| Konu: | 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 73 |
| Tarih: | 14.04.2016 |
ERKAN AYDIN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 25'inci maddesine ilişkin vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Söz konusu madde, Komisyondaki arkadaşlarımızın da muhalefet şerhinde belirttiği gibi, içine her şeyin sıkıştırıldığı, Hükûmetin bir türlü vazgeçemediği torba yasanın içine son anda eklenmiştir. Bu nedenle de Komisyonda ayrıntılı görüşülememiş ve de bu maddenin ortaya çıkaracağı sonuçlar da öngörülememiştir.
Anayasa'nın 35'inci maddesi şöyle der: "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre ise, her gerçek veya tüzel kişi mallarından yararlanmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Herhangi bir kimse ancak kamu yararı gereği olarak ve kanunun öngördüğü koşullarla devletler hukukunun genel ilkeleri çerçevesinde mülkünden mahrum edilebilir. Herkes, yasal şekilde elde ettiği mülküne sahip olma, kullanma, elden çıkarma ve miras bırakma hakkına sahiptir. Bunların kaybı karşılığında zamanında adil bir tazminat ödenmesi koşuluyla, kamu menfaati nedeniyle veya yasada öngörülen koşullar çerçevesinde yapılması dışında hiç kimsenin elinden mülkü alınamaz. Mülkün kullanımı kamu menfaati için gerekli olduğu ölçüde yasayla düzenlenebilir.
Mülkiyet hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin de birinci kuşak hakları içinde yer almaktadır.
Bu madde, Anayasa'mıza da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne de, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne de aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, yaşam, özgürlük ve mülk insanlar yasa yaptıkları için var olmadılar. Aksine, gerçek şudur ki, yaşam, özgürlük ve mülk, insanların ilk etapta yasa yapmasına sebep oldu. Şimdi bu madde böylesine bir gerçeğin tam tersi bir anlayışı ortaya koyuyor, sanki yasalar olduğu için yaşam, özgürlük ve mülkün olduğunu savunuyor.
Mülkiyet hakkı ve onun sağladığı kullanma ve yararlanma yetkisi ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabilir, örneğin, Toprak Reformu Kanunu, İmar Kanunu, Kat Mülkiyeti Kanunu gibi. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanlar Hakkında Kanun, adı üzerinde riskli alanlarla ilgilidir. "Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı bozacak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerler" kavramı ise iç hukukumuzda yoktur, ayrıca, 6306 sayılı Yasa'yla da uyuşmamaktadır. Ayrıca kavram esnek bir kavramdır, Hükûmete istediği her yeri kamulaştırma hakkı vermektedir. Bu, daha çok otoriter bir sürecin başlangıcı demektir.
Bizler burada ne yaparsak yapalım Anayasa'mıza ve evrensel insan haklarına uygun yasalar üretmek zorundayız. İnsan hak ve özgürlüklerini, mülkiyet hakkını kısıtlamak için çıkarılan her yasa demokrasimize de vurulan ağır bir darbe olacaktır. Unutmayalım ki, hukukun kuvvetinin azaldığı yerde kuvvetlinin hukuku geçerli olmaya başlar. Sanırım, şimdiki Hükûmetin hukuku geçerli olmaya başlamaktadır ki, bu da çok tehlikelidir.
Hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının hep bir ortak mazereti vardır, o da, "Başka bir alternatif yoktu, ne yapalım?" Unutulmayan bir film repliği gibi, "Yaptım ama niye, bir sor bakalım." Hayır, böyle bir anlayışı kabul edemeyiz. Hükûmeti buradan bir kez daha uyarıyorum: Bu maddeyle mağdur olan her vatandaş devletle karşı karşıya kalacaktır, bu da devlete olan güveni azaltacaktır, uluslararası ilişkilerde zayıf olan insan hakları karnemizi daha da zayıflatacaktır. Maddenin yeniden komisyonuna gönderilmesini, orada da enine boyuna tekrar görüşülmesini talep ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum (CHP sıralarından alkışlar)