| Konu: | Velayet Sorumluluğu ve Çocukların Korunması Hakkında Tedbirler Yönünden Yetki, Uygulanacak Hukuk, Tanıma, Tenfiz ve İşbirliğine Dair Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 25.04.2016 |
CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
280 sıra sayılı Velayet Sorumluluğu ve Çocukların Korunması Hakkında Tedbirler Yönünden Yetki, Uygulanacak Hukuk, Tanıma, Tenfiz ve İşbirliğine Dair Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarı'sı üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Tabii, sözleşmeye baktığımız zaman, keşke konuyla ilgili bakan burada olmuş olsaydı, belki -prensip olarak- hukuk literatürü üzerinde, bazı olaylar üzerinde daha net konuşabilir idik. Çünkü, bizim, burada, sözleşmenin 2'nci maddesi "Bu Sözleşme, çocuklara, doğdukları andan 18 yaşına gelene kadar uygulanır." diyor Sayın Bakan. Yani, uluslararası sözleşmelere göre "18 yaşına kadar olan herkes çocuktur." diyor.
Şimdi, Anayasa'mızın 90'ıncı maddesinin beşinci fıkrası da "İç hukukla uluslararası sözleşme eğer çatışma hâline girerse uygulanacak olan hukuk, imzalamış olduğumuz sözleşmelerdir." der. Buradan hareket ederek biz bu sözleşmeyi destekliyoruz, onaylıyoruz. Ancak, bizim Medeni Kanun hükümleri uyarınca Sayın Bakan, 16 yaşını doldurmuş olan çocuk, anne ve babanın muvafakatiyle evlenebiliyor. Peki, 16 yaşını doldurmuş olan çocukların anne ve baba muvafakatiyle evlenmesi hâlinde, imzalayacağımız, yürürlüğe girecek olan bu sözleşme uyarınca sorun ortaya çıkmayacak mı? Sorun çıkacak. Peki, bununla paralel olarak, Medeni Kanun'daki hükümleri de düzenlemiş olsanız daha iyi olmaz mı? Olur.
Sadece bu mu? Aynı şekilde, 18 yaşını doldurmamış olan çocukların "yasal rüşt" dediğimiz, "yasal ergin" dediğimiz, mahkeme kararıyla kişinin reşit olmasını sağlayan hükümlerimiz var Medeni Kanun'da. Aynı şekilde, o hükümleri uyguladığımız zaman yine uluslararası bu sözleşmelerle çelişmeyecek mi? Çelişecek.
Biraz önce Milliyetçi Hareket Partisinin sözcüsü sayın hatip burada konuşmalarında dile getirirken dedi ki: "Yurt dışındaydık." Değerli arkadaşlar, Danimarka'da, İsveç'te 18 yaşındaki çocuk, anne-baba muvafakat etse de evlenemez, mahkeme kararıyla da evlenemez. "Asıl olan, çocuğun 18 yaşını doldurması ve doğal yaşına gelmesi, çocuğun gelişimi açısından, hem aile kurumu açısından hem toplum açısından yararlıdır ve bu zorunluluktur." diyor ve 18 yaş altındaki bu tür evlilikleri ve bu tür reşit olmayı kabul etmiyor. Peki, olmayınca alelacele "Efendim, biz vizeyi alacağız, bu 72 ev ödevini alalım." Bunlar gayet rahat, bu işi çok iyi biliyorlar, çok iyi biliyorlar ki Avrupa Birliği ülkeleri bu kandırmaya, bu dolanmaya gelmez.
Ana muhalefet partisi olarak -biraz önce sayın grup başkan vekilimiz de anlattı- geçmişte yaptığımız uyarılar iki sene sonra, üç sene sonra tek tek karşınıza çıkıyor. Aynı şekilde, yaptığımız ve yapmaya devam edeceğimiz bu uyarılar gerçekten karşınıza çıkacak.
Şimdi, burada "velayet" deniliyor. Peki, arkadaşlar, yurt dışında boşanan vatandaşlarımız velayetle ilgili, çocuklarının korunmasıyla ilgili büyük sıkıntılar yaşıyor. Nedir? Tanıma ve tenfizle ilgili tebligatlar yapılamıyor. Peki, tebligatın çözümü yok mu Sayın Bakan? Tebligatın çözümü var, şu: Deyin ki: "Yurt dışında boşanan çiftler, iddet müddeti geçmişse -yani, bizim mevcut olan Medeni Kanun'daki iddet müddeti üç yüz gündür- tebligata gerek kalmaksızın mahkeme kararıyla, tanıma, tenfizi yerine getirin." Niçin? Şimdi boşanma kararlarında tanıma, tenfiz yerine getirilmiyor değerli arkadaşlar veya geç yerine getiriliyor. Şimdi, bir tanesi yurt dışında evleniyor; evlendikten sonra çocuk dünyaya geliyor. Bu çocuğun babası kim? Oradaki devlet diyor ki: "Bu çocuğun babası, benim hükümlerime göre, son evlilik yapan kişidir." Türk kanunlarına göre de "Efendim, bu karar hâlen benim nezdimde tanınmadığı için bu çocuğun babası ilk kocadır." Arkadaşlar, böyle absürt bir şey olmaz. Bunu düzeltecek olan yer de siyaset kurumu olan Parlamentodur. Burada vatandaşlarımız bu konuda çok mağdur. Gerçekten büyük sıkıntılar yaşanıyor çocukların tanınmasında, tenfizinde.
Geliyoruz nafaka kısmına. Nafaka kısmını da, arkadaşlar, yurt dışında devletler şöyle çözümlemiş -ve bu sözleşmenin zaten gereklerinden bir tanesi de o- sosyal devletin gereği olarak anne-babaya eğer mahkeme kararıyla nafaka takdir edilmişse, onu ödeyemiyorsa, yine eğitim yaşamını, sosyal, kültürel yaşamını, kreşten tutun, spor okullarından tutun, yaz tatilinden tutun, yabancı dil eğitimden tutun, ana dil eğitiminden tutun çocuğun ne ihtiyacı varsa gelişimi için gayet rahat devlet bunu karşılıyor zaten. Bizim ilk önce kendi iç hukukumuzdaki bu ev ödevlerimizi de yapmamız lazım değerli arkadaşlar. Bu ev ödevlerini yapmadan bunu yapmak... Evet, destekleyeceğiz ama bunları da size hatırlatmakta yarar var.
Tabii, çocuk hakları derken, değerli arkadaşlar, Şanlıurfa'da çocuk hastanesinde her yatakta 2 çocuk yatıyor. İlk önce, Şanlıurfa'daki bu çocuk hastanelerini ve gerçekten, her yatakta 2 çocuğun yatma olayını düzeltmek lazım. "Çocuk hakları" diyoruz. Ve burada, Şanlıurfa'da kadın doğum hastanesinde aynı durum söz konusu.
Değerli arkadaşlar, ben Şanlıurfa'dan 1982'de hukuk fakültesini kazandıktan sonra ayrıldım. O dönemdeki kadın doğum hastanesi aynı kadın doğum hastanesi. Yıl 1982, yıl 2016. Çocuk hastanesi derseniz yine aynı sıkıntılar.
Bakın, değerli arkadaşlar, Şanlıurfa, milattan önce 8000'li yıllarda tarımın yapıldığı, ilk yerleşimin yapıldığı yer. Şanlıurfa'da şu anda günde sekiz saat ile on iki saat arası elektrik kesiliyor. Şanlıurfa'da günde sekiz saat ile on iki saat arası... Sadece Şanlıurfa değil, Mardin de aynı durumda, Diyarbakır da aynı durumda. Hem sanayi zarar ediyor hem tarımla uğraşan vatandaşımız zarar ediyor. Şimdi, güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımız diyorlar ki: "Ya, arkadaş, keşke biz de Suriyeli olsaydık, Suriye'den gelseydik." Çünkü burada Suriyeliler dükkân açtığı zaman vergi levhası yok, çalışınca sigortası yok, denetim yok. Bu bir haksız rekabet doğuruyor ve orada göç başlıyor değerli arkadaşlar. Bir yandan diyorsunuz ki: "Efendim, biz terörle mücadele ediyoruz." Arkadaşlar, oranın elektriğinin günde sekiz saat ile on iki saat arası kesilmesiyle bu insanları âdeta bir başka göçe zorluyorsunuz. Burada yapabileceğimiz olay... Vatandaş orada diyor ki: "Efendim, Suriye'de DEAŞ var, Urfa'da DEDAŞ var." Böyle bir şey olabilir mi? Şimdi, Urfa'da elektrik niçin özelleştirildi, sebebi neydi? Elektriğin özelleştirilmesinin sebeplerinden bir tanesi...
Gerçi Meclis Başkan Vekilimiz, o da Adıyamanlı, orada da kesiliyor elektrikler Sayın Başkan. Yani, sizin durumunuz nedir, bilemiyorum; hiç kimse durumunuzu dile getirmiyor, onu da söylemiş olayım ben.
1) Kaliteli elektriğin verilmesi lazımdı.
2) Verimli elektriğin verilmesi lazımdı.
3) Altyapı tesislerinin yapılması lazımdı ve bunların hem güçlendirilmesi hem de yenilenmesi gerekiyordu.
4) Vatandaşa ucuz ve kaliteli elektriğin verilmesi gerekiyordu.
Bu gerekçelerden dolayı özelleştirildi.
Peki, sulama birliklerinin borcu varsa... Arkadaşlar, sulama birliğine hacze gitmiyorsunuz, komple vatandaşın elektriğini kesiyorsunuz. Hani suçta ve cezada kanunilik ilkesi vardı, hani herkes kendi eyleminden sorumluydu? Bir köyde 3 kişi elektrik borcunu ödememişse veya 10 kişi ödemeyip de 5 kişi ödemişse hepsinin elektriğini kesmek hangi hukuka sığar, hangi adalete sığar, hangi düzene sığar?
Şimdi, Şanlıurfa'da gerçekten en fazla oy verilen siyasi parti Adalet ve Kalkınma Partisi ama hizmetin en az gittiği yer de Şanlıurfa değerli arkadaşlar. Yani Urfalılara yazık günah değil mi? Size bu kadar oy veriyorlar, size bu kadar destek veriyorlar. Bu yazın sıcağında sekiz saat ile on iki saat elektriksiz bırakmak savaş ortamında bile yapılmıyor arkadaşlar.
Onun için, ben buradan hepinizi -siyasi iktidarı- Şanlıurfalılar karşısında takındığınız bu tavır ve tutum karşısında gerçekten adaletli davranmaya davet ediyorum. Siyasi iktidar olarak 11 Nisanda Bakanlar Kurulunu Urfa'da topladınız, elektrik sözü verdiniz, "Kesilmeyecek." dediniz ama hâlen elektrikler kesik.
Ben tekrar teşekkür ediyorum, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)