GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatının 7'nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:1
Birleşim:62
Tarih:29.03.2016

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Elmalı köyünde çiftçi Halit'in oğlu olarak dünyaya gelen merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünün 7'nci yılı münasebetiyle söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye siyasi tarihine duruşuyla damgasını vuran ender şahsiyetlerden birisiydi. Onun siyasi hırsı, koltuk sevdası, mülk tamahı yoktu. Yaptığı işlerde tek ölçüsü hak ve adaletti, tek hesap verdiği merci de vicdanıydı. Böyle insanlar gençlerimiz için rol modeldirler ve dünyaya nadir gelirler.

Değerli milletvekilleri, Muhsin Yazıcıoğlu doğru bildiğini söylemekten çekinmezdi, haksız bir dava uğruna sultanlık yapacağına gerekirse haklı davada tek başına yürüyeceğini söylerdi. Muhsin Yazıcıoğlu, kelimenin tam anlamıyla bir alperendi. Siyaseti gaye olarak değil, inançlarına ve milletine hizmet etmenin bir aracı olarak görürdü. Ülkülerinden ödün vermektense başını vermeye razı olacak kadar bir ilke adamıydı.

Değerli milletvekilleri, onun gibi omurgalı, hem de barıştırıcı bir dil kullanmak kolay değildir. Yazıcıoğlu bu iki dili nefsinde mezcetmiş dava ve gönül adamlarından biri olmayı başarmıştı. "Biz hep beraber büyük Türk milletiyiz, asla ve asla etnik köken değiliz." ifadelerini bir hayat tarzı olarak benimsemişti Yazıcıoğlu. Arkasından gözyaşı döken milyonlar arasında her kesimden insanın bulunması bu yüzdendi. Cenazesinde ateist bir doktorun "Ben doktorum, inancım yok fakat Muhsin Başkan inandığı için inancına saygı göstererek Allah'a dua ettim." demesi manidardı. İşte Muhsin Yazıcıoğlu böyle biriydi.

Yazıcıoğlu, büyük acılar yaşamış bir kuşağın çocuğuydu. İnandığı dava uğruna çile çekmiş, yedi buçuk yılını Mamak zindanlarında geçirmiş, işkence görmüştü. Zindanları Medrese-i Yusufiye'ye çevirmiş, "Üşüyorum" şiirini de burada yazmıştı. Uğradığı onca haksızlığa, işkenceye rağmen intikam peşinde koşmadı. Acılardan, işkencelerden dersler çıkardı. Gençlere "Elinize silah değil, kalem alın." çağrısı yaptı. İşte bu yüzden herkesin dostu, arkadaşı, kolayca ulaşabileceği Muhsin Başkanı oldu.

Saygıdeğer milletvekilleri, millet karşıtı her planda cesur yüreğini ortaya koyan Yazıcıoğlu, 28 Şubat postmodern darbesinde de, 27 Nisan e-muhtırasında da çekinmeden en sert tepkiyi vermişti. Yazıcıoğlu 28 Şubatta kendisine yapılan baskılara ve tehditlere karşı "Bana bakın, benim adım Muhsin Yazıcıoğlu. Bana tehdit, baskı sökmez. Bizim Allah'tan başka kimseden korkumuz yok. Biz millî iradeyi temsil ediyoruz ve ne olursa olsun, demokrasinin arkasında durmaya ve demokrasiyi savunmaya devam edeceğiz." demişti. Onun durduğu yer millet iradesinin yanıydı. Darbecilerin ve vesayetçilerin her zaman karşısındaydı. Onun davası boş bir gurur ve hırsların tatmini için yapılan bir koşuşturmaca değil, siyasi ve beşerî hayatımızı hakka uydurma davasıydı.

Hayalleri vardı. Bütün vatandaşlarımızın ay yıldızlı bayrağın altında şerefle yaşadığı; başını örten ile açanın aynı üniversitede yasaksız, kavgasız, kardeşçe yaşadığı; Kürt-Türkmen, Alevi-Sünni ayrımı olmadan, zengin-fakir ayrıcalığı görülmeden, imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir Türkiye istiyordu. Son nefesine kadar da bu gayesini gerçekleştirme peşinde koştu. O, âdeta Ahmed Yesevi hazretlerinin sekiz asır sonra yaşamış bir temsilcisi gibiydi. İmanı, vatanseverliği, mücadelesi, dürüstlüğü ve güzel ahlakıyla mütevazı bir gönül eriydi. İslam'ın hoşgörüsünü, tevhit ilkesini kendisine rehber edinmişti. O, ölümden korkmazdı, Abdürrahim Karakoç'un dizeleriyle "Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir." derdi.

Değerli milletvekilleri, Yazıcıoğlu, şurada yazan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." düsturunu kendisine şiar edinmiş ve bundan bir an olsun uzaklaşmamıştır. 28 Şubatın ruhumuza musallat olduğu günlerde "Türkiye İran olmayacak. Türkiye'yi İran yapamayacaklar. Türkiye Cezayir de olmayacak ama Türkiye'yi de kimsenin Suriye yapmaya gücü yetmeyecek." ifadesini kullanarak Türkiye'nin bugünlerini görmüş, sanki öngörüsüyle bugünlere atıfta bulunmuştu.

Demokrasiye ve millet iradesine o kadar çok inanıyordu ki, 1995 genel seçimlerinde Erbakan 1'inci, Mesut Yılmaz 2'nci, Çiller 3'üncü ve Ecevit 4'üncü olduğu zaman sandıktan çıkan Erbakan'ın Hükûmet kurmasını istedi ve Erbakan ile Mesut Yılmaz beraberce koalisyon kursunlar istedi. Mesut Yılmaz cesaret edemedi. Hatta görüşmemizde "İstemiyorlar." dedi. Yazıcıoğlu "Kim istemiyor?" deyince konuşamadı, cuntacıları dahi ağzına alamadı, omuzlarını gösterdi. "Cuntacı askerler istemiyor." gibisine bu anlamı, bu ifadeyi kullanmak istedi. Yazıcıoğlu o zaman dedi ki: "Hükûmete girmeyi düşünmüyordum. Hükûmete girelim, kim demokrasinin karşısında duruyorsa beraberce meydan okuyalım, egemen güçlere 'Türkiye'de millet iradesi vardır.' diyelim." Ama olmadı. Sonra Erbakan-Çiller Hükûmetini dışarıdan destekledi ve hiçbir şey istemedi, karşılığında en ufak bir dünya nimetlerine tamah etmedi çünkü Muhsin Yazıcıoğlu demokrasiye, millet iradesine ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğuna inanıyordu.

Beraberce kırk sene arkadaşlık yaptım. Birlikte siyaset yaptık. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu kahraman bir insandı. Yazıcıoğlu, Muhsin Başkan, sana binlerce rahmet olsun. Yazıcıoğlu gibi siyasetçilerin çoğalmasını temenni ediyorum. Geçmişe, ebediyete göç etmiş tüm siyasetçileri de rahmetle anıyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)