GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:58
Tarih:10.03.2016

NURETTİN DEMİR (Muğla) - Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin önergesi üzerine söz almış durumdayım, lehine konuşuyorum.

Efendim, bu sığınmacı konusu gerçekten... Nasıl oldu da Türkiye böyle büyük bir sığınmacı, mülteci sorunuyla karşı karşıya kaldı, biraz anımsamakta yarar var. Tabii, biliyorsunuz, özellikle o zamanın Başbakanı -şimdiki Sayın Cumhurbaşkanı- ve o zamanın Dışişleri Bakanı, Esad'la çok iyi görüşmelerde bulunuyorlardı; hafta sonları tatillere çıkıyorlardı ailecek, birlikte yemek yiyorlardı ve dünya konjonktüründe baktığımız zaman, petrol ve para sorunlarıyla, Orta Doğu'da paylaşım, büyük Orta Doğu politikalarının sonucunda Suriye'nin parçalanması gerekiyordu. Eş başkanlığı üstüne aldı Türkiye'deki yöneticilerimiz ve birden ne olduysa karşılıklı büyük bir atışmayla, çatışmayla dost olduğumuz hemen düşman oldu ve hatta "Üç ay içerisinde Şam'a gideceğiz, orada namaz kılacağız." diye açıklamalarda bulunurlarken birden de baktık ki oradan yaklaşık olarak 2,5-3 milyon civarında Suriyeli sığınmacıyı Türkiye topraklarında görüverdik.

Tabii ki bu çok önemli bir sorunu Türkiye'nin. Bugün baktığımızda dünyada da -Türkiye'de terör hemen hemen öncelikli bir sorun ama- gerçekten göç, göçmen, sığınmacı, mülteci en önemli dünya sorunu. Şu anda, İkinci Dünya Harbi'nden sonra, baktığımızda, en büyük göçmenin bu tarihte, bu yüzyılda yaşadığını görüyoruz. Maalesef, bugün yerinden yurdundan edilen insan sayısı 50 milyona yaklaşmış durumda. Çok büyük bir rakam.

Değerli arkadaşlar, biz Brüksel'e üç partiden birer milletvekili gittiğimizde Avrupa Parlamentosunda gördüğümüz tablo şuydu: Bütün Akdeniz'in etrafında insanlar yeni güvenlikli bir ortam, yaşam ortamı bulmak için denizlere kendilerini atıyorlar, bir şekilde Avrupa'ya ulaşmaya çalışıyorlar. Tabii ki bu ulaşma sürecinde de birçok insanın öldüğünü, yaralandığını ya da geriye püskürtüldüğünü görüyoruz ve Avrupa Birliğinin de özellikle bu konuda çok ciddi bir endişe duymaya başladığını görüyoruz. Avrupalılar "Biz bunu nasıl yaparız? Nasıl püskürtürüz? Nasıl bu beladan kurtuluruz?" diye apar topar birçok politikalar geliştirmeye başladılar ve hatta, Schengen politikalarının ortadan kalkacağının, yıkılacağının, böyle bir dünyanın ortadan kalkacağının endişesi içerisinde yani Avrupa Birliğinin bölünüp parçalanacağının hissiyatına vardılar. Çünkü, o gün Parlamentoya gelen özellikle Akdeniz ülkelerinden parlamenterler, Avrupa'nın ve emperyalizmin, emperyalistlerin, Yeni Dünya emperyalistlerinin, kapitalistlerin bu konuda, buradaki, Suriye'deki, Orta Doğu'daki savaşı kışkırttığını, silah sattığını ve bu kadar insanın maalesef yerinden yurdundan edildiğini ortaya koydular.

Dolayısıyla, şimdi geldiğimiz noktada, baktığımız noktada Avrupa Birliği ne yapsın, ne etsin? İki tane tampon bölge oluşturmaya çalıştılar ve oradaki önerilerden bir tanesi, öncelikle Sırbistan'ı ve Türkiye'yi tampon bölge olarak düşünüyorlardı ama Sırbistan'dan o kadar büyük bir tepki geldi ki şimdi, Yunanistan ile Türkiye'yi...

Peki, bunu nasıl yapacaklar? İşte, geçenlerde de hep beraber gördük ki Sayın Başbakan, Merkel'le altı saat -altı saat ne konuştular bilemiyoruz- sanıyorum bir koyun pazarlığı yaptılar, bu koyun pazarlığını tabii ki Kayseri pazarlığı olarak ortaya koydu ve Başbakan, sanki Viyana savaşı kazanmış edalarıyla Türkiye'ye geldi, dedi ki: "3 milyarı 6 milyar yaptık, haydi gözünüz aydın." Sayın Cumhurbaşkanı da bu pazarlıktan inşallah büyük paralarla döner diye bu insanları bir koyun satmış edasıyla, bir incir satmış edasıyla tablo ortaya koyunca, insan hakları açısından baktığımızda, gerçekten utanç verici bir tablo.

Yaşanan bir insanlık dramı maalesef. Türkiye'de... Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Mülteci ve Sığınmacılar Komisyonu olarak, Veli Ağbaba, Mustafa Balbay ve özellikle Özcan Purçu gibi milletvekilleriyle birlikte çeşitli bölgelerdeki sığınmacıların yaşamış olduğu dramları yerinde giderek inceledik. Gördük ki, özellikle Seferihisar'da, Bodrum'da yüzlerce, binlerce insan maalesef, yalın ayak ve başı kabak, hiçbir imkânları olmadan karşıya geçmeye çalışıyorlar, yüzmeye çalışıyorlar, botlarla geçmeye çalışıyorlar ve ölüyorlar. Bugüne kadar ölen mülteci ve sığınmacı sayısı 3.500 arkadaşlar, 3.500 kişi, hatta daha fazla insan maalesef öldü ve ölmeye de devam ediyor. Haberleri görüyoruz ama insanların vicdanı kalmamış, yüreği kalmamış, o kadar sıradan bir haber hâline geldi ki.

Bakın, biz Seferihisar'a gittik, Özcan Purçu'yla birlikte gidip olayları yerinde gördük, gerçekten büyük bir üzüntü duyduk. Karakolda 23 mülteci, 9-10 kişi yaşamını kaybetmiş, eşlerini kaybetmiş, çocuklarını kaybetmiş. Bir adam ağlamayı unutmuş, donuk bir yüz, gözyaşı düştü düşecek gözünden, ne olduğunun farkında değil arkadaşlar, ne olduğunun farkında değil. Olan olay, karısını kaybetmiş, çocuklarını kaybetmiş, yani bundan sonra dünyada onun geleceğiyle ilgili ne olacağının ne farkında ne beklentisinde. Önüne konulan bir tabak yemeğin de bir kaşığını almış, yarısı tabağın içinde. Böyle bir tablo arkadaşlar, bunu çok daha artırabiliriz. Aylan bebeğin gittiği yeri gördük sabah beş, beş buçukta.

Gerçekten ben, iktidar partisinin milletvekillerinin de o bölgelere gidip onların yaşadıklarını görmesini, yani bunu yaşamalarını isterdim arkadaşlar. Yani hepimiz insanız, hepimiz bir can taşıyoruz, yürek taşıyoruz, vicdan taşıyoruz. Yani bir kere de siz gidin kardeşim. Yani hep Ankara'da durarak bunları bir şekilde çözemeyiz. Dolayısıyla, insanlar acılar çekiyor, özellikle, en büyük acıları kadınlar ve çocuklar çekiyor. Tabii ki, Türkiye gerçekten takdir edilecek bir ev sahipliği yaptı ama bu ev sahipliğinin budan sonraki süreçte ne noktalara gideceği, nasıl gideceği, nasıl çözüleceği gerçekten, iktidar partisinin sadece, biraz önce söylediğim gibi ve gerçekten de utandığım, bir koyun pazarlığı, incir pazarlığı ötesinde ciddi önlemleri almadığını ve muhalefet partilerinin önerilerini dikkate almadığını gördüğüm için üzülüyorum.

Peki, nedir bizim önerimiz? Önerimiz şu arkadaşlar: Türkiye büyük bir göçmen, sığınmacı sorunuyla baş başa. Peki, ne yapmamız lazım? Yani bunları yermek mi lazım, bunları göz ardı mı etmek lazım? Hayır, bir göç ve uyum bakanlığının mutlaka, Türkiye'de ivedilikle oluşması lazım. Diğer bakanlıklarda kurulacak AFAD'ın ya da Turizm Bakanlığının, yok Millî Eğitim Bakanlığının, yok Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bir dairesinin dağınık bir şekilde bu sorunların üstesinden gelmesi mümkün değil. Bu sorunların köklü bir şekilde çözülmesi gerekir diye düşünüyoruz. Çok daha fazla, Mecliste bu konunun değerlendirilip ciddi bir araştırma komisyonu kurulup bu konuları özellikle kadınların veya kadınların düşürüldüğü fuhuş olaylarının, uyuşturucu olaylarının ve çocukların, dağılmış aile ortamlarının ivedilikle çözülmesi ve çocukların eğitimiyle ilgili ciddi çalışmaları bizim de yapmamız gerektiği düşüncesindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN DEMİR (Devamla) - Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)