GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:126
Tarih:17.08.2016

GÜRSEL EROL (Tunceli) - Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi öncelikle sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken insan hayatında değer verilmesi gereken dostluklardan ve arkadaşlıklardan bahsetmek isterim öncelikle. İnsanın hayatında unutamadığı arkadaşlıkları vardır. İşte, çocukken çocukluk arkadaşınız, mahalle arkadaşlarınız, okurken okul arkadaşınız, askere gittiğinizde tertip arkadaşlıklarınız... Bunlar, bu arkadaşlıklar siyasi düşüncelere göre değil, ideolojik düşüncelere göre değil dostluk ilişkileri üzerine kurulan arkadaşlıklardır ve insan yaşadığı süre içerisinde bu arkadaşlıklarını unutmaz. 26'ncı Dönem Parlamentomuzun bu anlamda bana göre çok önemli bir misyonu var. 26'ncı Dönem Parlamentomuzda, 15 Temmuzda FETÖ terör örgütünün cumhuriyetimize, demokrasimize ve insan hak ve özgürlüklerine karşı yapmış olduğu darbe girişiminde 26'ncı Dönem milletvekillerimiz aslında kader ortaklığı yapmış, aynı dönem milletvekili olmuş arkadaşlarımızdır. Bu anlamda, bizler burada konuşurken siyasi partimiz, siyasi düşüncemiz ne olursa olsun önce nezakete, hoşgörüye, birbirimizi anlamaya, dinlemeye yönelik sabır da gösterebilmeliyiz.

Bakın, değerli milletvekilleri, ben Tunceli'de Atatürkçü ve cumhuriyetçi çizgide siyaset yapan, bu kimliğimle tanınan bir siyasetçiyim. Hayatım boyunca ve siyasi yaşantım boyunca da HDP karşıtı siyaset yaptım ve PKK'nın o bölgedeki tüm eylemlerine şiddetle karşı çıktım. Ama hepimizin unutmaması gereken ve hepimizin bilmesi gereken bir şey var: Bizler hepimiz ayrı siyasi partilerde siyaset yapan, ayrı seçmen kitlelerine hitap eden ve milletvekili olarak seçmen kitlelerinin de bizden beklentileri olan milletvekilleriyiz. Yani, bu Parlamentoda, bu kürsüde siyasi düşüncesi ne olursa olsun, hangi siyasi partinin milletvekili olursa olsun düşüncesini özgürce ifade ederken laf atmak yerine, onunla tartışma açmak yerine birbirimizi anlayabilmenin, dinleyebilmenin mücadelesini verebilmeliyiz. Bugün grup önerimizle ilgili yapacağım konuşmada...

Tabii, doğu, güneydoğu şu anda önümüzdeki süreçle ilgili ve bugünkü yaşanan olaylarla ilgili riskli bir dönemin içerisinde. Bakın, PKK terör örgütünün ilk eylemi 1984 Eruh katliamıdır. Yani, aradan otuz iki yıl süre geçmiş. Bu otuz iki yıl süre içerisinde bizim toplamda 6 cumhurbaşkanımız değişmiş, 12 başbakanımız değişmiş, 11 genelkurmay başkanımız değişmiş, 27 içişleri bakanımız değişmiş ve 23 hükûmet değişmiş. Yine, aynı şekilde, sanıyorum bir ayı aşkın bir süre önce, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş bu kürsüden bir açıklama yaptı, dedi ki: "Otuz iki yıllık süre içerisinde devletin kamu kaynaklarından terörle mücadeleye harcadığı para 1,5 trilyon dolar." Yani "1,5 trilyon dolar" demek bin tane boğaz köprüsü demek, iç ve dış borcumuzun toplam 2 katı kadar parayı terörle mücadeleye harcamışız, zaten sorun da burada. Bakın ben Tunceli Milletvekiliyim ve CHP'nin bölgedeki tek milletvekiliyim. Devlet o bölgede yalnızca teröristle mücadele eden bir bakış açısıyla mücadele ediyor ama bu yanlış bir açı. Tabii ki devlet kamu düzenini ve kamu otoritesini sağlayacak. Ama, devlet kamu otoritesini ve kamu düzenini korurken kamu hukukunu, kamu özgürlüğünü yok sayamaz, saydığı zaman işte orada insan hakları ihlali olur, işte orada faili meçhul cinayetler olur, işte orada yargısız infazlar olur. Yani, bu anlamda, HDP'li milletvekilli arkadaşlarımızın düşüncelerine katılmasak bile, onların siyasi düşüncelerini benimsemesek bile onlara kulak verebilmeliyiz, burada onları da dinleyebilmeliyiz. Bölgede yaşanan olayları yalnızca kendi bakış açımızla değil, o bölgedeki insanların bakış açısıyla bu kürsüde onlar da seslendirebilmeli ve Parlamento gerekirse bununla ilgili araştırma komisyonu da kurabilecek cesareti gösterebilmelidir.

Sayın milletvekilleri, 15 Temmuz, ülkemiz için bir dönüm noktasıydı. Tabii, Türkiye'de OHAL uygulamasına geçildi, valilerimizin yetkileri farklılaştırıldı. OHAL yetkilerinden kaynaklı olarak gerek Türkiye'nin 81 ilinde gerekse bölgede valiler kendi inisiyatifleriyle güvenlik politikaları uygulamaya başladılar ve ben kendi ilimi anlatmak isterim. Tunceli, aslında coğrafi olarak kırsal kesimde terör örgütünün hâkim olduğu bir bölge. Yani bizim Ovacık ve Pülümür yollarımız var, kırsal bölge olmasından dolayı, PKK terör örgütü o bölgelerde zaman zaman tarih içerisinde yolları keser. Arkasından bu sefer devlet, aynı bakış açısıyla o bölgeyi güvenlik alanı ilan ederek insanların ulaşım, seyahat etme özgürlüğünü kısıtlar yani PKK'nın eylem şekliyle devletin güvenlik tedbiri aynı, vatandaşın mağduriyeti üzerine. Yani PKK'nın yol kesmesi, araç yakması, orada insanlara suikast düzenlemesi, bomba patlatması ne kadar yanlışsa devletin de bölgede yalnızca güvenlik endeksli bir politika yürütmesi aynı derecede yanlıştır. Bu ülkede yaşayan herkesin seyahat etme özgürlüğü vardır. İnsanların seyahat etme özgürlüğünü hiçbir hukuki gerekçeyle ellerinden alamazsınız. Bir terör örgütü yolu kesebilir ama devlet olmanın sorumluluğu, sizin o bölgede yaşayan insanların can güvenliğini ve ulaşım özgürlüğünü sağlayabilmektir. Onu yasaklamak mantığı yanlış bir mantıktır. Bu mantık neyi doğuruyor? Bu mantık, yerel halkın terör örgütüne vereceği tepkiyi tam tersine çevirerek yaşadığı mağduriyetten dolayı devlete mağduriyeti doğuruyor. Yani bir anlamda, terörle mücadele edilirken devletin yanlış uygulamalarından kaynaklı, vatandaşın orada devlete yanlış bakış açısını sağlayan bir sonuç doğuruyor.

Değerli milletvekilleri, eğer yalnızca terörle mücadele edersek, eğer yalnızca olayı terörist olarak görürsek ve o bölgenin gerçeklerini anlayamazsak, o bölgenin gerçeklerine çözüm üretmek için gerçekten ortak aklı oluşturamazsak o bölgede yaşanan sorunlar bir otuz yıl daha devam eder, çözülmez.

Bakın, bir terör örgütü mensubunun ölü veya diri, devlete maliyeti 7 milyon. Bir aileden bir terör örgütü mensubu öldüğü zaman, aynı aileden 3 kişinin terör örgütüne katılma eğilimi var. Yani yalnızca silahlı güçle teröristle mücadele altında o bölgede sağlanan güvenlik tedbirleri doğru tedbir değildir. Tabii ki kamu düzenini sağlayacaktır, kamu otoritesini sağlayacaktır ama bunları sağlarken de yalnızca teröristle mücadele etme anlayışı doğru bir yaklaşım değildir.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzdan sonra, evet, sokaklarda, meydanlarda, Parlamentoda bir millî birlik, millî mutabakat bakış açısı doğdu ve millî irade gerçekten de laik cumhuriyetin, demokrasinin, laikliğin yanında durdu. Ama, AKP'li milletvekili arkadaşlarımız bu kürsüden konuşurken yanlış bir tanımlamanın içindeler. Millî irade AKP'nin aldığı yüzde 50 oy demek değildir; millî irade, Parlamentoda bulunan 550 milletvekilinin mensup oldukları tüm siyasi partilerin aldığı oydur. Yani, sizin, millî iradeyi yalnızca kendi seçmen kitleniz, kendi partinizin aldığı oy olarak değerlendirmeniz doğru bir değerlendirme değildir.

Önümüzdeki süreçle ilgili eğer gerçekten laik cumhuriyetimizin yaşamasını istiyorsak, devletimizin varlığının ve bağımsızlığının yaşamasını istiyorsak bundan sonra yapılması gereken, kendi aramızda uzlaşma kültürünü kamunun, devletin yeniden inşa edilmesiyle sağlamalıyız. Bugüne kadar Türkiye'de bu darbelerin olma gerekçelerine en büyük neden siyasi liderlerimizin yalnızca parti politikası yapmalarından kaynaklıdır ama bugünden sonra bu ülkenin ve bu devletin ihtiyaç duyduğu şey devlet adamlığıyla karar alacak ve devlet adamlığı kimliğiyle siyaset yapacak liderlere ihtiyaç var ve burada biz bu düşünce üzerinde yoğunlaşabilmeliyiz. Devletin yeniden yapılanmasında bir parti politikası değil, liyakat de yalnızca kendi başına yeterli değil, liyakat de olacak ama her şeyden önce laik cumhuriyete sadakat olacak. Eğer laik cumhuriyete sadakat içerisinde olmazsanız hangi liyakat esasına gelirseniz gelin, devletin içerisinde belli bir güce vardığınız zaman kendi cemaat düşüncenizin hâkim olması için on yıl sonra aynı tehlikelerle karşı karşıya kalabiliriz.

Benim buradan Sayın Hükûmetimize, Sayın Başbakanımıza ve Sayın Cumhurbaşkanımıza bir çağrım var: Bakın, birinci boğaz köprümüzün adını "Şehitler Köprüsü" koyduk, son derece anlamlı ve doğru. İkinci boğaz köprümüzün adı "Fatih Sultan Mehmet Köprüsü" yani İstanbul'u alan, kazanan Fatih Sultan Mehmet'in ismi. Gelin, üçüncü boğaz köprüsüne de İstanbul'u işgalden kurtaran, cumhuriyeti kuran Atatürk'ün adını verelim; "Atatürk köprüsü" yapalım ve Sayın Cumhurbaşkanımız o köprüyü açmaya gittiğinde ben Tunceli CHP Milletvekili olarak Sayın Cumhurbaşkanımın yanında kurdeleyi kesmeye hazırım.

Eğer mutabakat olacaksa, kendi aramızda birlikteliği, hoşgörüyü, sevgiyi ve karşılıklı anlayışı gerçekleştirebileceksek birbirimizi anlayabilmeliyiz.

Ben hepinize en içten dileklerimle teşekkürlerimi sunarım. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)