GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 15 Temmuz darbe girişimin ardından gerçekleştirilen uygulamalar sebebiyle yaşandığı ileri sürülen hak ihlallerini önleyemediği iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/13) ön görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:14
Tarih:01.11.2016

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili halkımız; ülkede mevcut yasalar ve Anayasa'nın hiçe sayılması, hukuksuzluklar, haksızlıklar, adaletin yokluğu, işkence ve kötü muamele başta olmak üzere evrensel hakların ihlal edilmesinden ötürü Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ hakkında gensoru açılmasını talep etmiş bulunuyoruz ve bunun görüşmesi için söz almış bulunuyorum.

Önergemizde ifade ettiğimiz gibi, OHAL ilanı öncesi başlanan ve OHAL'le hız kazanan Hükûmet uygulamaları AKP Hükûmetine muhalif olan tüm kesimleri hedef alan bir istibdat ve darbe rejimine dönmüştür. Burada birçok kez ifade ettiğimiz gibi aslında 15 Temmuz darbe girişiminde darbe gerçekleşseydi neler yapılacaktıysa aynısı 15 Temmuz sonrasında Hükûmet tarafından yapılmakta, icra edilmektedir. OHAL ilanına yetki veren OHAL Yasası hatta Anayasa ihlal edilmektedir. Açıktır ki mevcut hukuksuzluklar 1982 darbe Anayasası'nın bile gerisine düşürmüştür ülkeyi.

OHAL kararnamelerinin hiçbiri esasen OHAL kararnamesi dahi değildir. Kararname hükümleri olağanüstü hâl süresi dışına taşmaktadır, sürekli yetkisini aşan, temel kanunları değiştiren hükümler yayınlanmaktadır. İşkence geri gelmiştir, çok açık bir şekilde herkes için işkence geri gelmiştir. Bunu yapmaya hakkınız yoktur. İşkence sonucu ameliyat geçirdikleri dahi mağdurların kayıtlı iddiaları arasında yer almıştır. İnsan hakları ihlali olan bu işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili bağımsız heyetlerin gözlem yapması söz konusu olamamış ve Adalet Bakanı ise bu konuyla ilgili kamuoyunu tatmin edici hiçbir açıklama yapmamıştır.

Son üç ay içerisinde aralarında Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin de olduğu 3.456 hâkim ve savcı görevden uzaklaştırılmış, 632 yargı mensubu da tutuklanmıştır. Ayrıca, paralel yapıyla ilgisi bulunmayan binlerce kamu görevlisi de görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Sayı, son üç buçuk ayda, yaklaşık 120 bine ulaşmaktadır. Son KHK'yla 10 bini aşkın kamu görevlisi ihraç edilmiştir.

Tüm bu uzaklaştırma süreçlerinde kamu görevlilerinin savunmaları alınmamış, evrensel bir hak olan savunma hakkı ihlal edilmiştir. Modern suç tanımı ve ceza hukuku devreye girdiğinden beri vazgeçilmez ilke olarak yer alan "suçların şahsiliği" ilkesi de bu süreçte ihlal edilmiştir. Ama "suçların şahsiliği" ilkesi bazı kişiler için gündeme getirilmiştir, Türkiye'de ihlal edilse de. Amerika'da Suudi Arabistan Kralıyla ilgili 11 Eylül soruşturması, 11 Eylül saldırılarıyla ilgili soruşturma açılacağı ifade edildiğinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "suçların şahsiliği" ilkesinden söz etmiştir. Suudi Arabistan Kralı kadar bu ülke vatandaşlarının itibarı ve hak korumacılığı gerçekten söz konusu olamamaktadır.

Bugün, Cumhuriyet gazetesinde yıllardır emek veren, gazetecilikten başka hiçbir şey yapmayan 75 yaşındaki Aydın Engin aynı şekilde "suçların şahsiliği" ya da "işkence yasağı" söz konusu olarak serbest kalamamaktadır. Hasta olan Aydın Engin bugün gözaltında bulunmaktadır ve Adalet Bakanından, adalet sağlaması gereken Bakandan bununla ilgili tek cümle dahi duyamıyoruz. Duyduğumuz cümleler ne oluyor? "Mahkemeler bağımsızdır, bağımsız yargıya müdahale edilemez." Bu gerçekten trajikomik bir durumdur arkadaşlar. Mahkemeler bağımsız falan değildir, adil yargılanma söz konusu değildir. Ancak kendi istediğiniz insanlar için bunu gerçekleştiriyorsunuz ama aynı şekilde bir gün sizlerin başına bu geldiğinde yine bunun savunusunu yapanlar bizler olacağız emin olun ki.

Sıralanan tüm hukuksuzlukların ilk elden sorumlusu olan Adalet Bakanı, bu hukuksuzlukları giderme görevini yerine getirmediği gibi Türkiye'yle ilgili fiilî rejimler yaratmak ve anayasasızlık dayatmakla da meşgul olmuştur. Bizatihi kendi ağzından yaptığı açıklamada "Fiilî Başkanlık durumu yok mu? İstediğiniz kadar "yok" deyin, var." ifadelerini kullanarak aleni şekilde anayasal suç işlemiştir, Anayasa'yı ihlal etmiştir.

Evet, bu hukuksuzlukların yanı sıra, bir başka hukuk daha uygulanmaktadır; rehin hukuku, gasp hukuku. Can, mal güvenliği, seyahat özgürlüğü, masumiyet karinesi gibi evrensel haklar da yok sayılmaktadır ve hiç alakası olmadığı hâlde, yine suçların şahsiliği ilkesi hiçe sayılarak suçlu ya da zanlı olarak şüpheli görünen insanların, aranan insanların yakınları gözaltına alınmakta; kayınvalidesi, yaşlı bir insan gözaltına alınmakta, eşi bir insan gözaltına alınmakta ve ailelere baskı uygulanmaktadır.

Aynı şekilde, partimiz üzerindeki baskılar da darbe girişimi öncesinde olduğu gibi devam etmektedir. Hepsinin sıralanmasının mümkün olmadığı bu baskılar ve hukuksuzluklara bir örnek vermek gerekirse milletvekillerimiz hâlen cezaevlerine ziyaret gerçekleştirememektedirler. Bizler cezaevlerindeki insanların da vekilleriyiz, her yerde hak ihlallerini tespit etmek zorundayız. Cezaevlerine ziyarete gidemeyen milletvekilliği söz konusu olamaz. Ben otuz yıl avukatlık yaptığım sürede cezaevlerine gidebilirken bugün milletvekili olarak cezaevlerine gidemiyorum ve bunun sorumlusu Adalet Bakanıdır.

Buna ilişkin açtığımız davaya verilen cevap nedir biliyor musunuz arkadaşlar? "Oralar yüksek güvenlikli cezaevleri. Sizin güvenliğiniz için izin vermiyoruz." Demek ki, sizler cezaevlerinde güvenliği dahi sağlayamıyorsunuz. "Sizin güvenliğiniz için." ne demek? "Milletvekillerinin ziyaret esnasında diğer hükümlü ve tutuklularla karşılaşma riski bulunmaktadır." Bu insanlar vebalı mıdır? Biz, başka tutuklu ve hükümlülerle karşılaştığımız zaman ne gibi bir risk oluşturmaktadır bu? Biz, orada cezaevlerini ziyaret edip insanların yaşadığı hak ihlallerini tespit etmek zorundayız ve buna Adalet Bakanlığı izin vermek zorundadır. Hatta bu izin prosedürünün dahi tamamen ortadan kaldırılması gerekir. Milletvekili halkın temsilcisidir, kimseden izin almak zorunda değildir, ancak kendisini seçen insanlardan izin alabilir.

676 sayılı son Kanun Hükmünde Kararname'ye bakmak istiyorum biraz da. Örgüt faaliyeti kapsamında yürütülecek kovuşturmalara 3 avukat sınırlandırması getirilmiştir. Avukatları sınırlandırmak, avukatların savunma hakkını kısıtlamak kimin haddine düşen bir şeydir. Böyle bir uygulama söz konusu olamaz. İster 10 avukat savunur, ister 20 avukat savunur. Avukatların duruşmalarda bulunma hakkının ellerinden alınması aynı zamanda müvekkillerin hak ihlalidir, onların hakkını savunamamaktır.

Terör ve anayasal düzene karşı suçlar kapsamında hakkında kovuşturma ya da soruşturma bulunan avukata aynı şekilde sanık veya şüphelinin avukatlığından yasaklanma getirilmektedir. Arkadaşlar, neredeyse bütün sol, sosyalist, muhalif avukatların hepsi soruşturmaya tabidir. Soruşturmaya tabi olan hiçbir avukat bugün avukatlık yapamayacak demektir bu.

Mahkeme, hazır bulundukları hâlde tanık veya bilirkişiyi, eğer duruşmayı uzatma niyeti tespit ederse, dinlememeye karar verebilecektir. Böyle bir hüküm söz konusu olamaz, ceza yargılamasını hiçe saymaktır bu.

Duruşmayı mazeretsiz terk eden müdafinin yokluğunda karar verilebilecektir. Bunlar hakikaten yargıyı, o dediğiniz -tırnak içerisinde- yargı bağımsızlığını tamamen hiçe sayan ve bağımsız yargının olmadığını ortaya koyan şeylerdir. Köy koruculuğunun adı "gönüllü güvenlik korucusu" olarak değiştirilmektedir bu kanun hükmünde kararnameyle ve kent merkezlerine de taşınarak silahlanmanın önünü açmaktadır. Adaleti böyle mi sağlayacaksınız Sayın Adalet Bakanı? Artık, şehirlere, köylere inen silahlı insanlarla mı sağlayacaksınız adaleti, adliyelerde değil de?

Bugün Meclis başkan vekilliği yapan sayın meslektaşımın da çok iyi tanıdığı ve adlarını vermek istediğim Cumhuriyet gazetesinin avukatları, yıllardır avukatlıktan başka hiçbir şey yapmayan Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör gözaltındadır. Aynı şekilde, onların da derhâl serbest bırakılmasını talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)