| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 60 |
| Tarih: | 23.03.2016 |
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubunun verdiği araştırma önergesi üzerinde grubum Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önceki oylamayla yani milletvekilliği iradesini yok sayan oylamanızla herhâlde, bilmiyorum ama Meclis tarihine geçmişsinizdir diye düşünüyorum ve Divan Üyesi arkadaşımız Özcan Purçu'ya da hakikatlere olan borcunu ödediği için buradan yürekten teşekkür ediyorum sizlerin huzurunda. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Bu kadar çarpıtılabilir bir konu.
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, maalesef, ardı sıra terör olaylarında hayatını kaybeden yurttaşlarımıza ve şehitlerimize Allah'tan rahmet dileyerek sözlerime başlıyorum.
Aslında terörün tek amacı masumları öldürmek değil, terörün amacı masumiyeti öldürmek. Ne yazık ki ülkemizin son zamanlarda içine sürüklendiği bu şiddet sarmalında aslında terör masumiyeti öldürüyor. O masumiyetin yerini terörün de tam olarak istediği o kör öfke ve korkunç bir çaresizlik duygusu alıyor. İşte Türkiye'nin şu an içinde bulunduğu durum tam olarak bu, bu açık.
Bir açıklık da, maalesef, devletin vatandaşlarının yaşam hakkını koruyamaması gerçeği. Modern olsun olmasın tüm devletlerin ortaya çıkış amacı ve en temel görevi vatandaşlarının yaşam hakkını savunabilmesidir. Sokakta, işten eve giderken huzurla gitmesini sağlamak, güvenliğini sağlamak; okullarda, yurtlarda, eğitim alanlarında onun cinsel istismara, tacize, tecavüze, kötü muameleye uğramamasını sağlamaktır. Ama devletimiz maalesef ne can güvenliğini sağlayabiliyor vatandaşın ne de çocuklarımızın cinsel istismara ve ihmale uğramasını engelleyebiliyor.
Dolayısıyla, bugün görüştüğümüz önerge sadece bir Meclis araştırması değil, aslında, yıllardır görmezden gelinen bir vahşeti, çocuk istismarını ve yapılmayan denetimleri örtbas çabalarının araştırılması ve hesap sorulması. Evet, bu yalnızca bugünün meselesi de değil, doğrudur. Yıllardır devletin yurtlarında, sokakta, tutukevlerinde, okullarda, maalesef, bu istismar, taciz, tecavüz vardır. Yıllardır bunları görmezden gelme, örtbas etme çabaları da vardır. İşte en son örneği, Karaman'da yaşadığımız vahşet. Kimse bunun münferit olduğunu söylemesin, "Bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz." hiç demesin. Bu münferit, Pozantı münferit, Sincan münferit, Hüseyin Üzmez münferit. Ee, bunlar münferit de sizin sorumluluğunuz, görevleriniz nerede? Altında imzamız olan sözleşmeler "Çocuklarınızı cinsel istismara karşı koruyun." diyor. Ee, bu sözleşmeler, bu biraz önce saydığınız planlamalar, projeler, peki Hükûmete bu cinsel istismarı önleme sorumluluğunu vermiyor mu? Siz ne yapıyorsunuz? Siz neden o koltuklarda oturuyorsunuz, neden işgal ediyorsunuz? O çocukları korumak, cinsel istismarı önlemek sizin görev tanımınızın içinde yok mu? Bunun yerine, hizmetleriyle ön plana çıkan bir kurumu savunmak mı sizin göreviniz? Evet, yıllardır yapılan budur, gerçekten budur.
Değerli milletvekilleri, 45 çocuktan bahsediyoruz, aylarca süren istismardan bahsediyoruz. Kimse bunları görmedi mi Allah aşkına? Bu çocuklar bunları yaşarken kimsenin haberi olmadı mı? Hiçbir denetleme yapılmadı mı bu vakıflara? Ufacık çocuklar tacize, tecavüze uğrarken kimse bunun farkına varmadı mı? Karaman İl Millî Eğitim Müdürü ne işe yarıyor, ne yapıyor? Onca müdür, onca öğretmen bunca olay yaşanırken ne yapıyordu Allah aşkına? Yanıt aranması gereken sorular ve çözülmesi gereken sorunlar buradayken Sayın Bakan çocukların tecavüze uğradığı yurdu işleten vakfı savunuyor. Bunu ne devlet yönetimiyle ne bir kadın olmakla, kusura bakmayın ne de empati duygusuyla bağdaştırmak mümkün değil. Bunun adı akıl tutulması, bunun adı bu.
Çocuklar zarar gördükten sonra işte, davalara gidip müdahil olmak, kadınlar şiddete, tacize, cinayete kurban gittikten sonra gidip davalara müdahil olmak, en ağır cezalardan söz etmek; bu kürsüye çıkıp kınamak sizin göreviniz değil ve yeterli de değil. O çocukları korumak sizin göreviniz. Bu görevinizi eğer yerine getirmezseniz Karaman vahşeti ne ilk olduğu gibi ne de son olur. Daha önce de çocuklar korunmadı; devlete emanet edilen çocuklar gardiyanların, öğretmenlerin, bakıcıların insafına terk edildi, tacize uğradı, dövüldü, istismar edildi. O zamanlarda da akıllara ziyan açıklamalarla örtbas edilmeye çalışıldı tıpkı bugünlerde olduğu gibi. Devlet görevlileri N.Ç.'ye defalarca cinsel istismarda bulundu. Gündeme gelmeseydi, kamuoyu bu konuya hassasiyetle yaklaşmasıydı o davaların arasında kaybolup gidecekti aynı Elâzığ'da 4 kız çocuğuna tecavüz edildiği gibi, aynı Mardin'de çocukların yaşadığı istismardaki gibi. Şunu görmek lazım: Kafayı kuma gömerek, görmezden gelerek bu sorunları çözemeyiz.
Değerli milletvekilleri, kürsüye her çıkan diyor ki: "İşte, suçun şahsiliği ilişkisi vardır." Haklısınız. Elbette birilerinin işlediği suçtan dolayı herkes sorumlu tutulamaz. Kimsenin, bu kürsüye çıkan kimsenin aksini söylediği yok. Ama, Sayın Bakanın, sayın milletvekillerinin böylesi canhıraş bir şekilde bu vakfı, Ensar Vakfını savunmaya çalışması, bu çabalar niye, nedir çabanız, ne oluyor? Bu yürekleri yakan gerçekten örtbas tavrı ve gayreti, "Bizdense görmezden gelelim." mantığı, yaratılan cezasızlık kültürü böylesi canavarlıkları maalesef cesaretlendiriyor. Hele bir AKP'li milletvekilinin işte "Türkiye'de çocuk tecavüzü durdurulsun." başlıklı medyada başlatılan bir kampanyaya dair "Fethullahçılar, PKK'lılar, CHP'liler Türkiye'yi dünyaya çocuk tecavüzcüsü olarak gösteriyor." ifadelerini kullanması AKP'nin nasıl bir mantığa sahip olduğunu -kusura bakmayın- ve akıl tutulmasına uğradığını da açık bir şekilde gösteriyor. Bu hedefi saptırma gayretleri, ortada olan insanlık suçunun üzerini örtemez. Oysa, tüm vatandaşlarımızın bir isteği var, biz diyoruz ki: Birbirinizi ezerek birilerini aklama yarışına gireceğinize 45 çocuğun tecavüze uğradığı bu vahşeti tüm boyutlarıyla araştıralım. İhmali olanları, görmezden gelenleri, denetlemeyenleri, önlem almayanları dâhil edip herkesi cezalandıralım. Caydırıcılık anca böyle olur. Yani, görmezden gelelim, kınayalım, en ağır cezaları alsın, olay kapansın, bitsin mi? Böyle bir kültür, böyle bir şey yok. (CHP sıralarından alkışlar) Ancak, Türkiye'deki koruma sisteminden ve adalet mekanizmasından bunu beklemenin de çok anlamlı olmadığı ortada. Yakalanan zanlılar, biliyorsunuz "Kravat takarım, takım elbise giyerim, tecavüz ettiğimi suçlarım, nasıl olsa bu işten kurtarırım." mantığında. İşte bu rahatsız edici bir biçimde adalet sistemimizin içini çürütüyor. Bu çürüme ve cezasızlık kültürü yaygınlaştıkça, Bakanlık denetim yapmadığı gibi denetimsizliğe göz yumdukça, her önüne gelen vakıf, dernek "kurs" adı altında -ismi ne olursa olsun- böyle izinsiz yurtlar açtıkça ve bunu denetleyecek bir Allah'ın kulu olmadığı sürece bu vahşet, üzülerek ifade ediyorum ki devam edecektir.
Devlet yönetmek, bu sorumluluğu yerine getirmek. Hani "Fırat'ın kenarında bir koyun kaybolsa kendimi sorumlu tutarım." diyor ya Hazreti Ömer, hani devlet olma sorumluluğunu böyle anlatıyor ya, işte böyle bir ahlakla yönetemiyorsanız bırakıp bence o koltukları gidin.
Değerli milletvekilleri, istenen tabii ki bizim de seyirci kalmamız, galiba onu istiyorsunuz. Görmezden gelmemizi istiyorsunuz. Denetim yapılmamazlığını, yetkisi olmayanların "kurs", "vakıf" adı altında, bu çocukların belki istismarın ötesinde neler yaşayacağını görmezden gelelim, gözlerimizi kapatalım, aman bizden olunca susalım, aman bizden olmazsa bir şey diyelim mantığıyla bizlerin de seyirci kalmasını istiyorsunuz ama bizler bu insanlık suçuna ortak olmayacağız, kusura bakmayın. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim için, çocuklar söz konusuysa, çocuk istismarı söz konusuysa bu olay münferit olamaz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bizim için de öyle.
CANDAN YÜCEER (Devamla) - Devletin çocukları koruma görevinin yerine getirilmediğine tanıklık etmeyi sürdüreceğiz ve diyorum ki son olarak, hiçbir suçun, hiçbir ihmalin örtbas edilmesine izin vermeyeceğimizi söylüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)