GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:116
Tarih:20.07.2016

CHP GRUBU ADINA YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı'nın birinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz gecesi başlayan ve halkımızı hedef alan, ülkemizi kaosa sürükleme ve bir iç savaş çıkarma anlayışındaki darbe girişimini bir kez daha burada, Mecliste sizlerin huzurunda lanetliyorum. Bu süreçte bir akılsız girişime engel olmak için hayatlarını feda edenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, egemenliğin kayıtsız şartsız milletten alındığı kesindir ama meşruiyetin temeli hukuktur. Eğer adalete ve hukuka inanmıyorsanız bu "egemenlik" sözü boşta kalır. Hukuk üretmeyen toplumlar ilkel toplumlardır, onlar faşisttir ve faşizme dayanarak sürdürmek isteyenler er geç yok olup gidecektir.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz akşamı ve 16 Temmuz sabahı yapılan darbe girişimine halkımız karşılık vermiştir. Büyük Millet Meclisinde milletvekillerimiz vakur duruşuyla karşılık vermiştir. Elbette, önümüzdeki süreçte tarih altın harflerle bugünleri, o mücadeleyi sürdürenleri ve bu mücadelede hayatını kaybedenleri yazacaktır ama o süreçte kimi sivillerin, resmî polislerin gözü önünde, emir kulu, anaların kuzusu Mehmetçik'e yaptıkları asla kabul edilemez ve gereği derhâl yapılmalıdır.

Ayrıca, demokrasi nöbeti etkinliklerinde gene bir kısım kendini bilmez grubun bulundukları yerlerde halkın yaşamlarına müdahale etmeleri ve halkımıza küfretmeleri, ağza alınmayacak söz söylemeleri de asla kabul edilemez. Demokrasi nöbeti tutanların, bu anlayışta olanların, bunu yapan belli grupların demokrasiden zerrece anlamadığının da ayrıca bir işaretidir.

Değerli milletvekilleri, yapılan yanlışlıklara başka yanlışlıklarla gidilmemelidir. Kaş yapacağız derken göz çıkartmamalıyız. Örneğin, çok acele karar veriliyor. İşte kamuda bir tasfiye süreci başladı. İşte YÖK'ten size bir örnek vereceğim. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'na göre, YÖK'ün, dekanları istifa ettirme hakkı yoktur. Buna rağmen YÖK, dekanların istifasını istemiştir. Bu bir yanlıştır ama ikinci bir yanlış daha yapmıştır; YÖK ikinci bir genelge çıkartmıştır, paralelle ilişkisi olan bütün personel hakkında 5 Ağustosa kadar işlem yapılması bu dekanlara -istifası istenen dekanlara- bildirilmiştir. Hem siz bir gün önce dekanların görevden el çektirilmelerini, istifa etmelerini isteyeceksiniz hem de bir gün sonra o dekanların 5 Ağustosa kadar üniversitelerde paralel yapıyla ilgili olanlara işlem yapmasını isteyeceksiniz. İşte, geldiğimiz süreçte, değerli milletvekilleri, üniversitelerimizin içinde bulunduğu olumsuz durumun YÖK'ün uygulamalarından kaynaklandığı da ortadadır. Siz hem dekanların istifasını isteyeceksiniz, arkasından da, bu istifadan sonra da bir işlem yapmasını, paralelle ilişkili olan memurların tespit edilmesini o dekanlardan isteyeceksiniz.

Bunun yanı sıra, kamuda paralel operasyonlar adıyla binlerce memurun tasfiye edildiğini ve edilmeye çalışıldığını da kamuoyundan takip ediyoruz. Elbette kanunsuz iş yapanlar için gereği yerine getirilmelidir. Peki, yapılan bu işlemlerin ölçüsü nedir? Hangi kriterlerle memurların işlerine son verilmektedir? Üç günde, her kademede çalışan yüz binlerce memurun hukuksuz işler yaptığı nasıl tespit edilmiştir? Bize gelen bilgi ve bizzat benim bildiğim, ülkesine sadakatten kuşku duymadığım kimi memurlar da, paralel yapı içine monte edilerek görevlerine son verilmiş, açığa alınmıştır. Bu uygulamalar cadı avına dönüştürülmemelidir. Buradan tekrar soruyorum: Üç günde yüz binlerce memurun isimleri nasıl tespit edilmiştir? Hatırlayın, Balyoz ve Ergenokon'da yaşanan, asılsız ihbarlar sonucunda hayatları karartılanları bir düşünün ve bugün aceleyle yapılanlarla, yarın birçok memurun hayatının bu nedenden dolayı karartılacağını aklınızdan çıkartmayın.

Değerli milletvekilleri, paralelden bahsediyoruz. Rahmetli Kamer Genç'in -Allah rahmet eylesin, buradan saygıyla bir kez daha anıyorum kendisini- bu Meclis kürsüsünden "Bu Fethullah Gülen sizin başınıza bela olacak." dediği tarihten günümüze yedi yıl geçmiştir ve yedi yıl sonra ancak bunları yaşıyoruz. Ona bir kez daha rahmet diliyorum, mekânı cennet olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, toplum olarak bir travma yaşıyoruz. Duygularımız aklımızın önüne geçmemelidir, her şey hukuk içinde olmalıdır. Bu ülkenin güvenliğini, siyasetini, adaletini, barışını ve özgürlüğünü sağlayamazsak, bu ülkenin sorunlarını çözemezsek bu ülkeyi vatan yapan, bu ülkeye can veren, ruh veren şehitlerimizin kemikleri sızlar. Biz iddia ediyorduk "Siz bu ülkeyi yönetemiyorsunuz." diye. On dört yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz, bu yaşananların sorumlusu kim? Ev sahibinin hiç suçu yok mu? Sizlerden bu konuda hesap vermenizi beklemek en tabii hakkımızdır. Bu ülkeyi iyi yönetemediğinizi söylemiştik, keşke biz haklı çıkmasaydık.

Değerli milletvekilleri, bu 15 Temmuzdan sonra -kamuoyundaki resimlerde gördüğümüz üzere- tutuklanan kimi askerî personelin tutuklandıkları yerlerde işkencelere maruz kaldığına ilişkin resimleri görüyoruz. 21'inci yüzyılın 16'ncı yılını geride bıraktığımız bu süreçte yeni işkence, Ziverbey Köşkleri yaratılmamalıdır. Bu Türkiye için utanç kaynağıdır. Bir kişi suçu varsa tutuklanmıştır, polis onu tutuklar ama onun cezasını bağımsız mahkemeler verir. Onun için, tarihte bu sorumluluğu, bu olumsuz görüşleri üstlenecek hiç kimsenin olmamasını ben buradan dilerim. Ki 12 Eylül 1980 askerî darbesini 20'li yaşlarda yaşamış bir sendikalı işçi olarak, o günleri yaşamış birisi olarak, bunu bir uyarı görevi olarak buradan tekrar ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, bize somut olarak bir gerçeği ortaya koyuyor. O gerçek de şudur: Bilime dayanmayan, dogmalarla dolu eğitim sisteminin ülkemizin gelişmesine engel olduğu bu yasa teklifiyle bir kez daha ortaya çıkmıştır. YÖK'ün faaliyetlerine devam etmesi ve millî eğitim sisteminin yanlış politikaları ülkemizin gelişmesinin önünde engeldir. Bu anlayış devam ettiği sürece de millî gelirin artmasını, refah toplumunun oluşmasını beklemek hayaldir. Ayrıca, 15 Temmuz darbe girişiminin yanlış eğitim sisteminin bir parçası olduğu ve paralel yapının kaynağını bu sistemden aldığı da bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin genç nüfusu olan bir ülke olmasına rağmen nitelikli iş gücü yaratamamasının tek nedeni, tekrar ediyorum, eğitim sistemidir. Devlet, vakıf, özel kapsamında olmak üzere yaklaşık 200'e yakın üniversitemiz bulunmaktadır. Ancak, ne yazık ki nitelikli mimar, mühendis, doktor yetiştiren üniversitelerimizin sayısı iki elin parmak sayısını geçmemektedir. Yani, her ile üniversite açtığımızla övünüyoruz ancak her 5 üniversite mezunundan 3'ü işsiz. Bunu biliyoruz ama ne hikmetse bunu görmezden geliyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de toplam mühendislik fakültesi sayısı 258, yılda yaklaşık 40 bin mezun vermektedir. Sadece mimar, mühendis sayısı yaklaşık 1 milyonu bulmaktadır. Bu mimar ve mühendislerin yüzde 42'si kendi alanında çalışmıyor, yüzde 25'i açık işsiz, geri kalanı ise "Ne iş olursa yaparım." hâli pozisyonunda.

Değerli milletvekilleri, peki, nitelikli ara eleman yetiştirilen meslek liselerinin durumu nedir? Geri teknolojiyle eğitim gören, staja gittikleri fabrikalarda ilk kez gördükleri makinelerden anlamayan, "Nasılsa stajyer..." denilip temizlik, getir götür, fotokopi işlerinde çalıştırılan, meslek lisesinden mezun olduklarında çırak muamelesi gören meslek liseliler. İş ilanlarına bakın, ara eleman arayanlarla dolu ama 6 milyona yakın işsizimiz var. Ne yaman çelişki bu durum! İmam-hatiplerle övünüyoruz ama imam-hatiplerle övündüğümüz kadar keşke burada şu meslek liseleriyle de övünebilsek belki sorunumuzu çözmüş olacağız.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı Komisyonda görüşülürken bizler çok tartıştık, muhalefet şerhimizi de koyduk. Dün Sayın Bakan çağırdı, kendisine teşekkür ediyoruz. Keşke bunları daha önce yapsaydık ama Sayın Bakan burada, konuşmasında "Biz daha önce de çağırmıştık, görüşmüştük, herkesin bilgisi var." diyordu. Ama şuna itiraz ediyoruz: Çağırmak, görüşmek farklı Sayın Bakanım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP AKKAYA (Devamla) - ...dünkü yaptığımız gibi olması lazım. Daha önceden de sivil toplum örgütleri geliyordu, görüşüyorduk, yapıyorduk ama sadece söyledikleriyle kalıyordu yani orada verdikleri katkıyı, düzenlemelerde göremiyorduk.

BAŞKAN - Sayın Akkaya, teşekkür ederim.

YAKUP AKKAYA (Devamla) - Temennimiz, bundan sonra da dün olduğu gibi... Çünkü biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ana muhalefet partisi olarak burada muhalefet görevimizi yapıyoruz ama işi yokuşa sürmek için değil, biz, doğru yasal düzenlemeler çıksın diye yapıyoruz. Onun için, katkımızın sizin de lehinize olacağını bilmenizi isteriz. İşte, bu yasa tasarısında -sonuçta, önergelerden de göreceğiz- olduğu gibi, bundan sonraki çalışmalarda da öyle olmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)