| Konu: | Sur ve Silopi ilçelerinde alınan acele kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel dönüşüm projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve sermaye için rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/6) ön görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 74 |
| Tarih: | 18.04.2016 |
MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sur ve Silopi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı alınıp Resmî Gazete'de yayınlanan acele kamulaştırma kararının yarattığı mağduriyetler, Türkiye genelindeki kentsel dönüşümlerde vatandaşların mağdur edilmesi ve sermaye için rant alanı yaratmasında, kentsel dönüşümlerin kültürel ve insani dejenerasyona sahip olmasında, RES ve HES'ler aracılığıyla doğadaki sömürü düzeyinin artmasında birinci derecede sorumluluğu bulanan Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Fatma Güldemet Sarı hakkında Anayasa'nın 98'inci ve 99'uncu, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca HDP tarafından verilen gensoru aleyhinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sur'da öz yönetim ilan edip, bombalar yerleştirip 464 asker ve polisimizi şehit edenlere; 20 binin üzerindeki insanı evlerinden, yurtlarından edenlere; tarihî ve kültürel binaları yok edenlere, yağmalayanlara, evlere bombalar yerleştiren teröristlere sesleri çıkmayanların bugün Sur ve Silopi'yle ilgili vermiş oldukları önergeyi manidar buluyoruz.
Sur'da 450 tarihî ev, 27 cami, 7 kilise, 1 havra, 140 buluntu var ve bunların aslına uygun bir şekilde restore edilmesi, daha sonra da bu bölgedeki sağlıksız yapıların yıkılarak bunların yerine bölgenin dokusuna uygun yeni binalar yapılmasını destekliyoruz. Yalnız, bunlar yapılırken burada yaşayan halkın önceliklerine değer verilerek insanların bu bölge dışında yaşamaya zorlanmamasına dikkat edilmeli. İkametlerinin bu bölgede kalması sağlanarak olaya sadece ticari yönünden bakılmamasına, kısacası Sur'un kimliğinin korunması gerektiğine inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Suriçi bölgesi Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Kurulunun 29/9/1988 gün...
Sayın Başkan, Meclisin sükûnetini sağlar mısınız, çok gürültü geliyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, ne Sayın Bakan dinliyor ne iktidar partisi dinliyor.
BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan; lütfen, uğultu geliyor buraya, hatibin insicamını bozmayalım.
BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) - ...ve 38 sayılı Kararıyla 1'inci derecede kentsel sit alanı ilan edilmiştir. Suriçi bölgesine ait ilk koruma amaçlı imar planı 1990 yılında hazırlanmıştır. Büyükşehir Belediye Meclisi 2008 yılında bu planı askıya aldı, 2012 yılında Koruma Bölge Kurulunun görüşüyle Sur Belediye Meclisi ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. 2012 yılında ise Diyarbakır Suriçi, riskli alan ilan edildi. 2015 yılında Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri UNESCO Dünya Miras Listesi'ne girdi. Tabii riskli alanlardaki taşınmazların acele kamulaştırma kararı 21/3/2016 tarih ve 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'yla 25/3/2016 tarih ve 29664 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Önceki yıllarda Büyükşehir Belediyesi ve Sur Belediyesi, TOKİ ve Valilik ortaklaşa bir kamulaştırma kararı almıştır. 3 mahallede -Alipaşa, Lalebey ve Cevatpaşa- iş birliği hâlinde bu çalışmalar yürütülmüş ancak sonuç alınamamıştır. Sur'da yaşanan mağduriyet terör örgütünden kaynaklanmıştır. Suriçi'ndeki kaçak binaların yıkılarak yöresel mimariye uygun, tarihî ve kültürel değerlerin ön plana çıkartılarak kültürümüzün bizlere bıraktığı mirasları koruyacak çalışmalar desteklenmelidir. Başta surlar olmak üzere pek çok tarihî cami, han, hamam restore edilerek kente kazandırılmalıdır. Tarihî dokuyu korurken insanlarımızın da hak ve hukuku korunmalıdır, ikisinden de asla taviz verilmemelidir. Sağlıklı binalarda yaşamak Türkiye'de yaşayan her vatandaşın hakkıdır. Yaşanabilir binalar yapılırken kentin siluetinin korunması gerekmektedir.
Sonuç olarak, Sur'da alınan acele kamulaştırma kararını destekliyoruz. Burada yaşayan insanlarımızın mağduriyetine son verme adına bir an önce faaliyete geçirilmeli, restorasyon ve inşaat faaliyetleri acilen tamamlanmalıdır. Evlerinden olan 20 binin üzerindeki insanımız Sur'a dönmelidir. Para hesabı yapılmamalı, eksiğini devlet tamamlamalı, Sur halkı komşuluk hukukuna göre yeniden evlerine dönmelidir. Sur'un hafızası ve kimliği korunmalıdır. Ayrıca, kentsel dönüşümün rantsal dönüşüme çevrilmemesi en önemli husustur. İnsanlarımızla görüşülerek vatandaşlarımızın ihtiyacına göre projeler hazırlanmalı, çalışmaların bölgedeki ticareti ve turizmi canlandıracak şekilde dizayn edilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, kentsel dönüşüm kanun ve yönetmelikler çıktığından beri, bireysel bazı örnekler hariç, vatandaş-müteahhit, vatandaş-TOKİ, vatandaş-belediye arasında sonuca varmayan pazarlıklar birçok kişinin kafasını karıştırıp vatandaşlarımızı çaresizliğe itmiştir. Siyasi irade gerekli yasal düzenlemeleri yaparak vatandaş-belediye, vatandaş-müteahhit ve vatandaş-TOKİ arasındaki hakça bölüşümü sağlamalıdır. Yıllarca süren mahkemelerden, uzlaşmazlıklardan vatandaşlarımız da müteahhitler de kurtarılmalıdır. Maalesef, Türkiye köyden kente göçün yoğun olduğu, yaşandığı son kırk yılı iyi yönetememiş, bütün şehirlerin kenar mahalleleri bu göçe hazırlıksız yakalanmıştır. İmar planı ve altyapısı olan arsalar üretilememiş, tarlalara yapılan sağlıksız, kaçak binalarla gecekondu mahalleleri oluşturulmuştur. Şehir içlerinde rant ve daha çok kazanma hırsıyla mevcut evlerin üzerine kaçak katlar yapılmış, belediyeler bağış ve rüşvet alarak bu binalara elektrik, su ve doğal gaz bağlatmış ve kaçak inşaatlara göz yummuşlardır.
Maalesef aynı yaklaşım devam etmekte ve özellikle seçim dönemlerinde başta İstanbul olmak üzere birçok kentte yoğun bir şekilde kaçak inşaatların yapımına devam edilmektedir. İstanbul'un kalbine hançer gibi saplanan OnaltıDokuz gökdelenleri, emsal 1 olarak TMSF'nin sattığı 5 kat imarlı arsaları, emsali 2,5 kata çıkartıp yüksekliği serbest bırakanları da tarih asla affetmeyecektir. Türkiye'de gerekli yasal düzenlemeler yapılmaz ve Türkiye'nin geleceği planlamazsa elli yıl sonra torunlarımız aynı konuları tartışmaya devam edeceklerdir. Sadece İzmir'de kaçak bina oranı yüzde 60-65 civarındadır. İzmir ili genelinde 313 bin kaçak binanın kentsel dönüşüm kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 918 hektar, Büyükşehir Belediyesi 308 hektar kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan etmiştir. Ancak Narlıdere Belediyesi hariç ne Bakanlık ne Büyükşehir Belediyesi somut bir adım atmamıştır. Türkiye'nin her yerinde durum aynıdır. TOKİ milyon dolarlık binalar yapmakla meşgul olurken, maalesef, insanlar varoşlarda yaşamaya devam etmektedir.
EXPO 2016'ya görüntü olsun diye İzmir Ödemiş Bademli beldesinden, 1071 yılında dikilen Türkiye'nin en yaşlı zeytin ağacı 945 yıldır bağlı bulunduğu toprağından sökülerek Antalya'ya taşındı, "Ya Allah, Bismillah, inşallah burada tutar." diye törenle dikimi yapıldı. Zeytin ağacının bin yıllık toprağından sökülmesi, yeni bir mekâna taşınmasıyla ilgili kimden görüş alındı? Çevre Bakanı olarak bunun hesabını sormanızı bekliyorum. Sizin çok meraklı olduğunuz AB ülkelerinde böyle bir olay yaşansa kıyamet kopardı.
Değerli milletvekilleri, on dört yıllık AKP iktidarı döneminde başta seçim bölgem olan Mersin olmak üzere her yer aynı kaderi yaşamış, Mersin merkez ve hiçbir ilçesinde bir tek kentsel dönüşüm projesi hayata geçirilememiştir. Her konuda sınırsız güç ve yetkiye sahip olan Hükûmet, maalesef, koskoca bir büyük şehri kaderiyle baş başa bırakmıştır. Acil olarak, Türkiye'nin tamamında 1/100.000 çevre düzeni planları, 1/5.000 nazım imar planları ve 1/1.000'lik uygulama imar planları Türkiye'nin tamamında bitirilmelidir. Konut alanları, ticaret alanları, sanayi, turizm ve tarım alanları belirlenmeli, kargaşaya son verilmelidir. Altyapısı hazırlanmış, yatırım yapmaya hazır turizm ve sanayi bölgeleri vatandaşın hizmetine sunulmalıdır. Aksi hâlde, bürokrasiyle boğuşan insanlarımızın çoğunluğu yatırımlarından vazgeçmektedir.
Köyde bir tavuk çiftliği yapmak zorunda kalan bir insan bile 9 kurumdan görüş almak zorunda kalmaktadır: Çevre ve şehircilik il müdürlüğü, orman bölge müdürlüğü, DSİ bölge müdürlüğü, karayolları bölge müdürlüğü, müze müdürlüğü, TEDAŞ; gıda, tarım ve hayvancılık il müdürlüğü, büyükşehir belediyesi, büyükşehir belediyesi su ve kanalizasyon idaresi müdürlüğü; bütün bunlara ek olarak belediyelerden imar durumu, 5 mühendise verilen proje, yapı denetimi ve inşaat süreci, ÇED süreci. Köyde yaşayan bir vatandaşın böyle bir yatırım yapması âdeta içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır. 1 megavatlık bir GES'e ruhsat almak için en az bir yıl bürokratik izinlerle uğraşmak gerekmektedir. İmar Yönetmeliği ve 3194 sayılı İmar Kanunu acilen değiştirilmeli, özellikle 18 uygulamalarında karışıklığa son verilmelidir.
Kamuya ait alanların tamamı düzenleme ortaklık payı kapsamında ele alınmalı, düzenleme ortaklık payı oranları gerekirse yüzde 45, hatta yüzde 50'ye çıkarılmalıdır. Gelişen dünyada yüzde 40'lık düzenleme ortaklık paylarıyla hem gerekli yol genişlikleri hem de sosyal donatı alanları yetersiz kalmaktadır. Bir düzenleme bölgesi içerisinde binlerce kişi ortak katılım alanlarına katılmakta, belediyeler ve bakanlıklar çözümsüz kamulaştırmalarla uğraşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Tapu ve Kadastro çalışanlarının maaşları ve özlük hakları gözden geçirilmeli, gerekirse döner sermayeden pay verilmeli, Türkiye'nin arazi ve orman kadastrosu bitirilmeli, çok eski kadastro yapılan ve şu anda çok sayıda insanın malik olduğu yerlerde kadastro yenilemeyle birlikte, yerinde yapılan tespit ve dayanaklarla tapu kütükleri de yenilenmelidir.
Bugün GPS ve fotogrametrideki gelişmelerle hem ucuz hem daha hızlı harita yapılabilmektedir. Türkiye'nin terör ve işsizlikten sonra en önemli sorunu planlamadır. Bakanlığınızın, bir tarafta kentlerin 5-10 kilometre dışına kentin kimliğiyle, dokusuyla bağdaşmayan 3 tarafı beton bloklarla çevrilmiş binalar, diğer bir tarafta ise rant çevrelerine teslim edilen milyon dolarlık konut projeleri yapmak yerine, seçimlerde hep söylediğiniz ama bir türlü yapamadığınız, fakir fukaraya, garip gurebaya sosyal konutlar yapmanızı, dar gelirliye aylık 100 TL, 250 TL gibi rakamlarla vermiş olduğunuz konut vaatlerinizi gerçekleştirmenizi bekliyoruz. Kentlerdeki ve köylerdeki dönüşümleri acilen bitirmenizi ve Türkiye'nin geleceğini planlamanızı istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, kentlerde imar planlarıyla beraber altyapının da planlanması, yer altından yapılan hizmetlerin; elektrik, su, doğal gaz, TELEKOM, kanalizasyon gibi hizmetlerin tamamının bütün kurumların el birliğiyle aynı anda yapılması ve bir standart getirilerek yer altında nereden doğal gaz, nereden elektrik, nereden suyun geçirileceğinin planlanması ve arızayla yer altı haritalarına göre mücadele edilmesi gerektiğine inanıyorum. Çevre Bakanı olarak, sokaklarda kâğıt toplayan çocuklardan katı atık depolama ve geri dönüşüm tesislerine kadar geçen süreye müdahil olmanızı, hava kirliliğinin en önemli sebebi olan kömürü ve kömür dağıtımını şehirlerimizde yasaklamanızı bekliyorum. Ayrıca RES, GES ve HES inşaatlarında doğal güzelliklerin mutlaka korunması, 1-2 megavatlık elektrik üretme adına Karadeniz'in ve başka bölgelerin doğal güzelliklerinin yok edilmemesi, gelecek nesillerin bize, bizim de gelecek nesillere bırakmamız gereken değerlere hep birlikte sahip çıkmamız gerektiğine inanıyorum.
2011 seçimlerinde "çılgın proje" olarak duyurduğunuz Karadeniz ve Marmara'yı birleştirecek Kanal İstanbul Projesi'yle ilgili gerek kamulaştırmada gerekse yapılacak imar planında vatandaşın hak ve hukukunun korunması, bölgedeki arazi sahiplerinin bilgilendirilmesi gerekmektedir. Gerçekten, Kanal İstanbul'a Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal şartlarda ihtiyaç var mıdır? Yoksa, sermaye çevrelerine yeni bir rant merkezi mi kurulmak isteniyor? Projenin yapılacağı bölgede ne kadar arazi el değiştirmiş, kimler bu arazileri satın almıştır? İnsanlardan tarla fiyatına alınan bu arazilere yarın boğaz kıyısında yalılar ve gökdelenler yapıldığı zaman mutlaka vicdanlar sızlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Marmara, sanayi ve nüfus yoğunluğu olarak artık çekilmez hâle gelmiştir. Marmara'ya göre daha bakir olan Adana, Mersin, Niğde, Aksaray ve Kayseri bölgesi gerek sanayi gerek turizm olarak ikinci Marmara olmaya adaydır. Kamu yatırımlarının sadece İstanbul merkezli paylaşımını adaletsiz buluyorum. Sanayi ve turizmi ayağa kaldıracak mega projelerin Adana, Mersin, Kayseri, Niğde, Aksaray bölgelerine kaydırılması Türkiye'nin hayrına olacaktır.
Bir Çukurova insanı olarak, yıllardır ihmal edilen, sürekli bahaneler üretilen Çukurova Havaalanı ve Sahil Bandı Projesi'ne gerekli desteği vermenizi, iki büyükşehir arasındaki kara yolu ve hızlı tren projelerinin hayata geçirilmesi için mücadele etmenizi bekliyorum.
Mersin'in ilçelerinin doğal gazla tanışması için daha kaç yıl beklemesi gerekmektedir? 10 bin nüfuslu Ermenek'e doğal şartlar zor olmasına rağmen doğal gaz getirenlerin, Mersin'in 100 binin üzerinde nüfusu olan ilçelerine bahane üretmesini kabul etmiyoruz.
Değerli milletvekilleri, doğuda, güneydoğuda; Sur'da, Silopi'de, Nusaybin'de, Türkiye'nin neresinde olursa olsun, sokaklarda devlet hâkim oluncaya, insanlarımızın güvenliği sağlanıncaya, devletin askeri, polisi, kaymakamı, valisi sokaklarda tek başlarına dolaşıncaya kadar; herkesin elektrik, su, doğal gaz parasını ve vergisini devlet tahsil edinceye kadar; her bir Türk vatandaşının Türkiye'nin her yerinde rahatça gezmesi, memurluk yapması sağlanıncaya kadar terörle mücadeleye devam edilmelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bulunup, buradan maaş alıp Türk milletinin önünde yemin etme nezaketini bile göstermeyenlerin, Türk bayrağına tahammül etmeyenlerin, bunlara yıllardır göz yumup müzakere edenlerin tamamını Türk milletinin vicdanıyla baş başa bırakıyor, bütün bu eksikliklere rağmen teröre ve terör destekçilerine sırtını dayayanlara, terörist cenazesine katılanlara, Karl Marx'a rahmet okuyanlara destek vermeyeceğimizi ve gensoruya ret oyu vereceğimizi belirtiyorum.
Türk devletinin ve Türk milletinin itibarını korumak hepimizin görevidir ancak öncelikle Hükûmetin görevidir. ABD'de Sayın Cumhurbaşkanımızı bir çavuş ile Sayın Çavuşoğlu'yla karşılama nezaketsizliği gösterenlere aynı şekilde karşılık verilmesi gerektiğine inanıyorum.
Binlerce yıldır bir ve beraber yaşadığımız bu toprakların bir metrekaresini bile hiç kimseyle paylaşmayacağımızı belirterek Sur'da, Silopi'de hayatını kaybeden şehitlerimizin adının buralarda yaşatılmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)