| Konu: | Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/10/2016 Çarşamba günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/842) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 11.10.2016 |
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılmasını öngören Bakanlar Kurulu kararı hakkında Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında öncelikle Hakkâri Şemdinli'de pazar günü bölücü terör örgütü PKK'nın hain ve kalleş saldırısında şehit edilen Mehmetçiklerimize ve sivil vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, AK PARTİ Hakkâri Milletvekili adayı Ahmet Budak, AK PARTİ Van Özalp İlçe Başkan Yardımcısı Aydın Muştu ve AK PARTİ Dicle İlçe Başkanı Deryan Aktert bölücü terör örgütü PKK tarafından hain ve kalleşçe yapılan terör saldırısı sonucu şehit edilmişlerdir. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Bu vesileyle, bir kez daha, bölücü terör örgütü PKK'yı, bu terör örgütünü destekleyenleri ve bu eylemleri yapanları, yaptıranları, yapma talimatı verenleri şiddetle ve nefretle kınadığımı ifade etmek isterim.
Türkiye'de bütün siyasi partiler, ülkemizin 81 ilinde, bütün ilçelerinde, bütün beldelerinde rahat bir biçimde siyasi faaliyette bulunabileceklerdir, bulunacaklardır. Bölücü terör örgütü "Bölgede PKK ve onun taşeronu olanların dışındakilere siyaset yapma hakkı tanımayacağım." diyorsa, onda aldanıyor; oraları, o dağları, o yerleri onlara bu millet ve bu milletin güvenlik güçleri Allah'ın izniyle dar eder ve herkesin güvenliğini tesis eder ve orada siyaseti herkes yapmaya devam edecektir; hele AK PARTİ, hiç kimseden korkmadan, çekinmeden, siyaseti sonuna kadar yapacaktır. Bölücü terör örgütünün siyasilere, sivillere, çocuklara, kadınlara dönük bu vahşi eylemlerini herkesin kınaması, tavır ortaya koyması lazım. Şırnak'ta, başka yerlerde yaşanan bütün terör eylemlerinin, hendeklerin, çukurların, yıkılan yakılan yerlerin faili bölücü terör örgütüdür ve onlara destek verenlerdir. Elbette bunlarla ilgili mücadele kararlı bir biçimde devam edecek ve hukuk önünde de bunu yapanlar hesabını verecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fetullahçı terör örgütü kurucusu ve yöneticisi teröristbaşı Fetullah Gülen'in talimatıyla başlatılan ve onun onayladığı plan çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bulunan örgüt üyeleri, onlara eklemlenen diğer bazı çevreler tarafından gerçekleştirilen darbe teşebbüsü başarısız kılınmıştır. Bu başarısızlık, darbe teşebbüsünün başarısız kılınması, Cumhurbaşkanımız, Meclisimiz, Hükûmetimiz, siyasi partilerimiz, medyamız, sivil toplum örgütleri ve siyasi fikrî ayrılıkları bir tarafa bırakan, ölümüne, seçilmiş Cumhurbaşkanına, Hükûmetine, Meclisine, iradesine, hukukuna ve Anayasa'sına sahip çıkan 79 milyon vatandaşımızın onurlu mücadelesiyle sağlanmıştır. Bu vesileyle, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında hayatını kaybeden bütün şehitlerimizi bir kez daha huzurlarınızda saygıyla yâd ettiğimi, rahmet ve minnetle andığımı, şükranlarımızı ilettiğimi ifade etmek isterim. Gazilerimize de minnet ve şükranlarımızı bir kez daha ifade ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, darbe teşebbüsü başarısız oldu, Türkiye'nin gündemi birdenbire değişti ama hepimizin üzerinde düşünmesi gereken şeylerden biri de "Acaba bu darbe teşebbüsü başarılı olmuş olsaydı Türkiye'de neler olurdu?" Bunun üzerinde hepimizin elbette kafa yorması lazım. Darbe teşebbüsü başarılı olsaydı Türkiye'nin bölünmesi, rejimin değiştirilmesi, dinde reform yapılması, ne zaman biteceği belli olmayan bir iç savaşın çıkması, on binlerce insanımızın ölmesi, yaralanması, sakat kalması, belki mülteci durumuna düşmesi, ekonomik iflas ve Türkiye'nin belki yüz yıl geriye götürülmesi gibi pek çok olumsuzlukları yaşama ihtimali vardı. Türkiye ve Türk milleti, 15 Temmuz 2016'da büyük bir felaketten, âdeta uçurumun kenarından kurtulmuştur, geri dönmüştür.
Türk milleti ve Türkiye o gün, bölünmekten kurtuldu, rejim değişikliğinden kurtuldu, dinde FETÖ'nün ve onu kullanan ağababalarının talimatları doğrultusunda yapılacak tahrifattan ve reformdan kurtuldu, ne zaman biteceği belli olmayan iç çatışmalardan -demin de ifade ettim- binlerce, on binlerce insanımızın ölmesinden, yaralanmasından, sakatlanmasından, mülteci durumuna kalmasından ve daha nice kötülüklerden kurtuldu, ekonomik iflastan kurtuldu; FETÖ'nün kuyruğunda, Sivas Kongresi'nde reddedilen mandanın Türkiye'ye dayatılmasından kurtuldu. Bu son derece büyük tehlike ve tehditlerden aziz milletimizin, Parlamentomuzun, hepimizin el birliğiyle ortaya koyduğu ölümüne mücadeleyle kurtulmuştur. O nedenle, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünü unutmamalıyız, unutturmamalıyız; bu darbe teşebbüsünün unutulmasına da unutturulmasına da asla izin vermemeliyiz.
15 Temmuz 2016'dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır, olması da mümkün değildir. Hiçbir şey olmamış gibi, hiç kimse bundan sonra hayatına devam edemez. Elbette bu büyük felaketten sonra hepimizin yapması gerekenler vardır. İşte, bunlardan birisi de 15 Temmuzun unutulmamasıdır.
28 Eylül 2016'da Millî Güvenlik Kurulunun aldığı tavsiye kararı doğrultusunda Hükûmetimiz 15 Temmuz 2016'yı Demokrasi ve Özgürlükler Günü olarak ilan ve tatil etmeye karar vermiştir ve bu çerçevede de bir kanun teklifi imzaya açılmıştır. İnanıyorum ki 15 Temmuz gecesi burada sergilenen birliktelik bu kanun teklifinin yasalaşması süresince de sergilenebilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 Temmuz 2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen olağanüstü hâl 21 Temmuz 2016 01.00'den geçerli olmak üzere üç aylık süreyle ilan edilmiştir. O zaman, bizler, bu üç ayın yeteceğini, belki üç ayı tamamen kullanmadan da amacına ulaştığı zaman olağanüstü hâlin kaldırılabileceğini ifade ettik. Ancak, gelinen noktada üç ay daha uzatma ihtiyacı ortaya çıkmıştır çünkü karşı karşıya olduğumuz güvenlik tehdidi ve sorununun yapısı, büyüklüğü, çetrefilliği ve ortaya koyduğu çalışma anlayışı nedeniyle, bu yapının tasfiyesi, devlet için, ulusal güvenliğimiz için tehlike ve tehdit olmaktan tamamen çıkarılması için yeni bir zamana ihtiyaç olduğu tartışmasızdır ve zaman baskısı olmadan, atılacak adımların daha sağlıklı, daha doğru atılabilmesi açısından da buna ihtiyaç vardır. Kararların hızlı alınması ve etkin uygulanabilmesi, demokrasimizin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik karar ve tedbirlerin etkin şekilde uygulanmasının, devamlılığın sağlanabilmesi bakımından da ihtiyaç bulunmaktadır. Türkiye'de bir daha darbe teşebbüsünde bulunamayacak bir değişimin dönüşümünün yaşanması bakımından, ülke genelinde sağlanan huzur ve güven ortamının devamı ve başlatılan çalışmaların tamamlanabilmesi bakımından da buna ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, Millî Güvenlik Kurulu tavsiye kararı almış, Hükûmetimiz bu tavsiye kararına uyarak 3 Ekim 2016 tarihli prensip kararıyla OHAL'in üç ay daha uzatılmasına ilişkin tezkereyi Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiştir. Eğer Meclisimiz onay verirse üç ay daha ülkemizde uygulanması devam edecektir.
Buna ihtiyaç var. Neden? Çünkü terörle etkin ve netice alıcı bir mücadele yapmak için çok hızlı karar almaya, alınan kararları etkin ve hızlı bir şekilde uygulamaya ihtiyacımız var. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'ne göre Genel Kurulun çalışma usullerine baktığınız zaman, bu süreçte ihtiyaç duyulan çok acil kararların zamanında çıkmama, uygulanmama gibi riskleri nedeniyle doğabilecek zararları önlemek bakımından da buna ihtiyaç vardır. Zaten KHK'lar da Türkiye Büyük Millet Meclisinde ayrıca görüşülecek ve yasalaştırılacaktır.
Olağanüstü hâl, saygıdeğer milletvekilleri, halka değil devlete ilan edilmiştir; daha önce de ifade ettik. Amaç, ülkemizi olağanüstü hâl şartlarından süratle çıkarmak için Hükûmetimizin hızlı, kararlı ve etkin çalışmasını sağlamaktır. Olağanüstü hâl, vatandaşımızın gündelik hayatında herhangi bir olağanüstülüğe yol açmamıştır. Hayat, rutininde devam etmiştir. Temel hak ve hürriyetlerde herhangi bir sınırlama ya da kısıtlamaya gidilmemiştir. Sadece olağanüstü hâlin amacıyla ilgili ve sınırlı olmak kaydıyla bazı değişiklikler yapılmıştır. Hayat olağan akışı içerisinde bundan sonra da devam edecek, olağanüstü hâlle ilgili olmadıkça herhangi bir olumsuzluk yaşanmayacaktır. Olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konular dışında, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da kararların alınması ve uygulanması söz konusu değildir.
Fetullahçı terör örgütü, bölücü terör örgütü PKK ve diğer terör örgütleriyle hızlı, etkin ve kararlı mücadele için bugüne kadar nasıl OHAL kullanıldıysa bundan sonra da aynı şekilde kullanılacaktır. Etkin ve hızlı karar almak, alınan kararları etkin ve hızlı uygulamak için nasıl kullanıldıysa bundan sonra da öyle kullanılacaktır. Türkiye'nin hiçbir yerinde vatandaşımız olağanüstü hâlin uygulamalarına muhatap kılınmamıştır. Sadece birkaç yerde bazı münferit hadiseler olmuştur, onlarla ilgili de Hükûmetimiz gerekli tedbirleri almıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın 27'nci Muhtarlar Toplantısı'nda yaptığı bir konuşmayı burada konuşan bir hatip farklı bir şekilde çarpıttı, ona da değinmek isterim. Sayın Cumhurbaşkanımız konuşmasında, geçmiş dönemdeki OHAL uygulamaları veya bu OHAL Kanunu çerçevesinde neler olabilirdi, ona vurgu yapıyor ve bunların olmadığını söylüyor. "Yıkım vardır." demiyor, "Yıktık." demiyor, "Yok edeceğiz." demiyor, "Sokağa çıkma yasağı ilan ettik." demiyor. İnsaf, insaf! Ne diyor? "Bu kanun hükmünde kararname, OHAL vesaire, bu uygulamaların sadece terör örgütleriyle mücadeleyle sınırlı kalacağı, günlük hayata hiçbir olumsuz yansıması olmayacağı daha ilk günden açıkça ifade edilmişti. Biz çünkü bundan on dört on beş sene önce geldiğimizde de bu ülkede olağanüstü hâl vardı. Ama olağanüstü hâlde ülkemizin belli yerlerinde, ağırlıklı olarak güneydoğuda sokağa dahi belli saatlerde çıkamıyordunuz. Şimdi böyle bir şey var mı? Yok. Rahat rahat sokağa da çıkıyorsun, alışveriş de yapıyorsun. Grevdi, boykottu, şuydu buydu; bu tür bir şey var mı? Yok. Yani günlük hayatın işlemesinde, tam aksine, bir rahatlık var, kolaylık var, güvence var."
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Sayın Bakan, tutanaklardan mı okuyorsunuz?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - "Yıktık, yaktık, sokağa çıkarmayız." Böyle bir şey var mı?
MUSA ÇAM (İzmir) - Var.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - El insaf! Yalanı milletin gözüne, milletin vekillerinin gözüne baka baka, yazılı metinleri de tahrif ederek söylemek, bu kürsüde konuşanlara yakışmaz.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye'de olağanüstü hâl döneminde neler yapıldı, ona da bakmamız lazım. Bugüne kadar Türkiye pek çok darbeyi yaşadı; 1960 darbesi, 1980 darbesi; 1971 muhtırası, 1997 28 Şubat muhtırası. Âdeta her darbe yeni darbenin yapılabilmesi için geri sayımın başladığı gün olmuştur, her muhtıra da yeni muhtıranın geri sayımı için bir başlangıç tarihi olmuştur. Bir muhtıra, arkasından bir darbe ya da bir darbe, arkasından bir muhtıra âdeta Türkiye'mizin utanç geleneği olmuştur. Cumhurbaşkanları, bakanlar, başbakanlar, TBMM, partiler, medya ve halk, darbecilere ve muhtıracılara direnme yolunu tercih etmemişler, hatta 12 Mart 1971 muhtırası bu yüce Meclisin çatısı altında hem Cumhuriyet Senatosunda hem de Millet Meclisinde okunmuş, o dönemde Meclis Başkanlık Divanı okutmuş, milletvekilleri de kafasını eğip bunu dinlemeyi içlerine sindirebilmişlerdir. Hamdolsun, 15 Temmuzda CHP'si, MHP'si, AK PARTİ'si, Meclis Başkanlık Divanıyla bombaların altında ölümüne burada bir mücadele verilmiştir.
Onun için, Türkiye'de ilkler yaşanıyor. Halk sokağa çıktı, ilk; ilk defa Meclis bunu yaptı, bu da ilk. Ama arkasından daha başka ilkler yapılıyor, o da nedir? Yine, ilk defa, Türkiye'de darbe teşebbüslerinin tekrar etmemesi için herkesin söylediği ama bugüne kadar atmadığı adımlar, OHAL kapsamında, hem de büyük bir demokratikleşme reformu yaparak Hükûmetimiz tarafından atılmıştır. Nedir onlar derseniz, onlardan bazılarını paylaşmak istiyorum. Siz de yakinen takip ettiniz, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütün yönleriyle İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. Bir güç dağılımı yapıldı, denge farklılaştırıldı, sivil idarenin yüzde yüz tartışmasız emrine verildi.
Askerî hastaneler, GATA Sağlık Bakanlığına bağlandı. Askerî okullar ve harp okulları mevcut hâliyle kapatıldı ve liseyi bitirenlerin ancak harp okullarına gitmesinin önü açıldı çünkü daha çocuk yaşta beyinleri yıkanarak darbeci bir anlayışla büyütülmelerinin önüne geçilmiş oldu. Bundan sonra, liseyi bitireni doktrine etmek kolay değildir, onu etkilemek o kadar kolay olmayacaktır.
YAŞ'ın yapısı değişti, terfilerde sivil iradenin gücü artırıldı ve kuvvet komutanlıklarının Millî Savunma Bakanlığına bağlanması, Millî Savunma Bakanlığının yapılandırılması ve Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Millî Savunma Bakanının doğrudan komutanlara talimat verebilmeleri ve bu talimatların herhangi bir onay almadan doğrudan yerine getirilmesinin önü açıldı.
Türkiye'nin Cumhurbaşkanı ordunun Başkomutanıdır ama yasalarımıza göre, talimat verme yetkisi maalesef yok. Ordusuz başkomutan olur mu? Böyle bir şey.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Canım, üniformayı giysin çıksın o zaman. Üniforma giysin o zaman.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yani böyle bir saçmalık ve garabetle karşı karşıyaydı Türkiye. Şimdi, Millî Savunma Bakanı da talimat veremiyordu. Başbakanımız darbe teşebbüsünün olduğu gün Eskişehir'deki komutana talimat veriyor, o talimatı yerine getirmiyor, yazılı emir, şunu bunu bekliyor. Yani Başbakan talimat veriyor, karşıdaki yerine getirmiyor. Bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldıran tarihî adımlar atıldı.
Yine, Ankara'nın yanı başında tankların, zırhlı birliklerin, şunların bunların ne işi var? Bunlar düşmana karşı sınır boyunda lazım. İstanbul'da hakeza, bulunması gereken adreslere gönderildi.
Mecliste o gün sığınak arandı, o gün Meclise gelen uçaklara karşı Meclisi savunacak bir güç yok. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, devletin bütün birimleri savaş uçaklarına karşı donatıldı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Üç ayda temizleyemediniz mi Sayın Bakan?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Birisi geldiği zaman karşılığını bu milletin Meclisinde görecek, Meclis kendisini milletin verdiği yetkilerle her türlü korumaya malik olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdiye kadar bunlar yok, biz de yapmamışız bizim dönemimizde.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Bakan, üç ayda niye temizleyemediniz, gücünüz mü yetmedi? Üç ayda niye temizleyemediniz?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Pek çok reform yaptık ama bunları bundan sonra daha kolay kimse yapamayacaktır, darbe teşebbüsünü. İlk defa darbe teşebbüslerinin tekrarını önleyecek adımları AK PARTİ hükûmetleri atmıştır, bundan sonra da bu adımları atacağız.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Üç ayda niye atamadınız? Üç ayda niye yapamadınız?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bu adımlar büyük demokratikleşme reformlarıdır, yapısal değişikliklerdir, son derece önemlidir. Ayakta alkışlanması gereken işler yaptık biz. Bunun da herkes tarafından görülmesi, takdir edilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Siyasi ayak Sayın Bakan, siyasi ayağı nerede? Siyasi ayağı yok, siyasi ayağı.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bütün ayaklar çıkacak ortaya, hiç merak etmeyin.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Başlayın o zaman, başlayın Sayın Bakanım.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Nerede, nerede o ByLock'çular?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bütün ayaklar ortaya çıkacak, herkes bunu görecek.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - ByLock'çu olanlar nerede, ByLock'çu olanlar?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bir ayda bitiyordu Sayın Bakan.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bir başka şey söylüyorum, o da şu: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fetullahçı terör örgütüyle mücadele etmek için eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, siyasi partiler "Sen dün şu lafı söyledin, şurada şu fotoğrafı çektirdin. Ben bugün bunu yapıyorum, sen bunu yapıyorsun." derse bu mücadele başarılı olamaz.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Ne olacak?
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ne olacak? Ya, şu FETÖ'yü başımıza bela ettiniz, söylemeyecek miyiz bunu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, tamamlayın bir dakikada.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama biz dün kimin, bugün kimin nerede durduğuna dair laf yarıştıracağımız yere Türkiye'nin karşı karşıya olduğu bu terör tehdidi üzerinde hep beraber duralım, üzerimize düşenleri yapalım.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Yani söylemeyecek miyiz bunları, görmemezlikten mi geleceğiz? Bela ettiniz bu ülkenin başına!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama on sene önce söylenmiş sözü alıp getiriyorsun, yirmi sene öncekini getiriyorsun, beş sene öncekini getiriyorsun. Yahu, on sene önce... 1970'lerde AK PARTİ mi vardı? Bunlar vardı. 1980'lerde AK PARTİ mi vardı? Bunlar vardı.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - On beş yıldır varsınız ya! Yazıklar olsun ya!
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - 1990'larda AK PARTİ mi vardı? Bunlar vardı. 2001'de biz doğduk, 2001'de. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Ne alakası var? Sizin zamanınızda devlete yerleştiler.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Siyasi ayak, siyasi... Sayın Bakan, siyasi ayağı ne oldu?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hep vardınız Sayın Bakan, hep vardınız.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdiki generaller, şunlar, bunlar konuşuluyor. Yahu, YAŞ'ta karar alma yetkisi oyla yapılıyor, oyda da bir Başbakan var, diğerlerinin tamamı başka oyladı mı bitiyor. Herkes konuşuyor, onun için diyorum ki: Birbirimizi suçlarsak o zaman çok şey buluruz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - EĞİTİM SEN'in terörle ne ilgisi var Sayın Bakan? EĞİTİM SEN'in FETÖ'yle ne ilgisi var?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bizim yapacağımız şey, birbirimizi suçlamaktan vazgeçip yapmamız gerekenler konusunda birbirimize yardımcı olmak, dayanışma içerisinde olmak...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Bakan, EĞİTİM SEN'le FETÖ'nün ne ilgisi var? Niye bu kadar adamı görevden aldınız?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - ...bu tehlike ve tehdidin Türkiye'nin geleceğinde de istiklalimizi ve istikbalimizi tehdit etmesinin önüne geçmektir.
Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hayırlı olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.