| Konu: | Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 96'ncı yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 79 |
| Tarih: | 23.04.2016 |
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI DEVLET BAHÇELİ (Osmaniye) - Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; aziz milletimizi ve yüksek heyetinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96'ncı kuruluş yıl dönümünü hayır ve hürmetle yâd etmek maksadıyla toplandık, bir araya geldik.
23 Nisan 1920'de tarihin akışı değişmiş, Türk milleti muazzam bir doğruluşla iradesine sahip çıkmıştır, istiklal özlemleri Ankara'da vücut bulmuştur, milliyetçi ruh ve şuur bu kutlu çatı altında kökleşmiştir. Bundan tam doksan altı yıl önce bir cuma günü Ulus'taki eski taş binada, isli gaz lambalarının altında, tahta sıraların üstünde, dua ve niyazlarla kurtuluş destanının meşalesi yakılmıştır. İlk Meclisin açılması milletimiz için yeni bir dönemin, taptaze bir başlangıcın miladıdır. Aynı zamanda, bu başlangıç, geride kalan yıllar için de sayısız bitişleri uhdesinde barındıran millî ve tarihî bir kararlılığın tezahürüdür. Hiç kuşkusuz ilk Meclisin muhterem temsilcileri Ankara'ya gelene kadar insanüstü bir mücadele ve sabır gösterdiler. En başta yoklukları aştılar, en başta zorlukları yendiler, engelleri geçtiler; işgal ve esarete meydan okudular, teslimiyeti hiç akıllarına ve hatırlarına getirmediler; iş birlikçilerinin sözlerine, hainlerin saldırılarına aldırış etmediler. İlk Meclisin temsilcileri, sinesinden çıkıp geldikleri büyük millet varlığına her zaman güvendiler, her daim inandılar. Biliyorlardı ki Millî Mücadele ancak millete dayanırsa başarılı olabilirdi; yedi düvele karşı gösterilen güçlü mukavemet ancak milletle bütünleşilirse, ilhamını milletten alırsa meşru ve ebedî kalabilirdi. Bu yüzden, İlk Meclis Türk milletinin umut nişanesi, var olma beyannamesidir. Büyük Millet Meclisinin açılışı, Türk vatanını muhafaza ve müdafaa azminin gerçek sahibi Türk milleti için geri çekilmenin son hattıdır, imparatorluk yıllarının ardından başlayan çare arayışının son durağıdır; yıllarca süren çekişmelerin, acılı yıkım ve kayıpların son bulmasıdır. 23 Nisan 1920, Türklüğün hâkimiyet havzalarını birer birer kaybederek Anadolu'ya sıkıştığı, acı ve ızdırapla dolu bir tablo içinde milletimizin en son ve en etkili hamlesinin nirengi noktasıdır.
Üç kıtada anılarımız kalarak son yurda döndük; üç kıtada şehitlerimizi bırakarak, adalet ve asaletimizi her yere serpiştirerek, ayak izlerimizi her tarafa kazıyarak geriye çekildik. Sayısız göçlerin bedelini ödeyerek 23 Nisan 1920'de küllerimizden yeniden doğduk. Bu toprakları vatan yaptık, namus bildik. Gemileri yaktık; gidecek, yerleşecek, sığınacak başka bir vatan olmadığını kanımızla, canımızla teyit ve tescil ettik. (MHP sıralarından alkışlar) Tekrar hatırlatırım ki bin yıldır üzerinde yaşadığımız bu coğrafya Türk vatanıdır, bu vatanın gerçek sahibi Türk milletidir, bu ülkenin ismi "Türkiye"dir, devleti Türkiye Cumhuriyeti'dir. (MHP sıralarından alkışlar) "Türk milleti" bin yıllık kardeşlik bağlarının daha önceki asırlardaki hatıra ve mirasa eklemlenerek billurlaştığı kutlu varlığın adıdır.
Doksan altı yıl önce toplanan Büyük Millet Meclisi elbette farklı toplumsal kesimlerin temsiline dayanmıştı. İlk Meclisin muhterem milletvekilleri her meslek, her çevre, her kökenden süzülüp gelmişler, bunu da hiç mesele yapmamışlardı çünkü hepsi vatanseverdi, hepsi Türk milletinin kurtuluşunu hedeflemişti. İlk Mecliste ilkel dürtüler, ilkesizliğin tortuları yoktu. İlk Mecliste vesayete, himaye altına girmeye merak ve ilgi yoktu. İlk Mecliste bağımlı ve tutsak yaşamaya tahammül hiç yoktu. Burdur Milletvekili Mehmet Akif Bey ile Tunceli Milletvekili Diyap Ağa'yı buluşturan, Antalya Milletvekili Hamdullah Suphi Bey ile Muş Milletvekili İlyas Sami Bey'i kaynaştıran, Ankara Milletvekili Mustafa Kemal ile Diyarbakır Milletvekili Feyzi Pirinçcioğlu'nu kavuşturan, elbette ilk Meclisin muazzam birlik ve dayanışma hissiyatı.
İlk Meclisin her milletvekili millî ve ortak değerler etrafında kümelenmişti. Onlar, kimlikleri kaşıyıp milleti parçalara ayırmayı planlamadılar. Onlar, farklılıkları kışkırtıp millî bağları zayıflatmayı düşünmediler. Onlar, bağımsızlık yolundan sapmayı, kardeşlik potasından çıkmayı gündemlerine asla almadılar. Çünkü milletimizin onay ve seçimiyle 23 Nisan 1920'de Ankara'ya gelen milletvekilleri, millî kimliğin, millî ülkülerin, millî bir geleceğin etrafında halka halka toplanmaktan başka bir seçeneğin tarafı olmadı. Millî Mücadele zaferle sonuçlanmışsa arkasındaki sır budur. Polatlı'ya kadar gelen düşman postalları Türk vatanından sökülüp atılmışsa, geri planındaki kuvvet, tek tek fertlerden başlamak üzere topluca atan millî yüreklerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimiz, İstanbul işgale uğrayıp Meclis-i Mebusanın çalışması imkânsız hâle geldiği zaman, bozkırın ortasında ümit çeşmesiyle çağlamıştır. İlk Meclisin açılmasıyla tarihin en ağır felaketi önlenmiştir. Zulüm, istila, tahakküm ve esirlik bozgununa etkili bir şekilde karşı konulmuştur. Mondrosçu ve Sevrci anlayışa karşı, Ulus'tan kopan fırtına, vakti geldiğinde Akdeniz'e kadar yol almış, dağları yırtıp kendine sığmayarak taşmıştır. İlk Meclis, egemenliğin yegâne sahibi Türk milletinden gücünü ve kudretini almıştır. Emperyalist ve sömürgeci ahlaksızlığa karşı verdiği bağımsızlık savaşı bu nedenle meşrudur, kutludur, emsalsizdir.
Büyük Millet Meclisi, Millî Mücadele'nin ana karargâhıydı. Büyük Millet Meclisi, millî iradenin tecelli ettiği demokratik karar merkeziydi. O tarihlerde, millî direnci kırmak, umutsuzluğu kabullendirmek için, tıpkı bugünlerde olduğu gibi çok şey yazılmış, söylenmişti. Hükûmetten Sevr'in şartlarını kabul etmesi isteniyordu. İşgalcilerin iyiliğimizi istedikleri yayılıyordu. Millî Mücadele'yi yapanların soyguncu ve yağmacı olduğu iddia ediliyordu. Ankara'nın Türkiye'yi felakete sürüklediği ifade ediliyordu. "Avrupa'yla başa çıkmayı asırlardan beri Asya'nın hangi kavmi başardı ki biz başaralım?" diyenlerin sesi duyuluyordu. "Ankara'daki adamlar ufak bir aşireti bile yönetemezler." diyenlere rastlanıyordu. Millî Mücadele'nin macera olduğu, daha fazla devam edemeyeceği söyleniyordu. "Mukadderatımızı Ankara'ya bırakmamalıyız." diyenler bile çıkıyordu. Millî Mücadele kahramanlarına goygoycu, haydut, hayalperest iftiraları atanlar olduğu gibi, memleketi tam bir çöküntüye götürdükleri uyduruluyordu. Mesela, "Edirne ve İzmir kurtulursa insanlığımızdan istifa ederiz." sözü veren namertlere sık tesadüf ediliyordu.
Sonunda, Millî Mücadele'ye hazım ve tahammül zorluğu çeken mandacılar, köksüzler, yabancı beslemeleri 9 Eylül 1922 günü "Türk'ün Bayramı" manşetini atmaktan başka çare bulamamışlardı.
Millî Mücadele, Mondros'la başlayıp Lozan sonrasına kadar genişleyen, uzun, yorucu ve kavurucu bir sürecin özetidir; iç ve dış birçok yönü vardır, savaşlar bu sürecin yalnızca sıcak yanını oluşturmaktadır. "Türkiye'yi mahvedene kadar savaşacağız, Türkiye artık yoktur." diyen sömürgeciler Millî Mücadele'yle durdurulmuş, bunun şeref payesi de öncelikle büyük Türk Meclisinin olmuştur. Ordular kuran, ordular yöneten, Türk milletinin egemenlik haklarını cansiparane temsil eden Meclisimiz, bu yüzden gazidir ve bu unvana fedakârlıklarla layık bulunmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI DEVLET BAHÇELİ (Devamla) - Millet yaşadıkça çarenin tükenmeyeceğini, umutların sönmeyeceğini, imkânsızlıkların bahane olamayacağını ilk Meclisin saygın temsilcileri yaşayarak göstermişlerdir. Ayrışmanın yolları asla aranmamış, bir arada yaşamanın kudretine bağlanmış bin yıllık kardeşlikte karar kılınmıştır. Bugünlerde aziz milletimizi temsil makamında bulunan bizlere örnek olacak, yolumuzu aydınlatacak tutum ve davranışların kaynağı, ilk Meclisimizin ruh kökünde, asil üyelerinde ziyadesiyle mevcuttur.
Bu duygu ve düşüncelerle, devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, ilk Meclisin tüm milletvekillerine, kurucu kahramanlara ve aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyor, eşsiz hatıralarını ihtiramla anıyorum.
Ayrıca, çocuk bayramı olarak kutlanan bu günde, evlatlarımızın bayramlarını ayrı ayrı kutluyor, hepsine saygılarımı sunuyorum.
Konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyor, yüce Meclisimizin 96'ncı yıl dönümünün kutlu olmasını temenni ediyorum. (MHP sıralarından ayakta alkışlar, AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)