| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 25.04.2016 |
YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu emekçilerine yönelik ihlallerin araştırılmasına ilişkin Halkların Demokratik Partisi Grubu araştırma önergesine ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, her gün şehit haberleriyle yıkılıyoruz. Nusaybin'den de yeni, taze 2 şehit haberi geldi. Şehitlerimize bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Mecliste hangi konuyu konuşursak konuşalım, hangi yasayı çıkarmaya çalışırsak çıkaralım bu Meclis ülkemizde akan kanı durduramıyorsa, barışı tesis edemiyorsa ve her gün Meclisin açılışını biz şehitlerimize ayırıyorsak, taziyelerini iletiyorsak yapılanların nasıl anlamı olur, bu Meclisteki çalışmaların nasıl anlamı olur? Ülkemizin esas sorunu insanlarımızın hayatıysa, bunu hep birlikte kabul ediyorsak şehit haberlerinin olmadığı, ölümlerin olmadığı bir ülke yaratmak olmalı bu Meclisin öncelikli görevi, bu Meclis bunu başarabilmeli. Farklılıklarımız zenginliğimizdir diyoruz her zaman ve bunu görmeliyiz. Hepimizin ortak sorununu ortak akılla çözme iradesini bu Meclis gösterebilmeli. Gazi Meclisimizin tarihine baktığımızda, bunu başarabiliriz.
Değerli milletvekilleri, AKP'li hatip konuşmasında "Devletin temeli hukuktur." diyor, doğru. Devlet hukuka uymuyorsa tuzun koktuğu yerdir diyoruz. Tuz kokuyorsa ne yapacağız? Bu ülkede Cumhurbaşkanı "Ben Anayasa'yı tanımıyorum." diyorsa Cumhurbaşkanını kim hukuka davet edecektir?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Cumhurbaşkanımız "Anayasa'yı tanımıyorum." demedi ki.
YAKUP AKKAYA (Devamla) - O hâlde, burada hukuktan, adaletten bahsediyorsak ilk önce Adalet ve Kalkınma Partisinin, Hükûmetin uygulamalarının hukuka uygun olması lazım. İşte, özelleştirme kararlarına bakın, mahkeme kararlarına bakın, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu kararlara uymadığını görüyoruz. İşte, Sayın Cumhurbaşkanına bakın "Ben Anayasa'yı tanımıyorum." diyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Öyle bir şey demedi ya!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - "Anayasa'yı tanımıyorum." demedi.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Nerede dedi bunu?
YAKUP AKKAYA (Devamla) - Ve bu konuda burada Hükûmet olarak nasıl şey yapacağız? Yeminine sadık olmayan bir Cumhurbaşkanı burada eğer bunu söylüyorsa...
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Söylemedi onu, söylemedi. "Anayasa'yı tanımıyorum." demedi.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Söylemedi ki ya!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Ne söylediğini bilmiyorsun daha. "Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum." dedi.
YAKUP AKKAYA (Devamla) - ...ve Hükûmet adına, AKP adına burada gelip de hukuktan, devletin temeli hukuktan en son bahsedecek, en son şeyi söyleyecek olan iktidar partisidir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Ama çarpıtıyorsun, öyle bir şey demedi Cumhurbaşkanımız, söylemediği sözü söylüyorsun.
YAKUP AKKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; ülkemizde örgütlü olmak bedel ödemekle birlikte anılıyor. Ülkemizde sendikalı olmak zor bir uğraş. İşçi sendikalarının örgütlenmesi başlı başına bir sorunken memur sendikalarının örgütlenmesi iktidara yakın politikalarla ancak mümkün olabiliyor. Ülkemizde sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının demokrasiye yönelik, özgürlüklere yönelik mücadeleleri, söylemleri, etkinlikleri bu çerçevede değerlendiriliyor. Ülkemizde her hak arama mücadelesi darbe girişimi olarak değerlendiriliyor, terör faaliyeti olarak değerlendiriliyor. Bu anlayış doğru bir anlayış değildir, bu anlayış demokrasiyi içine sindiremeyenlerin anlayışıdır.
Bakın, demokratik ülkelerde bir sendika, konfederasyon, sivil toplum kuruluşları hükûmetin yanlış politikalarını eleştirebilir, onlar hatta hükûmeti istifaya bile davet edebilirler. Bizde sendikaların, sivil toplum örgütlerinin demokratik kuruluşların, legal kuruluşların yaptıkları etkinliklerde hükûmete karşı istifa söylemleri bile olabilir, bir bakanı istifaya bile davet edebilirler ama hemen onlar darbecidir ya da paralelcidir diye suçlanıyor. Bu, demokrasiyi içine sindiremeyen bir anlayışın sonucudur.
Bakın, böyle söylenenlerin başına neler geliyor? İşte, memur sendikalarının başına geldiği gibi. Uzun yıllardır yaşıyoruz burada. Soruşturmalara maruz kalıyor, işinden uzaklaştırmalara maruz kalıyor, kademe yükseltilmeleri yapılmıyor, sürgünlere muhatap oluyor, aile birlikleri bozuluyor. Bakın, son yedi ay içerisinde, sadece Kamu Emekçileri Sendikası üyelerine 6 binin üzerinde soruşturma açıldı, KESK üyelerine. EĞİTİM-SEN üyelerine ilişkin açılan soruşturma, görevden alma ve uzaklaştırmanın sayısı 5 binin üzerinde. Değerli milletvekilleri, gelin, çalışanlara baskı yapmak yerine onların haklarını hep birlikte verelim, hep birlikte korumaya çalışalım.
Bugüne kadar baktığımız zaman, memur sendikalarının, sendikaların mevcut kara tablosu var önümüzde. Emekçilerin nasıl kandırılmaya çalışıldığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır bu on dört yıllık süreç de. Maaşlara yapılan zamlar enflasyon rakamlarıyla birlikte buharlaşmaktadır. Kamu emekçilerinin uzun yıllar yaşadığı yoksullaşma süreci 2010 yılında artarak devam etmektedir.
Kamu çalışanlarının özlük hakları da giderek kötüleşmiştir. Dünyanın hiçbir yerinde bizdeki kadar farklı statülerde kamu çalışanı yok; memur, sözleşmeli personel, 4/C'liler, vekil öğretmenler, ücretli personel, geçici personel, özel kadrolular, son olarak da özel sektörden transfer edilen yöneticiler var. Şimdi, bir de taşeron işçilerle ilgili özel statü ortaya koyuyorsunuz. Bu yapılanların çoğu vatandaşı müşteri gibi gören bir anlayışın sonucudur. Yani "Oradan ne kadar çok kâr edebiliriz? O hâlde biz de düzenlemeleri o şekilde yapalım." diyorsunuz. Böyle bir anlayış olmaz.
Değerli milletvekilleri, kamu çalışanlarının en önemli sorunlarından birisi de gerçek bir toplu sözleşme hakkının olmamasıdır. Grev hakkı olmayan bu toplu sözleşmeye "toplu sözleşme" denmez. Bakınız, önemli bir örnek olarak 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu'nun görüşmeleri de ibret vericidir. Hepiniz, sizi doğrudan ilgilendiren bu kanunun görüşmelerinin tutanaklarını Türkiye Büyük Millet Meclisi sayfalarından okuyabilirsiniz. Ortaya çıkan yasa ucube bir toplu sözleşme yasasıdır; grev hakkı yok, gerçek bir toplu sözleşme hakkı yok, toplu sözleşme görüşmeleri eski yasadan bile geriye götürülmüş bir durumda.
MEMUR-SEN Genel Başkanı, tabii ki değişiyor ama... Öyle bir düzenleme getirildi ki Türkiye'de 3 milyona yakın memur var, 3 konfederasyon var ve toplu iş sözleşmelerinde demokratik bir oluşum yok, sadece toplu iş sözleşme görüşmelerinde MEMUR-SEN'in iki dudağı arasına kalmış bir düzenleme var. Geçtiğimiz toplu iş sözleşmesinde bu anlayıştan dolayı memurların enflasyon farkını alamadıkları ve enflasyon altında ezildikleri de bir gerçektir.
Değerli milletvekilleri, bu sorunlarımız, problemlerimiz var, evet, biliyoruz. Bu çalışanlar bu ülkenin çalışanları. Eğer bu ülkede taş üstüne taş konmuşsa burada emekçilerin alın teri vardır, göz nuru vardır, emeği vardır. Gelin, onların sorunlarını artırmak yerine onların sorunlarını çözme yolunda adımlar atalım; gelin, sendikaların demokratik etkinliklerine kuşkuyla yaklaşmayalım, saygı duyalım, taleplerini dinleyelim. O hâlde, varsa bu eksiklikler biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak...
Halkların Demokratik Partisinin vermiş olduğu bu grup önerisini destekliyoruz ve memurların bu konuda maruz kaldıkları durumların araştırılması önergesine Cumhuriyet Halk Partisi olarak "evet" diyeceğimizi buradan bir kez daha ifade ediyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)