| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 31.03.2016 |
MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 11'inci maddesine ilişkin söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 11'inci maddesi kurulun görev ve yetkilerini düzenleyen bir maddedir.
Sayın milletvekilleri, böyle bir kurulun görevini yapabilmesi için, yetkilerini kullanabilmesi için öncelikle insan haklarının korunmasını samimi olarak isteyen, savunan bir siyasi iradenin iktidar olması gerekir. Ayrımcılığa karşı duran, ırkı, dini, felsefi ve siyasi görüşü, etnik kökeni, cinsiyeti, inancı, mezhebi ne olursa olsun herkesin eşit olduğuna inanan ve bunu pratikte gösteren bir siyasi anlayışın, samimi bir siyasi iradenin iktidarda olması gerekir ve bu samimi iradeye uygun bağımsız bir kurulun oluşması gerekir. Böyle bir irade yoksa değerli arkadaşlar, kurum oluşmuş, kurul oluşmuş, kurulun görev ve yetkilerini düzenleyen kanun çıkarmışız, bunların hiçbirinin anlamı yoktur.
Bakın sayın milletvekilleri, tasarının 11'inci maddesi görev ve yetkilerini sayarken (c) fıkrasında "İnsan hakları ve ayrımcılık yasağı ihlallerine ilişkin yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin sorunları izlemek ve değerlendirmek." olduğunu söyler. Peki, bir ülkenin Cumhurbaşkanı "Anayasa Mahkemesinin kararına uymuyorum, tanımıyorum." derse; yetmedi, davanın görüldüğü mahkemeye yönelik olarak "Direnin bakalım, çok çok Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giderler, oradan çıkacak para cezasını da Türkiye olarak öderiz." diyerek, peşinen kabul ettiği bir hak ihlalini önemsemeyecek bir davranış geliştirirse bu kurulun bir anlamı, bir önemi kalabilir mi değerli arkadaşlar?
Sayın milletvekilleri, hepimiz insanız. İnsan haklarının korunması ihtiyacını gün gelir hepimiz çok yakıcı olarak hissedebiliriz. İşte, o zaman bugünkü tercihlerimiz, kararlarımız "keşke" diyeceğimiz tercihler ve kararlar olmamalı.
Sevgili Erdal Atabek "Sözüm Sanadır" kitabında insan olana şöyle sesleniyor değerli arkadaşlar:
"Gün gelir, her şey değişir." (CHP sıralarından alkışlar)
"Gün gelir, hapisteki insan çıkar, dışarıdaki hayata karışır.
Gün gelir, kürsüde oturup kararlar veren yargıç emekli olur, avukatlığa başlar.
Gün gelir, güvenlik komutanı emekli olur.
Gün gelir, gardiyan işinden ayrılır, başka işe girer.
Hapishane zor geçittir.
Kimse hapishaneye girdiği gibi çıkmaz.
Ya büyür, ya küçülür.
Büyüse de insandır, küçülse de insandır.
İnsan bu dünyanın insanıdır.
Gün gelir, suç sayılan erdem, erdem sayılan suç olur.
Gün gelir, seni bulur.
Sen ki insansın.
Sözüm sanadır.
Genç olduğu için suçlanan insanı gördüm.
İnandığı için suçlanan insanı gördüm.
İnsanlıktan sorumluluk duyduğu için suçlanan insanı gördüm.
Ülkesini düşündüğü için suçlanan insanı gördüm.
Onları suçlayanların sevgiyi bilmediklerini gördüm." (CHP sıralarından alkışlar)
"Onları suçlayanların kimlere hizmet ettiğini gördüm.
Onları suçlayanların korkularını, telaşlarını gördüm.
Sen de göresin istedim.
Sen de bütün bunları göresin istedim.
Sözüm sanadır.
Yaşamak bir duvar resmi yapmaktır.
O duvar insanlığın duvarıdır.
İlk insan ilk taşı koydu, duvar sürüp gidiyor.
Sen önündeki boşluğa hangi taşları koyacaksın?
Ördüğün duvara neyin resmini çizeceksin.
Karar senindir,
Seçim kendi seçimindir.
Kimden yanasın, sen seçiyorsun.
Emekten, insandan, hayattan yana mısın?
Çıkardan, korkudan, ölümden yana mısın?
Çizgi senin, renk senin, yön senin.
Düşünmen gerekiyor.
Yalnız kendini değil bütün insanlığı.
Yalnız bugünü değil bütün zamanları.
Yalnız bilinenleri değil bütün bilinenleri.
Seçim senin, karar senin.
Sen ki insansın, sözüm sanadır."
Ben Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)