| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 59 |
| Tarih: | 22.03.2016 |
NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, grup önerisinde bahse konu olan, milletimiz için önemli 3 şahsiyet, resmî ideolojiye muhalefetleri yüzünden gadre uğramış ve hepimizin ortak değeri olan 3 şahsiyet.
AK PARTİ iktidar olduğu on üç yıl boyunca eski Türkiye'nin kalıntılarını yok etmek ve eski Türkiye'yle mücadele etmek üzere on üç yıllık iktidar dönemini geçirdi. Ancak buradan hemen şunu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum: Bütün bunlara rağmen, şehitlerin bedenleri, ölülerin bedenleri üzerinden siyasi istismar yapılmasına da buradan karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Yine, hemen sözlerimin başında, bu konuda HDP'nin samimi olmadığını düşündüğümü beyan etmek istiyorum çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında hep birlikte şahit olduk ki ölüler dâhil her türlü kutsaldan ve olaydan siyasi rant devşirmeye çalışmak HDP'nin temel politik davranışlarından biri hâline geldi âdeta.
Öte yandan, HDP'nin temsil ettiği değerler ve ideolojisi açısından da bakıldığında bu 3 değerle rabıtalarını kurmanın zor olduğunu düşünüyorum. HDP, Müslüman Kürt halkını temsil ettiğini iddia eden ancak Marksist-Leninist bir ideoloji üzerinden kurgulanmış faşist bir örgütün âdeta siyasi uzantısı görüntüsü taşımaktadır.
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin hayatını bilen, eserlerini okuyan herkes bilir ki HDP'nin temsil ettiği değerler, Bediüzzaman'ın karşısında mücadele ettiği değerlerdir. Bediüzzaman da, Şeyh Sait de, Seyit Rıza da bu toprakların değerleridir. Doğru ya da yanlış, bu topraklar için, bu toprakların değerlerinden beslenerek fikir üretmiş, çözüm sunmuşlardır. Siz bu coğrafyanın problemlerinin çözümünü Marksist ya da Leninist teoride arayacağınıza Bediüzzaman'ın reçetelerinde, risalelerinde arasaydınız bugün bu samimiyetinizi burada tartışmıyor olacaktık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer siz samimi olsaydınız bugün Türkiye bölgenin ve dünyanın en huzurlu ülkelerinden biri olacaktı.
En çok "barış" kelimesini dilinize doladınız ancak barış sizin lügatinizde öyle bir fotoğraf arz etti ki âdeta bölge halkını göçe zorlamakla eş anlamlı bir kelime görüntüsü ortaya çıktı. Yine, temsil ettiğiniz siyasi çizginin lügatinde "barış" göçmek zorunda olanları tehdit etmek anlamı taşır hâle geldi. "Barış" barajlara, sulara, yollara kan bulaştırmak anlamı taşır hâle geldi. "Barış", barış kavramının taşıdığı bütün olumlu değerleri bir tarafa bırakarak savaş anlamı taşır hâle geldi. "Barış", dillerinizle söyleyip kalbiniz ve icraatlarınızla, âdeta uygulamalarınızla reddettiğiniz bir değer hâline geldi. Ve bugün bölgenin ve dünyanın en huzurlu ülkesi olacakken ne yazık ki terörle boğuşan ülkesi hâline geldik. Camileri bombalayan, imamlara şiddet uygulayan PKK'nın terörünü bu kürsüden bir kez bile kınama cesareti gösteremediniz. "Cuma namazı" dediniz, "Burası darülharp, su, elektrik faturası ödemeyin." dediniz, sonra çıkıp cuma namazı ve cuma namazıyla temsil edilen değerlerle mücadele ettiniz.
Bediüzzaman'ın şehirleri yakıldı, yıkıldı. PKK oraları yaktıkça siz seyrettiniz. Van'da Bediüzzaman Said Nursi'nin külliyesini yakanlar 6, 7, 8 Eylülde sizin çağrınızla sokaklara dökülen Vandallar oldu. Van'da İlim ve Kültür Vakfı tarafından yaptırılan Bediüzzaman Said Nursi'nin külliyesi yakıldı, yıkıldı, milyonluk zararlar verildi ve siz seyrettiniz, şimdi de çıkıp "Bediüzzaman" diyorsunuz. Said Nursi "birlik" dedi, "vahdet" dedi, "ümmet" dedi; siz bu kavramlarla mücadele ettiniz.
Bu ülkede tüm faili meçhul cinayetler aydınlatılmalı, evet; bu ülkede tüm kayıp mezarlar araştırılmalı, bulunmalı; bu ülkede Dersim araştırılmalı ama bunları her şeyi istismar edenler yapmamalı. Siz, böyle şeyleri ancak istismar etmek için dilinize aldınız bugüne kadar. Cenazelerden nasıl siyasi rant elde etmeye çalıştığınızı bu Mecliste hepimiz hep birlikte gördük. En son Ankara'da gerçekleştirilen terör saldırısının müsebbibi teröristin cenazesinde yaptıklarınızı bu ülkenin insanları unutmadı ve unutmayacak. Şimdi de Bediüzzaman'ın, Şeyh Sait'in ve Seyit Rıza'nın mezarlarını istismar etmek istiyorsunuz.
Bediüzzaman bize şunu söylüyor, diyor ki: "Bizim üç düşmanımız var: Cehalet, zaruret ve ihtilaf." On üç yıllık iktidarımız boyunca Bediüzzaman'ın bu üç düşmanımız dediği cehaletle, zaruretle ve ihtilafla mücadele etmenin gayreti içerisinde olduk. Cehaletle bilgiye dayalı, marifete dayalı bir mücadelenin içerisinde olduk. Biz cehaletle mücadele ederken, marifeti yüceltmeye çalışırken siz Kürt çocuklarını hendeklerde cehaletin ve ölümün kurbanı hâline getirmeye çalıştınız. Bölgede eğitim faaliyeti yürütmeye çalışan vakıflara, derneklere hayat hakkı tanımadınız. Biz Bediüzzaman'ın "Zaruret en büyük düşmanımız." dediği fakirlik, zaruret, geri kalmışlığa karşı sanatla mücadele ederken, teknikle mücadele ederken, yatırımla, kalkınmayla, gelişmeyle mücadele ederken siz barajları yıkmaya, yolları bombalayanlara sessiz kalmaya devam ettiniz. Biz fakirliği yok etmek için barajlar inşa ettik, havaalanları inşa ettik; siz bu barajları, havaalanlarını bombalayanları, bunlara karşı çıkanları bir kez bile şu Parlamentodan telin edemediniz, kınayamadınız.
Yine, Bediüzzaman "En büyük düşmanımız ihtilaf." demişti. Biz ihtilaf düşmanına karşı ittifak aracıyla, vahdet ilacıyla, vahdet reçetesiyle mücadele etmeye çalıştık. Biz sürekli bu ülkede bin yıllık kardeşliği referans aldık; siz kendinizden olmayanlara hayat hakkı tanımadınız.
Burada Yasin Börü'nün ismi anıldığı zaman hep rahatsız oluyorsunuz ancak şunu ifade etmek istiyorum: Yasin Börü sizin gibi olmayanları temsil ediyor, Yasin Börü sadece bir temsil. Yasin Börü'nün başına gelenler sizin ideolojinizi, siyasetinizi gösteriyor. Yasin Börü'nün şehit edilmesi bölgedeki Müslüman Kürtlerin yani sizinle aynı çizgide olmayanların karşı karşıya kaldığı tavrı ve davranışı sembolize ediyor.
Değerli milletvekilleri, HDP'nin hayal ettiği dünya ile Bediüzzaman'a zulmedenlerin dünyası arasında da paralellik ve benzerlik bulmak mümkün. Nasıl Bediüzzaman'a, Seyit Rıza'ya, Şeyh Sait'e zulmedenler tek tipçi, otoriter ve antidemokratik bir kanaldan, bir gelenekten beslenmişse bugün HDP'nin üzerine oturduğu siyasi ideoloji de aynı şekilde tek tipçi, otoriter ve antidemokratik bir kanaldan, bir gelenekten beslenmektedir. Bunun en somut örneklerini yaşadığımız günlerde çok somut bir şekilde, çok açık bir şekilde gördük.
PKK terör örgütünün Türkiye'deki uygulamalarına ve Suriye'deki uygulamalarına sessiz kalarak benim bu söylediğim iddiaların aslında sizin açınızdan reddedilemeyecek iddialar olduğunu bir kez daha göstermiş oldunuz. Siz Marksist-Leninist bir ideolojide örgütlenmiş terör örgütüne sırtınızı dayadığınızı ifade ettiğiniz sürece sizin samimiyetiniz bu Mecliste hep tartışılacak. Ama bir gün bu Mecliste çıkıp bu devletin askerine, polisine söylediğiniz cümlelerin benzerini PKK terör örgütüne, eli silahlı unsurlara söyler ve en şiddetli şekilde onları da kınarsanız o zaman biz sizin samimiyetinizi sorgulamaktan vazgeçeriz ama siz bunu yapmadığınız sürece bu Meclis sizin samimiyetinizi hep sorgulamaya devam edecek.
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin naaşını siyasi ideolojiniz için kullanmanız üstadın manevi şahsiyetine en büyük eziyet olacaktır ve yine Seyit Rıza'nın ve yine Şeyh Sait'in manevi şahsiyetlerine en büyük eziyet olacaktır. Biz, buna müsaade etmeyeceğimizi ve bu öneriye "Evet." demeyeceğimizi buradan açık ve net bir şekilde bir kere daha ifade etmek istiyoruz.
Kusura bakmayın, siz samimiyetinizi ortaya koyduğunuz sürece konuşulacak zemin her zaman olacaktır ama siz burada terörle aranıza bu mesafeyi koyamadığınız sürece, ortaya getirdiğiniz öneriler ya da önergeler konusunda belki aynı şeyleri düşünüyor olsak bile, sizin samimiyetsizliğiniz nedeniyle bunlara destek veremeyeceğiz.
Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)