| Konu: | Başbakan Binali Yıldırım tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun Programı'nın görüşülmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 93 |
| Tarih: | 27.05.2016 |
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
65'inci Hükûmetin programıyla ilgili görüşmeler sırasında burada görüşlerini bizlerle paylaşan ve görüşlerinden istifade ettiğimiz, katkı sunan bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Sözlerimin başında da -bugün tesadüf olarak 27 Mayısın yıl dönümünde, 27 Mayısta konuşuyoruz- Türkiye siyasi tarihinin o kara gününü, maalesef, lanetle, ibretle bir kere daha hatırlıyoruz; 27 Mayıs darbesinde milletin emeğini, milletin siyasi iradesini yok sayarak milletin canından çok sevdiği siyasi liderlerini darağacında şehit eden anlayışı, darbeci anlayışı, baskıcı anlayışı bir kere daha lanetliyoruz; Türkiye'nin bir daha o günlere geri dönmemesi için de yüce Meclisin, elinden geleni yapması gerektiğini bir kere daha ifade ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, aynı şekilde, 27 Mayıs darbesi sonrasında idam sehpasında şehit edilen Menderes'i, Zorlu'yu ve Polatkan'ı rahmetle, minnetle anıyoruz. Benden evvel değerli arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, bu memlekete her türlü hizmet yapmış olan bütün geçmişlerimizi de hayırla, minnetle, şükranla yâd ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; 65'inci Hükûmet, eğer bir isim koymak gerekirse, bir reform, atılım ve icraat hükûmetidir. Bu anlamda bu Hükûmet, geçmiş on dört yıllık süre içerisinde AK PARTİ hükûmetleri tarafından Türkiye'de yapılan değişimleri öncelikli olarak sistematik hâle getirmek, yani bunları dönüşüm süreçleri içerisinde tamamlayarak siyasi, ekonomik, toplumsal ve hukuki reformları sonlandırmak durumundadır. Bu çerçevede, bizler fâni insanlar olarak biliyoruz ki her birimiz, ülkeyi hangi seviyede yönetirsek yönetelim hepimiz fâni insanlarız. Yapmamız gereken, milletin üzerimizde olan hakkını yerine getirmek, bu ülkede demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla yerleştirmek ve millete hizmet yolundaki sistematik değişimleri, reformları kalıcı hâle getirerek siyasi partilerden, siyasi aktörlerden ve siyasi figürlerden bağımsız olarak kalıcı kılmaktır.
Bu çerçevede 65'inci Hükûmetin öncelikli hedefi, bu icraatlarını kalıcı hâle getirmek, sistematik olarak dönüşümleri sağlamak ve bunları Türkiye siyasetinin, Türkiye ekonomisinin geleceğine taşımaktır; bunu yapmak için de bir seferberlik ruhuyla hem siyaset kurumunu, siyaset kurumlarını hem bürokrasiyi hem de Türkiye siyasetini, ekonomisini ilgilendiren bütün çözüm ortaklarını bu 65'inci Hükûmetin Programı'nın bir paydaşı hâline getirmek ve bu anlamda bir seferberlik ruhuyla önümüzdeki süreyi, yani milletin bize 1 Kasımda vermiş olduğu süreyi en iyi şekilde kullanabilmektir.
Burada rakamlar da konuşuldu, ben rakamlara girmeyeceğim ancak şunu ifade etmek isterim, açık yüreklilikle ifade etmek isterim: Türkiye, geçtiğimiz on dört yılda ve altmış altı yıllık çok partili siyasi hayatımızda nice merhalelerden buralara kadar geldi. Büyük mesafeler alındı ama daha yapılacak çok işler var. Eğer futbol tabiriyle söylemek gerekirse, Birinci Lig'den play-offa çıktık ama henüz Süper Lig'e çıkmış vaziyette değiliz. İşte 65'inci Hükûmetin ana görevi, Türkiye'yi sizlerin de katkısıyla Süper Lig'e çıkarmak yani dünyanın 10 büyük ülkesinden birisi yapmaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Küme düşmeyin de Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Bu çerçevede, bu seferberlik ruhu içerisinde yapacağımız icraatlarımızda her gün, günü gününe neler yapacağımızı biliyoruz. Bu çerçevede, muhalefet partilerinden de gelecek yapıcı bütün tekliflere, bütün eleştirilere açık olduğumuzu ifade etmek isterim.
Değerli kardeşlerim, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye'nin 65'inci Hükûmetle ortaya koyacağı icraatlar, 5 ana direk üzerinde yükselmektedir. Bunlardan birincisi, ekonomide faz değişimini gerçekleştirmek. Türkiye ekonomisinde 2002 şartlarıyla kıyasladığımız zaman Türkiye'de makroekonomik istikrar bakımından büyük merhaleler aşılmıştır. Ancak, bir ülkenin dünyanın süper liginde olan bir ülke hâline gelebilmesi için, patentleriyle, markalarıyla, AR-GE'deki yatırımlarıyla, yüksek teknolojilerindeki markalarıyla dünyada rekabet edebilir hâle gelmesi gerekir. Bunun için de önümüzdeki dönemde, yani 65'inci Hükûmetin işbaşında olacağı dönemde, sadece makro istikrarı esas alan bir anlayışla değil, bu makro istikrarı mikro başarılarla sürdürecek bir performansı ortaya koymak zorundayız. Yani yatırımlarımızla, projelerimizle, havalimanlarımızla, deniz limanlarımızla, duble yollarımızla, duble tren yollarımızla Türkiye'de her alanda yatırımı kamu ve özel sektör bakımından ileriye götüreceğiz. Üç grup olarak düşünün: Birincisi, tabiri caizse, Türkiye'nin en üstünü, beynini oluşturan takım olarak göreceğimiz AR-GE'ye, patentlere ve markalara özel bir önem verdiğimizi...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - AR-GE'de on dört yılda 0,3 artmışsınız ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - ...bunun üzerinden Türkiye'nin uluslararası alanda rekabet gücünü artırmayı hedeflediğimizi ifade etmek isterim. Ayrıca, Türkiye ekonomisinin istihdam bakımından hâlâ yüzde 80'ini oluşturan, ekonomik büyüklük bakımından yüzde 65'ini oluşturan KOBİ'lerimize destek vermek de 65'inci Hükûmetin önceliklerinden birisidir. Bu çerçevede, toplumun dar gelirli kesimlerini, orta sınıfını da sadece sosyal yardımlar değil, güçlendirilmiş sosyal politikalar çerçevesinde ihmal etmeyen bir programla huzurunuza gelmiş bulunuyoruz.
Teferruatına girmeden, rakamlara boğmadan ifade etmek isterim ki 65'inci Hükûmetin ekonomi politikası, "Üreten Türkiye" sloganıyla özetlenebilir. Her tarafta üreten, her alanda üreten, toplumun bütün kesimlerinin bu üretimden pay aldığı güçlü bir Türkiye ekonomisini inşallah oluşturacağız ve böylece, az bahsedildiği ifade edilen 2023 hedeflerine, inşallah, 2023'e gelmeden ulaşmış olacağız.
ERHAN USTA (Samsun) - Hedefler nelerdir?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, terörün sona erdirilmesi, bu Hükûmetin ikinci önemli ayağıdır. Türkiye'de terör örgütleriyle 22 Temmuz 2015'ten itibaren devam eden bir mücadele var. Bir kardeşimiz, zannediyorum Bülent Bey, burada dedi ki: "Siz iktidara gelmeden evvel Türkiye'de terör sıfırdı." Değerli kardeşlerim, bu memlekette terörle kırk yıldır mücadele ediliyor. Terör artarak, azalarak ama maalesef bir şekilde her zaman dışarıdan destek alarak Türkiye'nin başına bela olmuştur. Türkiye'de on binlerce insanın ölmesine, Türkiye'de yine binlerce asker ve polisimizin şehit olmasına neden olan bir terör belasıyla karşı karşıyayız. Bu terör belasının Türkiye'ye maliyeti kırk yılda 1,5 trilyon dolar olmuştur. İnşallah, el birliğiyle, hep beraber, bir millet politikası olarak, terörü sona erdireceğiz ve terör örgütlerinin hepsini hareket edemez hâle getireceğiz. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kırk yıl önce de böyle söylüyorlardı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, şunu ifade etmek isterim: Ne oldu da 22 Temmuzdan sonra, düğmelerine basılmış bir şekilde Türkiye'de bütün terör örgütleri harekete geçirildi. IŞİD'inden DHKP-C'sine ya da PKK'sına kadar bütün terör örgütleri maalesef eş zamanlı olarak, biraz da bölgedeki, Orta Doğu'daki gelişmelerden cesaret alarak, biraz da kendilerine her platformda destek veren siyasi, ekonomik, lojistik, hatta ve hatta her alanda bunların ellerinden tutarak uluslararası alana çıkaranların destekleriyle 22 Temmuzdan sonra terör, Türkiye'nin üzerine abanmaya başladı. Terörle mücadele meselesi, milletimizin bugün ortak meselesi hâline gelmiştir. Terör örgütlerini sadece önde mücadele eden birkaç bin tane teröristten ibaret görmediğimizi bir kere daha açıklıkla ifade ediyorum. Terör örgütleriyle mücadele, terör örgütlerinin arkasındaki yerli ve yabancı ortaklarını da görmeyi, onlara karşı da eş zamanlı bir mücadeleyi gerçekleştirmeyi zorunlu kılıyor.
Bu çerçevede, bu mücadelede emeği geçen bütün kardeşlerimize, bütün güvenlik kuvvetlerimize yürekten teşekkür ediyoruz.
Ayrıca, bir büyük teşekkürü de özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da terör örgütüne destek vermeyen Kürt kardeşlerimiz hak ediyor, Kürt kardeşlerimiz ve bölge halkı hak ediyor. Bu anlamda, bu mücadelede bu desteği sağlayan halka da teşekkürü bir borç biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ayrıca, Türkiye'nin bu mücadelesinde zaman zaman terör örgütlerini de cesaretlendiren bir başka terör örgütüne de dikkat çekmek, herhâlde Hükûmet olarak vazifemizdir. Bu da "paralel devlet yapılanması" olarak isimlendirilen ve Türkiye'nin güvenlik stratejisinin bir parçası hâline gelen örgütlenmedir. Bu örgütlenme de Türkiye'de ve yurt dışında her imkânı kullanarak, elindeki bütün imkânları seferber ederek sadece Hükûmete karşı olmakla değil, aynı zamanda Türkiye'nin karşısında kim varsa ona destek olmakla Türkiye'nin aleyhine çalışmaktadır. Bu örgütle mücadele, bütün yasal imkânlar çerçevesinde sonuna kadar gidecek ve inşallah bu mücadeleyi başarıyla neticelendireceğiz.
Değerli kardeşlerim, Türkiye'de 65'inci Hükûmetin üzerinde yükseldiği üçüncü büyük direk, üçüncü büyük alan, hukuki ve siyasi reformların tamamlanmasıdır. Şimdi, belki yine tartışma olacak ama bu hukuki ve siyasi reformların gerçekleşmesi, Türkiye siyasetinin ve Türk toplumunun daha ileriye gitmesi için zorunludur çünkü Türkiye'nin üzerine giydirilen bu siyasal sistem -rejim demiyorum, dikkatinizi çekerim- bu milletin üstüne dar gelen bir deli gömleği gibidir. Bu siyasal sistem, Anayasa'sıyla, Siyasi Partiler Yasası'yla, Meclis İçtüzüğü'yle ve diğer bütün antidemokratik yasalarıyla, önce 1960 darbesinin, arkasından geliştirilerek 1980 darbesinin Türkiye'ye hediyesidir. Türkiye, bu deli gömleğinden kurtulmak durumundadır. Bu millet, eninde sonunda bu deli gömleğini üstünden çıkaracak ve çöp tenekesine atmayı inşallah başaracaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli kardeşlerim, onun için, biz, 65'inci Hükûmet olarak 1 Kasımda halkımıza verdiğimiz sözün ve 1 Kasım seçiminde halkın bize verdiği desteğin bir sonucu olarak, Türkiye'de bu hukuki, siyasi reformları gerçekleştirmeyi Hükûmetin en temel sorumluluklarından birisi olarak görüyoruz.
Evet, Türkiye'de yeni bir anayasa yapacağız. Bu yeni anayasayı yapmak, sadece AK PARTİ Grubunun ya da sadece 65'inci Cumhuriyet Hükûmetinin, kendisini bağladığı bir vazife ve sorumluluk değildir; bu, aynı zamanda yüce Parlamentonun bir görevidir. Türkiye yeni bir anayasa yapacaktır; sivil, demokratik, katılımcı, çoğulcu yeni bir anayasa yapacaktır. Bu anayasayı yaparken Türkiye'de bütün siyasal kanatların bu sürece katkı sunması için üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getirdiğimizi de hepiniz biliyorsunuz, şahitsiniz.
Değerli kardeşlerim, anayasalar, bir partinin anayasası olmaz, eyvallah, ama anayasalar konuşulmaya başlandığı zaman, "Bu Anayasa'yı ancak kanla değiştirirsiniz." anlamına gelen sözleri söylemek de asla demokratik anlayışla, demokratik teamülle bağdaşmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Eğer, bugün burada konuşulmasaydı, söylenmeseydi söylemeyecektim, ama cümle aynen şöyledir: "Anayasa değişimine, sizin istediğiniz Anayasa değişimine Cumhuriyet Halk Partisi asla imkân vermeyecektir." Cümle aynen böyle. Allah aşkına, bu cümle ne demek? Anayasa değişikliğine imkân verecek olan yer Cumhuriyet Halk Partisi Grubu değil, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Anayasa değişikliğini isteyen, bu talebi dile getiren vatandaşlarımızdır. Tartışırız; sizler de teklifinizi getirirsiniz, bizler de teklifimizi getiririz, 2 partimiz daha var, onlar da tekliflerini getirir; uzlaşma masasında uzlaşırız uzlaşamayız, 330'u buluruz, millete gideriz, 367'yi buluruz ama Anayasa'nın tartışıldığı yerde, "Bunu asla yapamazsınız." demek, millet iradesine saygısızlıktır, millet iradesini anlayamamaktır; hele hele Anayasa değişikliği gibi Türkiye'nin hukuki reformlarının bir parçası olan konuda, söz açılmışken konuyu dönüp dolaştırıp bir türlü kana getirmek, asla kabul edilemeyecek bir husustur.
Değerli kardeşlerim, bu çerçevede, Türkiye, inşallah siyasi ve hukuki reformlarını tamamlayacaktır. Bu anlamda, sadece Anayasa değişikliği değil, Mecliste bu Anayasa değişikliğiyle birlikte diğer yasaların da demokratikleştirilmesi için Hükûmet olarak, sizlerin desteğine müracaat edeceğiz. Bu Meclis, inşallah, yeni bir iç tüzük yapacaktır; bu Meclis, yeni ve demokratik bir siyasi partiler yasası yapacaktır; bu Meclis, seçim yasası yapacaktır ve inşallah Türkiye, siyasal sistemini de kuvvetlendirmiş bir şekilde, bu süreçten geçecektir.
Evet, biz AK PARTİ olarak başkanlık sistemini söylüyoruz. Bu, milletle seçim sırasında yaptığımız taahhüdün, milletle olan vaatleşmemizin bir parçasıdır. Başkanlık sisteminin anayasal reform sürecinin sadece bir parçası olduğunu söylüyoruz. Sadece onu alıp bütün anayasal reform sürecimizin aslı esası bundan ibaretmiş gibi tartışma yürütmeyi asla doğru bulmuyoruz. Türkiye'de etkin bir yürütmenin sağlanabilmesini, Türkiye'de yargı reformunun yapılabilmesini, büyük bir denge mekanizması kurularak vatandaşın iradesinin siyasal sistemde daha etkin temsil edilmesini istemekten daha doğal ne olabilir?
Bu çerçevede, inşallah AK PARTİ Grubu, sizlerin de -zaten Anayasa oylamasında, biliyorsunuz, grup kararı yok- destekleriyle Türkiye'ye yakışır yeni bir anayasa yapmayı sağlayacak ve Türkiye, yeni bir anayasayla yoluna devam edecektir.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmet programımızın beşinci temel direği...
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Dört, dört.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Dördüncü temel direği, toplumsal bütünlüğün sağlanmasıdır.
Eyvallah, teşekkür ederim Engin Bey.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yapıcı muhalefet.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Evet, böylece güzel bir yapıcı muhalefet örneği. Çok teşekkür ediyoruz size. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Toplumsal bütünlüğün sağlanması da 65'inci Hükûmetin temel borçlarından birisidir. Neyi kastediyorum? Dış politikayla ilgili alanda da arkadaşlarımız konuştu. Değerli arkadaşlarım, bölgemizde bir oyun oynanıyor. Irak'ın işgaliyle başlayan süreçle birlikte bölgede, maalesef, halklar, temel bazı fay hatları üzerinden birbirlerine düşman hâle getirilmeye çalışılıyor. Bir taraftan etnik kimlikler, bir taraftan mezhep kimlikleri üzerinden bu bölgede, önce ülkeler birbirine, ardından da aynı ülke içerisinde milletler birbirine düşürülüyor. Bu oyuna asla gelmeyeceğiz. Bu memlekette hiçbir vatandaşımızı bir diğerinden ayırt edecek ne etnik ayrımcılık üzerinden ne mezhep ayrımcılığı üzerinden Türkiye'nin bölünmesine müsaade etmeyeceğiz, bu konudaki politikalara millet olarak fırsat vermeyeceğiz. Bu anlamda, toplumsal bütünlüğün sağlanması önündeki atılması gereken adımların hepsini atacağız ve vatandaşlarımızın her biri, kimliği ne olursa olsun, kendisini hangi toplumsal kesime ait hissediyor olursa olsun özgür ve eşit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hissedecek ve bu ülkenin esas sahiplerinden birisi olarak kendisini kabul edecektir.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmet programımızın beşinci ana direği ise dış politikada sorunların çözümüne ilişkin müzakere ve karşılıklı rızaya dayalı yeni perspektiflerin ortaya konulmasıdır. Bu çerçevede ele aldığımız 65'inci Hükûmet Programı'mız, 2023 hedeflerine giden yolu kısaltan, hızlandıran, icracı bir Hükûmet programıdır. Reform ve icraatlarımızın aslında, esasında insan odaklı bir anlayış vardır. Yatırım, istihdam, üretimi önceleyen bir anlayışla toplumsal refahın sağlanmasını, refahın adil bir şekilde paylaşılmasını öngören bir Türkiye hedefi vardır. Bu hedefe hizmet etmek için 6 temel çalışma alanında Hükûmetimiz çalışmalarını sürdürecektir. Bunlardan birincisi: Demokrasi ve adalet alanındaki atılacak adımlar. İkincisi: Eğitim alanında atılacak adımlar. Üçüncüsü: Reel ekonomi alanında atılacak adımlar ve bu alanda yapılacak köklü değişimlerle Türkiye ekonomisinde hızlı bir faz değişiminin sağlanması. Bunu sağlamak için öncelikli dönüşüm programlarımızın tatbik edilmesi ve bu çerçevede kamu maliyesi ve kamu yönetimi alanındaki adımlarımızın hızlı bir şekilde atılmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmet programımızın teferruatına girmeyeceğim ancak sadece ekonomi ve -eğer vakit kalırsa- dış politika alanındaki bazı konuları sizlerle paylaşmak isterim.
Türkiye, ekonomide 2023 hedeflerine ulaşabilmek, demin ifade ettiğim tabirle süper lige çıkabilmek için yüzde 5'in üzerinde bir büyüme hedefini tutturmak durumundadır. Dolayısıyla, Türkiye'nin büyümesinde maceracı olmayan, ama asla büyüme hedefleri bakımından da herhangi bir şekilde kısıtlamaya gitmeden üretim üzerinden büyüyen güçlü bir Türkiye ekonomisini hedef olarak kendimize koymuş bulunuyoruz. Bunun için Türkiye, orta-üst gelir grubundan, inşallah 65'inci Hükûmetin görev süresi dolduğunda üst gelir grubuna çıkacak, ayrıca insani gelişmişlik bakımından da dünyanın en üst düzey ülkeleri arasında yerini alacaktır.
Değerli kardeşlerim, değerli milletvekili arkadaşlarım; bunun için Türkiye'nin ekonomide vazgeçemeyeceği önceliklerden birisi, kalkınma stratejimizi dördüncü sanayi devrimini ıskalamayacak şekilde gerçekleştirmektir. Türkiye, bu anlamda, nitelikli istihdamı oluşturabilecek, nitelikli üretimi ortaya koyabilecek ve inşallah, yüksek teknolojiye sahip yurt içi üretimi artıracak ve bunların da ithalata bağımlılığını azaltacaktır.
Ayrıca, imalat sanayisinin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payının azaltılması ve yapısal dönüşümün sağlanması temel önceliğimiz olacaktır.
Yeni bir sanayileşme politikası, 65'inci Hükûmetin önceliklerinden birisidir. Yerli ve millî sanayiyi güçlendireceğiz. Türkiye, bu anlamda, endüstri 4.0 yaklaşımıyla, bu yaklaşımla uyumlu sanayinin hızlandırılmasını sağlayacaktır, bunun öneminin farkındadır.
Bütün bunları yaparken Türkiye, yatırımcıya her türlü kolaylığı sağlayacak, yerli ve yabancı yatırımcının Türkiye'de yatırımlarının hızlı ve kolay bir şekilde yapılabilmesi için her türlü imkânını seferber edecektir. Dolayısıyla, Türkiye'deki Yatırım Ajansının daha etkin bir hâle getirilmesi, Yatırım Ajansının etkinliği üzerinden yabancı sermayenin doğrudan yatırım olarak çekilmesi öncelikli hedeflerimizden birisidir. Ayrıca, yabancı yatırımcıya sağlayacağımız yatırım kolaylıklarının hepsini yerli yatırımcılarımıza da sağlayacağız. Bir kere daha ifade etmek istiyorum: Kim yatırım yapmak istiyorsa yatırım yapmak isteyenin önüne turkuaz halıları sererek onların yolunu açacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ayrıca, Türkiye'nin dünyayla ekonomik anlamda bağlarının kuvvetlendirilebilmesi için Avrupa Birliği entegrasyonuna önem vereceğiz. Ancak burada da ifade edildi, Türkiye olarak biz, Avrupa Birliği entegrasyonuna önem veriyoruz. Örnek olarak mülteci anlaşması üzerinden Türkiye'nin Schengen vizesi alabilmesi için 64'üncü Hükûmet döneminde Türkiye'nin atması gereken adımların hepsi atıldı. Ancak Avrupa Birliği hedefimiz var diye Avrupa Birliğinin ortaya koyduğu mazeretleri -hadi şöyle ifade edeyim- çoğu zaman mızıkçı bir şekilde ortaya koyduğu mazeretleri de dinleyecek değiliz. Biz, Türkiye olarak üzerimize düşen sorumlulukları yerine getiriyoruz.
Bir arkadaşımız, muhalefetten, ifade etti; birileri "Üç bin sene sonra Türkiye Avrupa Birliğine girer." diyorsa; bu, bizim ayıbımız değil, bunu söyleyenlerin ayıbıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama, burada, yirmi otuz yıl akademik olarak da Avrupa Birliğiyle uğraşmış birisi olarak söyleyeyim, Türkiye'ye üç bin yıl sonra Avrupa Birliğinin kapılarını gösterenlere şu soruyu da sormak hakkımızdır: "Acaba otuz sene sonra bugünkü Avrupa Birliği ne hâlde ne olacak? Siz önce Avrupa Birliğinin otuz sene sonraki hâlini düzeltmeyi başarın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, Avrupa Birliği hedefine, bu anlamda, özellikle vize serbestisi konusundaki sözlerimize bağlıyız. Ama, kusura bakmayın, bu sözlerimize bağlı olduğumuz, Türkiye'nin sadece Avrupa Birliğine muhtaç olduğu anlamına gelmez. Türkiye, dünyada dünyanın bütün bölgeleriyle ilişki kurabilecek çok az ülkeden birisidir. Biz, eş zamanlı olarak dünyanın birçok bölgesindeki ticari ve siyasi oluşumlarla irtibatı olan ve bu anlaşmaların içerisinde yer alan bir ülkeyiz. Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'yle, Türk dünyasıyla, İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleriyle, Balkan Paktı üyeleriyle, Karadeniz Ekonomik İşbirliği üyeleriyle ve dünyanın başka ülkeleriyle Afrika ve Latin Amerika ülkeleriyle eş zamanlı olarak ilişkilerini sürdüren bir ülkedir.
Evet, dünyada çoktan ekonomik savaşın başladığını, dünyada çoktan ekonomik kutuplaşmaların başladığını biliyor ve gayet iyi takip ediyoruz. Türkiye, sadece önümüze sürülen mecburi istikametlerde yürümek mecburiyetinde değildir. Bu çerçevede, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimize devam ederken çok taraflı olarak, diğer bütün ilişkilerimizin, finansal, iktisadi ve siyasi ilişkilerimizin de öneminin farkındayız. Avrupa Birliği ilişkileri ve TTIP gibi ekonomik bloklaşmalardaki entegrasyonların ortaya çıkmasının, Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini giderebilmek için de her türlü çalışmayı, her türlü gayreti ortaya koyuyoruz.
Değerli kardeşlerim, Türkiye'nin mal ihracatında dünyadaki ticaretten aldığı payın mutlaka çok ileriye götürülmesi lazım. Türkiye'nin dünyadaki mal ticaretinden payının yüzde 1,5'a çıkmasını hedefledik ve inşallah bu istikamette yolumuza devam edeceğiz.
Ayrıca, evet birçok arkadaşım ifade etti, Türkiye'nin bir tasarruf açığı var, bunu biliyoruz. Bu tasarruf açığının kapatılabilmesi için hem içerdeki tasarrufların artırılma tedbirlerini ortaya koyacağız hem de özellikle KOBİ'ler başta olmak üzere, yatırımcılarımızın finansman desteklerinin artırılması için yeni finansal enstrümanları da geliştireceğiz. Bu çerçevede, Türkiye'de yenilikçi finansal politikaların ortaya konulması, yurt dışından çekilecek olan finansman imkânlarıyla Türkiye'deki finansal derinliğin artırılması ve özellikle yaygın finansman yöntemleriyle yeni finansman alanlarının açılarak milletimizin, bu anlamda yatırımcımızın soluk alması da gerçekten sağlanacaktır. Türkiye, bütün bunları yaparken mali disiplinden asla taviz vermeden ama Türkiye'nin ileriye gitmesini sağlayacak olan üretim devrimini de gerçekleştirecek bir iradeyi ortaya koyacaktır.
Kamu sermayeli kuruluşlarımız, açık, şeffaf ve hesap verebilir bir yapıda çalışmalarını sağlayacaktır. Yurt dışı tasarrufları sadece artırmakla kalmayacak, bunları üretken alanlarda Türkiye'nin hızlı bir biçimde büyümesini sağlayacak katma değeri yüksek alanlara da yönelteceğiz. Ayrıca, altın bankacılığı başta olmak üzere altın şeklinde tutulan tasarrufların da Türkiye ekonomisine kazandırılması için her türlü imkânı seferber edeceğiz.
Yine, Türkiye'nin ekonomisine can verecek olan GAP gibi, DAP gibi, DOKAP gibi ve KOP gibi projelerin en kısa zamanda son noktaya gelmesi için imkânlarımızı seferber edeceğiz. Yapılacak olan yatırımlarda sadece kamu kaynaklarının değil, kamu-özel sektör iş birliği yöntemlerinin kullanılarak da bu yatırımların kısa bir süre içerisinde ve düşük maliyetlerde yapılmasını sağlayacağız. Ayrıca, iş ve yatırım ortamının geliştirilmesine dönük çalışmalarımızı da kesintisiz bir şekilde sürdüreceğiz. Bu alandan sorumlu olarak da bir Başbakan yardımcımız iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili alanlarda çalışmalara riyaset edecektir, çalışmaları gözetecektir.
Diğer konuları geçiyorum, ancak, müsaade ederseniz -on dakikaya yakın bir süre kaldı- ortaya konulan bazı eleştiriler vardı, bunları da ifade etmek isterim.
Dış politikayla da ilgili şunu söylemek isterim: Değerli kardeşlerim, Türkiye, dış politikada -dediğim gibi- çok farklı yerlerle irtibata geçebilecek, çok farklı siyasal ve ekonomik merkezlerle ilişkisi olan bir ülkedir. Bu anlamda, Türkiye, dış politikasındaki çeşitliliği çoğaltacak ve Türkiye'nin bu alandaki imkânlarını artıracak adımları da atacaktır.
Şunu açıkça ve iftiharla ifade etmek isterim: Sadece geçtiğimiz dönem içerisinde, Türkiye, küresel ölçekte çok önemli uluslararası toplantılara ev sahipliği yaptı. G20 Zirvesi'ni Antalya'da yaptık, İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi'ni İstanbul'da yaptık. Yine, geçtiğimiz hafta, Dünya İnsani Zirvesi'ni İstanbul'da yaptık. Yine, bu hafta sonunda, inşallah, Türkiye'de, En Az Gelişmiş Ülkeler Toplantısı'na ev sahipliği yapacağız. Ayrıca, tarımda EXPO gibi önemli uluslararası toplantıları, uluslararası organizasyonları da ifade etmek isterim.
Şunu söylemek istiyorum: Türkiye, artık, dünyadaki uluslararası büyük toplantılara başarıyla ev sahipliği yapabilecek ve bu toplantılarda öncülük yapabilecek bir seviyeye gelmiştir. Türkiye'nin dış politikasındaki bu çeşitlilik aslında bizim bu imkânlarımızı ortaya koyan en önemli nedenlerden birisidir.
Değerli arkadaşlarım, müsaade ederseniz, konuşan arkadaşlardan birkaç tanesine -çok kısa notlar olarak- cevap vermek isterim. Vaktim inşallah yeter.
Eğitim bütçesiyle ilgili konuşuldu, Ahmet Bey söyledi. Sadece rakam olarak söyleyeyim, eğitim bütçesinin genel yönetim bütçesi içerisindeki payı 2002 yılında 9,4; 2016 yılında 19,2'dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2002 öncesinde eğitim harcamaları belli bir seviyedeydi ve biliyorsunuz, mesela, Millî Savunma Bakanlığının bütçesi Eğitim Bakanlığının bütçesinden daha öndeydi, şimdi bu anlamda 19,2'ye gelmiş. Ayrıca, eğitim bütçesinin gayrisafi yurt içi hasıladaki payı ise yüzde 3,2'den yüzde 5'e kadar çıkmış.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bütçe mi, gerçekleşen mi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yatırım bütçesini söyleyin Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Yatırım bütçesi bu, gerçekleşen bundan daha fazla. Onların detayları var, isterseniz veririz, detayları var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Gerçekleşen üzerinden söyledi rakamları da, onun için.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Şimdi, bir arkadaşımız -zannediyorum burada yok, Bülent Bey mi söylemişti bilmiyorum veya Erhan Bey söylemişti- dedi ki: "Hangi reformlar? Şu reformlardan bir bahsedin." Birkaç tanesini sizlerle paylaşmak isterim. Birincisi AR-GE reformu. Türkiye'de 2002'de AR-GE'nin gayrisafi yurt içi hasıladaki payı yüzde 0,5'ti, 2 kat artarak bu AR-GE reformu sayesinde yüzde 1'e gelmiştir. Çok mudur? Değildir. Bunu söylerseniz ben de katılıyorum.
ERHAN USTA (Samsun) - Değildir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - 0,7'den 1'e geldi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Türkiye'nin 1 değil, Türkiye'nin 3'lere, 4'lere, 5'lere çıkması lazım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - On dört senede 0,3 arttı Sayın Bakan.
ERHAN USTA (Samsun) - Çok ayıp Sayın Bakan, hiç yakışmıyor, hiç yakışmıyor! Reform diye bula bula bunu buldunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Sosyal güvenlik reformunda mali sürdürülebilirlik bakımından genel kamu açığı sıfıra getirilmiştir.
ERHAN USTA (Samsun) - "103 milyar TL'dir sosyal güvenlik açığı." diyor Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - İş gücü piyasalarındaki reformlarla 2007 ile 2015 arasında 7 milyon ilave istihdam oluşturulmuştur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Bakana IMF'nin borcunu öderken ne kadar borç aldınız onu da söyler misiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Tarımda arazi bölünmesini önleyen reformlar gerçekleştirilmiştir. Bütün bunları sayabiliriz, bunlar aklımıza gelenlerden birkaç tanesi.
OKTAY VURAL (İzmir) - Yok, reform yok, bunlar reform değil efendim. Ne vergide ne harcamada...
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu mezhebî çatışmalar, mezhep meseleleri de gündeme geldi. Evet, doğru, demin de ifade ettim, Türkiye'mizin merkezinde bulunduğu bu Orta Doğu coğrafyasında birileri hem etnik kavgaları körüklemek istiyor hem mezhep ayrışmaları üzerinden halkı birbirine düşürmek istiyor. Bunun sonucu olarak bir taraftan işgallerle, diğer taraftan da bu tür politikaların sonucu olarak ortaya El Kaide gibi, IŞİD gibi birtakım cani terör örgütleri, küresel terör "network"leri çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, öncelikli olarak -sadece vaktim olmadığı için söylemeyeceğim, teferruatını sonra konuşuruz- El Kaide'yi, IŞİD'i, hepsini, bunları tartışıyoruz. Bütün dünya seferber olmuş, bir İngiliz anahtarı gibi her kapıyı açan karanlık bir örgüt olan IŞİD'le mücadele etmek için seferber olmuş ama ne hikmetse bütün dünya bütün ordularını seferber ederek bu örgütle mücadele edemiyor.
Değerli arkadaşlar, IŞİD'in teolojisini anlamadan, IŞİD'in teolojisinin panzehrini ortaya koymadan IŞİD'le mücadelede bir ayak mutlaka topal kalır. IŞİD'le mücadelenin teolojisi, panzehri bu topraklardır; Anadolu topraklarıdır, Rumeli topraklarıdır. Ta, bundan asırlar evvel Horasan'dan, Fergana Vadisi'nden Hoca Ahmet Yesevilerle, Yusuf Hemedanîlerle, ondan sonra Anadolu topraklarında Hacı Bektaş Velilerle, Hacı Bayram Velilerle gelip, Rumeli'ye kadar gelen, insanı sevmeyi hayatın merkezine alan, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." diyen anlayıştır. Bu anlayışı bütün alanlarda hep beraber yeniden ortaya koyabilmek hepimizin boynunun borcudur. Bunun için, değerli arkadaşlarım, bunun panzehri bu topraklardır, Anadolu'daki İslam geleneğidir. Anadolu'daki İslam geleneğinin bugünün şartları içerisinde...
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Doğru, doğru, da onu Vahabileştirmeye çalışmayın. Doğru, doğru, tebrik ederim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Eyvallah, bunu hep beraber inşa edeceğiz.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Onu Vahabileştirmeye çalışmayın, o kültürü yerleştirmeyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Nereye bakacağız, yönümüzü nereye çevireceğiz?
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Başkanlığa çevireceğiz (!)
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, biz yönümüzü bütün dünyaya çevireceğiz, biz yönümüzü bütün gönül coğrafyamıza çevireceğiz. Gönül coğrafyamızın neresinde kim varsa bunların, bütün mağdurların, mazlumların hepsine, yönümüzü oraya çevireceğiz ama bileceğiz ki kökümüz bu coğrafyadır, kökümüz bu topraklardır, Anadolu ve Rumeli topraklarıdır. Buradaki bu kültürel birikimimizi de inşallah bütün dünyayla paylaşacağız.
Yine, donör ülke meselesi... Donör sadece "verici" demek değil, donör aynı zamanda "hayırsever" manasında kullanılan bir sözdür, "hayır sahibi" manasında kullanılan bir sözdür.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Yani, Yunanistan'a hayır için mi verdiniz 16 tane adayı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Bakın Bülent Bey, Türkiye'nin dünyadaki donör ülkelerden birisi olmasından sizin de sevinmeniz lazım.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Adaları vermeden olsa sevineceğim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Adalar meselesini bir arkadaşımız söyledi, adalar meselesini bir oturumda açalım istiyorsanız.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - O Balkan Harbi'ne gitmeyin, 2004'ü söylüyorum, 2004'ü.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Eyvallah, adaları başka bir oturumda açarız ama donör ülke meselesi şudur: Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, İnsani Zirve'yi yaptık İstanbul'da.
ERHAN USTA (Samsun) - 400 milyar dolar borcumuz var, caka satıyorsunuz orada burada!
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Herkes geliyor, bizim bu Schengen vizesi konuşulurken "Ya, Türkiye olarak ne güzel yapıyorsunuz, 3 milyon Suriyeliyi aldınız, aferin." falan, sırtımızı sıvazlıyorlar. Hadi buyurun, siz de bir yerinden tutun. Hadi siz de dünyadaki bu mülteci sorununa karınca kararınca biraz katkıda bulunun. Siz de dünyadaki bu büyük, devasa insani sorunları çözmek için omuz verin. Seyrediyorlar, akıl veriyorlar, zaman zaman da bunun üzerinden bizi terbiye etmeye çalışıyorlar. Ancak biz de diyoruz ki: Hadi bakalım, UNHCR diye bir kuruluşunuz var, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, her ülke kendi payına göre buraya katkıda bulunsun. Bu Yüksek Komiserlik bize de geliyor, konuşuyoruz, iyi işler de yapıyorlar, paraları yok. Adamlar bakıyorlar, sadece bir ofis. Hadi bakalım, bu kadar zengin ülke, siz de buraya bir fon oluşturun ve oluşturduğunuz bu fonla, gayrisafi millî hasılanız oranında oluşturduğunuz bu fonla dünyadaki bu sorunları çözelim. İftiharla söylüyorum, donör ülke olmaktan da bu anlamda iftihar ettiğimi ifade etmek istiyorum. Türkiye, 2014 yılı rakamları itibarıyla, nominal değer bakımından dünyada, insani yardımlar ve kalkınma yardımlarında dünya 3'üncüsü, gayrisafi millî hasıla bakımından dünya 1'incisi olan bir ülkedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu anlamda, değerli arkadaşlarım, biz Türkiye'nin -bazıları da "güçlü Türkiye" lafından biraz alınıyorlar- güçlü olmasını tabii ki vatandaşımızın hayat standardının yükselmesi için istiyoruz. Türkiye'nin güçlü olmasını, Türkiye'nin yerli, millî üretime sahip, çok üreten ve rekabet eden bir ülke olması için istiyoruz. Türkiye'nin güçlü olmasını, kendisine karşı yönelmiş olan tehditleri savunabilecek bir imkâna sahip olması için istiyoruz. Ama, bizim güçlü Türkiye'den kastımız sadece ekonomik olarak güçlü, sadece askerî olarak güçlü bir Türkiye değildir. Bizim güçlü Türkiye'den anladığımız, 79 milyon yurttaşımızın her birinin bu memleketin esas sahibi olarak kendisini gördüğü, herkesin özgür olduğu, herkesin kendi inançlarını, yaşayışlarını açıkça ortaya koyduğu bir Türkiye'dir. Güçlü bir Türkiye'yi istememizin nedeni, sadece vatandaşlarımızın da güçlü olması değildir. Biz, güçlü bir Türkiye'nin olmasını, Afrika'dan Asya'nın içlerine kadar, Mezopotamya'dan Afrika'nın güneyine kadar çok geniş bir coğrafyada, gönül coğrafyamızdaki bütün insanlarımızın, bütün hepsinin güçlü olması için istiyoruz. Bu istikamette Türkiye yoluna devam ediyor.
İçeride tartışacağız, içeride birbirimize makul sınırlar içerisinde her türlü sözü söyleyeceğiz. Siyaset, karşısındaki yok etme sanatı değildir; siyaset, karşısındakini düşman bilme sanatı değildir. Siyaset, karşısındakiyle beraber, taban tabana zıt olsa da aynı istikamete Türkiye'yi götürme meselesidir. Türkiye'yi bu hedefle, 65'inci Hükûmetin hedefleriyle 2023 hedeflerine inşallah hep beraber taşıyacağız. Eksik bıraktığımız yer varsa, doğru bir söz söylerseniz başımızın üstüne. Bazı görüşlerde aramızda Parlamentoda anlaşamazsak millete gideriz, millet ne karar verirse başımızın üstüne.
Şimdi, bakın, son olarak onu söyleyeyim, yine oraya geleceği için iş: Başkanlık sistemi. Biz bunun böyle olmasını söylüyoruz, AK PARTİ Grubu böyle olmasını istiyor. Millete gideriz, millet neye karar verirse milletin dediğinden başka hiçbir sözü asla kabul etmeyiz. Ama, demokraside şunu da asla kabul etmez ve prim vermeyiz: "Bizim alışkanlıklarımız, bizim bildiklerimiz, bize dayatılanlar, sınır olarak önümüze konulanlar, bunlar doğrudur, bunlardan başka doğrulara prim vermeyiz." derseniz, kusura bakmayın, o doğrular herkesin kendisine kalsın, o doğrularınızla baş başa kalın. Bizse bize taban tabana zıt olan bir görüş milletin iradesinden çıkar ortaya gelirse "..."(x) başımızın üstüne koyar kabul ederiz. Artık bu memlekette...
Değerli kardeşlerim, son söz: 27 Mayıstayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, bir dakika daha talep ediyoruz.
BAŞKAN - Efendim, iki dakikada toparlar mısınız lütfen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - 27 Mayısın yıl dönümündeyiz. Burada çoğu arkadaş -genç arkadaşlarımız var- bir kısmını görmedi. Ben de 27 Mayısı görmeyenlerdenim. 12 Martı çocukluğumuzda hatırlıyoruz. 12 Eylülü yaşadık, 28 Şubatı yaşadık, 27 Nisanı yaşadık, 17-25 Aralığı yaşadık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - 4 Mayıs...
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Bunları yaşadık.
Değerli kardeşlerim, Türkiye'de artık bunlar geride kalacak. Hepimiz şu alışkanlığı edineceğiz: Sandıktan bana en zıt fikir çıksa da o fikre saygı duyarım.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Güzel.
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Sandıktan çıkan millet iradesini bir türlü gölgeleyecek, "Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir." diyecek...
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - 7 Haziran gibi!
BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - ...ya da demokratik olarak milletin ortaya koyduğu tercihleri aşağılayacak hiçbir alışkanlığa sahip olmayın. Bu alışkanlıklarımızı bırakalım. Milletimiz ne diyorsa o olacak. Tekrar söylüyorum, o cümle söylenmese bunu söylemeyecektim: Bu memlekette bu millet oldukça bu millet ne istiyorsa o olacak, Cumhuriyet Halk Partisi ne istiyorsa o olmayacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama Cumhuriyet Halk Partisinin teklifini millet kabul ediyorsa ona da diyecek bir şeyimiz yok.
Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum.