GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:63
Tarih:30.03.2016

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin Tüzük gereği aleyhinde söz aldık ancak öncelikle lehinde konuşacağımı ve lehinde de oy kullanacağımızı belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, Türkiye çok ciddi bir terör ve şiddet sarmalı içerisindedir. Şiddetin veya terörün konuşulduğu bir ortamda da en büyük sorumluluk hangi kademede ve alanda olursa olsun siyasetçiye düşmektedir ve bu bakımdan siyasetçinin kullandığı dil nasıl bir dildir, kitlelerde, taraftarlarda ve karşıtlarında nasıl bir etki yaratır mutlaka bunun çok iyi hesaplanması gerekir. Her gün her saat teröre şehitler verdiğimiz bir ortamdayız. Öncelikle, vatanımız ve milletimiz için, Türkiye Cumhuriyeti için canını feda eden şehitler verdiğimiz bir ortamda bugünkü konuşacağımız konu hem çok önemli hem bir o kadar da talihsiz bir konudur. Mutlaka bizim ülkemizin varlığı ve birliği, milletimizin tesanüdü ve kaynaşması bakımından hepimizin belli dili kullanması ve davranışları sergilemesi gerekir.

Karşımızda tartışılmaz bir hakikat vardır, o da şiddet; toplumsal ilişkilerin her alanında gittikçe artan bir ivme göstermektedir. İnsanların şiddeti bireysel ve daha vahimi âdeta bir siyasal varoluş aracı hâline getirmeye ve görmeye başladığının emareleri vardır.

Genel hatlarıyla bakarsak, şiddet çok yaygın hâle gelmeye başlamıştır. 2002-2015 yılları arasında 7 bin kadın cinayeti işlenmiştir ve OECD verilerine göre 2013 yılında ülkemizde vatandaşlarımızın yüzde 5'i fiziki şiddete uğramıştır, dünya ortalaması da yüzde 4. Yine, Türkiye, OECD'nin yaptığı bir araştırmaya göre 36 ülke arasında 28'incidir bireylere uygulanan şiddet bakımından ve bir yılda silahla öldürülen kişi sayısı 3 bindir, yaralananlar 12 bindir. Yani bir yılda 3 bin kişi silahla hayatını kaybediyor, öldürülüyor ve 12 bin kişi de yaralanıyor.

Şiddet, toplumsal ilişkilerin bir parçası ve bir sahnesi değildir; birliğimizin, beraberliğimizin, huzurumuzun bir düşmanıdır. Bugün gazetelerin üçüncü sayfası bu tür şiddet haberlerinden geçilmiyor ve bu şiddetin en vahim örneklerinden birisi de siyasi görünümlü veya siyasete dayalı şiddettir ve bunun bir alt başlığı da siyasetçiye uygulanan şiddettir. Görüşlerine, düşüncelerine ister katılalım ister katılmayalım, demokrasi şiddeti reddeder. Legal, yasal siyaset yapan bir siyasetçi eğer şiddetten medet umuyorsa öncelikle kendisini inkâr ediyor demektir ve hukuk dışı davrandığını gösterir. Bir kişinin, hele ki bir siyasetçinin düşünce ve görüşlerinden ötürü şiddete uğraması da şiddete başvurması da kabul edilemez.

Düzce Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanına uygulanan saldırıyı ve şiddeti de bu kapsam içerisinde çok dikkatle takip etmemiz, üzerinde durmamız gerekiyor. Bu olay münferit bir hadise değildir değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Aynen, biz de ona katılıyoruz.

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Biz bunu münferit bir hadise olarak görmüyoruz. Yani saldırı anı videoya çekiliyor ve sosyal medyadan yayınlanıyor. Bu ne küstahlıktır, bu ne haddini bilmezliktir, bu nasıl bir kışkırtıcılıktır! (CHP sıralarından alkışlar) Bunu kabul etmek mümkün değildir. Öğrendiğimize göre de iki kişi tahliye ediliyor bu hadiseden, bir kişi de tutuklu ve kasten yaralama, halk arasında korku ve panik yaratma amacıyla tehdit suçlarından yargılanıyorlar. Bu sadece kınamayla geçiştirilecek bir hadise de değil. Elbette ilk yapılması gereken reddetmek ve kınamaktır. Elbette yapılmıştır fakat sağduyuyu elden bırakmamak ve sorumlulukların gereğini de mutlaka yerine getirmek gerekir. Bunu, belirttiğim gibi, öyle münferit bir olay değil, korkutmaktan öte demokratik faaliyete yapılan bir saldırı olarak da kabul etmek gerekir.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Aynen katılıyoruz.

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Şimdi, ister istemez bu saldırılar meydana gelince geçmişteki bazı yakın saldırılar da aklımıza geliyor. 1 Ekim 2015, gazeteci Ahmet Hakan'a yapılan saldırı ve bu saldırıyı organize eden kişi şu anda Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı. Bunu da inkâr etmemiş, açık açık sosyal medyadan da paylaşmış. Yine, hakeza ilgili gazeteye bir saldırı da düzenlenmişti. Saldırının meydana geldiği yer Emniyet Müdürlüğüne 150 metre, adliyeye 100 metre mesafede ve gündüz, halkın içerisinde meydana geliyor.

Dolayısıyla sağduyulu davranırken, bir kere, bunlara mâni olucu tedbirleri ve tepkileri mutlaka göstermemiz gerekiyor. Bunlar hangi kanada, siyasi organizasyona bağlı iseler veya kendilerini öyle ifade ediyorlarsa mutlaka bu hadiseye el koymaları gerekir. Küçük iyi bir hareket büyük bir iyi niyetten iyidir değerli milletvekilleri. Bu konudaki tepkilerimizi ve samimiyetimizi mutlaka davranışlarımızla ortaya koymak durumundayız.

Ayrıca, bu şiddet bir kartopu gibidir, âdeta bir çığ gibi; belki münferit hadiseler gibi hadiselerle başlar ancak kartopu gibi büyür ve toplumu da bir şiddet sarmalı içerisine alır, alabilir ve küçük küçük olaylara bakarak hadiseyi kesinlikle küçümsemeyelim. Nasıl bir ivme kazanacağı, hangi olayları tetikleyeceğini bilemeyiz.

Bir zamanlar Diyarbakır Valisi olan Sayın İçişleri Bakanının, Diyarbakır Hükûmet Konağı taşlandığında, camları kırıldığında "Aman, cama gelsin, cana gelmesin!" dediğini çok iyi hatırlıyoruz. Şimdi, bırakalım cama, cana gelmeyi; Ankara'nın göbeğinde canlı bombalar patlıyor.

O meşhur kırık cam teorisini de hatırlarsanız, ilk cam kırılışının göz ardı edilmesi ve ihmaliyle çok daha büyük hadiseler meydana gelir. O yüzden, son söz olarak ifade ediyorum, bu hadiseyi münferit bir olay gibi değerlendirmeyelim; "ama, fakat, çünkü, lakin" diyerek de tevil edilmemesi gerekir ve bunun siyasi aktörlerinin sorumluluğu da vardır. Son yıllarda artan şiddet olaylarıyla birlikte toplumda meydana gelen kamplaşma ve ayrıştırma işaretlerinin de bu şiddeti beslediğini, teşvik ettiğini de unutmayalım, tedbirleri hep birlikte alalım ve örnek olalım düşüncesiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)