| Konu: | İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 85 |
| Tarih: | 04.05.2016 |
CHP GRUBU ADINA YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Çalışma Bakanlığının değerli bürokratları, sayın milletvekilleri; öncelikle, hepinizi sevgi, saygıyla selamlıyorum.
170 sıra sayılı İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın geneline dair Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, çalışma hayatını kökten değiştirmeyi hedefleyen, çalışma hayatını bize göre kaosa sürükleyecek, çalışma barışını muhtemelen bozacak yeni bir kanun tasarısıyla karşı karşıyayız. Kanunlar ne için düzenlenir? Tabii ki sosyal bir ihtiyaca cevap vermek için kanunlar düzenlenir. Peki, temelde iş kanunları ne için yapılır? Elbette, çalışma hayatında istismarları önlemek; art niyetli işverenler karşısında, asgari düzenlemelerle, çalışanların haklarını ve hukuklarını korumak için yapılır. Peki, getirilmek istenen düzenleme sosyal bir ihtiyaca cevap veriyor mu? Bu kanun tasarısında sosyal taraflar dediğimiz sendikaların, meslek odalarının mutabakatı sağlanmış mıdır? Hayır, sağlanmamıştır. Bu tespiti biz gözlemledik ve önerimiz üzerine TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, TÜSİAD, MÜSİAD, Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Barolar Birliğinin görüşlerini komisyonlarda dinledik. Ayrıca, saydığım bu kuruluşlar yazılı olarak da düşüncelerini komisyonlarda ifade ettiler. Söz alan sendika ve STK temsilcileri bu tasarının ülkemizin çalışma hayatına fayda getirmeyeceğini, çalışma barışını ve toplumsal barışı bozacağını anlattılar. Komisyondaki sayın AKP'li üyeler de Sayın Bakan da bu konuşmalara şahit oldu.
Değerli milletvekilleri, bu düzenlemede toplumsal mutabakat yoktur. Şayet olsaydı, 24 Şubatta Komisyonda kabul edilen tasarı çoktan kanunlaşmıştı. 1 Mayıstan önce bu tasarının Meclis Genel Kuruluna getirilmemesi, bence AKP'nin ince bir düşüncesi. AKP Hükûmeti 1 Mayıs alanlarında toplumsal tepkinin artacağı endişesiyle 1 Mayıstan önce getirmedi; 1 Mayıs geçti, şimdi burada Meclisin huzuruna getiriyorlar.
Değerli milletvekilleri, üzülerek söylüyorum ki AKP Hükûmetlerinin çalışma hayatına, toplumsal barışa, iş barışına verebileceği bir şey olmadığı, aksine kaos yaratmak üzere kurulu bir siyaset anlayışı olduğu var. Bu işi ya bilerek yapıyorlar ya bilmeyerek yapıyorlar.
Size ilginç bir örnek vereceğim. Yalnız, vereceğim örnekte ismi geçen konfederasyon başkanının bir hatası yok. Çünkü, o sadece davete icabet etmiş. Bakın, önümüzdeki hafta yani 8 ile 11 Mayıs tarihleri arası Uluslararası İş Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası. Dolayısıyla, haftaya İstanbul'da bununla ilgili olarak Çalışma Bakanlığı bir konferans düzenliyor. Bu konferansta uluslararası kuruluşların çok değerli temsilcileri de var. Kapanış konuşmasını, sendikalar adına, MEMUR-SEN Genel Başkanı yapıyor. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, Sayın Başbakan konuşuyor, Sayın Çalışma Bakanı konuşuyor, açılışta Sayın TÜRK-İŞ Başkanı konuşuyor ve kapanışta MEMUR-SEN Genel Başkanı konuşuyor. Başta da söylediğim gibi, sorun MEMUR-SEN Genel Başkanının bu İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası'nda konuşması değil, onu eleştirmiyorum çünkü o davet edilmiştir, büyük bir konfederasyonun Genel Başkanıdır, elbette ki gelip orada konuşacaktır ama buradaki sorun: On dört yılda 17 bin işçinin iş cinayetlerinde katledildiği bir Türkiye'de hizmet sektöründe örgütlü Memur Sendikasının Genel Başkanının orada konuşması çalışma hayatına nasıl bakıldığının da ayrıca bir göstergesidir, buna işaret etmek için konuştum. Değerli milletvekilleri, bu yüzden bu anlayış çalışma barışını sağlayamaz; işte, bu anlayış işçilerin sorunlarını çözemez; işte, bu anlayış asla toplumsal barışı çözemez.
Değerli milletvekilleri, gömleğin düğmesini ters iliklemeye başladığımız zaman düşeceğimiz durumu hepimiz biliyoruz. Onun için, bu tasarı emeğin bir mal gibi alınıp satılmasını yasal hâle getiren bir düzenlemedir; bu tasarı Anayasa'nın 5, 48, 49 ve 55'inci maddelerine aykırıdır; bu tasarı 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2, 5, 7, 11, 12, 15, 17, 18, 19, 20, 21, 29'uncu maddeleriyle, kısıtlı da olsa, işçinin iş akdini feshe karşı koruyan haklarını ortadan kaldırmaktadır; bu tasarı çalışma yaşamının dengelerini bozacaktır; bu tasarı işçi simsarlığına yol açacaktır; bu tasarı işçinin sömürülmesine yol açacaktır; bu tasarıda işçiler istismar edilecektir; bu tasarı sendikal örgütlenmeyi engelleyecektir; bu tasarıda grev hakkının kullanımı engellenecektir; bu tasarıda iş güvencesi ortadan kalkacaktır; bu tasarıda "iş yeri" kavramı ortadan kalkacaktır; bu tasarıda emek meta hâline getirilecektir.
Değerli milletvekilleri, iş sadece gelir getiren bir uğraş değildir, iş aynı zamanda bireyin topluma aidiyetini sağlayan temel bir haktır. İşçi, yeri, yurdu, eşi, dostu belirli olması gereken sosyal bir varlıktır. Tasarıyla getirilen kiralık işçilik ise ücreti, sağlığı, sosyal güvenlik ve sendikal hakları güvence altında olmadan çalışmayı kabul etmek zorunda kalan işçidir. Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, dünyadaki deneyimler de kiralık işçi uygulamasının nasıl hızla yayıldığını ve kazanılmış tüm hakları nasıl gasbettiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ülkemizdeki sendikalaşmanın önündeki engeller ve yüksek kayıt dışılığın varlığını koruyan çalışma koşulları ortadayken, üstüne hiçbir somut gerekçe göstermeden, özel istihdam bürolarının getirilmesi çalışma yaşamına ciddi bir darbe olacaktır.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, bu yasa tasarısı özünde özel istihdam bürolarına işçi kiralama hakkıyla "uzaktan çalışma" adı altında evde çalışmaya ve turizm sektöründe denkleştirme süresinin uzatılmasına dair düzenlemeleri de içermektedir.
Yasa tasarısının gerekçesine baktığımız zaman, her üç düzenleme de özünde iş gücü piyasasına esneklik getirmektedir. Bunların güvenceli esneklik olduğu söylenmektedir. Böylelikle işsizliğin azaltılacağı, kayıt dışı çalışanların kayıt içine alınacağı, bu yolla istihdamın artacağı, firmaların büyüyeceği, üretimin artacağı, uluslararası rekabetin artacağı, Avrupa ülkeleriyle rekabet edilebileceği vurgulanmaktadır. Ama, tasarı incelendiğinde bu gerekçelerin hiçbirinin gerçekçi olmadığı da görülecektir.
Bu yasa tasarısı güvencesiz salt bir esneklik getirmektedir. Tasarıya baktığımız zaman, bu işçilerin iş güvencesi yoktur, işçinin istihdamının devam edeceğine ilişkin hiçbir düzenleme yoktur, istihdam güvencesi yoktur; işçilerin ücret, sosyal güvenlik hakları, genel sağlık sigortasına ilişkin düzenlemeler yoktur yani gelir güvencesi yoktur, sosyal güvencesi yoktur.
Değerli milletvekilleri, yılda geçici olarak dört ay çalışan bir işçinin normal emekli olabilmesi için çalışması gereken yıl altmış yıl yani 65 yaşını doldursa dahi bu kişi emekli olamayacak, kısmi aylıklı olabilmek için ise 5.400 gün şartını ancak kırk beş yıl sonra yerine getirebilecektir. Bu yasa tasarısı emekliliği bu işçiler için hayal hâline getirmektedir. Yasa tasarısı emekçileri ticari bir sözleşmenin konusu hâline getiriyor, bunların sendikalaşma hakkı, toplu sözleşme hakkı ne yazık ki yok. Bu yasa tasarısı işverenler için de tam bir esneklik sağlarken emekçiler için sıfır güvence üstüne kurulmuştur. Bu yasa söylendiği gibi güvenceli değil, güvencesiz esneklik getirmektedir.
Değerli milletvekilleri, "Bu düzenleme işsizliği önleyecek." deniliyor. Şimdi soruyorum size: Yeni yatırım yapılmazsa, yeni istihdam olanakları sağlanmazsa işsizlik azalır mı? Yeni fabrikalar açılacak ki istihdam artsın. İşsizliği azaltmak için yapılması gereken öncelikle yatırımları artırmaktır. Eğer siz ülkenizi sermaye için güvenilir olmaktan çıkarmışsanız; savaş ortamına, terör ortamına sokmuşsanız; sıfır sorundan bütün komşularla soruna dönüşmüşseniz ne yaparsanız yapın yabancı sermayeyi yatırım yapmaya ikna edemezsiniz.
Bakın, turizm sektöründe teşvik paketini açıkladınız. Bu, kapanan binlerce firmayı geri getirebilecek mi, turist gelecek mi? Bunlar belirsiz. İşte, turist bölgelerindeki işverenlerimizle yaptığımız konuşmalarda ne kadar zor durumlarda olduklarını kendileri de anlatıyorlar. Ama açık olan bir şey var: Dış politikanız nedeniyle ülkemiz turizmi açık bir biçimde çökmüştür. Bu nedenle sadece işçi haklarını törpüleyerek, her olayda "Hadi biraz daha esnetelim." diyerek bu sorunları çözemezsiniz. Bu tasarı çalışanlara çalışma mevzuatı gereğince verilmiş yasal hakları fiilen ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Var olan formel alanı daraltarak atipik istihdam alanlarını genişletmek uzun vadeli yapısal bir çözüm asla değildir.
Değerli milletvekilleri, çalışma hak ve özgürlüğünün korunması için işçinin iş yerinin belli olmasının, kuralsız çalıştırılmamasının mücadelesi esasen verilmelidir. Devletin koruyucu konumu ve sosyal devlet olması bunu gerektirir. Kiralık işçilik işsizliğe çare olmayacak, tam tersi iş gücünün sömürülmesine yol açacaktır. Yasa tasarısında belirtildiği gibi, Türkiye iş gücü piyasası katı bir piyasa değildir. Hâlihazırda, 4857 sayılı İş Kanunu'yla esnek çalışmanın neredeyse tamamı, tüm çalışma yaşamına girmiştir ve yasal bir çerçeveyle tanımlanmıştır. Bugün için gelinen noktada, yeni bir esnek çalışma ilişkisi yaratacak olan kiralık işçilik ile uzaktan çalışma, kamuoyu ve sosyal taraflarda tartışmaya açılmadan kanunlaştırılmaya çalışılmaktadır, hatta işçi sendikalarına bu şekliyle dayatılmıştır.
Gelelim kayıt dışılığı önlemeye. Bu yasa tasarının bir gerekçesi de kayıt dışılığı önlemek diye bahsediliyor. Değerli milletvekilleri, bütün dünyada kiralık işçilerin bir yılda ortalama çalıştıkları süre üç aydır, geri kalan dokuz ayda ise bu işçiler çalışmıyorlar. Bu durumda, bu insanlar yaşamak için kayıt dışı çalışmak zorunda kalıyorlar. Dolayısıyla, oradaki durum sadece istatistiklerde kayıt dışını azaltacağına dair bir söylem oluşturmaktadır.
"Mevsimlik tarım işçilerini, ev hizmetlerinde çalışanları kayıt altına alacağız." diyorsunuz. Devlet yönetmek, bakkal dükkânı yönetmeye benzemez. Yasalar yapboz tahtasına döndürülmemelidir, devletin kaynakları çarçur edilmemelidir. Bakın, 2011 yılında 6111 sayılı Kanun'la mevsimlik tarım işlerinde çalışanları esnaf yaptınız. Çalışma Bakanlığının öncülüğünde, birçok bakanlığın da katılımıyla mevsimlik tarım işçilerine yönelik büyük bir proje başlattınız; tarımda aracılık sistemini ve yönetmeliğini çıkarttınız. Devletin bütçesinden bu projeye büyük miktarda para aktardınız. Şimdi bunların ne sonuç verdiğini açıklamadan, başarılı olup olmadığının hesabını vermeden mevsimlik tarım işçilerini özel istihdam bürolarının inisiyatifine teslim ediyorsunuz. Zaten sömürülen mevsimlik tarım işçilerinin daha da fazla sömürülmesine zemin hazırlıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, peki, bu firmalar, daha ucuza çalışacak olan Suriyelileri çalıştırsa ne olacak? Bu durumda, sayısı yaklaşık 1 milyonu bulan tarım işçileri yapacak iş bile bulamayacaklar. O zaman bu insanlar ne yapacak? Bunun etki analizi yapıldı mı? Hayır. Biz bunu komisyonlarda da sorduk, bu yasanın etki analizinin yapılmadığını Sayın Bakan da orada ifade etmişti. Bu insanlar büyük kentlere gelecekler, kayıt dışı çalışmaya başlayacaklar, suç artacak. Gelmezlerse ne olacak? Güneydoğuda durum daha da vahim hâle gelecek, mafyalaşma artacak, kaçakçılık artacak. Buna ilişkin bir çözüm var mı? Ne yazık ki yok. Sosyal yardımlarla mı bu insanlara bakacaksınız? Zaten 22 milyon insanın sosyal yardımlarla yaşadığı bir ülke hâline geldik. Siz, Hükûmet olarak bunu azaltmak yerine çoğaltmayı tercih ediyorsunuz. Yanlış olan da esasen budur.
Değerli milletvekilleri, yasa tasarısının temel olarak getirdiği değişiklik, özel istihdam büroları eliyle kiralık işçilik ilişkisinin kurulabilmesinin yolunu açmaktır. Bir diğer deyişle, "modern işçilik simsarlığı" yeniden hayata geçirilmektedir. 20'nci yüzyılda işçileri korumak için yasaklanan, hatta Türkiye İş Bulma Kurumunun kurulmasının ana gerekçesi olan işçi simsarlığının önlenmesi gayesinden vazgeçilmektedir. Bu tasarı, yaklaşık 10 milyon kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiren çalışma yaşamının dengelerini altüst edecek bir niteliğe sahiptir.
Bakınız, bu tasarı, ilk defa gündeme gelen bir tasarı değildir. 2003 yılında çıkartılan İş Kanunu görüşmelerinde, bu Genel Kurulda yapılan görüşmelerde geri çekilen bir düzenlemedir. 2009 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ancak Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilen bir tasarıdır. 2015 yılında da Büyük Millet Meclisinden geçmiş ancak kadük hâle gelmiştir.
Sayın milletvekilleri, kiralık işçilik yasa tasarısı, söylendiği gibi çalışma yaşamını daha güzel, daha demokratik bir hâle getirmeyecektir. Bu tasarı, tıpkı bundan önce AKP tarafından çalışma yaşamında yapılan birçok yanlış düzenlemeye benzer bir şekilde kaosa neden olacaktır. Şimdi "Niye?" diye sorulacak?
Değerli milletvekilleri, bu tasarıda işçinin kiralama öncesinde ve sonrasında istihdamın devam edeceğine ilişkin hiçbir düzenleme yoktur. İşçi, iş buluncaya kadar veya kiralama işi bittiğinde özel istihdam firmasına döndüğünde çalışmaya hazır olmasına rağmen ücret alamayacaktır. Özel istihdam bürosuyla iş akdi askıya alınacaktır. İşçi, yaşamını idame ettirecek bir gelire kavuşmak için zorunlu olarak yine kayıt dışı alana geri dönecektir.
Söz konusu yasa tasarısıyla getirilen kiralık işçilik, açık bir biçimde Anayasa'nın birçok maddesine de aykırıdır. Dahası uluslararası sözleşmelere aykırı, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'na da aykırılık taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri, buradan tekrar uyarmayı bir görev biliyorum: Eğer bu hükümler, bu Meclisten bu şekilde geçerse Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilecektir. Bunun için açın 2009 yılında Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün veto gerekçesini okuyunuz. Ne yazık ki veto gerekçesinde belirtilen eleştirilerin hiçbirisi giderilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, işsizlik ve kayıt dışı ekonomi, ülkemiz açısından oldukça önemli sorunlardır, bu sorunların çözümünü herkes istemektedir. Eğer bu sorunların çözümü amaçlanıyorsa gelin işçi ve emekçi haklarını geri götürmekten vazgeçerek daha kalıcı ve daha yapıcı yasal düzenlemeler yapalım, buna olanağımız ve fırsatlarımız var.
Bakın, 4837 sayılı Türkiye İş ve İşçi Bulma Kurumunun Kuruluş Kanunu'nun gerekçesini açıp okuyunuz. 1946 yılında çıkartılan bu kanunun gerekçesi, açık bir biçimde neden bu aracılık işlerinin özel sektör eliyle yürütülmemesi gerektiğini belirtmektedir. İşçi simsarlığını önleme, işçileri ve işsizleri koruma, bu kurumun ortaya çıkışının ana nedenidir. Bugün de bu işlev, Anayasa ile devlete yüklenen görevlerden birisidir. Bu nedenle, yapılması gereken, Türkiye İş Kurumunu güçlendirmektir. İşsizliğin azaltılması ve kayıt dışılığı önlemek için gelin Türkiye İş Kurumunun yetki ve görevlerini geliştirelim, ortak mutabakatla yeni bir düzenleme yapalım. Bu anlayıştaki çalışmaya Cumhuriyet Halk Partisi olarak katkı yapmaya varız, hazırız.
Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı, sadece kiralık işçilikle ilgili de değildir, aynı zamanda "uzaktan çalışma" adı altında evde çalışmayı da düzenlemektedir. "Uzaktan çalışma" adı altında çalışma yaşamı daha esnek hâle getirilerek iş cinayetlerine davetiye çıkartılmaktadır. Uzaktan çalışma, aynı zamanda kuralsız, güvencesiz çalışmayı, aile emeğinin ve kadın, çocuk emeğinin sömürülmesini doğuracaktır. Ayrıca, kadınları evden çalışmaya ve eve mahkûm eden, kadınların çalışma hayatında görünür olmasını engelleyecek bir düzenlemedir.
Bakınız, bu çalışma biçiminin başka etkileri de çıkabilir. 4+4+4 sistemi nedeniyle okul hayatından uzaklaştırdığınız kızlarımız, buralarda korumasız ve güvencesiz bir şekilde çalışmak zorunda kalacaklardır, evlere kapatılacaklardır. Yine, getirilen bu düzenlemeyle, vakıflar ve benzeri yerlerde çocuklar çalıştırılabilir, bunların denetimleri de ne yazık ki yapılmayabilir ve bunlara yönelik bir önlem bile alınmamıştır.
Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla ilgili olarak üzerinde durmak istediğim son sorun ise tasarıya Komisyon görüşmeleri esnasında son dakikada eklenen, turizm sektöründe denkleştirme süresinin uzatılması konusudur. Siyasi iktidar milletvekillerince verilen bir önergeyle turizm sektöründe yer alan iş yerlerinde uygulanmak üzere İş Kanunu'nda düzenlenen iki aylık denkleştirme süresi dört aya çıkartılmıştır. Aynı zamanda, o iş yerinin toplu iş sözleşmesi yürürlükteyse mevcut durumdaki dört aylık süre altı aya kadar çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu maddenin yürürlüğe girmesi hâlinde ortaya çıkacak sonuç açıktır. Turizm sektöründe fazla çalışma hâlinde ödenen fazla çalışma ödenmeyecektir. Turizm sektöründe çalışanların sezon sonlarında yine iş bitimi ve sezon sonu gerekçesiyle iş akitleri sona erdirilecek ve askıya alınacaktır, sezon başlarında da yeniden kurulacaktır.
Değerli milletvekilleri, yani bir deyişle, bugün, yeni bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. İşçilere ve emekçilere meydanlarda açıklamalarınızla verdiğiniz vaatler yok sayılıyor. Onların aleyhine, sermayenin lehine düzenlemeler, sanki emekçilerin sendikalarını rahatlatacak şeylermiş gibi sunuluyor.
Gelin, burada yeni bir sorun, yeni bir kaos yaratmayın; gelin, bu yasa tasarısını geri çekin, çalışma yaşamını kaosa sürüklemeyin diyor, hepinizi bir kez daha sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)