GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:67
Tarih:05.04.2016

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey eşitlik ve insan haklarıdır. Ne var ki, ne Paris Prensiplerine ne de gayriinsani veya kötücül muamele veya cezaya karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne uygun olmayan, göstermelik bir kurum insan haklarına ve eşitliğe daha çok zarar verecektir.

Kanun tasarısı neyi amaçlıyor biliyor musunuz? Aslında, Hükûmetin görmek istediği ayrımcılıkları görmeyi ve duymak istediği kurumları duymayı, onları dinlemeyi amaçlıyor. Bu nedenle de, tasarı komisyonlara geldiğinde insan hakları konusunda çalışan sivil toplum örgütleri bu taslağa itiraz ettiler, "İnsan hakları bu kanunla korunmaz." diyerek kampanya başlattılar. Çünkü tasarıda "ayrımcılık" tanımı, kurumun ayrımcılığa karşı getirdiği önlem ve tedbirler ciddi biçimde eksik.

İnsan hakları ihlalleriyle ilgili kuruma bireysel başvuru yapılamıyor. Kurum kamu kurumlarını kendiliğinden inceleyemiyor. Kendi çalışma biçimini bile belirleyemiyor. Üstelik, kurum tamamen Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanına bağlı. Böylece, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kuruluş Kanunu'nun da gerisine düşülüyor. Bağımsız olmayan böylesi bir kurumun ulusal önleme mekanizması olarak onaylanması hiçbir şekilde mümkün değil.

Ben biraz da veri toplamanın öneminden ve Türkiye'de bunun eksikliğinden bahsetmek istiyorum. Kurum bu anlamda getirdiği 24'üncü maddeyle de aslında veri toplamayı ciddi biçimde garanti altına almıyor ve özellikle İstanbul Sözleşmesi'nde ve Avrupa standartlarında, evrensel ilkelerde veri toplamanın ölçülerini de uygun bir şekilde ifade etmiyor.

Şimdi, ne iş cinayetleri ne kadına yönelik şiddet ne de çocuk istismarı konusunda veri tutulmamasının ve kişilerin izlenmemesinin yarattığı sonuçlara aslında hepimiz daha çok yakın bir zamanda tanık olduk, gördük ki, bu ülkede çocuk istismarıyla yargılanmış kişiler çocuklarla çalışan vakıflara başkanlık ediyor, sosyal hizmetler il müdürlüğü görevlerine getirilebiliyorlar. Bunlar, daha öncesine ilişkin veri tutulmadığından da yapılıyor. Örneğin kadınlara yönelik şiddet konusunda bakanlıkların açıkladığı veriler birbiriyle çelişiyor; üstelik, kadına yönelik şiddet konusunda yalnızca idari ve sayısal veriler toplamak da yeterli değil çünkü kadınların çok büyük bir bölümü zaten şiddet vakalarını resmî makamlara bildiremiyorlar. Türkiye'de kadına yönelik şiddetle ilgili son araştırmalardan birinde, şiddet gördüğünü söyleyen kadınların yaklaşık yarısının, yüzde 49'unun fiziksel şiddet deneyiminden daha önce kimseye bahsetmediği ortaya çıktı. Bu sebeple, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tavsiye kararında da önerildiği ve -dediğim gibi- İstanbul Sözleşmesi'nde de ifade edildiği gibi, kadınlara yönelik şiddetin sebepleri, sonuçları, sıklığıyla ilgili özel veriler oluşturulması gerekiyor.

Bugün, Türkiye'de emek alanında da standartlara uygun veri toplanmıyor, bırakın iş hastalıklarını, iş cinayetleriyle ilgili dahi güvenilir istatistikler yok. Hayatını kaybeden işçilerin aileleri ve avukatları her yıl iş cinayetleri almanağı hazırlayarak veri tutmaya çalışıyorlar.

Şimdi, bu kanun sonuç olarak bir kurul oluşturuyor, bu kurul biliyorsunuz, 8'e 3 şeklinde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulundan oluşuyor. Bu kanun geri gelecek, yani bir yıl ya da en fazla iki yıl sonra standartlara uymadığı için geri gelecek çünkü ne ayrımcılık tanımı ayrımcılık tanımına uygun ne bu kurulun yarısının gerçekten kadınlardan oluşacağına dair bize güven, garanti veren bir kotası, ayrımcılığa karşı düzenlemesi var ne genel olarak zaten ayrımcılık içerisinde olan grupları standartlara uygun bir şekilde dile getiriyor.

Ben, bu saatlerde bizi boşuna uğraştırıyorsunuz ve aslında, boşuna tekrar geri gelecek ve standartlara uymayacak, akreditasyonlara uymayacak bir kurul için uğraştırıyorsunuz, ona yanarım.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)