| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 30.03.2016 |
HİLMİ YARAYICI (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 4'üncü maddesiyle ilgili, grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Yine mart yıldızlarını seyre daldığımız günlerdeyiz. Yürek atışlarımızla cevahirimizi diri tutuyor, tarih yapıcı ustalarımızın direngenliğinde hayat bulan şarkılarımızı söylemeye devam ediyoruz. Bir kavganın güzelliğinde sevdik onları. Bitmedi, daha sürüyor o kavga, sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.
Devrimci irade ve dayanışmanın en önemli değerlerini, ışıkları yolumuzu aydınlatan, 30 Mart 1972 yılında Kızıldere'de katledilen Mahir Çayan ve 9 yoldaşını, yoldaşlarımı sevgi ve saygıyla anıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
4'üncü maddenin temel sorunu, ayrımcılığın net olarak tanımlanmamasıdır. Bugün Türkiye'de inanç temelinde, 13 milyona yakın Alevi'nin yanı sıra Hristiyan, Yahudi, Ermeni, Süryani gibi farklı inanç gruplarına mensup yüz binlerce yurttaşımız bulunmaktadır. Bununla birlikte 15 milyona yakın Kürt vatandaşımız bulunmaktadır. Her grup, hâkim ideolojinin şu veya bu şekilde sistemli ayrımcı uygulamalarına maruz kalmaktadır. Böylesine büyük grupların maruz kaldığı sistematik ayrımcılığa, ayrımcılığın tanımlanmadığı ilgili madde özelinde dikkat çekmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Alevi toplumu yüzyıllardır bu coğrafyada büyük acılar yaşadı. İsmini yeni boğaz köprüsüne verdiğiniz Yavuz Sultan'dan bu yana Maraş'ta, Sivas'ta, Çorum'da büyük katliamlar yaşandı. Katliamlara uğramadıklarında da kamuda, özel sektörde, okulda, hastanede, yaşamın her alanında ciddi ayrımcılığa maruz kaldı. Özellikle de iktidarınız döneminde bu ayrımcılık doruk noktasına ulaştı. İyi niyetten yoksun Alevi çalıştaylarınıza, sorunları çözme yönünde tüm süslü laflarınıza rağmen Alevi vatandaşlarımız bugüne kadar hiç olmadığı kadar ötekileştirilmiştir.
Bugün kamuda bırakın genel müdürlük seviyesini, daire başkanlığı seviyesine ulaşmış bir Alevi'yi gösteremezsiniz. KPSS'de, yazılı sınavlarında başarılı olan yüz binlerce genç iktidarınızın güdümünde ve kontrolünde yapılan sözlü mülakatlarda ayrımcılığa maruz bırakılmışlardır. Cemevleri hâlâ ibadethane olarak değerlendirilmemekte, Diyanet İşleri Başkanlığı kendi bakışı doğrultusunda Alevi topluma rağmen Alevi inancının çerçevesini çizmeye çalışmaktadır. Bir inanç grubu kendi inancını üstün tutarak diğer inanç grubunun sınırlarını belirlemeye çalışıyor.
Reyhanlı patlaması gibi bir facianın sonrasında dönemin Başbakanının "52 Sünni vatandaşımızı kaybetmişiz." cümlesi, iktidarın mezhepsel düşünme odaklı hareket ettiğinin bir örneğidir. Her yıl hasat dönemlerinde mevsimlik işçi olarak çalışmak için batıya göç eden Kürt yurttaşlarımızın, bulundukları yerlerde dışlanarak yer yer fiziki müdahalelere maruz kalmaları ayrımcılıktır. Bu ayrımcılığın vardığı nokta, son örneğini Kırşehir'de yaşadığımız gibi, ırkçı grupların kendi basit tartışmalarını bile Kürt düşmanlığına çevirerek Kürtlerin yoğun olduğu mahallelere saldırmaları ve iş yerlerini tahrip etmeleriyle sonuçlanmıştır. Dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanının "Affedersiniz, Ermeni..." söylemi, Ermeni olmayı bir aşağılanma öğesi olarak göstermiş, ayrımcılık ve nefret söylemini devlet politikası hâline getirdiğini göstermiştir. Hrant Dink davasının, dönemin bürokratlarının korunmak istenmesiyle, arka planının hâlâ açıklanmaması bu politikanın ürünü olarak devam etmiştir. Kadınlar, çocuklar, ateistler, LGBTİ'ler, hâkim yapının dışında kalan toplumsal gruplar sürekli buna maruz kalmıştır.
IŞİD yöneticileri serbest bırakılırken, oluk oluk kan akıtma, akademisyenlerin kanlarında duş alma fantezileri kuran mafya bozuntuları devlet korumasında serbestçe gezerken barış isteyen akademisyenlerin, haber yapan gazetecilerin hukuka aykırı bir şekilde tutuklanması, iktidarın kendine yakın olanlar ile kendisine muhalif olanlara farklı hukuk sistemi uygulaması ayrımcılıktır.
Bu yüzden, "Ayrımcılık türleri" başlıklı 4'üncü madde hükmüne "dışlama", "yoksun bırakma" ve "üstün tutma hâlleri" de ayrımcılık türleri olarak mutlaka eklenmeli ya da tamamen kaldırılmalıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)