| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 30.03.2016 |
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, zor dönemlerden geçiyoruz. Yaklaşık altı yedi aydır, Türkiye yakın tarihinde görmediği kadar kriz yaşıyor. Sayın Davutoğlu'nun dönemi cumhuriyet tarihinin en kanlı dönemi oldu çok kısa süre içerisinde ve kendi tarihine birçok yıkım sığdırdı; bunlardan birisi de Sur, Silopi ve Cizre.
Değerli arkadaşlar, birkaç tablo vereceğim ve bir şey okuyacağım kayıtlara geçmesi için, çünkü bu tutanaklar ileride araştıranlara lazım olacak. Bakın, 2002 yılından 2014 yılına kadar yani iktidara geldiğinizden itibaren on iki yılda ölen sivil sayısı 222, toplam on iki yılda bütün bu çatışma ortamında, terör ortamında ölen sivil sayısı 222 ama son altı ayda ölen sivil sayısı 310, sadece son altı ayda. Bunlardan 72'si çocuk, 62'si kadın, 29'u 60 yaşın üstünde, 76'sı ise sağlık hizmetine erişemediği için yaşamını yitirmiş; 180 kişi evin içinde öldürülmüş ya top mermisi ya da ateşli silahla. Toplam 7 ilde, 23 ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş ve yüzlerce, binlerce insan zorunlu göçe maruz kalmış. 2014 nüfus sayımına göre bu bölgelerde, sokağa çıkma yasağının ilan edildiği bölgelerde 1 milyon 400 binden fazla nüfus yaşıyor; en az 400 bin kişi de sürgün edilmiş. Genelkurmay Başkanı ile Cumhurbaşkanının anlaşamadığı şehit sayısı var; Cumhurbaşkanı 355 diyor, Genelkurmay Başkanı 377 diyor. Bu yakın dönem içerisinde bu kadar da güvenlik görevlisi yaşamını yitirmiş.
Niye bunları söyledim? Bütün bu tablo hâlen devam ediyor ve Hükûmetiniz bu güvenlikçi ve insan haklarına aykırı tutumunu devam ettiriyor. Niye bunları söylüyorum? İnsanlığa karşı suçların Uluslararası Ceza Mahkemesinin kurucu metnindeki tanımını okuyacağım ki kayıtlara geçsin. Roma Statüsü'nün 7'nci maddesindeki tanıma göre "...'insanlığa karşı suçlar', herhangi bir sivil nüfusa karşı yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak işlenen aşağıdaki fiilleri kapsamaktadır: Öldürme, toplu yok etme, köleleştirme; nüfusun sürgün edilmesi veya zorla nakli; uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal ederek hapsetme veya fiziksel özgürlükten başka biçimlerde mahrum etme ve işkence."
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) - Bunların hepsini terör örgütü yaptı, terör örgütü.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bunlar, Uluslararası Ceza Mahkemesinin statüsünde tanımlanmış insanlığa karşı suçlar.
FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) - Bunların hepsini terör örgütü yaptı.
BAŞKAN - Dinliyoruz sayın milletvekilleri, lütfen.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bu tabloyu da sizin takdirinize sundum. Gelecekte bunun sonuçlarını göreceğiz.
Şimdi, konuya gelirsek değerli arkadaşlar, Sur, yedi bin yıllık tarihi olan kadim bir kent, yedi bin yıllık tarihi var; binlerce medeniyete ev sahipliği yapmış, her medeniyetin eserini bugüne kadar taşımış ama son altı ayda, yedi bin yıldaki savaşların görmediği bir yıkımla karşı karşıya kaldı. 49 sivil, sadece, Sur'da yaşamını yitirdi. Ölen diğer insanların sayısını bilemiyoruz, sayısı yok. 79 civarında ölünün ise otopsisi bile yapılamadı, Adli Tıpta falan bekletiliyor veya kimsesizler mezarına kaydediliyor. İnsanlığa karşı ağır suç olmuş böyle bir tablo var ve bu tablodan sonra da UNESCO'nun listesine alınmış tarihî bir kent yok edildi. Bunun üzerinde de 21 Martta Hükûmetiniz 6.642 parsel üzerinde kamulaştırma kararı verdi Kamulaştırma Yasası'nın 27'nci maddesi uyarınca.
Öncelikle şunu ifade edeyim: Bu kamulaştırma kararı, Anayasa'nın 13'üncü maddesine, 34'üncü maddesine ve 46'ncı maddesine aykırı. Ayrıca, 11 Kasım 2015 tarihli Danıştay İdari Davalar Genel Kurulu kararı var, o karara göre de acele kamulaştırma kararlarının her parsel için ayrı ayrı gerekçelendirilmesi lazım. Oysa, Hükûmetiniz bunu tek bir gerekçede yaptı "kamu yararı ve kamu güvenliği" dedi.
Biz inanıyoruz ki Hükûmetiniz burada güvenlikçi ve askerî amaçlı bir imar çalışması yapacak çünkü hiçbir danışma mekanizmasını harekete geçirmediniz. Bir kentin tümüne, 16 mahallesine -bir ilçenin 16 mahallesine- başka bir ilçenin bununla komşu olan 2 mahallesine toptan el koyuluyor. Orada yaşayan insanlardan yani muhtarlardan, orada yaşayan 10 bine yakın esnaftan, orada yaşayan sivil toplum girişimlerinden ve kanaat önderlerinden hiçbir görüş almıyorsunuz. Bakın, bir kente el koyuluyor, acele kamulaştırma kararı veriliyor ama bundan önce -bu kararı da tarih olarak Nevruz gününde alıyorsunuz yani bu zamanlama da manidar- hiçbir istişare mekanizmasını gözden geçirmeden bunu yapıyorsunuz.
Peki, yani bu acelenin nedeni ne? Nedeni, ders verme, öç alma ve bu kurallarla da insanları hizaya getirme.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Haksızlık yapıyorsunuz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, kimsenin terörle mücadeleye itirazı yok ama bu mücadele halkla olamaz, yurttaşlar karşı alınarak olamaz. Ama bugün yaptığınız şu: İnsanları evlerinden boşalttınız, "Evet, biz burada operasyon yapacağız, boşaltın." dediniz, boşalttılar, şimdi insanlar evlerine dönüyorlar; onlar daha dönmeden iş makineleri evlerine girmiş, iş makineleri paramparça ediyor evlerini, yıkıp yakıyor.
Bugün sabah gördük arkadaşlar, televizyonlarda izledik: Kadın, Dicle Üniversitesi sahasında molozlar içerisinde eşyalarını arıyordu. Bekleyemez miydi bu kamulaştırma işlemini yapanlar? Hiç olmazsa sağlam kalan eşyalarını alsalardı. O molozların içerisinde yatağının yününü tanıdı, kokusundan tanıdı, Kürtçe "Bu benim yatağım." dedi. Kızının çeyizinin parçalarını molozların içerisinden toplamaya çalıştı. Yaşlı bir adam molozların içerisinden 2 denk yatağını sırtına yüklemiş, götürüyordu. Bu mu yani şimdi sizin terörle mücadele anlayışınız? Bu mu sizin kamulaştırma anlayışınız? Bu mu sizin halkla beraber bu işi çözme anlayışınız? İnsanları, molozlarda çeyizlerini, eşyalarını, yatağını aratır duruma getirdiniz. Bu mu?
O kadının dediği şekilde söylüyorum: "Allah, bunu yapanlardan hakkımızı bırakmasın."
MEHMET GALİP ENSARİOĞLU (Diyarbakır) - Âmin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Aynen böyle söyledi bütün televizyonlara hitaben. Böyle berbat bir durum, maalesef, yarattınız değerli arkadaşlar.
Şimdi, bugün ben de görüştüm; ticaret odası başkanıyla görüştüm, esnaf odası başkanıyla görüştüm, esnafların oluşturduğu sivil girişimlerle görüştüm. Evet, bugün hem esnaflar hem halk bir araya gelmiş, dört sayfalık esaslı bir metin de var burada. Diyarbakır Barosu bu işleme karşı dava açtı, dava dilekçesi burada. Bunların tümünü size verebilirim, yararlanabilirsiniz. Diyarbakır Barosunun dün yaptığı açıklama var, ondan da yararlanabilirsiniz. Yani, evet, ne olmuşsa olmuş, hukuka aykırı olmuş, çok ağır koşullar yaşanmış ama hiç olmazsa bu süreçleri beraber ve diyalogla yürütmek zorundasınız. Bir halkı, bir kenti yok sayabilir misiniz? Bir kentin yerel dinamiklerini yok sayabilir misiniz?
Diyarbakır ticaretinin yüzde 80'i Sur'da yapılıyordu. Şimdi nerede yapılacak, bir alternatifiniz var mı? Şu anda İzzetpaşa Caddesi, İnönü Caddesi, Gazi Caddesi, Turistik Caddesi, Melik Ahmet Caddesi trafiğe kapalı; evet, sokağa çıkma yasağı kalkmış ama trafiğe kapalı, aynen Gazze'deki gibi 2 metrelik beton bloklar var, hiç kimsenin girişine izin verilmiyor, araçların girişine izin verilmiyor. Peki, insanlar bu süre içerisinde kendi ticaretini nasıl yapacak? Bunlarla ilgili bir görüşünüz var mı, bunlarla ilgili bir tedbir aldınız mı? Hiçbiri yok değerli arkadaşlar.
Bakın, bizler çok ağır bedeller ödedik. Diyarbakır Barosu da kendi tarihinin en ağır bedelini o tarihî mirasa sahip çıkmak için açıklama yapan Baro Başkanını vererek verdi; o tarihe sahip çıkmak için, dikkat çekmek için. Ama şimdi, o tarihi bu kez de hiç kimseye danışmadan kepçelerinizle yok ediyorsunuz. Bugün bana gelen bilgi değerli arkadaşlar: Camilerin kolonlarını, tarihî mekânların kolonlarını molozlar arasına döküyorsunuz hiç dikkat etmeden. Böyle bir talancı anlayışla karşı karşıyayız. TOKİ mantığıyla ve yüzde yüz rant mantığıyla hareket eden bir anlayış içerisindesiniz.
Değerli arkadaşlar, tekrar söylüyorum: Burada bu komisyon kurulur, kurulmaz ama Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin gittiği yol Türkiye'yi bir kavşak noktasına getirmiştir. Ya diyalogla, birbirimizi anlayarak ve halkı dinleyerek bu mesele konusunda başka yerler yakılıp yıkılmadan burada bir çözüm bulacağız ya da... Bir yol kavşağındayız, çünkü halkı bu devletten uzaklaştırdınız.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)