GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:8
Tarih:18.10.2016

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Yozgat Milletvekilimiz Sayın Yusuf Bey keşke hukukçu olmasaydı. Bir dönem Yozgat'ta da Baro Başkanlığı yapmıştı. Baro Başkanlığı yaptığı dönemde gerçekten hukuku, adaleti savunurdu ama iktidar partisi sıralarına geldiği zaman hukuktan, adaletten uzaklaştı. Ben ne söyleyeyim daha artık? Demek ki insanların oturduğu koltuklara göre şeyi değişiyor.

Değerli arkadaşlar, olağanüstü hâl, kanun hükmünde kararname, bunların hepsi anayasal anlamda getirilen kurum ve kuruluşlardır. Baktığınız zaman, Anayasa'da şiddet olaylarının yaygınlaşması hâlinde evet olağanüstü hâl ilan edilebilir ama bu, hukuku dışlama anlamında değil; bu, hukukun dışına çıkma anlamında değil; demokratik yöntemlerle, hukuktan uzaklaşmadan, yine hukuk kalıpları içerisinde bu sorun halledilir.

Peki, baktığımız zaman, nedir burada demek istediğimiz? Yürütme organı, yasama organının önüne geçmemeli; yürütme organı, yasama organından daha önce, hızlı davranmamalı ve yasama organının verdiği yetkiler çerçevesinde Bakanlar Kurulu ancak düzenleme yapabilir. Aksi takdirde, biz burada "yasama yetkisinin devri" deriz ki mevcut olan Anayasa'mızın 7'nci maddesi yasama yetkisinin devrini yasaklamış durumdadır. Burada yapılan olay, tamamen yasama yetkisinin yürütme organına devri şeklinde görülüyor ki bu uygun değil çünkü mevcut olan, verilen yetki yasasında sınırları, çerçevesi belirliydi ve çizilmiş durumdaydı. Ama, karşımıza gelen kanun hükmünde kararnamelerin sınırları ve çizgileri aşılmış durumda.

Şimdi, bu kanun hükmünde kararnamelerle -başlıklar şeklinde sayacak olursak- neler ihlal ediliyor:

1) Vatandaşın çalışma hakkı ihlal ediliyor, anayasal bir hak.

2) Vatandaşın adil yargılanma hakkı ihlal ediliyor.

3) Vatandaşın seyahat özgürlüğü ihlal ediliyor.

4) Vatandaşın mülkiyet hakkı ihlal ediliyor.

5) Vatandaş eziyet, işkence ve kötü muamele görmeyle karşı karşıya bırakılıyor.

6) Kişi özgürlüğü ve güvenliği ihlal ediliyor.

7) Yaşama hakkı ihlal ediliyor. Yaşama hakkı nasıl ihlal ediliyor diyeceksiniz? Hukuki güvenlik kalkınca, mülkiyet hakkı kalkınca, eziyet ve kötü muamele, işkence olunca insanlar kendisini infaz ediyor yani intihar ediyor.

8) Eğitim hakkı ihlal ediliyor.

Gerçekten baktığımız zaman, burada -Türkiye- âdeta Orta Çağ'a doğru gidiliyor. Şimdi "Orta Çağ'a doğru gidiliyor." dediğimiz zaman, bu mevcut olan kanun hükmündeki kararnamelerin faturası nedir? Bunun bir bilançosunu çıkardığımız zaman gözaltında bulunan 72.198 kişi, tutuklama 32.314, görevden alma 105.023, tutuklu polis sayısı 7.016, tutuklu asker sayısı 6.488, tutuklu yüksek yargıç sayısı 157, tutuklu gazeteci sayısı 131, tutuklu vali, kaymakam sayısı 154, kapatılan medya kuruluşu 165, kapatılan okul 2.094, açığa alınan öğretmen 78.064, el konulan iş yerleri 280 ve mal varlığı anlamında el konulan da 12 milyar TL'ye varmış durumda. Bu ne demek? Türkiye'nin üç aylık bilançosu; Türkiye altüst edilmiş durumda.

Onun için, bu kanun hükmünde kararnamelerle Meclis baypas edildiği için, komisyonlara gönderilmediği için mevcut olan bu kanun hükmünde kararname Anayasa'ya aykırı, uluslararası sözleşmelere aykırı. Anayasa'mızın 90'ıncı maddesi uyarınca uluslararası sözleşmelere göre aykırı kanun da yapılamayacağına göre biz bu kanun hükmünde kararnamenin aleyhinde oy kullanacağız. Umarım ve dilerim sağduyu kazanır.

Hepinize teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)