GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:105
Tarih:22.06.2016

HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Oslo, sonra Dolmabahçe, sonra Habur, sonra Diyarbakır'da Megri Megri ve şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, yani veleddalin âmin.

Evet, olasılığı en yüksek ve en tehlikeli senaryonun yasal kılıfı. Sayın parlamenterler, bunu lütfen not alın "olasılığı en yüksek ve en tehlikeli senaryo" uluslararası literatürde, Silahlı Kuvvetler literatüründe çok önemli bir tanımlamanın kısa adıdır, bu da onun yasal hazırlığıdır. Çünkü Balyoz davasında ve diğer kumpas davalarında günlerce olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo hâlini anlattık, "Silahlı Kuvvetler böyle şeylere hazırlanır." dedik ama şimdi Parlamento, Silahlı Kuvvetler böyle bir şeye hazırlanıyor. Bunun gelecekte nerelere geleceğini hep beraber göreceğiz, ben şimdi bunları anlatma gereği duymuyorum.

Ama size bir şey anlatmakta yarar görüyorum: Bakın, "Bugün seçme hakkını kullansanız nerede doğmak istersiniz, Suriye'de mi Danimarka'da mı?" mı diye sorsanız, elbette sorunun cevabı özel bir durum yoksa son derece belirgin ve bellidir. "Niçin Suriye'de doğmak istemiyorlar da Danimarka'da doğmak isterler?" diye sorduğunuzda da aslında arada iki fark var: Bir tarafta evrensel hukuka yaslanmışlık var, öbür tarafta etnik kökene ve mezhepçi bir ayrıştırma politikasına yaslanmak var.

Türkiye'nin -özellikle siyasi iktidarınızla birlikte- Orta Doğu'da ve kuzey Afrika'da takip ettiği politika, yani o bölgelerde uygulamış olduğunuz stratejik derinlik, Türkiye'yi tarihin içerisinden çıkılmaz büyük bir kaosun içerisine soktuğunu ve olasılığı en yüksek tehlikeli, en tehlikeli senaryo aşamasına taşıdığını da ikrar ediyorsunuz.

Bakın, daha bundan iki yüzyıl önce o Danimarka, gerçekten kuzey Avrupa'da dramatik işlerle uğraşan, vahim durumdaki bir ülkeydi. Oysa, uygarlığın beşiği, dünya kültürünün en önemli merkezlerinden, 3 peygamberin oradan tebliğ edildiği bir bölgenin ülkesi olan Suriye, bugün insanlık tarihinin en büyük, en acımasız dramlarından birisini yaşıyor. Niçin? Çünkü Orta Doğu'nun en büyük güvencesi, siyasi, ekonomik ve askerî en büyük güvencesi olan ve Orta Doğu'da insanlık tarihinin en büyük ideolojisini koymuş olan Mustafa Kemal Atatürk'ün (CHP sıralarından alkışlar) "Yurtta barış, dünyada barış." ideolojisinden uzaklaşıp "stratejik derinlik" diye ne idüğü belirsiz ve Türkiye'yi tarihin en acımasız, en dramatik, en vahim sonuçlarına sürükleyen politikayı belirlediğiniz içindir.

Bugün o politikayı savunanların hepsini attınız; Başbakanlıktan attınız, Dışişleri Bakanlığından attınız, müsteşarlıktan attınız, attınız ama Akdeniz'de yükselen dalgalar Akdeniz dâhil bütün kıyıları vurur. Bu Akdeniz'in en temel kuralıdır. Libya'da yükselirse bizi de vurur, Mısır'da yükselirse bizi de vurur, Suriye'de yükselirse bizi de vurur. Vurdu mu? Vurdu. Alanya'da sahile baktığınız zaman o yükselen dalgaların, Ege'de adalara baktığınız zaman, sahillere baktığınız zaman orada Aylan bebeklerin cesetlerini gördüğünüz zaman, işte, o, sizin Akdeniz'de yükselttiğiniz dalgaların oraları nasıl vurduğunu gösteren fotoğraftır. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Evet, kaybettiniz. Tarihin en dramatik şeklinde Türkiye'ye kaybettirdiniz. Buradan Türkiye çıkmalı. Buradan Türkiye'yi çıkaracak olan, yeniden, o, Atatürk'ün, Orta Doğu'ya, insanlık tarihine altın harflerle yazmış olduğu "Yurtta barış, dünyada barış." temelidir.

Bir siyasi iktidar iki temele yaslanmalıdır: Bir, meşruiyete; iki, uluslararası düzenin saygın bir parçası olmaya. Ne yazık ki sizin dış politikanız da, iç politikanız da meşru değildir.

Buradan, Silahlı Kuvvetlerdeki arkadaşların görev yaptıkları yerlerde onlara da küçük bir hatırlatma göndereyim: Geçmişte o kadar çok yasayla donatılmışlardı ki, o hani "28 Şubat süreci" dediklerinde bunun çok daha hafif bir durumu söz konusuydu ve aynı yasayla donatılmışlardı ama ben onlara Balyoz davasını anlatırken "Akşamleyin evimize acaba sağ salim gidebilecek miyiz?" endişesini yaşıyordum. Hepsini uyarıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)