlanması yine Türkiye için önemli kazanımlar olacaktır.

Biz Avrupa Birliğiyle ve genel anlamda dünyayla rekabetten korkmuyoruz. Avrupa Birliğiyle Gümrük Birliği Anlaşması'nı, hizmetleri, kamu alımlarını ve tarımı içerecek şekilde genişletmek ülkemizin menfaatine olacaktır diye düşünüyoruz. Türkiye'nin, Avrupa pazarında, ben, payının artacağına inanıyorum. Nitekim, son dönemde artmaya devam etmiştir.

Dünyada birçok ülke, birçok bölge yeni nesil ticaret anlaşmaları yapıyor. Örneğin, Avrupa ile Amerika arasında TTIP Anlaşması'nın şu anda, bu sene için tamamlanması öngörülüyor. Biz bu anlaşmaların, bu yeni nesil ticaret anlaşmalarının dışında kalamayız. O nedenle, Avrupa Birliğiyle çok kapsamlı yeni nesil bir gümrük birliği anlaşması için çalışmalarımızı önümüzdeki dönemde hızlandıracağız. Avrupa Birliğiyle bu anlamda, nisan ayı sonunda ekonomik alanda yüksek düzeyli bir zirve yapmayı hedefliyoruz.

Değerli milletvekilleri, mülteci sorunu sadece Türkiye'nin sorunu değildir, küresel bir sorundur ve G20 sonuç bildirgesine girmiş olması da bunu göstermektedir. Evet, bugün Türkiye'de, ağırlıklı olarak Suriyeli kardeşlerimiz olmak üzere 3 milyonun üzerinde göçmene ev sahipliği yapıyoruz. Evet, bugün Türkiye -2014 yılından itibaren aslında- dünyada en fazla mülteciyi barındıran ülkedir. Sadece kamplarda yaşayan kardeşlerimiz için neredeyse 10 milyar dolar civarında bir harcama yapılmıştır. Türkiye'nin tabii ki Avrupa Birliği nezdinde olsun, diğer ülkeler nezdinde olsun, bu küresel sorunda iş birliği ve yük paylaşımı talebi son derece makuldür. Avrupa Birliğinin yapacağı katkı hiçbir şekilde Türkiye'ye bir lütuf, bir yardım değildir; bu, tamamen Suriyeliler için harcanacak bir paradır.

Bakın, bugün ülkemizdeki mültecilerin, misafirlerin yaklaşık 750-800 bini öğrenim çağındaki çocuklardan oluşmaktadır. Eğer biz bu çocuklara iyi bir eğitim veremezsek, iyi bir gelecek sunamazsak bunlar sadece Türkiye için değil, sadece bölge için değil bütün dünya için birer tehdit olabilirler, terör örgütlerinin kucağına düşebilirler. O nedenle, önümüzdeki dönemde, hakikaten, bu mülteci sorunuyla ilgili olarak Avrupa Birliğiyle bu yakınlaşmayı tabii ki biz anlamlı buluyoruz. Avrupa Birliğiyle son dönemdeki yakınlaşmayı, mülteci sorunuyla olsa dahi ben olumlu görüyorum. Çünkü biz üzerimize düşeni zaten yapıyoruz ama Avrupa Birliğinin bu noktada tabii ki yük paylaşımına gitmesini önemli buluyoruz. Bu çerçevede, Avrupa Birliğiyle müzakere sürecinin hızlanması son derece önemlidir.

Bakın, bu hafta Sayın Başbakanımızın liderliğinde gerçekleşen AB Zirvesi'yle önemli mesafe alınmıştır. Tabii ki AB'yle müzakerelerin önünü AK PARTİ hükûmetleri açmıştır; inşallah, Avrupa Birliğiyle müzakereleri de hep birlikte biz bitireceğiz. Gelin, önümüzdeki dönemde, Avrupa Birliği vize muafiyeti için gerekli olan yasal düzenlemeleri hızlı bir şekilde hayata geçirelim, önümüzdeki iki ay içerisinde vize muafiyetinin bütün koşullarını hep birlikte gerçekleştirelim. Türkiye artık Avrupa Birliğiyle yılda 2 kez zirve yapan bir ülke konumunda. Sebebi ne olursa olsun -yine söylüyorum- Avrupa Birliğiyle yakınsamamızı hızlandıracak bütün bu gelişmeler son derece olumludur.

Yine, Kıbrıs'ta müzakerelerde hiçbir dönemde olmadığı kadar olumlu bir gidişat var. Bu, cesaret verici bir gelişmedir. Kıbrıs'ta adil bir çözümü her zaman destekledik, desteklemeye devam edeceğiz.

Yine, Rusya bizim komşumuz ve önemli bir ticaret ortağımızdır. Bizim hiçbir komşumuz düşmanımız değildir, Rusya da düşmanımız değildir, olmayacaktır. Suriye'deki sorunların çözülmesiyle birlikte ben inanıyorum ki Rusya'yla olan ilişkilerimiz de tekrar eski seyrine dönecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki dış politikadaki, özellikle yakın coğrafyadaki sorunları sanki AK PARTİ'nin ürettiği bir sorunmuş, Hükûmetimizin ürettiği bir sorunmuş gibi gösterme çabası var. Gelin görün ki aslında biz uzun bir süredir bölgede istikrar için, refah için, daha çok demokrasi, daha çok özgürlük için büyük çaba göstermiş bir ülkeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Biz 2006'dan beri Irak'ı defalarca uyardık "Ne olur, mezhep eksenli, etnik eksenli bir siyaset gütmeyin. Gelin, bütün herkesi kucaklayacak bir yaklaşım içerisinde bu ülkeyi daha ileriye taşıyın, imkânlarınız çok." dedik ama maalesef, bugünkü durum tabii ki o mezhep eksenli veya etnik eksenli siyaset kaynaklı olmuştur.

Benzer şekilde Suriye'de... Biz tabii ki Suriye yönetimine son dakikaya kadar daha çok reform, muhalefete daha çok alan açılması için büyük bir çaba gösterdik. Ne zaman ki Suriye rejimi halkına karşı silah kullanmaya başladı o zaman biz insani, vicdani ve ilkeli bir tutum izleyerek farklı bir noktaya geldik. Biz, Batı'nın bazı ülkeleri gibi, dünyanın diğer bazı ülkeleri gibi şartlar değişince hemen ilkelerimizden uzaklaşan, insani, vicdani ve ahlaki tabii ki duruşumuzdan farklı bir duruş sergilemeyen bir Hükûmetiz. Bu konuda eleştiriliyorsak tabii ki o zaman da takdir milletimizindir.

Değerli milletvekilleri, hükûmetlerimiz döneminde gerçekleştirdiğimiz ve gerçekleştireceğimiz yapısal reformlar, uyguladığımız sağlıklı politikalar sayesinde çok önemli ekonomik kazanımlar elde ettik. Bakın, bu dönemde -kim ne derse desin- Türkiye hızlı büyümüştür, yüksek istihdam artışı sağlamıştır, gelir dağılımında iyileşme sağlanmıştır, enflasyon tek haneye düşürülmüştür, mali disiplin tesis edilmiştir, faiz oranları düşürülmüştür, bankacılık sektörü sağlam bir yapıya kavuşturulmuştur.

Türkiye, son altmış yılın en büyük küresel krizine rağmen, bakın, yüzde 5'e yakın bir büyüme oranı yakalamıştır. Türkiye, kişi başına millî geliri reel olarak 1,5 kat, dolar cinsinden 2,7 kat, satın alma gücü paritesiyle 2,3 kat artırmıştır. Türkiye'nin kişi başına millî geliri, Avrupa ortalamasına göre yaklaşık 20 puan yükselmiştir. Yani biz Avrupa Birliğiyle, AK PARTİ hükûmetleri döneminde kişi başına millî gelirde satın alma gücü paritesiyle, arayı tam 20 puan kapatmışız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Keşke her on yılda, her on beş yılda Türkiye, Avrupa'yla arayı 15 puan, 20 puan kapatabilseydi. AK PARTİ hükûmetleri döneminde 20 puandan fazla arayı kapattık.

Şimdi, bakın, küresel kriz sonrası dönemde, yani 2010-2014 yılları arasında Türkiye yaklaşık yüzde 5,4 büyümüştür ve OECD ülkeleri arasında büyümede 1'inci sırada yer almıştır. Yine, geçen sene, Türkiye ekonomisi yüzde 4 civarında büyümüştür. Henüz sonuçlar açıklanmadı, istatistikler. Ama şunu net olarak söyleyeyim: Çin, Hindistan, bunlar birer kıta büyüklüğündedir. Bunları ayırırsanız geçen sene gelişmekte olan ülkeler ortalama yüzde 1,7 büyümüştür. Dünya ekonomisinin yüzde 3 büyüdüğü, Çin, Hindistan hariç gelişmekte olan ekonomilerin yüzde 1,7 büyüdüğü dönemde Türkiye iki seçime rağmen, bütün bölgemizdeki jeopolitik gerginliklere rağmen, siyasi belirsizliğe rağmen yüzde 4 civarında büyümüştür. Bu bir başarıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Türkiye'nin yakın dönem makroekonomik performansını etrafımızdaki gelişmelerden, Avrupa Birliğinin uzun dönemli durgunluğundan bağımsız bir şekilde değerlendirmek kesinlikle hakkaniyete uygun olmayacaktır.

Evet, en büyük ticaret ortağımız Avrupa Birliği küresel kriz sonrası uzun süreli bir durgunluğa düşmüştür.

Evet, Arap Baharı kışa dönmüş ve etrafımızda bir ateş çemberi oluşmuştur. Bütün bunlara rağmen, küresel kriz sonrası dönemde Türkiye yüzde 5'in üzerinde büyüme sağlayıp büyük bir başarı sağlamıştır.

Yine, yakın dönem istatistiklerle Türkiye'deki havanın kötü olduğunu iddia edenlere basit bir rakam vereyim. Ocak ayında Sanayi Üretim Endeksi takvim etkisinden arındırılmış olarak yıllık yüzde 5,6 artmıştır. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisi şaşırtmaya devam ediyor, büyümeye devam ediyor. Türkiye'de refah artmaya devam ediyor. Bu refah artışının da daha adil dağıtılması için de üzerimize düşeni yapıyoruz. (Gürültüler)

Bakın, ülkemizde kapsayıcı ve istihdam dostu...

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, salonda bir uğultu var. Sayın Bakanın insicamını bozmadan hep birlikte dinleyelim.

Buyurun Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Ülkemizdeki büyüme kapsayıcı ve istihdam dostu bir büyümedir. Evet, Türkiye'de, biz, mutlak yoksulluğu küresel standartlarda neredeyse yok ettik. Bugün 1 doların altında gelirle geçinen vatandaşımız yoktur. Bugün 2 dolar 15 sentin altında gelirle geçinen vatandaşımız yoktur. Bugün 4 dolar 30 sentin altında günlük gelirle geçinen vatandaşımızın oranı yüzde 2'nin altına düşmüştür. Bu oran, AK PARTİ hükûmetleri iktidara gelmeden önce yüzde 30'un üzerindeydi. Yani AK PARTİ hükûmetlerinden önce mutlak yoksulluk sınırını biz 4 dolar 30 sent olarak alırsak günlük gelir anlamında, harcama anlamında, Türkiye nüfusunun yaklaşık üçte 1'i mutlak yoksulluk içerisindeyken bugün Türkiye nüfusunun yüzde 2'sinden azı mutlak... İnşallah, orta vadeli programın sonunda mutlak yoksulluğu bu anlamda da -ki Birleşmiş Milletlerin en yüksek standardıdır 4 dolar 30 sent günlük harcama- biz bu noktada da bunu sağlamış olacağız.

Şunu da söyleyeyim: OECD bir rapor yayınladı. Evet, Türkiye'de gelir dağılımının daha da iyileştirilmesi lazım, doğrudur fakat gelir dağılımını iyileştiren 2 ülkeden 1 tanesidir. Bakın, istihdam artışı bunu destekliyor. Küresel kriz sonrası dünya istihdam yaratmakta zorlanırken Türkiye 6,7 milyon kişiye iş bulmuştur. İş bulmak demek gelir demek, yoksulluktan kurtulmak demek. 6,7 milyon az değildir.

Bakın, şunu söyleyeyim: Gelişmekte olan ülkeler arasında istihdam artışında dünyada 3'üncü sıradayız. Dünyada istihdam artışında gelişmiş ülkeleri de katarsanız yine 4'üncü sıradayız. Dolayısıyla istihdam artışında Türkiye, evet, gerçekten çok başarılı olmuştur. Bu da yoksullukla mücadelede, bu da gelir dağılımının iyileştirilmesinde mesafe katettiğimizi göstermektedir. Ama geldiğimiz noktadan memnun değiliz. O nedenle, bakın, asgari ücret vaadinde bulunduk, asgari ücret vaadimizi yerine getirdik ve bunun için de, tabii ki, yine bütçeden iş âlemine de destek verdik ki rekabet güçleri çok fazla etkilenmesin diye.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin temelleri sağlamdır. Türkiye'nin bugün bankacılık sektöründe sermaye yeterlilik oranı 2018, belki 2019'da devreye girecek olan Basel III standartlarına göre dünyanın gerektirdiği sermayenin 2 katına yakındır. Aktif kalitesi yani burada yüzde 3 civarındaki -tabii ki gecikmiş yani donuk krediler çerçevesinde bakarsanız yüzde 3 civarında- bu anlamda da aktif kalitesi son derece yüksektir.

Bankacılık sektörü sağlam, kamu maliyesi sağlam, hane halkının borcu düşük, devletin borcu düşük; Türkiye'nin temelleri sağlam. Evet, sorunlarımız var. Türkiye'de işsizlik oranını daha da aşağı çekmemiz lazım, o nedenle yapısal reform programı uyguluyoruz. Türkiye'de tasarrufları artırıp cari açığı azaltmamız lazım, o nedenle zaten uzun bir şekilde reformlardan bahsettim. Enflasyonu önce yüzde 5'lere sonra da düşük tek haneye indirmemiz lazım, o nedenle de reform yapıyoruz.

Özel sektörün borçlarına sık sık, çok net bir şekilde kamu-özel sektör ayrımı yapılmadan referans veriliyor. Evet, özel sektörün borcu artmıştır ama özel sektörün varlıkları da artmıştır. Bakın, son iki üç yıldır Türkiye'de lira önemli ölçüde değer kaybetmiştir, faizler bir miktar yükselmiştir; buna rağmen Türkiye'de şirketlerimiz borçlarını çevirmede, borç bulmada, borçlarını geri ödeme bir sıkıntıya düşmemişlerdir.

Bakın, özel sektörün borcunun yaklaşık yüzde 50'si beş yıl veya daha uzun vadeye sahiptir. Bundan dolayı zaten... Çünkü biz teşvikler getirdik ve özel sektörün borcunun vadesini uzatmanın imkânlarını sunduk. Geçen sene çok önemli bir reform yaptık, özel sektöre dedik ki: "Daha çok sermaye artışına gidin. Daha çok ortak, halka açılın, borsaya açılın ve biz size borçtan, borç almaktan daha büyük avantajlar sağlayalım." Özel sektördeki borçlu firmaların büyük bir kısmı büyük ölçekli firmalardır. Bunlar profesyonelce yönetilen firmalardır ve çoğu takas yoluyla pozisyonlarını "hedge" etmektedir. Dolayısıyla, özel sektörün borcu da yönetilebilir bir düzeydedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zaman zaman kredi kartı borçlarına ilişkin birçok yorumda bulunuluyor. Bütün hane halkının bütün borçlarının millî gelire oranı yüzde 23'ün altındadır. Bu oran Avrupa Birliğinde yüzde 65'in üzerindedir. Tabii ki finansmana erişim artmıştır, tabii ki halkımız AK PARTİ hükûmetleri döneminde tek haneli enflasyon ve düşük faizle tanışmıştır. Bu nedenle de tabii ki hane halkının borçluluğunda bir miktar artış olmuştur ama hane halkının borçluluğunu bir risk olarak ortaya koymak için hakikaten zorlamak lazım çünkü hem gelişmekte olan ülkelere oranla hem de gelişmiş ülkelere oranla son derece iyi bir noktadayız.

Kamu maliyesinden çok bahsedildi, çok şey söylendi. Bugün Türkiye Maastricht Kriteri'ni hem borçta hem de açıkta sağlayan nadir ülkelerden bir tanesidir ve önümüzdeki dönemde de kamu brüt borç stokunun millî gelire oranını orta vadeli programın sonunda yüzde 30'un altına çekmiş olacağız. Şu anda yüzde 32,6 civarındadır. Bu oran, Avrupa Birliğinin yaklaşık üçte 1'i, OECD'nin de neredeyse dörtte 1'i civarındadır.

Benden önceki hatipler faiz konusunu gündeme getirdiler. Aslında en son konuşulması gereken konu, Türkiye'de özellikle bütçedeki faiz yüküdür. "Niye?" diyeceksiniz, çok basit: AK PARTİ'den önce bütçe vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 86'sı faize gidiyordu, bugün yüzde kaçı gidiyor? Yüzde 13'ü gidiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, bütçenin yüzde 43'ü faize gidiyordu, bugün yüzde 10'u civarında faize gidiyor. Kim ne derse desin, faiz noktasında Türkiye tabii ki güven vererek, enflasyonu düşürerek, bütçe açıklarını azaltarak büyük bir mesafe katetmiştir.

Basit bir rakam vereyim, madem rakamlar konuşuluyor ben de size çok basit bir rakam vereyim: 2015 yılında eğer 2002'deki gibi faizin bütçe içindeki payı aynı kalsaydı yani 2015 yılında faizin bütçe içindeki payı 2002'deki gibi olsaydı, bizim faiz ödememiz yaklaşık 219 milyar lira olacaktı. Peki, biz ne kadar ödedik? Yaklaşık 50 milyar lira ödedik. Bunun dörtte 1'inden az bir miktarı ödedik.

Bir rakam daha vereyim: 2002'den beri bu çerçevede faizden sağladığımız tasarruf miktarı 900 milyar yeni liranın üzerindedir. Dolayısıyla, bu tasarruflar nereye gitti; eğitime gitti, sağlığa gitti, altyapıya gitti, milletimize hizmet olarak gitti, hatta vergileri dahi azalttık.

Tabii ki önemli eleştirilerden bir tanesi de Sayıştayın denetimleri yeterince yapmadığı, hesap verilebilirlik noktasında, şeffaflık noktasında gereken hassasiyeti göstermediğimiz noktasında. Bakın, ben sizinle Sayıştaydan gelen notu paylaşmak istiyorum: "2014 yılı denetim programı kapsamında yürütülen denetimler sonucunda, genel bütçeli idarelerde yüzde 99..."

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, Hükûmet konuşuyor, dinleyen yok efendim, iktidar partisi dinlemiyor. Lütfen uyarır mısınız.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, uğultuyu keselim lütfen, Sayın Bakan konuşuyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Bakın, Sayıştay diyor ki: "Genel bütçeli idarelerde yüzde 99,79; özel bütçeli idarelerde, yükseköğretim kurumlarında yüzde 100, özel bütçeli diğer idarelerde yüzde 100, düzenleyici denetleyici kurumlarda yüzde 100, Sosyal Güvenlik Kurumunda yüzde 100, il özel idarelerinde yüzde 100, büyükşehir belediyelerinde yüzde 100, büyükşehre bağlı idarelerde yüzde 94, il belediyelerinde yüzde 100, kalkınma ajanslarında yüzde 34 ve diğer idareler bazında yüzde 99,96 oranında denetim yaptık." Denetim yapıldı. Denetimin nispeten sınırlı yapıldığı küçük ilçe belediyeleri vardır, o da bir program kapsamında yapılmaktadır. Dolayısıyla 2014 yılı kesin hesabına ilişkin, Sayıştay, gerekli denetimleri yapmıştır, ilgili bütün raporları Meclisimize sunmuştur. 6 tane genel uygunluk bildirimi, Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu, Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporu, KİT Genel Raporu, Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporu olmak üzere bütün bu raporlar sunulmuştur. 482 kamu idaresi denetim raporu, 74 KİT raporu, 77 siyasi parti mali denetim raporu, 911 yargılamaya esas rapor olmak üzere 1.550 rapor ilgili mercilere sunulmuştur. Dolayısıyla, Sayıştay denetiminin yetersiz olduğu, hesap verilebilirlik noktasında zafiyet olduğu hususu tamamen bir iddiadır, Sayıştayın bu rakamları çok açık ve net olarak denetimin yapıldığını, gerekenin yapıldığını göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki biz 2016 bütçesini de yaparken yine uzun vadeli bir perspektifle yaptık. Bizim en önemli, en güçlü tarafımız beşeri sermayeyi önceliklendirmemizdir yani en çok harcamayı sağlığa ve eğitime yapıyoruz. Bu, Türkiye için hakikaten önemli bir kazanımdır çünkü bugün eğitime yaptığınız yatırım önümüzdeki otuz yıl, kırk yıl boyunca yüksek getiri olarak Türkiye'ye dönecektir. Nüfusumuz nispeten gençtir, çalışma çağındaki nüfusumuz hızla artıyor, bu bizim için büyük bir avantajdır. Bakın, Avrupa Birliğinde çalışma çağındaki nüfus yüzde 0,1 artıyor, bizde ise yüzde 2 civarında artıyor. Bu, bizim için önemli bir fırsattır. İşte, bu nedenle biz bütçede en çok kaynağı insana yatırırken bunu dikkate alıyoruz. Reformlarla verimliliği artıracağız, reformlarla rekabeti artıracağız, reformlarla Türkiye'nin temellerini daha da sağlamlaştıracağız ve bu da Türkiye'de refah artışını sağlayacaktır. Avrupa Birliği sürecinde kurumsal altyapımızı daha da güçlendireceğiz. Bütün bunlar Türkiye'nin aslında iddia edildiği gibi kırılgan olmadığını, tam aksine temellerinin sağlam olduğunu ve önümüzdeki dönemde de pozitif yönde reform uygulamalarıyla ayrışacağını söyleyebilirim.

Birçok eleştiri yapıldı. Zaman zaman öyle bir kötümser tablo çiziliyor ki hakikaten hangi ülkeden bahsediliyor diye merak ediyoruz. "Biz yaratılanı Yaradan'dan dolayı severiz.", etnik, bölgesel, dinsel milliyetçilik yapmadık, yapmayacağız, yapmıyoruz. Halkımızın tümünü, hiçbir ayrım yapmadan kucaklıyoruz. Ben, Kürt kökenli bir Türk vatandaşı olarak buna şahidim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü, hep söylemişimdir: Okuma yazma bilmeyen bir çiftçinin çocuğu olarak bugün eğer bu noktadaysam... Ben köyümden ayrılırken o yasakları çok iyi biliyorum, bugün o yasakların hiçbiri yoktur. Bugün terör için hiçbir sebep kalmamıştır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Şimdi konuşma yasağı var Sayın Bakan, Türkçe ya da Kürtçe fark etmez.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Terör örgütünün derdi Kürt kardeşlerimizin hakkı, hukuku olsaydı silahların çoktan gömülmüş olması lazımdı. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Eğer silahlar gömülmüyorsa ve çözüm süreci istismar edildiyse o zaman tabii ki biz, temel hak ve özgürlükler ekseninde sorunlarımızı çözmeye devam edeceğiz ama terör örgütüyle de anladığı dilden konuşmaya devam edeceğiz. İşte mesele budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yine, ülkemizde 36 tane farklı etnik unsur var. Hepsi bizim için aynıdır, hepsi bizim için eşittir, hiçbiri konusunda ayrım yapamayız.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Etnik diye diye 36'ya bölüyorsunuz farkında değilsiniz Sayın Bakan. Ayıp ya!

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Bir say bakalım, bir say.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Aynı şekilde mezhep konusunda... Yine Sayın Başbakanımızın DEAŞ militanlarını "sinirli çocuklar" olarak tanımladığı iddiası gerçekleri yansıtmamaktadır, açık bir iftiradır.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - 10 tanesini sayamazsın.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - 2006'dan beri bölge ülkelerini hep uyardık.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - 36'ymış, 10 tanesini say bakalım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - "Teröre zemin hazırlamamak için etnik ve mezhep eksenli siyaset gütmeyin." dedik.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Siz yapıyorsunuz o etnik ve mezhebi, daha konuşmanda var bu.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Yolsuzluk iddialarını biz... Bakın şunu açık bir şekilde söyleyeyim: 2013 sonunda gündeme getirilen...

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Herkes kökenini mi söylemek zorunda yani?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - ...yolsuzluk iddialarının bugün siyasi saiklerle olduğu açık ve nettir, bu ortaya çıkmıştır. Ve Türkiye'de yolsuzluk algısı 2002'ye göre de kötüleşmemiştir. 2002'de Türkiye, bakın 102 ülke arasında 65'inci sıradadır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Algıyı boşver, yolsuzluk var mı yok mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Yani yolsuzluk algısı anlamında en kötü üçte 1'lik dilimdedir. Bugün, 2016 başında açıklanan Yolsuzluk Algısı Endeksi'ne göre Türkiye, 168 ülke arasında 66'ncı sıradadır. Yani yolsuzluk algısı olumlu olan ilk yüzde 50'lik dilim arasındadır ve dolayısıyla, yolsuzlukla mücadele konusunda da -daha önce de söyledim- reform yapacağız, mücadelemize devam edeceğiz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bak alkışlamıyorlar Sayın Bakan, inanmıyorlar.

BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Yine, bakın, AK PARTİ hükûmetleri döneminde biz hep şunu vurguladık: Ekonomi ile demokrasi atbaşı gider. Hep bu vurguyla yola devam ettik, bundan sonra da göreceksiniz bütün reformlarda temel hak ve özgürlükleri eksen alan, tabii ki dünya standartlarında bir hukuk devletini pekiştirmek için çaba göstereceğiz.

Evet, dolar cinsinden Türkiye'nin gayrisafi yurt içi hasılası düşmüştür ama dünyanın da dolar cinsinden gayrisafi yurt içi hasılası düşmüştür. Bakın, size bir rakam vereyim: Küresel gayrisafi yurt içi hasıla 2014 yılında 77,3 trilyon dolardı, geçen sene bu rakam 73,5 trilyon dolara düşmüştür. Geçen sene dünya ticareti dolar cinsinden yüzde 14 düşmüştür, dolar cinsinden. Dolayısıyla, sadece Türkiye'ye mahsus bir olgu değildir.

Tabii ki bütçeyle ilgili söyleyecek sözü olmayanlar sürekli bir şekilde Cumhurbaşkanımızı hedef alıyorlar. Bu aslında oldukça manidardır. Cumhurbaşkanlığı makamını günlük polemiklerin konusu yapmaktan artık kaçınmalıyız. Muhalefetin bir zafiyeti olarak bu durum ortaya çıkıyor.

Terörün amacı Türkiye'de reform iradesini zayıflatmaktır. O nedenle, hepimiz birlikte terörle mücadele için ortak bir tavır sergilemeliyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Allah'ın izniyle bundan önceki 13 bütçede milletimizin emanetine riayet ettiğimiz gibi 14'üncü bütçemizde de aynı hassasiyeti koruduk, korumaya devam edeceğiz. Ülkemiz vatandaşlarına daha iyi hizmet sunmayı ve yaşam standartlarını daha fazla yükseltmeyi hedeflediğimiz 2016 yılı bütçesinin milletimize tekrar hayırlı olmasını diler, hepinize tekrar saygılarımı, selamlarımı sunarım. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)