| Konu: | 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 73 |
| Tarih: | 14.04.2016 |
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz terörün finansmanıyla ilgili, bunların araştırılmasını, bununla ilgili, kanunlarla zapturapt altına alınmasını isteriz ancak bunu yaparken terör tabii, bir insanlık suçudur, insanlık suçu olması nedeniyle terörü finanse edecek olan kanalların da yasal yollarla kapatılması gerekir, cezalandırılması gerekir ancak bir şartla olması gerekir, o da şudur değerli arkadaşlar: Türkiye'nin 1977 tarihinde imzaladığı Terörizmin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi'ndeki hükümler uyarınca... Terörizmin Önlenmesine Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesinin 3/1 maddesi "Devletlerin, terör suçlarının önlenmesine yönelik tedbirler alırken temel hak ve özgürlüklerden ödün vermemesi gerekir." diyor. Yani terörün finansmanını cezalandırırken biz temel hak ve özgürlüklerden de vazgeçmeyeceğiz, terörle mücadeleden de vazgeçmeyeceğiz ancak bu konuda önümüze getirilen 30'uncu maddedeki hükümler, baktığımız zaman, hukuk devletiyle, temel hak ve özgürlüklerle, adil yargılamayla çelişen hükümler. Neden? Bir şüpheyle... Sizin, örneğin, diyelim ki Irak'ta bir inşaat şirketiniz var, Suriye'de bir inşaat şirketiniz var, Amerika'da bir şirketiniz var. O şirketinizle ilgili, teröre bulaşmış olan birileri sizin şirketinize fatura kesti. Faturayı kestiği zaman, siz o faturayı kendi işletmenize gelir veya gider olarak kaydettiğiniz zaman sizin terör örgütleriyle bağlantınız olmuş olacak ve terör örgütleriyle bağlantınız olması nedeniyle sizin şirketlerinize, mevcut olan bu hükümler nedeniyle kayyum tayin edilebilecek. Şimdi, bu, neyi gündeme getirecek? Mülkiyet hakkının ihlalini gündeme getirecek. İyi niyetli olarak çalışan tacirler için, gerçekten ileride yargı da siyasi sopa olarak kullanılırsa çok kötüye kullanılabilecek olan bir madde.
Bu örnekten eğer biz devam edersek, biz "terör örgütleri" diyoruz, ancak, takdir edersiniz değerli arkadaşlar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin listesinde belirtilen örgütleri, Türkiye terör örgütleri kabul ediyor veyahut da Yargıtayda terör örgütü kabul edilmiş olan örgütler terör örgütü kabul ediliyor. Peki, biz bu düzenlemeyle ne yapacağız? Yargıtay tarafından kabul edilmemiş, Birleşmiş Milletler listesinde yayımlanmamış, cumhuriyet savcılığının veya -içimizde hukukçu arkadaşlarımız var- cumhuriyet savcılığına dosya gitmeden, emniyet müdürlerinin nitelendirmesinden dolayı "Bu, terörün finansmanına giriyor." dediği andan itibaren mahkeme kararı olmaksızın yine kayyum atanabilecek.
Peki, kayyum atanınca -bugüne kadarki pratikte gördük- yararları ne idi, ne oldu? Kayyumun asli görevi... Takdir edersiniz, eğer bir şirkete kayyum tayin edilmiş ise o şirketin daha iyi çalışması lazım, daha iyi kâr getirmesi lazım, daha iyi kazançlı bir iş yapması gerekirken maalesef Türkiye'deki uygulamalarda kayyumluk müessesesi, şirketleri batırmak için kullanılıyor. Bu, aynı zamanda haksız rekabet açısından da rekabeti de körükleyecek olan bir husus. Ne olur? Eğer bir şirket gerçekten sizin rakibiniz, ileride o rakibi bitirmek mi istiyorsunuz? Ekonomik anlamda bitiremiyorsanız, siyasi anlamda, iki tane tanıkla birlikte: "Terör örgütlerinin finansmanını yapıyor şu A şirketi, B şirketi, C şirketi." Gayet rahat, cumhuriyet savcısı bu maddelerle terörün finansmanıyla bağlantılı bularak, kayyum atanabilecek. Bu, gerçekten, mevcut olan bu düzenleme, hani beğenmediğimiz, hep, sürekli "Bu darbe anayasasıdır." dediğimiz Anayasa'nın 2'nci maddesindeki hukuk devleti, ölçülülük ilkesi, orantılılık ilkesi, hukuk devleti ilkesi, hepsine aykırı.
Onun için, sizden, bizim bu önergemize destek vermenizi istirham eder, hepinize saygı ve hürmetlerimi sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)