| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 01.04.2016 |
MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 149 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerim başında dün canımızı yakan son olayla birlikte bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifa, yakınlarına geçmiş olsun diyorum ve şehitlerimizin yakınları ile milletimize başsağlığı diliyorum.
Ülkenin geldiği ortam bugün öğlen şahit olduğum bir olayla çarpıcı bir şekilde ortaya konmuştur, onu size aktarmak istiyorum. Bugün cuma biliyorsunuz, öğlen cumaya Meclis Başkanımızın makam arabası ve arkasında 2 tane "jammer"lı büyük koruma timiyle birlikte yine Meclisin içindeki camiye gittiğini gördüm.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Maalesef!
KADİR KOÇDEMİR (Devamla) - Biz küçükken cumanın şartları, kime farz olduğu bize öğretilirken "hür olmak" diye bir şarttan söz edilirdi. Hür olmak da en geniş tanımıyla, korkudan azade olmak demektir. Bu, ülkenin geldiği durumu göstermesi bakımından çarpıcı bir tablodur.
Diğer bir tablo, biz burada ne yapıyoruz? Indiana Jones filminin bir sahnesini hatırlıyorum, birkaç seri şeklinde o filmler var, filmin birinde şöyle bir sahne vardı: Filmin kahramanı kilise gibi eski bir binaya gidiyor, bir yeri delmesi gerekir, büyük bir balyozla orayı delmek üzere zemine vuruyor. Orada bir görevli var, bu görevli de o arada bir deftere mühür vuruyor. Öyle denk geliyor ki, o mührü vurduğu vakit, bizim kahraman da zemine o balyozla büyük bir şiddetle vuruyor ve bina sallanıyor. O görevli zannediyor ki, mührü vurduğu için bina sallanmaktadır.
Biz de burada arkadaşlar, Avrupa Birliğine uyum sürecinde gerekli olan yasal düzenlemeler için Meclisi gece saat 1'lere, 2'lere kadar çalıştırıyoruz. Ama bu yasal düzenlemelerden, bırakın bizi, haberi olması gereken komisyonların bile haberi yok. Bugün üzerinde görüşmeler yaptığımız bu tasarı, benim de üyesi olduğum Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda görüşülmedi. Avrupa Birliğine uyum adına yaptığımız bir kanuni düzenleme ama orada bu tasarı görüşülmedi.
Yine, ayrımcılık, diskriminasyon dediğimizde ilk akla gelen önemli alanlardan biri olan Aile, Sosyal İşler, Çalışma Komisyonunda da bu tasarının görüşülmediğini, oradan bir görüş verilmediğini görüyoruz. Agatha Christie'nin bir sözü var, diyor ki: "İyi bir romanın sırrı komiserin asla okuyucudan daha fazlasını bilmemesidir." Sanki biz de burada milletvekilliği yemini ederken dört yıl boyunca siyaset yapmama üzerine yemin ettik. Üzerine oylama yaptığımız maddeler konusunda çok azımızın bilgisi var, hatta bazen, iki gün önce gece olduğu gibi aksi tarafa kabul oyu kaldırıp daha sonra nasıl düzelteceğiz diye Başkanlık Divanının arkasında görüşmeleri mecbur hâle getiriyoruz.
Vize muafiyeti ve geri kabul anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin "eş süreçler" dediği ve 2013'te başlattığı, Meclisten de geri kabul anlaşmasını 2014'te geçirerek, normal şartlarda 2017 Haziranında iki sürecin de tamamlanmasını öngördüğü bir sürecin ürünü. Ancak bu zamana kadar nedense hiç gelmedi, bugün temel kanun statüsüne getirerek bunu alelacele buradan geçirmek istiyoruz.
Bugün sabah, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda kolluk gözetim komisyonu üzerinde bir tasarı vardı, orada baktık ki bu tasarı ilk olarak 2010 yılında yola çıkmış ama sürekli kadük olarak bugüne gelmiş, işte, haziran ayı sonunda vize muafiyeti adına bugün alelacele tekrar gündeme geldi.
Türkiye bugün bir organize sorumsuzluk sisteminin yerleştiği bir ortama doğru gitmektedir. Türkiye'nin pek çok kurumu, bu arada başta Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu birlikte yaşama düzeninde kendisine atfedilen fonksiyonu tam manasıyla yerine getirememekte, hatta bunu bir yerlere aktarmaktan memnun vaziyettedir. Burada konuşmalar, lisede edebiyat hocamın sık sık tekrarladığı gibi "kellim kellim la yenfa" derdi, yani konuş konuş faydasız, karşı tarafta herhangi bir etkisi yok. Eğer bir etkileşim olmayacaksa, eğer muhalif düşünceler dikkate alınmayacaksa o zaman grup başkanlarına aldığımız oy kadar rey hakkı verelim, parmağını kaldırdığında 316 sayılsın, biz de rahat edelim çünkü buradaki bu oyalama sebebiyle Türkiye'nin gündeminden de pek çoğumuz ayrı kalıyoruz, geç saatlerde gidip şey yapıyoruz.
İkinci bir husus, Avrupa Birliğine uyum adına yaptığımız bu düzenlemelerde kurumun ve kurulların teşkilinde Avrupa Birliğinin temel mantığına aykırı davranmakta ısrar ediyoruz. Bundan önce gelen kanunda daha sonra yapılan bir değişiklik oldu ama nedense ısrarla sayı öyle ayarlandı ki sadece Milliyetçi Hareket Partisinin orada temsilcisi olmayacak şekilde iktidar partisi tarafından zorlandı. Bunda, 10'uncu maddede hiçbir değişiklik kabul edilmediği için Meclisteki siyasi partilerin bu kurumda temsilcisinin bulunması imkânı getirilmedi.
Arkadaşlar, günümüz demokrasisinin en önemli sorunlarından birisi otonomlaşan bağımsız kurum ve kurullardır çünkü bunlar kamu kaynağı kullanırlar, aldıkları kararlar kamuyu etkiler, bizi, çoluk çocuğumuzu etkiler ama demokratik denetimin dışındadırlar, Meclis denetiminin dışındadırlar. İşte, bu mahzuru gidermek için mümkün olan yollardan birisi, Anayasa'mızın 95'inci maddesinde de ifade edildiği gibi, siyasi partilerin buralara temsilci atamasıdır ancak bu yapılamamıştır ve nihayet bu üzerinde çalıştığımız kanunun amaçlarında belirtilen bir şey, şöyle söylüyor, diyor ki: "Kanunen kendisine tanınmış hakları kullanma ve bu haklara erişimde engellerin ortadan kaldırılması, engelleme varsa bunların tespiti..." Fakat, bu engelleme ve ayrımcılığa öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi maruz kalmaktadır çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi gündemine hâkim değildir, bir ay sonra neyi tartışacağız, ülkenin birinci sorunu nedir, bu konularda kendi kararını verememekte, Hükûmetten gelen direktifler doğrultusunda değişiklikler yapılmakta ve gündem belirlenmektedir. Çünkü bu iktidar -geçen sefer de söylediğim gibi- başarısını ayırma, kayırma ve buyurmaya bağlamış bir iktidardır, kamplaşmadan medet uman bir iktidardır, kamplaştıkça kendi saflarını garantide gören bir iktidardır. Bunu yaptığı için de bu kanunlarda kamplaşmayı devam ettirecek uygulamalara gitmekten çekinmemektedir.
Ben, bu vesileyle bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisinin hukuken kendisine tanınmış olan haklarından yararlanmada karşılaştığı engellerin ve ayrımcılığın önlendiği, Meclisimizin yasama ve denetim görevini ayırmadan, kayırmadan ve buyurmadan akıl, adap, ahlak ve adaletle yerine getirebildiği bir ortam umuduyla hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)