| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 14.07.2016 |
ZEYNEP ALTIOK (İzmir) - Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi, Haziran sonrası, 5 Haziranda Diyarbakır'da ve 20 Temmuzda Suruç'ta gerçekleşen patlamalarla, âdeta bir düğmeye basılmışçasına sonlandırılan çatışmasızlık hâlinin ardından, Meclisi, defalarca araştırma komisyonları kurmaya ve çözüm için Parlamento çatısı altında adım atmaya davet etmiştir. Tamamı karşılıksız kalan bu girişimlerin yanı sıra, 16 Ağustos 2015 tarihinden bu yana, Diyarbakır'ın Sur, Şırnak'ın Cizre ve İdil, Mardin'in Nusaybin ilçeleri başta olmak üzere, toplam 22 ilçede, sokağa çıkma yasağı uygulanan ve çatışmaların yaşandığı bölgelere heyetler göndererek sivil halkın içinde bulunduğu sorunları yerinde inceleyip çözüm önerileri içeren raporlar hazırlamıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi heyetleri tarafından bölgede yapılan incelemelerin ardından, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına toplam 21 adet kanun teklifi, Meclis araştırma ve yazılı soru önergeleri verilmiştir. 23 Aralık 2015 tarihinde, Kürt sorununun çözümü ve terörle mücadelede Hükûmetin uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, kamu hizmetlerinin verilemez hâle gelmesi, vatandaşların can ve mal güvenliği üzerindeki tehditler, yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlar ile bunlara karşı alınacak önlemleri belirlemek amacıyla verilen Meclis araştırması önergesi başta olmak üzere konuya ilişkin araştırma komisyonu, İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde çalışacak alt komisyon önerileri ve kanun tekliflerinin tamamı ya karşılıksız kalmış ya da AKP ve MHP oylarıyla reddedilmiştir.
Tüm bu süreç boyunca Cumhuriyet Halk Partisi gerçeklerin ortaya çıkarılması, önlem alınması ve çözüm üretilmesi adına üzerine düşeni yapmak için birçok heyetle bölgede mağduriyet yaşanan alanlarda incelemeler, araştırmalar gerçekleştirmiş, raporlar hazırlamış ve yeni acılar yaşanmasın diye raporlarda açıkça görülen ihmal ve insan hakları ihlallerini Parlamentoya taşımış, kamuoyuyla paylaşmıştır.
Yapılan incelemelerde sivil vatandaşların yaşam alanlarının ağır silahlar, tanklar ve uçaksavarlarla orantısız güç kullanılarak yerle bir edilmiş durumda olduğunu, bazı mahallelerde binaların tamamına yakınının tahrip edilmiş, yıkıntıya dönüştürülmüş olduğunu, bazı binaların tamamen moloz yığını hâline gelmişken bazı yıkıntıların hafriyat altına alınmış düz ve boş bir alana dönüştürüldüğünü, evlerin çoğuna kapıları kırılarak girilmiş, içerideki eşyaların tahrip edilmiş olduğunu gözlemlemiştik.
Göç eden birçok aile eşyalarını bile almadan ilçeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Evine dönmeyi bekleyen insanların, evlerini yerinde bulamadığı bir durum ve vahşetle karşı karşıya kalınmıştır. Bölgede kirayla tutulacak yer de bulunmadığı ve böyle bir koşulda diğer mahallelerde yaşayan ailelerin hâlihazırda çok sayıda vatandaşa evlerini açmış olmasına karşın acil barınma ihtiyacı içerisinde olunduğu gözlemlenmiştir. Evlerine dönen ailelerin çoğu, yıkıntılar arasında yaşamaya çalışmaktadır. İlçede halkın elektrik, su gibi temel ihtiyaçları karşılanamamış, asgari hizmetler dahi verilememiştir.
Bölgede eğitim ve öğretim hizmetleri durmuş, öğretmenlere göreve dönüş çağrısı yapıldığı hâlde okulların yıkılmış olması nedeniyle eğitim faaliyetlerinde bulunulamadığı görülmüştür. Can güvenliğini tehdit eden koşullar nedeniyle öğretmenler ve sağlık görevlilerinin bölgeden çekilmesi, birçok okulun, çatışma bölgesi içinde veya civarında olması sebebiyle kullanılamaması başta çocuklar olmak üzere birçok yurttaşımızın en temel hizmetlere dahi ulaşamaması sonucunu doğurmuştur.
Görüştüğümüz sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve vatandaşlar tarafından aktarılanlara göre, çatışmalar boyunca sağlıklı bilgi akışı olmayan, bağımsız basın organları dâhil hiçbir gözlemcinin girmesine izin verilmeyen bölgede sokağa çıkma yasağının ardından yaşamını yitiren vatandaşların sayısı ve kimlik tespitiyle ilgili bilgilerin de resmî makamlarca açıklanan verilerle basına yansıyan, STK'lar tarafından verilen sayılarla tutarlı olmadığı anlaşılmıştır.
İnsan bedenlerinin DNA tespitine olanak vermeyecek boyutta tahrip edilmiş olması, aynı kişiye ait beden parçalarının farklı illerde bulunması, Gaziantep'e gönderilen ve bir insana ait olduğu söylenen çuvaldaki doku ve organ parçalarının 7 ayrı kişi ile aidiyeti olduğu DNA yoluyla tespit edilmiş olmasına karşın teşhis bekleyen çok sayıda insanın da hâlihazırda sınır kapısında bulunduğuna dair duyumlar verilmiştir.
Sivillerin terör örgütü baskısı ve güvenlik güçleriyle devam eden çatışma hattında iki arada kaldıkları tespit edilmiştir. Sağlık ve ilk yardım hizmetlerinin, çatışmaların ve sokağa çıkma yasağının sürmesi nedeniyle vatandaşlara erişemediği ortamda can güvenliği adına yürütüldüğü öne sürülen operasyonlarda asker ve sivil ayırmaksızın canlarımız gitmiştir, insanlarımız yok olmuştur.
Çatışma koşullarının yarattığı fiilî sıkıntıların yanı sıra bölge halkının yoğun bir duygusal travma altında olduğu ve gelecek kaygısı, can güvenliğinden endişe eden hâlde olduğu gözlemlenmiştir. Bölge insanı, ciddi bir travmayla karşı karşıya, duygusal bir kopuşun eşiğinde. Sokaklarda konuştuğumuz insanlar, göz yaşlarıyla kendilerinin de insan olduğu hatırlatmak zorunda bırakılmıştır. "Biz, düşman değildik, bize bu muameleyi niye reva gördünüz, bizi neden öldürdüler?" diyerek tepkilerini dile getirmişlerdir.
Tüm bu incelemeler ışığında insan hakları ve hukuk çerçevesinde yaptığımız çağrılar iktidar partisi ve havuz medyası tarafından hiçe sayılmakla kalmamış, yalanlarla çarpıtılarak partimiz ve milletvekillerimiz hedef gösterilmiştir. Ne demişiz raporumuzda? "Bölgede terörle mücadele gerekçesiyle insan hakları ihlallerinde bulunan, hukuk dışına çıkan güvenlik görevlileri varsa bu konuda gerekli idari ve hukuki soruşturmalar derhâl açılmalı, gerekli işlemler yapılmalıdır. Terörle mücadele sırasında insan hakları ve hukuk dışına hiçbir biçimde çıkılmayacağı yönünde halka güvence verilmelidir." Bölgeden sağlıklı haber alınamadığı, STK'ların, bağımsız basın mensuplarının ve milletvekillerinin bile bölgeye girişine izin verilmeyen müphem koşullar karşısında bu çağrının yapılmasından daha doğal ne olabilir? Burası demokratik bir hukuk devletiyse, eğer burası bir muz cumhuriyeti değilse bundan daha doğal hiçbir şey yoktur.
Çağdaş bir ülkede teröre karşı mücadelenin demokrasi, hukuk ve insan haklarından vazgeçilmeden yürütülmesi zorunluluktur. Hâl böyleyken, bizim raporumuzun ardından Birleşmiş Milletler insan hakları raporunda ve Birleşmiş Milletler Dünya İnsani Zirvesi'nde söylediklerimizin tamamı, neredeyse aynı cümlelerle yer aldı. Üstelik ne oldu biliyor musunuz? Olağanüstü rakamlar ödeyerek Türkiye'de gerçekleşmesi sağlanan ve böylece, rezil durumda olan dış ilişkilerimizin bir nebze gündem dışına itilebilmesi ve dünya kamuoyunda olumlu bir imaj yaratılması için ev sahipliği yapılan Dünya İnsani Zirvesi'ne katılan 48 ülkenin, devletlerin çatışma bölgelerinde düzenledikleri operasyonlarda sivilleri korumaları ve sivillere zarar veren güvenlik güçlerinden hesap sorulması çağrısı yer aldı. Çatışma bölgelerinde, uluslararası hukukun, özellikle de uluslararası insani hukukun sivillere zarar veren güvenlik güçlerinden hesap sorulmasını talep etmesinden daha doğal ne olabilir? Ve bu bildiriye imza atmayan tek ülke, ev sahibi Türkiye oldu. Bu, gerçekten acıklı bir durum değerli milletvekilleri. Eğer barış isteyen herkese "terörist" yaftası yapıştırılıyorsa ve herkes hedef gösteriliyorsa, bir Cumhurbaşkanının "Konu terörle mücadeleyse hiç kimse bana demokrasiden ve hukuktan söz etmesin." gibi cümleleri yer alabiliyorsa, kamuoyuna böyle seslenebiliyorsa o ülkede barışın gelmesini istemek de ne yazık ki hayalden ibaret kalacaktır.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak çağrımızı yineliyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bölgedeki yurttaşların ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin görüşleri de alınacak biçimde Meclis araştırma komisyonu kurulmalı ve sağlık, eğitim, insan hakları ihlalleri, yeniden imar gibi konularda akıllarda soru işareti kalmayacak şekilde incelemeler yapılmalı, sistemli bir çalışma yürütülmelidir. Bu, insanlık için şarttır, aksini "Ben insanım." diyen hiç kimse iddia edemez.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)