| Konu: | MHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 109 |
| Tarih: | 29.06.2016 |
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünyada 5 büyük imparatorluk kuruldu, 3 tanesini Türkler kurdular; Büyük Hun İmparatorluğu, Büyük Selçuklu ve büyük Osmanlı İmparatorluğu ve imparatorlukların ömrü de üç yüz sene ortalama. İstisnası Osmanlı İmparatorluğu'ydu, altı yüz yirmi sene yaşadı. Daha sonra, her imparatorluk ve her devlet gibi -devletlerin hayatı da insanların hayatına benziyor; doğuyorlar, büyüyorlar, gelişiyorlar ve daha sonra da yıkılıyorlardı- Osmanlı da yıkıldı. Daha sonra biz küllerimizden bir Anka kuşu gibi Sakarya önlerinde 1920'de Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarıyla beraber yeniden bir Türkiye Cumhuriyeti devleti inşa ettik ve Türkiye Cumhuriyeti devleti doksan üç yıldır ayakta duruyor. Bu cumhuriyet kurulduğundan beri de dışarıdaki egemen güçlerin dikkatini çekiyor ve onlar diyorlar ki bu coğrafyada yaşayanlar için: "Bu coğrafyada yaşayanlar hiçbir zaman büyük devlet olmasınlar çünkü bu coğrafyada yaşayanlar geçmişte büyük imparatorluklar ve büyük devletler kurdular, yeniden kurabilirler." Churchill şöyle söylüyordu cumhuriyet kurulduktan sonra: "Türkler seksen beş kilodur, bunlar doksan kiloya çıkarsa seksen beşe indiririz, seksene inerse seksen beşe çıkartırız. Bu Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türkler asla onmamalı ve asla ayağa kalkmamalı, sürünmeli." ifadesini kullanıyordu. Biz, buna rağmen, Gazi Mustafa Kemal'le beraber o günden bugüne kadar bütün parti liderleriyle ve bütün iktidarlarla birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletini eğitimde, sağlıkta, kalkınmada, teknolojide ve bilgide, her alanda zirveye taşıma noktasında büyük gayret sarf ettik ve sarf etmeye de devam ediyoruz. Ama egemen güçler bizi hiçbir zaman yalnız bırakmadılar.
Çok partili hayata geçtikten sonra... Önce Cumhuriyet Halk Partisi, tek bir iktidar vardı Türkiye'de -benim dedem de İnönü'nün koruma muhafızıydı- bir Cumhuriyet Halk Partisi vardı. Daha sonra çok partili hayata geçtik, neden geçtiğimizi hep beraber biliyoruz. Rusya'dan çekilmiştik, İnönü çekilmişti. Daha sonra Batı dünyaya sığınmak istedik "Batı dünyası acaba bizi koruyabilir mi Rusya'dan, komünist Rusya'dan?" diyerek ve onlar da bize şunu söylemişlerdi: "Çok partili hayata geçerseniz sizinle iş birliği yapabiliriz." ve biz çok partili hayata geçtik, İnönü döneminde başladı -1946- çok partili hayat.
İlk defa ayıplı bir seçim yaşamıştık açık oy, gizli tasnifle beraber. 1950 yılında ise ilk defa gizli oy, açık tasnif yapıldı, Demokrat Parti iktidara geldi. İlk çatışma ortamları da bu zamanlarda doğmuştu; Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokrat Parti kavgası. Partiler araçtır, amaç milletimizin mutluluğu, devletimizin ebet müddet yaşaması ve aynı zamanda devletimizin ve insanların müreffeh bir şekilde, zengin bir şekilde yaşamasıdır. Ama nedense genellikle -Cumhuriyet Halk Partililer de, Demokrat Partililer de- dil kültüründen yani kültürümüzden uzaklaştığımız için bir noktada partileri amaç hâline getirdik, araç olmaktan çıkardık ve bunun karşılığında da bir kutuplaşma meydana geldi. Cumhuriyet Halk Partililer ve Demokrat Partililer aynı mezarlara gömülmediler, ayrı mezarları oldu, ayrı kahveleri oldu, birbirlerinden kız alıp kız vermediler, aynı Allah'a yönelen insanların ayrı camileri oluştu ve ilk defa kutuplaşmalar başladı. Bu kutuplaşmaların sonunda bir darbe meydana geldi, 1960 darbesi. Vesayetçiler, egemen güçlerin vesayetçi uzantıları vardı. Önce bizi çatıştırmak, kutuplaştırmak ve kamplaştırmak, ardından da Türkiye Cumhuriyeti devletinde darbelerle tekrar yeniden bizi terbiye etmek istediler. Bu darbelerin tamamı önce bizim demokrasimize, sonra bizim zenginliğimize, özgürlüğümüze ket vurdu, set vurdu, her şeyden önemlisi de kültürel savrulmaları meydana getirdi. Milletler kültürleriyle yaşarlar, eğer kültürel savrulmaların içerisine girerseniz bu da sizin milletleşme vasfınızı ortadan kaldırır.
Daha sonra 1960 darbesi. 1960'da biliyorsunuz Menderes -bu kürsüden söylemiştim- artık yaşadığı çilelerden dolayı "Bir daha siyaset yapmayacağım buradan çıkarsam." ifadesini kullanmıştı. Ve darbeciler Anadolu çocuklarını korkutmak, Anadolu çocuklarının bu Parlametoya gelmesini engellemek, Anadolu çocuklarının millet iradesinin tecelligâhı olan Parlamentoda neşet etmesine ket vurmak noktasında çok mahirdiler ve bunu başardılar da bir noktada. Daha sonra 1960'dan 1971'e geldik. Yine, darbeler, önce sol hareketler. 1968'de meydana gelen Fransa'daki komünist faaliyetlerle beraber Türkiye'de bunun taklitleri meydana geldi. 1971 darbesi, daha sonra 1980 darbesi. Türkiye'nin çok iyi yetişmiş yaklaşık 2 milyona yakın insanı sağcısıyla solcusuyla, devrimcisiyle, ülkücüsüyle birbirleriyle uğraştılar. Gençler, adları üzerinde delikanlıydılar ve kanları deli deli akıyordu. Gençler, onlar kavga ettiler, kavga ettirildiler, aslında konuşmaları gerekiyordu, tartışmaları gerekiyordu, anlaşmaları gerekiyordu ama maalesef egemen güçler bu gençleri dövüştürdüler. Dünyada hiçbir zaman gençler iktidar olmamıştır. Her zaman gençlerin omuzlarına basarak başkaları iktidar olmuştur, bunlar da ya egemen güçler veyahut da egemen güçlerin vesayetçileri olmuştur. 1980'de darbe yaptılar. Daha sonra yine bu darbelerin uzantıları meydana geldi. Özal direndi.
Daha sonra Demirel 6 defa gitti, 7 defa direndi, geldi ve Demirel şöyle söylüyordu: "İlk Başbakan oldum, Giresun'a gittim, bir miting yaptım. Mitingden otobüsüme biniyordum, bir şahıs yanıma geldi, bana bir resim gösterdi 'Anladın değil mi?' dedi. Baktım resme Menderes'in idama giden resmi. 'Anladın değil mi?' Anladım dedim, otobüsüme bindim." Ve şöyle söylemişti Demirel: "Kim Başbakan olursa Başbakanlık makamına girdiği zaman her zaman Menderes'in idam edilmiş resmini gösterirler ona. Dikkat et, egemen güçler ve vesayetçiler. Dikkat et, bizim dediklerimizi yap yoksa sana Başbakanlık yaptırtmayız." Egemen güçler darbe yaptılar. Daha sonra kirli ve şantajcı medya patronlarıyla, daha sonra kirli ve şantajcı sermayedarlarla beraber siyaseti terbiye etmek istediler. 1970'li yıllardan itibaren ise terörle bizi terbiye etmek istiyorlar. Önce sağ sol olayları, burada illegal örgütler neşet etti. İşte bunların türevlerini biliyorsunuz, isimlerini saymamıza gerek yok. Ardından, sağ sol kavgasından sonra yine darbeler, egemen güçler, egemen güçlerin siyasi uzantıları, buradaki medya patronları ve sermayedarlar, kirli ve şantajcı sermayedarlar siyasetçileri daima terbiye etmek için gayret sarf ettiler. Bir noktada başarılı oldular.
Bizler de on dört yıldır iktidardayız Adalet ve Kalkınma Partisi olarak. Bize de aynı şekilde Sarıkız, Ayışığı, Balyoz, Ergenekon gibi girişimlerle bizi de terbiye etmek istediler, burada başarılı olmadılar. Daha sonra bu şahıslar yargılandılar, beraat ettiler ama beraat etmiş olmaları o dönem içerisindeki konuşmaların yok olması manasına gelmiyor, onlar yapıldı ve konuşuldu.
Türkiye'de nedense iktidarlar daima bir kişi olmuyordu. Kim erken kalkarsa, mikrofonu kim eline alırsa o başbakan oluyordu. Zaman zaman YÖK başkanı zaman zaman Yargıtay başkanı zaman zaman Anayasa Mahkemesi başkanı zaman zaman bir rektör zaman zaman bir medya patronu zaman zaman bir sermayedar genellikle kendisini başbakan yerine koyuyordu ve bizlere de diyorlardı ki: "Bizim iktidarımızla ancak ve ancak siz bizim iktidarımızı paylaşabilirsiniz." Oysaki iktidar paylaşılmazdı, iktidar sadece ve sadece milletle paylaşılırdı. Bunun için direndik, bunlara karşı, vesayetçilere karşı ciddi şekilde meydan okuduk, yasaklara karşı çok ciddi şekilde başarılı olduk. Türkiye'de artık Türkiye Komünist Partisi de var, Türkiye'de herkes her fikri söyleyebiliyor, İslami faaliyetler içerisinde bulunuyor, herhangi bir tasavvuf faaliyeti içerisinde bulunabiliyor, yasaklar konusunda da oldukça başarılı olduk ve bu noktada da yoksulluk konusunda başarılı olduk.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi, bu noktada bize "Terörle ilgili siz şunları şunları yaptınız." diyerek bir Meclis araştırma önergesi veriyor ve ben diyorum ki: Türkiye'de 1980'li yıllardan sonra 1984'te PKK terör örgütü meydana geldi. Bu da egemen güçlerin çok ciddi şekilde dizayn ettikleri bir olguydu ve siyasal Kürtçülüğün, ırkçılığın neşet etmesi için gayret sarf ettiler. Türkiye'yi geçmişte sağ solla bölemeyenler, darbelerle bölemeyenler, Türkiye'yi ciddi şekilde vesayet altına alamayanlar, "Acaba PKK'yla vesayet altına alabilir, kalkınmasını önleyebilir miyiz?" diyerek gayret sarf ettiler ve otuz dört yıldır da Türkiye'de 50 bin kişi öldü, 1 trilyon dolarımız gitti ve bu insanlarla ilgili de terörle ilgili bir çalışma yapalım, bir gayret sarf edelim istedik. Bu terörle ilgili faaliyetleri...
Öncelikle şunu söyleyeyim: Kürtçülük faaliyetlerinden önce Güneydoğu Anadolu'da Kürtler yaşıyordu. Bu Kürtlerle ilgili olarak Yavuz Sultan Selim döneminde Şah İsmail'le kavga başladığı zaman Şah İsmail'e karşı İdrisi Bitlisî'yle beraber, Osmanlı'yla Yavuz'la birlikte oldular belki de ilk çözüm sürecinin başladığı noktaydı. Ardından Hamidiye Alayları'na Abdulhamit devreye girdi. Aynı şekilde, "Acaba, Kürtler Müslümandır, Kürtler Osmanlı'nın bir parçasıdır, beraberce, birlikte egemen güçlere, vesayetçilere meydan okuyabilir miyiz, İngiliz İmparatorluğu'na meydan okuyabilir miyiz, Almanya, Avusturya, Macaristan İmparatorluğu'na meydan okuyabilir miyiz?" diye gayret sarf etti Abdülhamid. Ardından, Mustafa Kemal Atatürk dönemi geldi biliyorsunuz. Bu dönemde de çeşitli isyanlar meydana geldi; Dersim olayları gibi, Şeyh Sait olayları gibi, Ağrı, Koçgiri olayları gibi. Burada da Mustafa Kemal devreye girdi, çok ciddi çözüm süreci için devreye girdi, aracılar kullandı, özellikle Ağrı olaylarında, 1926-1930 yılları arasında ve buraya gönderdi. "Dağlardan inin, silahlarınızı bırakın. Cezaevindekilerini bırakayım. Sürgüne gönderilenler tekrar gelsinler ve Türkiye'de birlikte yaşayalım." ifadelerini kullandı. Dinlemediler, daha sonra devlet gereğini yaptı. Aynısı Dersim'de oldu. 1938'den sonraki tartışılabilir. Bu arada kantarın topuzu fazla kaçmış ve burada kurunun yanında yaş da yanmış olabilir. Ardından, 1980'li yıllarda bu olaylar başladıktan sonra Menderes döneminde de gayretler sarf edildi. Olaylar olmadı Menderes'te. Menderes aşiret liderleriyle çok iyi geçindi. 1960 darbesiyle beraber de kırılma noktası meydana geldi. O bölgedeki Kürt aşiret reisleri Sivas'ta toplandılar ve burada çok ciddi şekilde bir ayrımcılık, çok ciddi şekilde bir sürgün başladı. Belki de Türkiye Cumhuriyeti devletindeki -ilk defa, Atatürk dönemindeki o isyanlar haricinde- en önemli kırılma noktalarından bir tanesi burasıydı, bu sürgündü, aşiret reislerinin toplanmasıydı. Ardından Özal dönemi geldi, olaylar başlamıştı. Özal döneminde de aynı şekilde bu olayları dindirmek ve ortadan kaldırmak için Özal'la gizli gizli görüşmeler meydana getirdi, Özal'la gizli gizli görüşmeler yaptı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Selçuk Bey, önerge hakkında ne diyorsun?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Daha sonra, Özal'ın ömrü vefa etmedi. Bu olaylar devam etti.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Tarih dersi veriyorsun ya, böyle bir şey olur mu?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, bu çözüm süreciyle ilgili çok önemli bir şey söyleyeceğim.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Bugünü anlat, bugünü.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Aynı şekilde, Milliyetçi Hareket Partisi, DSP ve de Anavatan Partisi iktidarında da Türkiye'de bir çözüm süreci yapılmak istendi.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Hâlâ tarihtesin ya! Böyle bir şey olur mu?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Abdullah Öcalan'ın idamı buraya getirilmedi. Neden getirilmedi? İyi niyetle getirilmedi.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Başkan, uyarmıyorsunuz da hiç.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Hatibi uyarmıyor.
BAŞKAN - Tamam arkadaşlar, bitiyor.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Çünkü eğer asmazsak, buraya getirmezsek terörü önleyebiliriz diye düşündüler ve bu da bir doğruydu. Ardından, Recep Tayyip Erdoğan döneminde yapıldı bu tür şeyler.
BAŞKAN - Sayın Özdağ, teşekkür ediyoruz.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - AKP'yi anlat Selçuk Bey.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Şunu söyleyeceğim: Bu tür olayları kınıyorum. Türkiye'de bu olayları egemen güçler başlatırlar.
BAŞKAN - Sayın Özdağ...
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Selçuk Bey, tarih istemiyoruz.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Türkiye'de IŞİD, DAEŞ, PKK, TİKKO, DEV-YOL, DEV-SOL gibi örgütler olabilir. Bu örgütlere karşı birlikte mücadele edeceğiz.
BAŞKAN - Sayın Özdağ, süreniz dolmuştur. Çok teşekkür ediyoruz, çok sağ olun.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Selçuk Bey, senin tarihini dinlemek istemiyoruz. Selçuk Bey, önergeyi anlat, önergeyi.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Fransa'da da oluyor, Belçika'da oluyor, İspanya'da oluyor, İngiltere'de oluyor ve bu olaylara karşı parlamentoları birlikte hareket ediyorlar.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Selçuk Bey, önergeyi anlat, önergeyi! AKP'nin PKK'yla işbirliğini anlat.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Orada terörü öven, terörü kutsayan hiç milletvekili yok; terörü öven parlamenterleri yok. Olmayacak bizim ülkemizde... İnşallah, egemen güçlere karşı birlikte meydan okuyacağız ve birlik ve beraberliğimizi sağlayacağız. Daha sonra da Allah nasip ederse Türkiye'yi daha zengin, daha özgür yapacağız.
AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Seni dinlemek zorunda değil insanlar. Sürene uy.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)