| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 122 |
| Tarih: | 03.08.2016 |
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP'nin grup önerisi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz akşamından bu yana yaşanan olağanüstü gelişmelerin içerisindeyiz ve bu olağanüstü gelişmeler etkisini anbean, her gün hemen hemen göstermekte ve bu 15 Temmuzun yol açtığı yüksek gerilim ve gerginlik hemen hemen hayatın her alanına da sirayet etmiş durumdadır. Darbe girişiminin faili Fethullahçı terör örgütünün kamu kurum ve kuruluşlarındaki, ekonomideki, sivil toplumdaki yapılaşması devleti bir ur gibi sardığını ortaya çıkarmıştır. Bu uru temizlemek hepimizin görevidir. Hükûmet OHAL tezkeresiyle Meclisten onay almaya geldiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu görevin gereğini yerine getirdik. Tarihe ve milletimize karşı sorumluluğumuz gereği Hükûmete terör örgütünün ve örgütlerinin temizlenmesi için yetki verdik.
Ülkemiz "FETÖ" denilen terör örgütü tarafından hedef tahtasına oturtulurken Hükûmetin terörle mücadele etmesi için, özellikle de darbe tehlikesi bitene kadar darbecileri daha kolay yakalaması için olağanüstü hâl ilan edildi. OHAL sonrası çıkan 3 kanun hükmünde kararnameyle her ne kadar bu yönde adımlar atıldığını görsek de devletin kurumsal yapılanmasında öngörülen düzenlemeleri plansız, zamansız ve yersiz bulduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.
Öncelikle şunu hatırlatmak isterim ki, Anayasa'nın 120'nci maddesine göre olağanüstü hâl yasası altı ay süreyle ilan edilebiliyor, gerekirse uzatma yetkisi Meclisten isteniyor ve bu OHAL kanunu da üç aylık bir süre için verilmiştir ve bu OHAL kararları ve OHAL düzenlemelerinin de alınan bu yetkiye paralel olarak OHAL dönemiyle sınırlı tutulması gerekmektedir. Yapılacak düzenlemeler OHAL dönemiyle sınırlı kalmalı ve sonra olağan düzene de mutlaka geçilmelidir.
Bu düzenlemelerden en önemlisi de Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde yapılan düzenlemelerdir. 15 Temmuz darbe girişiminin önlenmesinde Türk milletinin gösterdiği tutum ve duruşun yerini öncelikle hatırlatmak istiyorum. Milletimiz sokaklarda, meydanlarda demokrasiye ve millî iradeye sahip çıkmıştır. Bu nedenle, Türk milletinin her bir ferdiyle övünüyoruz. Bununla birlikte, 15 Temmuz akşamı itibarıyla meydanların nabzını doğru okumak gibi de bir mecburiyetimiz vardır.
Türk milleti 23 Nisan 1920'deki, 29 Ekim 1923'teki kazanımları için meydanlara inmiştir çünkü darbe girişiminin hedefi, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı, milletin bütünlüğü. 15 Temmuzdan bugüne vatandaşlarımız meydanlarda Kurtuluş Savaşı'nın kazanımlarına, kurucu iradeye ve millî iradeye sahip çıkmıştır. Doksan altı yıl önce şanlı bir mücadeleyle kazandığımız hürriyet ve istiklalimiz için milletimiz, yalnız, yine şanlı bir direnişle kendisini göstermiştir. Dolayısıyla, meydanlardan, başka niyetler veya başkanlık gibi birtakım fiilî durumlar devşirmeye çalışmak beyhude bir çaba olacaktır çünkü meydanlarda devleti anonim şirket gibi yönetmek isteyen anlayışa geçit yoktur, meydanlarda devlet yönetiminde merdiven altı, informel ilişkilere geçit yoktur. Meydanlardan gelen ses "Devlet sensin, güç sende." değil, "Devlet de benim, güç de benim." diyen bir milletin sesidir. Dolayısıyla, meydanlarda yeni Türkiye yoktur, büyük Türkiye ülküsü vardır. Meydanlarda şahsi ve keyfî yönetime meşruiyet aranamaz, aransa da bulunamaz. Milletimiz ne istiyor, meydanlar ne istiyor? Diyor ki: "Terörün her türlüsüyle mücadele et, benim güvenliğimi sağla; ülkemize sulh, sükûn, refah ve istikrar getir. Bizi terör belasından kurtar." Bu çaba da, yetki de, sorumluluk da Hükûmettedir.
Terörle mücadelede Meclis olarak her türlü katkıyı sunuyoruz. "OHAL" dediniz, "FETÖ'yü temizleyeceğiz, bataklığı kurutacağız..." OHAL'e "Evet." dedik. Peki, Hükûmet ne yapıyor? Terörle mücadele kılıfıyla şahsi bir yönetimin inşa edilmeye çalışıldığını üzülerek görüyoruz. 15 Temmuz girişimi sürecine giden yol bu yönetim anlayışıyla döşenmedi mi? Devletin kurum ve kurallarıyla değil de birtakım çıkar gruplarıyla, cemaatlerle, paralel yapılarla yönetilmesinin 15 Temmuz gecesindeki payını hiç düşündünüz mü?
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişiminin hedefi bütün Türkiye'dir. Türk devletinin dirayeti, Türk milletinin birliği, ülkemizin bütünlüğü hedef alınmıştır. Darbe girişiminin hedefi sadece Cumhurbaşkanı değildir. Eğer böyle düşünülürse yanlış düşünülmüş olur ve teşhisi de çok yanlış koyarsınız. Teşhisi yanlış koyarsanız uygun tedaviyi de bulmak mümkün değildir.
Demokrasiyi savunuyoruz, uzlaşıyı arıyoruz. Ancak kurumları yeniden yapılandırırken millî irade de, Meclis de devre dışı bırakılmaktadır. Toplumsal uzlaşma havası yakalanmışken eski hatalardaki ısrar niyedir? Türk Silahlı Kuvvetlerinde yeniden yapılanma bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı değişiklikler için seçilen yöntemle gayrimeşru bir çizgiye düşürmemek gerekir. Devlet yeniden yapılandırılırken millî irade, Meclis devre dışı bırakılmamalı, demokrasi askıya alınmamalıdır. Yapılacak değişikliklerin enine boyuna analiz edilmesi, istişare mekanizmasının canlı, aktif ve somut bir şekilde işletilmesi gerekmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri Türk milletinin göz bebeğidir. Asırlar boyunca oluşmuş ve olgunlaşmış gelenek ve ilkelerin hallaç pamuğu gibi dayatılmasına göz yumulmamalıdır, şekilcilikle uğraşılmamalıdır. Çözüm, rasyonel, bilimsel, müzakereci ve uzlaşmacı bir anlayışla elde edilmelidir. Demokrasi sadece sandık ve çoğunluk değildir; demokrasi aynı zamanda müzakere ve uzlaşma kültürüdür. Bu kültürden uzak bir şekilde Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanlığına, kuvvet komutanlıkları Millî Savunma Bakanlığına bağlanıyor. Bu millî savunma ayağı düzenlemesi kanun hükmünde kararnameyle yapıldı. Şimdi, bu kanun hükmünde kararnamenin çıkmasına imkân veren OHAL kararında FETÖ'yle mücadele öne çıkarıldı. Yapılan düzenlemelerle darbeye sebep olan durumlarla mücadele edilmesi gerekiyor. Bunun için Genelkurmayı Cumhurbaşkanına mı bağlamak istiyorsunuz? Bunu yaparak darbeyle mücadelede kesin sonuç alınacağını mı düşünüyorsunuz? Emir komuta zincirinde ortaya çıkacak sorunları nasıl bertaraf edeceğiz? Cumhurbaşkanı ile hükûmetin ileride farklı siyasi görüşlerden olması hâlinde ortaya çıkacak komuta zinciri boşluğunu nasıl gidereceksiniz? Kaldı ki son birkaç yılda aynı partiden neşet etmesine rağmen, başbakanlarla Cumhurbaşkanlarının ve bazı bakanların ne kadar ters düştüğünü hepimizin herhâlde hatırlıyor olmamız gerekir. Yarın ortaya çıkabilecek tehditleri; savaş, yakın savaş risklerini neden görmüyorsunuz, dikkate almıyorsunuz? Ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir komuta kademesi hiyerarşisi zedeleniyor.
Şimdi, MİT Cumhurbaşkanına bağlanmak isteniyor. Bir hatıramı nakletmek istiyorum. Geçmişte görev yaptığımız bir ilde bir MİT bölge başkanı vardı. Böyle, protokolde sohbet ederken "Ya, siz nereye bağlısınız?" diye sormuştum, o da "Biz doğrudan Allah'a bağlıyız." diye bir cevap vermişti. Şimdi, bağlılığını kanunlara, hukuka, Türkiye Cumhuriyeti'ne hissetmeyen ve bu şekilde ifade etmeyen bir kurumun mensuplarını Cumhurbaşkanına bağlasanız ne, bağlamasanız ne!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Kaldı ki Sayın Cumhurbaşkanının yaverlerinin nereye bağlı olduğu da 15 Temmuzda ortaya çıktı. Bu hususların çok iyi düşünülüp tartışılması ve müzakere edilmesi gerekir.
Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)