GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:124
Tarih:10.08.2016

CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 410 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerek grup başkan vekilimiz gerekse Meclis Başkan Vekilimiz Hakkâri ve Şırnak'la ilgili söylediler. Biraz önce yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda konuyla ilgili bizler de görüşlerimizi söyledik. Tabii ki üzücü bir olay her 2 ilin ilçe yapılması. Diğer 2 ilçenin il yapılması tabii ki takdire şayan bir olaydır, onlar bağımsız bir şekilde yapılabilir ama Hakkâri ve Şırnak'ın ilçe yapılması kabul edilebilir bir tutum ve davranış biçimi değildir.

Bu bana 1954 seçimlerini hatırlattı. 1954 seçimlerinde Demokrat Parti, Türkiye'de altmış yıllık çok partili sistem içerisinde en yüksek oyu aldı, yüzde 58 oy aldı arkadaşlar. Demokrat Parti, 1954 yılında yapılan seçimlerde yüzde 58 oy aldı ve yaklaşık olarak 401 civarında da milletvekili çıkardı arkadaşlar. Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 35 oy aldı, 36 milletvekili çıkardı. Cumhuriyetçi Millet Partisi, Osman Bölükbaşı'nın partisi de 5 milletvekili çıkardı, 2 de bağımsız çıktı arkadaşlar. Ve Demokrat Parti, yüzde 58 oy almış olmasına rağmen Kırşehir'de 5-0 kaybettiği için Kırşehir ilini ilçe yaptı arkadaşlar, Kırşehir ilini ilçe yaptı 1954 seçimlerinden hemen sonra. Doğru bir şey midir? Yüzde 58 oy almışsın, 400 milletvekili çıkarmışsın, yetmiyor, Kırşehir'de hiç milletvekili çıkarmadın diye o ili ilçe yapıyorsun arkadaşlar. Bu, kabul edilebilir bir iş değil, bunu kabul etmek de mümkün değildir.

Aynı olay Malatya'da meydana geldi. Malatya il olmadı, Malatya'da 2'nci Genel Başkanımız rahmetli İsmet İnönü'nün seçildiği seçim bölgesinde tulum... Eskiden liste usulüyle milletvekili seçilirdi, bir ilde en yüksek oyu alan parti o ilin tüm milletvekillerini alıp götürüyordu. O sisteme göre, Malatya'da da İsmet İnönü'nün başkanlığındaki liste tulum çıktı. Malatya'yı ilçe yapmadılar ama Malatya'yı ikiye bölüp Adıyaman'ı çıkardılar. Adıyaman'ın il olması da 1954 seçimlerinden hemen sonradır arkadaşlar. Sonra, 1957 seçimlerine giderken tekrar Kırşehir il yapıldı arkadaşlar.

Şimdi, Hakkâri ve Şırnak'ın ilçe yapılması kabul edilebilir bir iş değil. Cizre ve Yüksekova il yapılsın bir itirazımız yok, yapılsın ama AKP diyor ki: "Halkın iradesi." Mademki halkın iradesi, Hakkâri'de ve Şırnak'ta referandum yapılsın, Hakkâri'de ve Şırnak'ta oturan vatandaşlarımız kendi özgür iradeleriyle eğer ilçe olmak istiyorlarsa yapacak bir şeyimiz yok arkadaşlar. Ama biz biliyoruz ki böyle bir şey söz konusu değil. Bu yanlıştan, ümit ederiz ki geri dönülür.

Konuştuğumuz tasarı, bireysel emeklilikle ilgili arkadaşlar. Bireysel emeklilik kanun tasarısının içerisinde, madde gerekçesinde aynen şunu söylüyor, birtakım methiyeler dizdikten sonra diyor ki: "Bu düzenlemenin İngiltere, Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde başarılı örnekleri bulunmaktadır." ve buna sığınarak da, Türkiye'de bireysel emekliliğin ne kadar doğru, ne kadar güzel ve ne kadar önemli bir şey olduğunun da altını çiziyor. Peki, gerçekten böyle midir? İngiltere'de, Yeni Zelanda'da, Amerika Birleşik Devletleri'nde bireysel emeklilik fonları, gerçekten, o fonlara mecburen girmiş olan insanların faydasına mı olmuştur, zararına mı olmuştur onlara kısaca bir bakalım:

1980'li yıllarla birlikte yaygınlaşan neoliberal politikalar, diğer pek çok alanla birlikte emekçilerin, çalışanların biricik güvence kaynağı olan sosyal güvenlik birikimlerini sermaye için yeni kâr alanı hâline dönüştürmeye başladı. Sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesine yönelik ilk uygulamalar Şili'de başladı ve Latin Amerika ülkelerinin ardından neoliberal politikalar uygulayan diğer ülkelere de yayıldı. Pinochet rejiminin, darbesinin etkisi altında Şili'de 1980 yılında gerçekleştirilen emeklilik reformuyla birlikte özelleştirilen sosyal güvenlik sisteminin iki ayağı vardı; birincisi, işverenler tarafından ödenen sosyal güvenlik katkısının ortadan kaldırılması, diğeri ise emeklilik birikimlerinin kâr amaçlı özel işletmelerin yönettiği fonlara devredilmesidir. Emekçilerin gelecek güvencesi olan birikimlerini, sermayeye yeni kâr alanı hâline getiren bu uygulamanın sonucunda şirketler sermayelerini büyütürken piyasada oyuncağa dönüşen emeklilik fonları, sahte bilançolar ya da iflaslarla bitti. Pek çok ülkede sosyal güvenlik sistemi ne yazık ki çöktü.

"Şili modeli" olarak tanımlanan ve sermaye için son derece cazip olan ama emekçiler, çalışanlar için yıkım anlamına gelen bu uygulamalar 1990'lı yıllar içinde birçok gelişmiş ülkede kabul gördü. Bu ülkelerin başında Amerika geliyordu. Amerika'da şirket hisselerine yatırılan emeklilik fonlarının akıbeti ilk olarak 2002 yılında patlak veren Enron skandalıyla ortaya çıktı. 2000 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük 7'nci şirketi olan Enron'un 2001 başında 80 dolar olan fonları da şirketle birlikte çöktü ve 0,20 dolara düştü. Enron'un hisselerine yatırılmış olan emeklilik fonları da şirketle birlikte çöktü. Böylece milyonlarca emeklinin maaşı da riske girmiş oldu. Benzer durum, 2008 krizi sonrasında yüzlerce şirketin iflasa sürüklenmesiyle yeniden yaşandı. Devlet, batan şirketlerin hisselerine yatırılmış olan emekli fonlarını kurtarmayı bahane ederek bu şirketleri iflastan kurtarmak için yüzlerce milyar doları topluma ödetti arkadaşlar yani bu şirketlere yatırılan paralar o şirketler tarafından batırıldı ve yüz binlerce, milyonlarca emekli insanın o paraları o şirketlerle beraber battı.

İngiltere'de ise buna benzer, hisselerinin çok büyük bölümü emeklilik fonlarından oluşan British Petroleum, daha fazla kâr elde etmek amacıyla riskli olan derin sularda petrol çıkarmaya girişti. Yine daha fazla kâr için British Petroleum taşeron kullandı ve güvenlik için gerekli yatırımları yapmaktan kaçındı. Sonuç olarak, bildiğiniz gibi, 20 nisan 2010'da Meksika Körfezi'nde bir British Petroleum platformu patladı ve bu patlamada 11 işçi hayatını kaybederken her gün denize boşalan binlerce varil petrol büyük bir çevre felaketine neden oldu. British Petroleum, daha fazla kâr hırsıyla neden olduğu bu felaketin durdurulması ve tazmini için milyarlarca dolar harcama yapmak zorunda kaldı. British Petroleum hisseleri hızla düşmeye başladı, böylece emeklilik fonları British Petroleum hisselerine yatırılmış olan milyonlarca emekçinin geleceği belirsiz hâle geldi. Beklentiler Amerika'da olduğu gibi İngiltere'de de devletin emeklilik fonlarının kurtarılmasını bahane ederek British Petroleum zararlarının topluma ödettirilmesi yönünde gerçekleştirilmiştir.

Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminin Şili modeline uygun olarak özelleştirilmesinde diğer önemli bir adım, işsizliği önleme bahanesiyle istihdam üzerindeki yüklerin kaldırılmasına yönelik uygulamalardır. 2008 yılında "istihdam paketi", 2009 yılında "istihdam ve teşvik paketi" adıyla uygulamaya konulan düzenlemelerde Sosyal Güvenlik Kurumu işveren payı giderek daha aşağıya çekilirken kimi istihdam biçimleri için ise sıfırlanmıştır.

Türkiye'de Hükûmetin hedefi diğer ülke örneklerinde de görüldüğü gibi sosyal güvenlik sistemini özelleştirmek ve emekçilerin gelecek güvencelerini tamamen ortadan kaldırmaktır. Türkiye'de Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu 2001 yılında kabul edilmiş ve uygulanmaya başlanmıştır. Bu fonların bugün için; 2004'te 6,5 milyar lira, 2013 sonunda 25,1 milyar olurken, yine 22 Temmuz yani bir ay önce 48,5 milyar olmak üzere 2013 yılından bu yana devletin sisteme katkısı ise toplam 6,4 milyar lirayı bulmuş durumdadır arkadaşlar.

Bireysel emeklilik sistemi gelir farklılığının yol açtığı adaletsizliği derinleştirecek bir uygulamadır. Burada amaç kamusal olarak sağlanması gereken ve ömürleri boyunca çalışarak topluma katkı sağlamış olan bireylerin çalışma hayatından çıktıktan sonra onurlu bir yaşam sürdürebilmeleri için gerekli gelir ve yaşam imkânlarına sahip olmasını engellememek olmalıdır. Devletin öncelikli amacı kamusal olarak sağlanan emeklilik sisteminin güçlendirilmesi olmalıdır. Bireysel emekliliğin özendirilmesinin ise öncelikle kamusal olarak sağlanması gerekli ve devletin sosyal devlet olmaktan gelen yükümlülüğünün bir yansıması olarak Sosyal Güvenlik Kurumu ve Emekli Sandığı kapsamındaki emeklilere tanınan hak ve imkânların iyileştirilmesine verilmelidir. Bireysel emeklilik sistemi bir tamamlayıcı emeklilik gibi değil, bireylerin uzun vadeli yatırımlarının kaydıhayat karşılığı değerlendirilmesi ve nemalandırılmasına dönük bir özendirme olmalıdır.

Bireysel emeklilik sistemi, yüksek gelirli yurttaşların gönüllü olarak katıldıkları bir sistemdir. Zaten, uygulamada sürekli prim ödemeleri yapanların gelir durumlarına bakıldığında da bu görülebilir. Yapılan değişiklikle devletin vergi gelirinden yüksek gelirli gruplara yönelik bir kaynak transferi yapılmaktadır. Özellikle düşük gelirli gruplar da dâhil olmak üzere bütün vergi gelirlerinden finanse edilmesi, gelir dağılımını bozucu etki yaratacaktır.

Zorunlu BES uygulaması, Anayasa'nın sosyal devlet ilkesi ve sosyal güvenlik, sözleşme hürriyeti ve mülkiyet hakkına ilişkin hükümlerine aykırıdır. Yasa tasarısı, sosyal devlet ilkesine de kesinlikle aykırıdır. Çünkü sosyal güvenlik herkes için zorunludur, vazgeçilmezdir ve Anayasa'nın 60'ıncı maddesine göre herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir ve devlet bu güvenliği sağlayıp gerekli teşkilatı kurmakla yükümlüdür. Devlete düşen görev, BES'e değil, çalışanların hâlihazırda prim ödediği kamusal sosyal güvenlik sistemine daha fazla katkı yapmaktır. İşçi sınıfının, çalışanların, emekçilerin ihtiyacı zorunlu bireysel emeklilik sistemi değil, herkese parasız ve nitelikli sağlık ve sosyal güvenlik hakkının tanınmasıdır ve bunun güçlendirilmesidir. İşçilerin, çalışanların, emekçilerin imzalamadıkları sözleşmeden iki ay sonra cayma hakkı tanınsa da özel bir sigorta programına üye olmaya zorlanması, kendi arzusu dışında ücretlerinden kesinti yapılması hukuksuzluktur ve Anayasa'nın 60'ıncı maddesine de aykırıdır.

Tüm bu hukuki itirazların yanı sıra bir önemli nokta da zorunlu BES'le işçilerin yoksullaşacak olmasıdır. Asgari ücretlilerden 50 lira civarında bir kesinti yapılacak, yüksek ücretlerde ve sendikalı toplu sözleşmeli iş yerlerinde bu rakam çok daha yukarılara çıkacaktır. Düşük ücretli ve asgari ücretli işçilerin yüzde 20'lik vergi dilimine girmeye başlamış olması, yoksullaşmayı daha da artıracaktır. Asgari ücretliyi hem BES hem de vergi dilimindeki artış vuracak, böylece yaşamını açlık sınırının altında sürdürmeye çalışan asgari ücretli için, kesinti yapılan her ay daha da zor yaşam koşullarını beraberinde getirecektir. Yani hem BES'e hem de vergi dilimine gireceği için asgari ücretle çalışanlar açısından BES'e girmek bir avantaj değil, tam bir dezavantajdır, tam bir kâbustur.

Devlet katkısıyla bireysel emeklilik dayatması devlet kesesinden özel sigortaların finansmanı demektir. Aynı zamanda, unutulmasın ki, devletin vergi gelirlerinin önemli bir bölümü ücretlilerden sağlanmaktadır. Yani devlet işçilerden aldığı parayla finansal sermayeyi destekleyecektir. Bu da yetmeyecek, Kanal İstanbul gibi çılgın projelere, yandaş inşaat şirketlerine yeni kaynaklar aktarılacaktır. İşçilerin, emekçinin ödediği vergilerle, işçilerden kesilen paralarla sermayenin beslenmesi kabul edilemez bir yolsuzluktur. Borç içerisinde yaşamlarını sürdürebilen işçilerin tasarruf yapması için zorla ceplerine el uzatmak çözüm değildir ve kurtuluş da değildir. Ülkede tasarruf oranları artırılmak isteniyorsa çare işçilerin gelirlerini ve ücretlerini artırmaktan geçmektedir. Zorla tasarruf olmaz. Ücretlerin artışıyla, ücretlere zam yaparak işçilerin tasarruf etmeleri olanaklı hâle gelebilir. Zorunlu tasarruf doğru bir tasarruf değildir ve mecbur edilemez.

Türkiye'de BES, başından beri umulduğu gibi, bu aslan paylarını oluşturamıyor. Büyük sermaye gruplarını bu fonlara çekmek de ne yazık ki başarısız görünmektedir çünkü havuz büyüklüğü göz dolduramamaktadır. İşte, söz konusu zorunlu hâle getirilmesine dair çabanın bir kısmı bu havuzu doldurmaya yöneliktir. Performansı, dediğimiz gibi, zayıftır oldukça. 2015 yılında, BES, ortalamada reel olarak yüzde 7'ye yakın zarar etmiştir. Yaklaşık 6 milyon katılımcının birikimleri enflasyon karşısında eridi. Özellikle yüksek risk-yüksek getiri üzerinden bu sistemin pazarlandığı ve fon dağılımlarını hisse senetleri üzerine yapmış kişilerin geçtiğimiz sene kayıpları yüzde 21'in üzerine çıkmaktadır. TL cinsinden kamu borçlanması, tahvil veyahut da bono alanların kayıpları yüzde 7 olurken, orta-yüksek risk taşıyan fonlar yüzde 8'e yakın değer kaybetmiştir değerli arkadaşlar.

BES sadece bir yatırım aracı değildir. BES'in bir diğer yüzü ise herkesin yaşamına dokunacak sosyal güvenliğe de bakıyor. Özellikle de 1990'lı yıllarda IMF ve Dünya Bankası direktifiyle bir hak olmaktan bir sorun olmaya başlayan sosyal güvenlik sistemi, o günden bugüne, büyük bir kısmı AKP döneminde olmak üzere ciddi köklü dönüşümler geçiriyor. Bu dönüşümlerin en büyük halkalarından biri ise kuşkusuz bugün de gündeme yeniden taşınan kamu emeklilik sistemine ilişkindir. Emeklilik yaşı ve prim ödeme gün sayısı yükseltildikten sonra iktidara gelen AKP, iktidara geçtiği günden bu yana sağlık ve sosyal güvenlik sistemindeki kamu tasfiyesini hızlandırmakla meşguldür. Bu olanlardan birinin de kuşkusuz bireysel emeklilik sistemiyle bağı çok kuvvetli. "BES geliyor, kamu emekliliği tasfiye ediliyor." demek şu aşama için çok doğru olmayacaktır belki ama lakin gitgide emeklilik maaşları zamlarında, işveren yükümlülüğü düzenlemelerinde, BES, iktidarın tüm emekçilere ve emeklilere karşı kullandığı bir koz olarak masada duracaktır ve bu yönüyle de bu tasfiyeye hız verecek önemli bir araç olarak anlaşılmaktadır.

Alternatif, Türkiye'de BES, başta çok masumane amaçlarla tanıtılmıştı. Ülkenin tasarruf ihtiyacını karşılama, bireyleri tasarruf sahibi yaparak borçlanmadan az da olsa uzaklaşabilmek gibi tanımlamalarla altı çizile çizile "Aman ha, bu, emeklilik sisteminin alternatifi değil, tamamlayıcısı." şeklinde uyarılarla piyasaya sürülmüştür. Sigorta şirketlerinin bankalar aracılığıyla geniş toplum kesimlerini sisteme agresif bir şekilde katma çabasına tanık olmayanımız yoktur herhâlde. Bireysel emeklilik sistemi katılımcılarının birçoğunun aynı anda kredi sahibi oluşunun, bankalarda üzeri kapalı dayatma usulü satılan BES poliçeleriyle yakından bir ilişkisi vardır.

Sonuç olarak, Başbakan Yardımcısı Şimşek geçtiğimiz günlerde kendi ağzıyla durumu ifade ediyor: "Hayat standartlarını korumak isteyen bireyler için, sosyal güvenlik sistemlerince sunulan emeklilik gelirine ek bir gelir sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir sistem." Bu cümleyi daha anlaşılır bir hâle getirmek istersek;

Bir: İnsanca yaşam için yeterli bir emekli maaşının verilmesi sorumluluğunu iktidar hiçbir zaman üstlenmeyecek.

İki: Emeklilik döneminde insanca bir yaşam düzeyi, bugünden sadece gelirinden tasarruf yapabilen orta ve yüksek gelirlilerin payına düşecek.

Üç: Sonuç olarak, BES, emekli maaşının tamamlayıcısı olduğu gibi, aynı zamanda emekli maaşının insanca bir yaşam olması yolunda hak arama kanallarını tıkayacak, bu sorumluluğu bireylerin kendisine yükleyecektir. Bu düzenlemelerden sonra, tahmin ediyorum ki, önümüzdeki günlerde çalışanların özellikle kıdem tazminatlarına el uzatılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda Türkiye'de toplam 18 bireysel emeklilik şirketi var arkadaşlar. Bunlardan 14'ü yabancı, 14 yabancı yani 45 yaşın altında bulunan bütün çalışanların zorunlu olarak işverenler tarafından götürülüp sokulacağı bireysel emeklilik sigorta şirketlerinin 18'inden 14'ü yabancı arkadaşlar. Bu yabancı şirketlere yatırılan paralar yarın öbür gün Amerika'da, İngiltere'de, Şili'de olduğu gibi, çok uluslu şirketlere yatırılacak, oradan nemalandırılmak istenecek; "O nemalandırmadan bizler pay alacağız." denilecek işçilere, çalışanlara, emeklilere ama bir süre sonra o yatırılan... Amerika'daki Enron, İngiltere'deki BP, Şili'deki başka şirketler nasıl iflas etti, paralar kaçırıldıysa tekrar Türkiye'de de olacak olan, bu toplanan fonların yok edilmesi, hiç edilmesi olacaktır ve emekli maaşlarından 50 lira, 100 lira ödeyen o çalışanların, o emekçi kardeşlerin paraları, tasarrufları böylelikle yok edilecektir.

Yakın tarihimizde, 1980'den sonra Özal'la birlikte neoliberal politikaların uygulandığı ülkemizde Tasarrufu Teşvik Fonu, Konut Fonu gibi birtakım fonların Türkiye'de nasıl talan edildiğini, içinin boşaltıldığını, sonra bunun faturasının bu ülkenin insanlarına nasıl çıkarıldığını, nasıl ödettirildiğini hepimiz biliyoruz arkadaşlar.

Bu düzenlemede bu fon hesabıyla da yine toplanacak paralar yabancı şirketler marifetiyle birtakım yerlere, çılgın projelere aktarılacak; o çılgın projeler bitirilmeyecek, o fon hesapları batacak, iflas edecek olan ve zorunlu olarak mecburen o fonlara götürülüp üye yapılan o insanların o birikimlerinin birtakım insanlara peşkeş çekilmesinden başka hiçbir şey...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (Devamla) - ...olmayacak. Bizler tarihsel olarak burada bir not düşüyoruz ve uyarıyoruz ama birazdan sizler, AKP milletvekilleri gelip buna "evet" oyu verip kabul ederseniz bunun vebali de sizlerin omuzlarındadır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)