GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:107
Tarih:27.06.2016

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada Türk yargısında son derece önemli yapısal değişimleri içeren bir kanun tasarısını birlikte müzakere ediyoruz. Şu ana kadar yapılan değerlendirmeler ve eleştiriler dolayısıyla değerlendirmede bulunan, eleştiri yapan herkese teşekkür ediyorum. Zira, biliyorum ki her konuşan daha iyisi olsun, daha güzeli olsun diye konuştu; bu iyi niyet nedeniyle de hepsine teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

Bu yapısal dönüşüm ve değişim tasarısı neden huzurlarımıza geldi diye baktığımızda birkaç hususun altını çizmekte fayda mülahaza ediyorum. Birinci olarak: Türkiye'de yargı alanında cumhuriyet tarihinde, belki cumhuriyetin başında Atatürk'ün liderliğinde yapılan büyük reformlar, değişimlerden sonra en önemli değişimi Türkiye 20 Temmuz 2016 tarihinde yaşamaya başlayacaktır. O da istinafın bilfiil faaliyete geçmesidir. İstinafın faaliyete geçmesiyle birlikte büyük bir değişimi, dönüşümü Türkiye yaşayacak, bunun faydalarını görecektir. Zira, istinaf, ilk derece mahkemelerinin verdiği kararları bütün yönleriyle inceleyecek, eksik gördüğünde eksikleri tamamlayacak, yanlış gördüğünde yanlışları düzeltecek, kararı sanki ilk derece mahkemesiymiş gibi sil baştan kendisi verip ihdas edebilecektir. Bu son derece önemlidir. Kararların isabeti bakımından da, adaletin zamanında tecellisi bakımından da önemli bir değişim ve dönüşümdür. Zira, Yargıtay ve Danıştay önüne gelen dosyalarda bozma veya onama kararı vermekte, zaruretten vaka incelemesi yapsa bile bu çok sınırlı kalabilmektedir. Dosyalar geldiği gibi mahal mahkemelere gidiyor, yargılamalar uzuyor, geciken adalet vatandaşımızı canından bezdiriyordu. Şimdi bu uygulamanın yürürlüğe girmesinden itibaren gelecek davalardan ceza yargılamasıyla ilgili olanların yüzde 91'i, hukuk yargılamasıyla ilgili olanların yüzde 89'u, idari yargılamayla ilgili olanların da yüzde 80'i istinafta kesinleşecektir. Bu son derece önemli ve büyük bir değişimdir. Yargıtayın da, Danıştayın da iş yükü istinafta kesinleşecek dosyalara göre büyük bir azalmaya gidecektir. Bu neyi getirecek? Bu, yüksek mahkemelerimizin bugüne kadar hepimizin arzu ettiği içtihat mahkemesine dönüşmesine büyük katkı sağlayacaktır. Zira, bu kadar iş yükü altında, dosya yığını altında yüksek mahkemeler dosyalara hem yeteri kadar zaman ayıramamakta hem de yeteri kadar incelemeyi detaylı bir şekilde yapamamakta. Bundan sonra hem daha çok zaman ayıracak hem daha detaylı inceleme yapacak ve gerçek anlamda yüksek mahkemelerin içtihat mahkemesine dönüşmesi sağlanmış olacaktır.

İşte, istinaf yoluyla gerçekleştirilen yargıdaki bu büyük yapısal değişimin, dönüşümün doğal bir sonucu olarak Yargıtay ve Danıştayda da yapısal bir değişime, dönüşüme gitme zarureti hasıl olmuştur. Bu tasarıyla Yargıtaydaki daire sayısı 46'dan 24'e, Danıştaydaki daire sayısı 17'den 10'a; Yargıtaydaki üye sayısı 516'dan 200'e, Danıştaydaki üye sayısı 195'ten 90'a indirilmekte; Yargıtay ve Danıştay üyelerine belirli bir süreyle göreve gelmeleri ve sürenin sonunda görevden ayrılmaları getirilmekte yani üyelik süreyle sınırlandırılmakta; bir kişinin bir defa üye seçilmesi, ikinci defa seçilememesi kuralı getirilmekte; on iki yılı dolduran üyenin HSYK tarafından istinaf veya ilk derece mahkemelerine atama yapılması imkânı getirilmekte ve bugün Danıştayda, Yargıtayda heyet hâlinde, bir daire iki ayrı heyet hâlinde çalışabilmekte. Bu düzenlemeden sonra fiilen heyet hâlinde çalışma da sona ermektedir. Bütün bunların tamamı Yargıtay ve Danıştayda büyük bir yapısal değişimin, dönüşümün gerçekleştirilmesinin doğal bir sonucudur. Böylesi bir değişim, dönüşüm yaparken elbette bununla ilgili birtakım tedbirleri de yasanın kendiliğinden ortaya koyması lazım, geçiş hükümlerinin olması lazım. Bu dönüşümün doğal bir sonucu olarak da geçiş hükümleri konulmuş. Mevcut Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile seçilmiş görevlerde bulunanların bu geçiş döneminde hangi kurallara tabi olacakları da ilgili geçici maddelerde tanzim edilmiştir. Bu, yasanın zorunlu ve doğal bir sonucudur.

Yasada getirdiğimiz değişikliklerin Anayasa'mızla uyumu konusuna gelince, bu yapısal dönüşüme -çok net bir şekilde ifade etmekte fayda görüyorum- herkes kendince değerlendirme yapabilir ama Anayasa'nın hiçbir hükmüne doğrudan bir aykırılığı yoktur. Değerlendirmeyle şöyle olur, böyle olur... Yorumlu aykırılıkları birileri tespit edebilir ama doğrudan doğruya, direkt bir aykırılık değerlendirmesi yapmanın imkânı gerçekten yoktur. Yorumlu değerlendirmeler yapılır. Ne söylendi? Denildi ki: "Burada bu düzenlemeyle beraber bir defa Meclisin on iki yıl yapma gibi bir yetkisi yoktur." Komisyonda da konuşuldu. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisi asli görevidir. Eğer Anayasa'da bu yasama yetkisini sınırlayan, daha doğrusu yasama yasağı getiren bir düzenleme yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisi o alanı dilediği gibi tanzim etme hakkına sahiptir.

LEVENT GÖK (Ankara) - Hiç de öyle değil, hiç de öyle değil.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Anayasa'da hiçbir hüküm yoksa onu da düzenleme hakkına sahiptir. Bakın, Anayasa'mızın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" başlıklı 19'uncu maddesinin beşinci fıkrasında deniyor ki: "Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli olan süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır." Şimdi, yasama Meclisi Anayasa'daki bu kurala rağmen bir düzenleme yapabilir mi? Yapamaz çünkü sınır koymuş. Siz yaptığınızda bu sınırı aşmış olursunuz, çiğnemiş olursunuz. Kırk dokuz saat yapamazsınız veya toplu suçlarda bunu dört gün değil de yedi güne çıkaramazsınız.

Yine, suç ve cezalara ilişkin esaslar, madde 38, Anayasa'mızın "Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez." diyor. Negatif bir yasama yasağı var burada ve deniyor ki: "Veremezsiniz." Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, buna rağmen kalkıp Anayasa'da bu maddeyi değiştirmeden ölüm cezasını yasa yoluyla veya genel müsadere cezasını yasayla koyamaz çünkü burada yasama yasağı var. Hâlbuki Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görev süresine dair Anayasa'da herhangi bir düzenleme yoktur. Bunun Türkçesi şudur: Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuyu dilediği gibi tanzim edebilir. Üyelerin seçilme usulleri ve seçilecek üyelerin nitelikleri diğer hususların düzenlenmesini de çok açık bir şekilde kanuna bırakmıştır. Bu kanun, bu düzenlemeler, bu Anayasa kurallarına uygun bir biçimde hazırlanmış ve huzurunuza getirilmiştir.

Peki, yargı bağımsızlığı bakımından bu düzenlemenin sıkıntısı var mı? O zaman nereye bakacağız? Anayasa'ya bakacağız. Anayasa'nın 138'inci maddesi neyi düzenliyor? Mahkemelerin bağımsızlığını düzenliyor. Ne anlıyor mahkemelerin bağımsızlığından baktığımızda? "Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler." Son derece önemli. Hâkimlerin Anayasa'ya, yasaya ve kanuna bağlı bir vicdanla karar vermeleri lazım. Anayasa, yasa ve hukuk dışında başka bir yere bağlı olan vicdanın bağımsız olma imkânı yoktur. Eğer bir vicdan Anayasa, kanun ve hukuka bağlı değilse veya hukuka bağlı değilse o zaman öfkesine, nefretine, sevgisine, saygısına, siyasetine, ideolojisine, dinine, konjonktüre, esen rüzgâra bağlı olabilir. Bundan da adalet beklenmez. Anayasa'mızın bu hükmü, esasında yargı görevi yapanların vazifesini milletin Anayasa'da ortaya koyduğu iradeye uygun yerine getirmesi bakımından son derece büyük bir teminattır.

Bugün Türk yargısının içerisinde Anayasa ve yasalara sadakat dışında başka yerlerle irtibatlı, bağlı olduklarına dair yaygın kanaatler, iddialar yok mu? Var. Peki, bütün bunlar karşısında demokratik bir hukuk devleti seyirci kalabilir mi? Bana ne diyebilir mi? Eğer biz yargı bağımsızlığına, tarafsızlığına tam inanıyorsak böylesi bir durum karşısında Anayasa'nın 138'inci maddesinin gereğini yapmak bu Parlamentonun da, bütün siyaset kurumunun da vazifesidir. O yüzden bu düzenlemenin bu yönüyle de mahkemelerin, hâkimlerin bağımsızlığını, tarafsızlığını tahkim eden bir boyutu vardır.

Öte yandan, hiçbir organ, makam, merci, hâkimlere, yargı yetkisinin kullanılması konusunda mahkemelere emir ve talimat veremez. Burada bir emir var mı, bir talimat var mı? Yok. Genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Can Dündar davasında gördük.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Burada biz kimseye bir tavsiyede bulunuyor muyuz? Yargı yetkisini şöyle kullan, böyle kullan diye emir veriliyor mu yasama tarafından? Herhangi bir emir, tavsiye verilmiyor, yapılmıyor.

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Bakan, İzmir Cumhuriyet Savcısına talimat verdiniz mi, vermediniz mi 17-25 Aralıkla ilgili?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Öte yandan, yine, bakın, "Görülmekte olan bir dava hakkında yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz, herhangi bir beyanda bulunulamaz." Peki, bu düzenlemenin içerisinde böyle bir durum söz konusu mu? Değil. Ancak yargıda olan bir konuyla ilgili Mecliste yasama çalışması yapılamaz mı? Yapılır. Zira Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan yasal düzenlemelerin hemen hemen tamamının yargıda ya bir karşılığı vardır ya da karşılığı olması muhtemel konulardır. Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Hukuk Muhakemesi Kanunu ve diğer kanunları düzenlediğimizde bunlarla ilgili binlerce, yüz binlerce davanın veya soruşturmanın olduğunu biliyoruz. Bu, yasamanın yargıya müdahalesi değildir, yasamanın asli görevidir. Eğer aksini düşünürsek o zaman yasama Meclisinin faaliyetini sürdürebilme imkânı yoktur. Meclisin çalışmasını imkânsız kılacak bir düzenleme kabul edilemez. Anayasa'nın herhangi bir hükmünün Meclisin çalışmasını imkânsız kılacak bir şekilde değerlendirilmesi de, yorumlanması da kabul edilemez.

Bu açıdan, bu düzenlemeler mahkemelerin bağımsızlığı ilkesine kesinlikle aykırı düzenlemeler değildir. Bizim Anayasa'mızda "Yargıtay üyeliği" veya "Danıştay üyeliği teminatı" diye bir teminat var mı? Yok. "Var." diyen varsa o zaman Anayasa'da Yargıtay üyeliği teminatını, Danıştay üyeliği teminatını alıp bana göstermesi lazım. Bak, burada yazıyor: "Yargıtay üyeliği teminatı şudur, Danıştay üyeliği teminatı şudur." diye. Anayasa'mızda böyle bir durum yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Anayasa 154'ü oku.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama Anayasa'mızda yargıyla ilgili genel hükümleri düzenleyen 139'uncu maddenin başlığı "Hâkimlik ve savcılık teminatı"dır. Hem Yargıtay üyeleri hem Danıştay üyeleri hem de ilk derece mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcılarla ilgili Anayasa'mızın öngördüğü teminat hâkimlik, savcılık teminatıdır.

Dolayısıyla, bu düzenleme hâkimlik ve savcılık teminatına ilişkin Anayasa'mızın 139'uncu maddesine sadakat içinde hazırlanmış bir düzenlemedir. Ne diyor 139'uncu madde? "Hâkimler ve savcılar azlolunamaz."

Bir: Azil var mı? Yok. Yargıtay üyeliği sona eriyor ama hâkimlik ve savcılık görevi devam ediyor ve o vazifeyi sürdürecekler.

İki: Kendileri istemedikçe Anayasa'da öngörülen yaştan önce emekliye sevk edilemezler. Emekliye sevk edilme durumu var mı burada? Yok öyle bir şey.

Üç: Özlük haklarından herhangi bir şekilde yoksun bırakılamaz. Kimse özlük haklarından yoksun bırakılıyor mu? O da yok. Özlük hakları korunarak, kimseyi emekliliğe sevk etmeyen, hâkimlik ve savcılık mesleğiyle ilgili bağını koruyan bu teminata sadakatle hazırlanmış olan bir düzenlemedir. O açıdan da bu, Anayasa'mızın 139'uncu maddesine aykırı bir düzenleme olarak değerlendirilemez; Anayasa'mızın 139'uncu maddesine sadakatle ve uyumla hazırlanmış bir maddedir, bir tasarıdır, bir düzenlemedir.

Peki, on iki yılla sınırlandırıldığı zaman neler olacak? Burada neyi hedefliyoruz? On iki yılla sınırlandırmak, yargımıza çok şey kazandıracaktır. Ne kazandıracak? Bir defa, görev süresi on iki yılla sınırlı olan hâkimler, Yargıtay veya Danıştay üyesi olduğu zaman, görev süresi bittiğinde ilk derece mahkemesine veya istinafa dönme imkânları olduğunu, zorunlu olduğunu bilecekler; o zaman işlerini yaparken daha titiz, daha dikkatli davranacaklar. Şu anda dosya okumaları, genelde tetkik hâkimleri tarafından yapılıyor ama bu düzenlemeden sonra istinafın da devreye girmesiyle dosya okuma imkânları, oranları daha da artacaktır. Kürsüye dönme ihtimalinin bulunması, kendilerini geliştirme, yenileme konusunda hâkim ve savcılarımıza nasıl bir fırsat sunuyorsa, Yargıtay ve Danıştay üyeleri de -ne yapacak- kendilerini yenileme ve geliştirme konusunda daha gayretli olacaktır. Yargıtay ve Danıştayda elde ettikleri bilgi birikimi ve tecrübelerini istinafa, ilk derece mahkemelerine aktarma imkânı olacaktır. Ayrıca, Yargıtay ve Danıştay ile ilgili diğer mahkemeler arasında bir hiyerarşi yoktur, böyle bir hiyerarşik yapı varmış gibi değerlendirmek de yargı bakımından fevkalade yanlış bir durumdur. Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.

Tabii, başka değerlendirmeler de yapıldı, Komisyonda "Yargıtay ve Danıştay üyeliği, bir kariyer meslektir." denildi. Arkadaşlar, Yargıtay ve Danıştay üyeliği, kariyer bir meslek değildir. Kariyer meslek, hâkimlik ve savcılıktır.

LEVENT GÖK (Ankara) - Yargıtay Başkanıyla çelişiyorsunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - "Kariyer meslek nedir?" diye baktığımızda...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Çay toplarken başka söylüyor. Çay topluyor ya(!)

LEVENT GÖK (Ankara) - Yargıtay Başkanı çay toplarken başka söylüyor, sonra başka söylüyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben özellikle çalıştırdım arkadaşları "Kariyer meslek nedir? Şunu bir güzelce inceleyin, bir bakın." dediğimizde... Kariyer meslek, hâkimlik ve savcılıktır. Bizim hukuk sistemimiz içerisinde yarışma sınavıyla girilen, daha sonra adaylık sürecinde yeterlik aranan, gene sınava tabi olan ve sınavla gelinen yerler kariyer meslek olarak tanımlanıyor.

LEVENT GÖK (Ankara) - Yargıtay Başkanını ne yapacaksınız şimdi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Çay toplarken öyle demiyordu.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bizim sistemimizin içerisinde Yargıtay üyeliği, sınavla gelinen bir yer değil...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Seçimle geliyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ...ağır ceza mahkemesi başkanlığı, sınavla gelinen bir yer değil; başsavcılık, sınavla gelinen bir yer değil ve birtakım ölçümlemeler sonucunda gelinen bir yer değil; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kendi belirlendiği kıstaslar çerçevesinde yaptığı değerlendirmeyle geliniyor. O yüzden kariyer meslek olan şey, hâkimlik ve savcılıktır. Yoksa, üyeliğe "kariyer meslek" demek, fevkalade yanlış bir değerlendirmedir, bunu da buradan özellikle ifade etmekte fayda görüyorum.

MURAT EMİR (Ankara) - Statüdür Sayın Bakan, statü.

LEVENT GÖK (Ankara) - Yani Yargıtay Başkanı bilmiyor bu işi.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bizim hâkimler ve savcılarımız arasında herhangi bir hiyerarşi yoktur. Bizim yasamızda üçüncü sınıf, ikinci sınıf, birinci sınıfa ayrılmış ve birinci sınıf hâkim ve savcılar var. Bunların arasında kıdem olabilir, tecrübe farkı olabilir ama bizim anladığımız anlamda bir hiyerarşik yapılanma yoktur. Bir günlük hâkimle yirmi yıllık hâkimin bilgi, birikim, tecrübe açısından farklılığı olabilir ama bir hiyerarşik altlık-üstlük ilişkisi yoktur. Böyle bir şey doğru da görülmez; hem Anayasa'nın ruhuna da aykırı böyle bir hiyerarşi hem de bizim mevzuatımızda böyle bir hiyerarşinin olmadığını ifade etmek isterim.

LEVENT GÖK (Ankara) - Hiyerarşi değil o, bilgi var, birikim var, tecrübe var; konu o. Sayın Bakan, siz daha o konuyu anlamamışsınız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu yasa, sonuç itibarıyla Anayasa'mızın lafzına ve ruhuna uygun bir düzenlemedir ve yargının bağımsızlığını, hâkimlik ve savcılık teminatını koruyan esaslara sadakatle düzenlenmiştir. Ülkemiz için, yargımız için, hepimiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)