GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:101
Tarih:14.06.2016

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Maarif Vakfı Yasası Tasarısı'yla ilgili olarak şahsi düşüncelerimi paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, şu anda Türkiye'nin dünyadaki konumuna baktığımızda böyle bir vakıf kurup dünyaya seslenmek ve dışarıdaki gerek Türklerin gerekse bizim etrafımızdaki, onların etrafındaki ülkelerin kültürüyle hemhâl olmak, gerçekten çok güzel bir fikir. Özellikle soğuk savaşın ardından açılan yeni coğrafyada Almanların ve İtalyanların "Türk dilli alan" diye tarif ettiği bölge, 11 milyon kilometrekareyi kaplıyor ve 300 milyon nüfusa karşılık geliyor. Bu, benim yaptığım ya da Türkiye'de yapılmış herhangi bir tarif değil; Almanların ve İtalyanların "Türk dilli alan" diye tarif ettiği bölge. Bu 300 milyon nüfusluk alanın etrafındaki pek çok ulus da bizim kültürümüze yakın ve onlara kültürel bir iş birliği önerdiğimizde başarılı olabileceğimiz bir zemin var. Ancak, şu anda bu yasaya baktığımızda arkadaşlar, ne yazık ki böyle bir coğrafyaya hitap etme değil, bir an önce, AKP'nin mücadele ettiği bu paralel yapıya karşı "Onun yerini biz alır mıyız, hemen biz kendi vakfımızı kurup onunla yürür müyüz?" kaygısı hâkim olmuş arkadaşlar.

Çinlilerin bir sözü var, diyor ki: "Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik, yüz yıl sonrasını düşünüyorsan toplumu eğit." Gerçekten eğitim, dört beş kuşak sonrasına hitap eden büyük bir değer. Ancak, bugün, Sayın AKP Hükûmetinin ve şu anda Bakanın da önünde olan bu yasa tasarısı, değil yüz yıl sonrasını, yarını bile hesaplamamış arkadaşlar. Sadece bugüne dönük ve bugün dünyanın değişik coğrafyalarına yayılmış, yıllarca "Ne istediniz de vermedik?" diye kurulmuş bu okulların, vakıfların bir an önce kendilerinin kurduğu vakfa devredilmesi ve "Yarın ne olursa olsun bugün biz alalım da devamına sonra bakarız." denmesinden başka bir şey değil arkadaşlar.

Şimdi, en yakın geçmişte karşı karşıya kaldığımız ciddi sorunlardan biri, Almanya'nın 2 Haziran'da Ermeni kararını Parlamentosundan geçirmesiydi. Arkadaşlar, biz "Bırakın, bunu tarihçiler konuşsun." dedik, yurt dışında bir tek tarihçimiz konuşmadı. Sizlere bir rakam vermek istiyorum, Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu'nun randevu vermediği Türkkaya Ataöv'den aldım bu rakamları. Dünyada Ermeni iddialarının doğru olduğunu iddia eden -bütün dünya ülkelerindeki- toplam yayın sayısı 40 bin arkadaşlar; Türkiye'nin iddialarının doğru olduğunu ortaya koyan yayın sayısı 150 arkadaşlar. Allah aşkına, bir muhakeme edin, 40 bin yayın mı dünyada etkili olur, 150 yayın mı? Türkçe yayınların da, benim görebildiğim kadarıyla yüzde 20'si, Ermeni iddialarının doğru olduğunu ortaya koyan, iddia eden yayınlar arkadaşlar. İşte, biz yıllarca dünyaya bu yanıyla açılmakta ihmalkâr davrandık. Sadece AKP'nin değil, önceki hükûmetlerin de bunda payı var ancak bugün, özellikle 1991'de soğuk savaşın bitmesinin ardından açılan yeni coğrafyaya biz hitap edebilirdik. Kültürle ve tarihten gelen bağlarımızla birlikte bu yeni coğrafyada Türkiye'yi iyi bir merkez ülke yapabilirdik.

Hiç unutmam, Özal 1991 yılında Azerbaycan'a gittiğinde 80 bin kişi karşıladı arkadaşlar, müthiş bir beklenti vardı ama iki yıl sonra her şey değişmişti çünkü Orta Asya coğrafyasında ilk altı yıl içinde, çoğu eğitim ataşesi olmak üzere, tam 20 yurt dışı görevlimiz "persona non grata" ilan edildi. Maalesef o cemaat, o Fethullah Gülen cemaatinin, o ülkelerin de barışçıl bakmadığı, başka niyetlerinin hissedildiği yapı nedeniyle büyük bir hayal kırıklığı yaşandı. Sonra AKP geldi. Arkadaşlar, AKP iktidarından sonra Orta Asya ülkeleriyle yapılan "Türkçe konuşan ülkeler devlet başkanları" zirveleri iptal edildi. Sayın Bakan arşive baktığında göreceksiniz ki, 2010 yılına kadar, 2002'den 2010'a bu zirvelerden sadece 3 tane yaptınız. Sonra aydınız "Ya acaba bu kültürle bir şey yapılabilir mi?" diye ama maalesef o ülkeler de bu niyetlerinden vazgeçmişti.

Biraz önce AKP'den konuşan arkadaş, TİKA'yı anlattı. Arkadaşlar, TİKA olmuş antika! Geçmişteki tüm yapıların düzelmesi elbette güzel ama o yapının kuruluşu... Sanıyorum AKP'nin kurduğunu sanıyor, daha önce kuruldu, sonra vazgeçtiler. Ben arşive baktım, bir yayın organında deniyor ki TİKA için: "Arada bir adı geçer, ne iş yaptığı bilinmez." Bakın arşive, Hürriyet gazetesinin yayınında böyle bir şey göreceksiniz arkadaşlar. Maalesef dünyaya bu yanıyla bakmayı ihmal etti AKP.

Şimdi, böyle bir vakıf kurmuş. Gerçekten, başta söylediğim gibi niyet güzel ama bu vakfın içeriğine, gelirine, giderine, kimlerin denetleyeceğine baktığınızda arkadaşlar, gerçekten, tamamen kişisel olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, sarayın kontrolünde ve "Yarın ne olursa olsun, bugün ben alayım, bugün bana ait olsun, sonrasına bakarız." diye kurulmuş bir hava var.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Kapatacağız zaten.

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - Evet.

Bütün vergilerden muaf ve sınırsız geliri var. Arkadaşlar, göreceksiniz, bir yıl içinde bu vakfın adı "Maarif Vakfı" değil, "marifet vakfı" olacak, çünkü sizin de tahmin etmediğiniz şeyler çıkacak.

Ben şöyle bir baktım, yurt dışında ne oluyor, neler yapılıyor diye. Belki de bu sizin kurduğunuz vakıfların bazılarında şu anda mücadele ettiğiniz paralel de devreye girecek, şimdiden başlamışlar bile çalışmaya. Çünkü siz devletin ana gücüne güvenmeyip kendiniz AKP devletini kurmaya çalışırsanız ve bu AKP devletiyle birlikte devletin bütün olanaklarını kenara bırakıp her şeyi kendinizleştirirseniz bu iş yavanlaşır arkadaşlar, oraya gidecek.

Şimdi, tabii ki, burada arkadaşlarımız da söylediler, Sayın Bakan neden kendi yetkilerini devrediyor, Millî Eğitim Bakanlığı neden yurt dışında paralel bir bakanlık kurulmasına neden oluyor? İç sorunlara baktığımızda, belki de Bakan düşündü ki "Ben, içerideki eğitim sorunlarını çözemiyorum, dışarıyı hiç çözemem; bari devredeyim." dedi herhâlde çünkü Millî Eğitim Bakanlığının şu andaki durumuna baktığımızda arkadaşlar, her alanda sorun var, sadece başlıklarını söyleyeceğim, lütfen muhakeme edin.

Dershaneler: İki yıl önce büyük bir gürültüyle "eğitimde reform" diye başladınız, sonra ne oldu? Dershaneler geçen yıl 3 derste etüt verme hakkına sahipken şimdi 5'e çıkardınız, yeniden onlara dershane statüsü veriyorsunuz ama ikiye ayırdınız "eğitim kursları", bir de "etütler" diye; ne olduğu da belirsiz, açmak isteyenler ne açacaklarını bilmiyorlar arkadaşlar. Buna "yazboz" denmez arkadaşlar, buna "yıkboz" denir, "yıkboz" denir. Maalesef, şu anda dershaneler, hatta temel liseye dönenler de şaşırmışlar, öğrenci bulamıyorlar, ne yapacaklarını bilemiyorlar.

Atanamayan öğretmenler: 400 bin atanamayan öğretmen var, denilebilir ki "Alamıyoruz, şu anda ihtiyaç yok." ama arkadaşlar, 75 bin de ücretli öğretmen var. Dışarıdan siz almışsınız arada bir ders versin, gitsin diye, 75 bin; bir yandan da atanamayan öğretmenler var.

Yine, bu yasadan sonra tekrar, sanıyorum, o yasa gelecek, eğitimde özellikle müfettişlerle ilgili yeni düzenlemeler planlanıyor. Arkadaşlar, dört yıl önce kaldırdığınız Teftiş Kurulunu şimdi yeniden getiriyorsunuz. Hangisi doğru? Dört yıl önce kaldırmışsınız, şimdi yeniden getiriyorsunuz ve sonuçta arkadaşlar, şimdi, liseler, sizin yaptıklarınıza "hayır" demeye başladı. Bugün akşamüzeri itibarıyla 370 lisede "Liseme dokunma, eğitimime dokunma; ben özgür eğitim almak istiyorum." diyen bildiriler yayımlandı. En son bugün akşamüzeri Bornova Anadolu Lisesinin öğrencilerinin bildirilerine baktım, gerçekten büyümüş de küçülmüşler, eğitimde ne beklediklerini çok iyi biliyorlar ve sizin hiç de tahmin ettiğiniz gibi böyle "Tornadan çıkmış, kendimize ait bir nesil yetiştiririz." olmayacak arkadaşlar. Ama, maalesef, olan, eğitim sistemimize olmuş olacak. Eğitimde içerideki bu "yıkboz"la, maalesef, bu yasayla, dünyada güven vermeyen, Türkiye'de "Acaba geçmişteki paralelin bir başka paraleli mi?" sorusunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ALİ BALBAY (Devamla) - ...doğuracak bir girişim içindesiniz diyorum.

Biz, Komisyonda bazı önerilerde bulunduk; bazıları dikkate alındı, kalanının da dikkate alınmasını, denetim ve mütevelli heyetinin tekrar gözden geçirilmesini diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)