GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sur ve Silopi ilçelerinde alınan acele kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel dönüşüm projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve sermaye için rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/6) ön görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:74
Tarih:18.04.2016

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÖZHASEKİ (Kayseri) - Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; ben de yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Partimiz adına Sur ve Silopi için söz almış bulunuyorum. Bugün burada önce ülkemiz ve özelde Diyarbakır Suriçi'yle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Aslında bu konu biraz teknik ve önemli bir konu, siyasetin şamata aracı yapılacak, ajitasyon yapılacak bir konu değil. Ben, yıllarca belediye başkanlığı yaptım; yedi yıl da, bünyesinde tarihî eserleri barındıran belediyelerin birliği olan Tarihî Kentler Birliğinin Başkanlığını yaptım. Orada, bu olaylara nasıl bakılır, genel yaklaşım nedir, mantık nasıl olmalıdır, proje nasıl yapılır, restorasyon nasıl yapılır, bir eser restore edilirken koruma amaçlı olarak düşünülen bu esere nasıl fonksiyon yüklenir, senelerce, doğrusu, belediyelerin elemanlarını eğiten bir kurumun başında Başkanlık yaptım, bu işe emek verdim. Burada da doğrusu, fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Eğer gücüm yeterse bir milletvekili olarak tek amacım var, Suriçi, Cizre, Silopi gibi ilçelerde tarihî geçmişine yakışan bir şekilde bu bölgeleri yeniden nasıl ihya ederiz, bu konuda fikir yürütmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bilim adamları derler ki "Dünyanın en eski yerleşim yeri olarak iki bölge var; birisi Mezopotamya, diğeri de Anadolu toprakları." Yapılan kazılarda, Urfa Göbeklitepe'de, on iki bin yıla dayanan bir toplu yerleşim yeri ortaya çıktı. Üzerinde yaşadığımız aslında bu Anadolu coğrafyasının her bir köşesinde ya ölümsüz bir macera var ya çok önemli bir olay ve onlarca medeniyetin bugüne kadar gelebilmiş olan çok değerli eserleri var. Âdeta, bu coğrafya bir açık hava müzesi gibi korunmalı, kollanmalı ve gelecek nesillere de mutlaka bu aktarılmalı.

Ama üzülerek de şunu söylemeliyim: Yüzlerce yıldır bu ölümsüz eserlere herkes yan bakmış, hazineciler, defineciler, kent yağmacıları, bilinçsiz belediyeciler bu eserleri yıktıkça yıkmışlar ama 2000'lerden itibaren biraz olay değişmeye başladı.

Diyarbakır özeline geldiğimizde, bu kentin de çok köklü bir tarihi olduğunu, geçmişi olduğunu değerli konuşmacılar da zaten ifade ettiler. Yine eldeki kayıtlara göre, Bismil ilçesinde Körtiktepe'de neredeyse on bin yıla yaklaşan bir yerleşim yeri ortaya çıkıyor ve o gün özellikle yerleşik düzene geçmiş olan bu toplumun besin üretim teknolojileri geliştirdiklerini de görüyoruz. Neredeyse Göbeklitepe'ye yaşıt. Tespit edilebilen 33 medeniyet var. Hurrilerden Aramilere, Asurilere, Urartulardan İskit, Med, Perslere, Makedonyalılardan Romalılara ve İslam medeniyetine doğru uzanan çok uzun bir tarih ve 1.236 adet de tescilli eser var.

Özelde Sur'a geldiğimizde de, milattan önce 3000'li yıllara, Hurri Mitanniler dönemine kadar ulaşıyor ve İçkale'de yer alan Amida Höyüğü de kentin kurulduğu bir nokta olarak biliniyor, tarihte vilayetin yönetim merkezi. Hazreti Süleyman Camisi var, 27 Sahabe Türbesi var, tarihî yönetim binaları var, birçok kilise, kemer ve çeşme var. Etrafında uzunca bir sur var ve içerisinde de yine 605 civarında tescilli yapı bulunuyor.

Bu bölgenin öneminden dolayı aslında temel taş olabilecek birkaç karardan da bahsetmek istiyorum. Önce 1980 yılında Anıtlar Kurulu olarak, sonra 1988 yılında Diyarbakır Koruma Kurulu olarak kentsel sit alanı ilan edilmiş. 2012 yılında koruma amaçlı imar plan revizyonu yapılmış. Büyükşehir Meclisi bunu bir ay sonra onaylamış. Üç ay sonra da yapılan bir müracaatla Bakanlar Kurulu afet riskli alan ilan etmiş. Bütün bu çalışmalar bir baz alınmış, yapılan altyapı çalışmalarıyla birlikte UNESCO'ya müracaat edilmiş, sonra da 2015 yılında Diyarbakır Kalesi ve Surları UNESCO dünya mirasına kaydedilmiş.

Bu kararlar doğrultusunda birçok çalışma yapılmış ve en son 2009 yılında Diyarbakır Valiliği, TOKİ, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Sur Belediye Başkanlığı ortak protokoller imzalamışlar ve bu protokolü de birkaç kere tekrar etmişler. Aslında bütün bunlarda mutabık kalınan konular; sokak cephelerinin nasıl olacağı, oradaki kat yüksekliklerinin ne kadar olacağı, yapıların yola ve komşu bahçe mesafelerinin ne olacağı tek tek belirtilmiş. Doğru da bir karar, evet, yerinde bir çalışma yapılmış, yapanların eline sağlık.

Bu arada, birtakım da tespitleri yapılmış. Bu tespitler içerisinde raporlarda deniliyor ki: "Aslında, kentin ayrılmaz kültürel bir parçası olan surlar yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. İçinde pek yoğun bir şekilde kaçak yapılaşma mevcut. Su, kanal, elektrik gibi temel yaşam kalitesini doğrudan etkileyen temel altyapı hizmetleri sorunlu, çöp toplama araçları bile giremiyor, eğer bir yangın olursa -Allah korusun- itfaiyenin bile girmesi imkânsız. Çocuklar için, gençler için, kadınlar için de çok güvensiz bir ortam var." Bütün bunlar da raporlara geçmiş.

2013 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine bağlı alan yönetimi bir çalışma daha yapıyor; yine doğru bir çalışma, yerli yerinde bir çalışma. MEGAM-DER yapmış yani Mezopotamya Gençlik Araştırma Merkezi Derneği yapmış. 11 mahallede yapılmış. Orada ortak olarak çıkan görüş şu: "Suriçi'nde can güvenliği yok. Gençler arasında madde bağımlılığı öne geçti. Temizlik yok. Yeşil alan çalışması az ve burada bir perişanlık söz konusu." "Buraya turist geliyor mu?" diye sorulduğunda bir çocuk diyor ki: "Ne turisti! Burada her gün silahlı kavga var, ayrıca esrar kullananlar da çok, polis sadece onları yakalamaya geliyor, turistten çok polis geliyor." Yani, 2013 yılında kendi yaptırdıkları tespitlerde bunlar ortaya çıkıyor.

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Kimin sayesinde?

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Yine, bu tespitler devam ediyor. Oradaki muhtarlarla, çocuklarla görüşüldüğü zaman birtakım da istekler var. Bunlar da doğru istekler: "Surları koruyalım. Tarihî eserleri ayağa kaldıralım. Gezi alanları oluşturalım. Bu bölgede yaşatılan eski el sanatlarını ihya edelim. Bakır ustalığı gibi, gül yağı, gümüş suyu üretilmesi, taş ustalığı, vesaire gibi bütün bu sanat dallarını yeniden canlandıralım. Özellikle insanlar Antalya, Mardin, Midyat örneklerini vererek oradaki insanların işlerinin aşlarının nasıl geliştiğini, bunlar surlara yapılırsa, Suriçi'nde yapılırsa kendi işlerinin ve aşlarının da nasıl gelişebileceğini anlatıyorlar ve koruma amaçlı imar planı gösterildiğinde "Bu uygulama için çok geç kalınmış bir plan." diyorlar. Bunlar bizim değil; o bölgede, o tarihte yapılan çalışmalar.

Değerli arkadaşlar, bütün bunlardan sonra bu görüşler ışığında ne yapmak istediğimizi net olarak ifade etmek istiyorum:

Bir, orada hak sahibi olan insanların mağduriyetleri göz önünde bulundurularak o hak sahiplerinin mağduriyetlerinin giderilmesi birinci esastır yani artık evi kimin yıktığına bakmadan -teröristler mi yıktı, içeride kendileri mi yıktı, ne yaptılarsa oraları görmeden- kim mağdur olduysa haklarının verilmesi, fakir fukaranın orada mağdur edilmemesi birinci amaç, yapmaya çalıştığımız birinci iş bu.

İkincisi, biraz önce tarihî öneminden bahsettik buranın. İşte o tarihî eserlerin ayağa kaldırılması, tarihî, kültürel mirasın korunması ikinci amacımız çünkü onlar gerçekten hepimizin ortak mirası ve geleceğe taşımak zorunda olduğumuz üzerimizde bir yük diye düşünüyorum ben. Bir vebal taşıyoruz bu konuda. Bunların hakikaten restore edilmesi, hayata kazandırılması, içine fonksiyon yüklenmesi esas.

Sonra, geleneksel bir yaşam var. Bu geleneksel yaşamı sadece son on, yirmi yıllık, teröristlerin berbat ettiği ortam olarak görmeyin, binlerce yıllık medeniyetin bir birikiminin neticesi olarak görelim. O medeniyeti asla ve asla reddetmeyelim, o geleneksel yaşamı da orada söndürmeyelim. Orada yaşayan insanlar kendi yaşamlarına daha huzurlu, daha iyi bir ortam içerisinde devam etsinler. Bir başka esas da bu olmalı.

Dördüncü olarak orada yapmaya çalıştığımız şey, ticaret canlansın. Özellikle Gazi Caddesi, İnönü ve Melik Ahmet caddeleri ticaretin kalbi mesabesinde.

Burada çok kötü bir yapı stoku var. Bir an önce sokak sağlıklaştırma projesi neticesinde o çarşıların, bedestenlerin, esnaf sitelerinin onarılarak imar edilmesi ve çok daha canlı bir hâle getirilmesi bizim amaçlarımızdan birisi.

Eğer bu dört amacı gerçekleştirebilirsek bundan büyük mutluluk duyacağız. Bütün bu amaçlar orada müthiş bir pozitif ayrımcılıkla yapılıyor, bunu da belirtmek isterim. Yani Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, özellikle vakıflar, son on yıl içerisinde surlar ve bu bölgede bulunan tarihî eserler için Valilik tespitlerine göre tam 125 trilyon lira para harcamışlar yani devlet gelmiş Suriçi'ne 125 trilyon lira para harcamış. Biraz önceki konuşmacıları dinlediğim zaman ben irkildim doğrusu, "rant", "peşkeş çekme", "Gidiyor.", "Hangi zengin geliyor?", "Kim nereye oturuyor?" falan filan. Ya, nasıl bir iştir ki Türkiye Cumhuriyeti devleti geliyor 125 trilyon lira harcıyor, hâlâ o bölgedeki insanlar bunun karşısında ranttan, peşkeş çekmekten bahsediyorlar, anlaşılır gibi değil! Burada pozitif bir ayrımcılık var. Ben Türk vatandaşı olarak, bir Türk insanı olarak oraya yapılan bu ayrımcılığı destekliyorum, helali hoş olsun ama hiç değilse hakkı teslim edelim arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Mümkünse bu pozitif ayrımcılığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı benim göstereceğim 4- 5 tane daha şehir var, oraya da yapsın; Allah rızası için yapsın, oraya da yapsın hakikaten. Bunda kızacak bir şey yok, Sivas'a da yapsın, Kayseri'ye de yapsın, Samsun'a da yapsın tabii ki. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama en azından bu hakkı bir teslim etmek lazım. Sonra, Sayın Başbakanımız bir ay kadar önce Sur'a gittiğinde benim biraz önce izah ettiğim 4 konunun altını çizerek söz verdi. Bir gün öncesinde de bakanlarımız orada sivil toplum örgütleriyle toplantı yaptılar, bu konuların altını çizdiler ve tespit ettiler, söz verdiler. Niye bunları görmezden geliyoruz arkadaşlar? Başbakan gidiyor söz veriyor; bakanlar gidiyor söz veriyor, biz hâlâ burada peşkeşten bahsediyoruz, yağmadan bahsediyoruz; anlaşılır gibi değil!

Bundan sonra yapacağımız iş belli, yol haritamız belli; biz orayı tarihî geçmişine yakışan bir şekilde onarmak istiyoruz, ayağa kaldırmak istiyoruz, tarihî eserlerin hepsini restore edip tüm insanlığın kullanımına açmak istiyoruz; yaşayan insanlar mutlu olsunlar istiyoruz, oradaki insanlar çok nezih bir ortamda hayatlarını da sürdürsünler istiyoruz.

Bu arada, tabii, daha önce hazırlanmış olan, benim de hazır olarak gördüğüm bir projeden size burada kısaca bahsedeyim. Biraz önce hani Ulu Cami'nin kamulaştırılmasından bahsediliyordu ya, işte o Ulu Cami civarında 38 dönümlük arazinin, bölümün koruma amaçlı imar planına uygun şekilde restorasyon projesi hazırlanmış arkadaşlar. Şimdi ben size birkaç tane, eski hâlini göstereceğim ve yeni hâlinde ne olacağını sormak istiyorum.

Bu eski hâli, projede şu hâle geliyor. Yapılsın ister misiniz istemez misiniz?

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Çok yazık! Çok yazık Başkan!

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - İkinci bir yer arkadaşlar, yine aynı çarşıdan bahsediyorum. Eski hâli ve şu hâle geliyor projede. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Allah aşkına arkadaşlar, şu hâlden memnun musunuz? Çok mu hoşunuza gitti? Böyle dursun mu istiyorsunuz? Yeni projede şu anda onaylanmış, uygulamasına geçilmek üzere olan projede şu hâle geliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bunun nesine itiraz edilir, doğrusu anlam vermekte de güçlük çekiyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Siz tarihe sahip çıkmıyorsunuz, tarih yaratıyorsunuz Sayın Başkan.

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Peki, hızlı olarak niye bu kamulaştırma kararı alınıyor? Herhâlde bu kamulaştırma kararının alınmasına itiraz ediyor arkadaşlarımız.

Arkadaşlar, özellikle kamulaştırma kararı alınması noktasında eskiden olan biten uygulamaları bilmeyenler veyahut da bildiği hâlde mahsus bunu örterek ajitasyon yapmak isteyenler farklı şekillerde kullanıyorlar bu işi. Kamulaştırma kararının alınması, bir yerin ille de kamulaştırılacağı manasına gelmiyor. Yani...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Niye aldınız o zaman?

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Eğer beklerseniz öğrenirsiniz siz de. Bildiğiniz bir konu değil, lütfen laf atmayın oradan.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Demokles'in kılıcı gibi...

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Hiç ömründe böyle bir şey duydun mu sen? Acele kamulaştırma kararı alınan bir yer gördün mü ömründe hiç sen? Yok. Niye laf atıyorsun geriden? Ne olur saygılıca biraz dinlesen de gelip burada konuşsan biraz sonra.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Kamulaştırmayacaksanız niye aldınız?

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Evet, bak dinlersen onu şimdi öğreneceksin. Bak, şimdi söylüyorum.

Arkadaşlar, çalışmaların sağlıklı olarak yürütülebilmesi için parsel bazında yapılacak tek tek çalışmalar uzun süre alır ve karşımıza neyin çıkacağını da çok bilemeyiz.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Parsel parsel! Ankara'daki parseller gibi mi?

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Her bir parselin başına gittiğimizde, onun için alınacak kamulaştırma kararı senelere baliğ olur. Eğer burada "Senelerce bununla uğraşalım." diyorsanız eyvallah, yapacak başka bir şey yok.

İki, burada zaten yeni bir rant kapısı doğmaması için mülkiyetler üzerinde valilik tapu devrini yasakladı, kamulaştırma kararı ayrıca bu işi de engellemiş oldu.

Üçüncü bir konu, özellikle mirastan kaynaklanan müşterek malikler konusunda 1 metrelik, 2 metrelik veyahut da 3-5 metrelik yerlerde o kadar büyük sorunlar çıkıyor ki bunları çözebilmek amacıyla kamulaştırma kararına ihtiyaç vardır.

Bir başka konu. O koruma amaçlı imar planı var ya arkadaşlar, doğru yapılmış, sonuna kadar uygulamasını takip etmek lazım, ben de takip etmeliyim, başka arkadaşlarımız da takip etmeli, zerresine halel getirmemeliyiz onun. Bakın, onun üzerinde hepimiz ittifak edelim, bunu özellikle yaptıralım. Şimdi, burada eğer bir yol gözüküyorsa, bu açılacağı zaman kamulaştırma kararı almazsanız nasıl açacaksınız bunu?

Başka bir şeyden daha bahsedeyim ben size. Bu tarihî eserler restore edileceği zaman etrafında birtakım binaların da kötü, niteliksiz yapıların da kamulaştırılması lazım. Kamulaştırma kararı bunun için de lazım. İşte bütün bunlara dayanarak kamulaştırma kararı alınıyor ve bundan sonra da bu iş zaten şu çizdiğimiz çerçeve içerisinde devam edecek. Bu çok doğru bir karardır, yapılması gereken bir iştir. Ama art niyetli olarak bakarsak, devletin gidip oralara el koyacağı gibi bir şey söyler bazı arkadaşlarımız.

Ya, biraz önce doğrusu, Osman Bey, Belediye Başkanlığı yapmış bir arkadaşımız, şaşırdım ben. "Devlet Ulu Cami'yi niye kamulaştırıyor? Hasan Paşa Hanı'nı niye kamulaştırıyor?" diyor. Arkadaşlar, devlet Ulu Cami'yi kamulaştırıp ne yapacak, ben merak ediyorum. Hakikaten, ne yapacak devlet?

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Başkan, biz de merak ediyoruz.

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Kamulaştırmıyor da o yüzden, onu söylüyorum Osman Bey. Yani, devlet Hasan Paşa Hanı'nı alıp ne yapacak ya? Camileri alıp ne yapacak?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - AVM yaparsınız!

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Onu sizin belediyeleriniz yapar, merak etmeyin Özgürcüğüm.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yapmadığınız iş mi? AVM yaparsınız.

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Onu sizin belediyeleriniz yapar.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Parsel parsel satarsınız.

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, devletin kimsenin malında gözü yok. Devlet hiçbir fakir fukaranın hakkına da el atmaz. Bu mağduriyetleri gidermek için devlet vardır zaten. Bunun da hepimizin takipçisi olması lazım. Laf atarak bu doğruyu bulamayız ama önemli olan, şu konuştuklarımız muvacehesinde Sur'da doğru işler yapabilmek. Eğer bunu yaparsak hepimizin yüz akı olur bu iş. Emin olun, böylece takip edelim bu olayı.

Değerli arkadaşlar, bundan sonra yapılacaklar çok net belli. Bakın, sırayla, vakit kalmadığı için çok hızlı olarak söylemek istiyorum.

Bir: Zarara uğrayanların zararlarının tazmin edilmesi gerekiyor. Orada tespit komisyonu kuruldu. 31'i Diyarbakır'dan olmak üzere 86 memur arkadaşımız orada çalışıyor ve zararları tespit ediyor. 4 bin kişi orada kiracıydı, onlara kira desteği veriyorlar.

İkincisi: Bundan sonra eğer ev sahipleriyle ilgili görüşülecekse -ki görüşülecek- uzlaşma esası bizim başımızın tacı olacak, vazgeçemeyeceğimiz en önemli madde olacak. Herkesin rızasının aranması en önemli madde olacak; bunun altını çizerek söylüyorum.

Sonra, bu projeye göre, eğer birisi "Ben bir iş yapmak istiyorum, evimi yapmak istiyorum." diyorsa, ona faizsiz olarak kredi desteğinin verilmesi bizim Hükûmetimizin de bir taahhüdü.

Sonra, o bölgelerde, özellikle Ulu Cami ve Hasan Paşa çevresinde, Gazi Caddesi üzerinde yapılacak sokak sağlıklaştırması projesi bütün caddeye yayılarak baştan sona... Biraz önce göstermiş olduğumuz projenin tamamının caddeye yaygınlaştığını düşünün. O hâle getirilmesi yine bizim eylem planımız içerisinde.

Vakıflar Genel Müdürlüğü zaten üzerine düşen işleri yapıyor ve bundan sonra da yapmaya devam edecek. Aynı zamanda, o bölgede bir yerel ofis kurulacak; STK'lar, kanaat önderleri ve Diyarbakır'ın ileri gelenleri mutlaka burada dinlenecek. Sosyal amaçlı ve kültürel amaçlı müzeler, sergi salonları yapılacak. Geleneksel sanatların ve el sanatlarının geliştirilmesine yönelik atölye çalışmaları yapılacak. Diyarbakırlı Ali Emîrî için özel bir kütüphane, yine, Diyarbakırlı hattat Hamid Aytaç için özel bir müze açılacak ve Şark bülbülü olarak Celal Güzelses'in adını yaşatmak için Diyarbakırlı Celal Güzelses musiki cemiyeti kurulacak. Özellikle adına yakışır bir Sur ortaya çıkacak.

Fakat, üzülerek şunu söylemeliyim: Ne yazık ki o bölgelerde belediyelerimiz bu konuda çok iyi niyetli davranmıyorlar. Birçok belediye ne yazık ki güneydoğuda teröristlere çukur kazarak destek veriyor. Bütçelerini devletten alıyorlar ama neredeyse bütçelerinin tamamını personel gideri olarak kullanıyorlar, yatırım bütçeleri de sıfırlar mesabesinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Yalan, yalan, bir sürü yalan!

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Ek süremiz var mıdır? Arkadaşlarımızın "yalan" sözüne bir cevap vereyim.

BAŞKAN - Sayın Özhaseki, lütfen tamamlayalım. Adil bir şekilde herkese aynı süreyi verdik, ek süre vermedik.

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Başkanım, birazdan sataşacağım size, size söz hakkı doğacak.

MEHMET ÖZHASEKİ (Devamla) - Efendim, bizim burada Hükûmet olarak ne yapacağımız belli. Önümüzdeki günlerde inşallah bunlar yavaş yavaş devreye girecek.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)