| Konu: | Sokağa çıkma yasakları nedeniyle oluşan eğitim hakkı ihlallerini gideremediği, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından öğretmenlerin meslekten ihracı ve açığa alınmasında hak ihlallerine sebebiyet verdiği, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen alımıyla kadrolaşmaya ve eğitimde güvencesiz istihdama yol açtığı ve proje okulu uygulamasıyla eğitimin niteliğini değiştirmeyi amaçladığı iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/12) ön görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 01.11.2016 |
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Değerli milletvekilleri, HDP Grubunun Millî Eğitim Bakanı hakkında vermiş olduğu gensoru üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yıllardır, neredeyse beş yıla yaklaştı, bu kürsüden sürekli olarak "eğitim, "eğitim, eğitim" dedik ama çok fazla dikkate alınmadığını da gördük. Gerçekten, bir toplumu var eden de eğitim, yok eden de eğitim, buna canlı olarak şahit olduk. Yani, özellikle, Allah bir daha vermesin ama "Ekmeğini yemek, suyunu içmek." diye bir tabir vardır, bu toprağın ekmeğini yiyen, suyunu içenlerin nasıl hainlik ettiklerini, bu toprağın beslediği, bu topraktaki bütün imkânlardan faydalanarak palazlanan belli bir terörist grubun, FETÖ terör grubunun, elamanlarının, üyelerinin bu ülkeye nasıl hainlik ettiğini de hep birlikte gördük. İşte tekrar bu sondan hareket ettiğimizde geldiğimiz nokta yine eğitim oluyor. "Acaba biz nerede yanlış yaptık, neyi eksik yaptık, neyin içini dolduramadık?" işte bunların irdelenmesi gerekiyor. Yani, bu hain grup bu ülkeden yediği ekmeğiyle, içtiği suyuyla bu ülkeyi bombaladı; bu ülkenin vatandaşlarına, bu millete kurşun sıktı ve gerçekten bunlar Türk milletinin onurlu üyeleri asla olamadılar demek ki onun için de zaten gereken yerde, gerekli cezaların da verilmesi gerekiyor.
Şimdi, baktığımızda, bu gelinen sonuçla beraber artık neyin doğru neyin yanlış yapıldığının çok iyi irdelenmesi lazım, buradan bazı derslerin çıkarılması lazım. Acaba nerede yanlış yaptık? Onun için, iyice, dikkatlice gerekli hazırlıkların yapılması lazım. Herkes bu ülkede eğitimle ilgili konuşuyor; hani "Ağzı olan konuşuyor." ifadesi var ya, bilen de bilmeyen de eğitimle ilgili konuşuyor. Artık ayrıştırmanın zamanı değil. "Senden" veya "benden" demenin zamanı hiç değil. Onun için el ele, sırt sırta vererek bu ülkenin en önemli problemi olan eğitim sorununu hep birlikte çözmemiz gerekiyor çünkü 15 Temmuzda millet olarak çok büyük travma geçirdik. Bu travmanın el birliğiyle atlatılması gerekiyor. İşte bunun için de "Yenikapı ruhu" diye hep birlikte hareket edilen bir dönem başlatıldı 15 Temmuzdan sonra. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Yenikapı ruhuna ta baştan itibaren destek verdik. Hatta şu anda Yenikapı ruhu denilen bu ruhun oluşturulması için Milliyetçi Hareket Partisi olarak yıllardır çalıştık, ortak dil dedik, ortak bayrak dedik, ortak vatan dedik, tek millet, tek bayrak, tek vatan dedik ama dikkate alınmadığını gördük. Demek ki bazı şeylerin olması gerekiyordu.
Neyse, tekrar geriye dönmek istemiyoruz ama bu Yenikapı ruhunun devam ettirilmesi lazım dedik. Bunun içindir ki herkesin artık söylediğine dikkat etmesi lazım, işkembeikübradan atmaması lazım. Hele hele sorumlu ve yetkili makamlarda isek on düşünüp bir söylemek lazım. Bu, özellikle Millî Eğitimin başında olan kişilere. Yönetim kademesinde olan kişilerin bu konuya çok daha fazla dikkat etmesi gerekiyor. Yani Sayın Bakan geçen bir yerde yaptığı konuşmada "Elinde bayrak sallayan nesli yetiştireceğiz." diyor. O zaman sormak istiyoruz: Niye yetiştirmediniz şimdiye kadar? Biz, özellikle Doğu Anadolu'da PKK'nın bayrağı indirdiğini söylerken neredeydiniz, Andımız okunmuyor derken neredeydiniz, İstiklal Marşı ki bağımsızlık marşı, şehitlerin kanı üzerine yazılan marş okunmuyor derken neredeydiniz diye soruyoruz. Ama diyoruz ki artık bunların tekrar oluşması için, o elinde bayrak sallayan neslin yetiştirilmesi için tarih şuurunun verilmesi lazım, millet şuurunun verilmesi lazım, vatan şuurunun verilmesi lazım, bayrak şuurunun verilmesi lazım. Bunun için de içerik analizlerinin çok iyi yapılması lazım. İşte, vatanını seven öğretmenlerin yetiştirilmesi lazım. Ve Doğu Anadolu'da özellikle PKK terör örgütüne ait ve FETÖ terör örgütüne ait elemanların eğitim sistemini sabote ettiklerini söyledik biz yıllardır buradan.
Ve diyoruz ki tekrar: Bu vatanı seven öğretmenlerin yetiştirilmesi lazım artık. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu projeye destek veriyoruz, Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı her şeye destek veriyoruz. Niçin destek veriyoruz? Çünkü bizim bir tane ülkemiz var. Bizim gidecek hiçbir şeyimiz yok, bir yerimiz de yok. Onun için hep birlikte beraberce çözüm üretmemiz gerekiyor.
Vatanına kurşun sıkan FETÖ ve PKK terör örgütüne ait öğretmenleri istemiyoruz bu ülkede. Onun için, bir an önce öğretmen müsveddelerinin ayıklanması gerekiyor. Tabii ki bunlar yapılırken de haklının haksızın çok iyi bir şekilde ayırt edilmesi ve kul hakkının yenilmemesi gerekmektedir.
Bunun için de öğretmen sorunlarının, vatanını seven, bu ülkenin her bir değeri için canını verecek olan öğretmenin sorunlarını çözmek de Millî Eğitim Bakanlığının en temel ve öncelikli görevleri arasında olması gerekiyor.
Ve diyoruz ki: Biz de muhalefet olarak bu ülke için yapılacak her şeye elimizi ve hatta gerekirse vücudumuzu koyarız. Ama hep birlikte hareket edilmesi lazım ve dikkat edilmesi lazım.
Ben iki hafta önce yaşadığımız bir olayı burada paylaşmak istiyorum. Özellikle Sayın Bakan, bilginize de sunmak istiyorum.
Tabii ki öğretmenlerin gerçekten birçok sorunu var. Biz de millet iradesinin temsilcileri olarak burada bu milleti temsil ediyoruz, hep birlikte temsil ediyoruz. Ankara'da öğretmenlik yapan öğretmen arkadaşlarımızdan bir tanesi sorununu iletti, biz de "Tamam, bunu Ankara İl Millî Eğitim Müdürlüğüne aktarırız." dedik. Millî Eğitim Müdürünü iki hafta önce aradık. "Öğlen yemeğinde, dönünce arayacağız." dediler, hâlâ öğlen yemeğinden dönmedi, onu burada bildirmek istiyoruz. O zaman, diyoruz ki: Eğer Yenikapı ruhunu yaşatmak istiyorsak bunların dikkate alınması lazım. Biz Ankara İl Millî Eğitim Müdürünü tarla pazarlığı için aramadık veya kupon arsa için aramadık. Ne için aradık? Bu milletin bağrında görev yapan öğretmenlerin sorunlarını çözmek için aradık ama herhâlde o karıştırdı, dönmedi. Ben de, buradan bunu size aktarmayı bir görev olarak biliyorum ve bunları paylaştık.
"Vizyon çok önemli." diyoruz. Özellikle millî eğitimde geleceğin vizyonunu oluşturmak çok önemli çünkü yalnızca yarını veya anı yaşayarak problemleri çözemiyorsunuz. Ama gördük ki Millî Eğitim Bakanlığı neredeyse uzun yıllardır -yani bir tek AKP iktidarıyla da sınırlı değil ama- vizyon oluşturamadı. Özellikle, Sayın Genel Başkanımızın 1995 yılında yazdığı bir makalede belirttiği 2023 vizyonu var ki bunu, daha sonra Sayın Cumhurbaşkanı da özellikle üzerine basarak 2023 vizyonunu hedef olarak koydu ama Millî Eğitim Bakanlığı bu vizyonun altını doldurmaktan uzak icraatlar yaptı ve o kadar ki 5 Millî Eğitim Bakanı geldi, bırakın sürdürülebilir olmayı, giden bakanların aksine her gelen ne yaptı? Kesti, kesti attı. Bir şeyler yapılıyor, "Olmadı, yeni baştan." denilecek şekilde uygulamalara imza attılar. Biz, millî eğitimde insana yatırımı yapıyoruz; insana. Özellikle her adımın dikkatlice tartılıp incelenmesi gerekirken "Bu olmadı, pardon." deyip geri dönüyoruz, "Bu olmadı, bir de bunu deneyelim." şeklinde sanki fabrikasyon üretim yapar gibi uygulamalar var. Yani Sayın Devlet Bahçeli'nin ve Sayın Cumhurbaşkanının vizyonuna hâlâ Millî Eğitim görevlileri vâkıf olamamıştır. Bunu da ben buradan belirtmek istiyorum ve tekrar dikkatlere sunmak istiyorum.
Evet sayın milletvekilleri, 4. Sanayi Devrimi'ne geçildiğine dair sürekli olarak çalışmalar yapılıyor. Acaba bunu yakalama konusunda bizim de gelişmiş 20 ülke arasında bulunan ülkelerden biri olarak bunu yaşama durumumuz veya yaşatma durumumuz nasıl diye baktığımızda gerçekten işimizin çok zor olduğunu görüyoruz. Çünkü 4. Sanayi Devrimi'ne baktığımızda matematiğin, fiziğin, biyolojinin çok iyi öğretilmesi gerektiğini biliyoruz. Yapay zekâ, 3D yazıcılar, genetik bilimi, nanoteknoloji ve robot teknolojisi üzerinde çalışılması gerekirken bugün fen fakültelerinde bu bölümlerin boş kaldığını görüyoruz çünkü çocuklar buradan mezun olduktan sonra iş bulamıyorlar. Bunların geleceği kalmadığı için -bu bölümler- bu fakültelerin çok daha farklı işler hâle geldiğine hep birlikte şahitlik ettik.
Çağı yakalamak istiyoruz ama hangi kadroyla yakalayacağız, nasıl bir eğitim sistemiyle yakalayacağız? Bunların üzerinde ayrı ayrı durulması gerekirken karşımızda Millî Eğitim Bakanlığında dağ gibi sorunların olduğunu görebiliyoruz. Bunlardan bir tanesi, özellikle haber bültenlerini de işgal eden proje okulları. Evet, acaba kalitede eşitlik mi istiyoruz, kalitesizlikte eşitlik mi istiyoruz? Bunu özellikle sormak istiyoruz. Yani bir okul kültürünü oluşturmak hiç kolay değil, hele eğitime hizmet veriyorsanız. Eğitimde belli bir kültürün oluşması çok önemli. Daha önceki, 18 veya 19. Millî Eğitim Şûrası'nda özellikle alınan kararlardan bir tanesi de öğretmenlerin okullarda uzun soluklu kalıcılığının sağlanması. Çünkü bir okul kültürünün oluşmasında ve verimli hâle gelmesinde bunlar çok önemli. Eğer siz öğretmenleri sürekli olarak değiştirirseniz, kalıcı bir okul kültürü yaratmayı ummanız pek beklenmemeli.
Ve gördük ki proje okulları olarak ihdas edilen, gerçekten her ilde çok başarılı olan okulların şu anda ders yapamaz hâle geldikleri, öğretmenleri sekiz yılı doldurdukları için, sekiz yıllık süreyi tamamladıkları için tayin edildiği, bu çocukların dersleri boş geçirdiği, yakında sınavlara girecekleri, ailelerin paniklediği... Bugün de zaten hepimiz gördük, aileler ziyarete gelmişti. Çare arıyorlar, "Bize çare üretin." diyorlar. Yani, "Çocuklarımız perişan oldu. Ne umutlarla bu okula gelmişti." diye özellikle bunları dile getirdiler bize. Acaba, bunların kaliteleri belli bir yere oturtulmuşken... Sayın Bakan şöyle bir ifade kullandı: "Bu tecrübeli ve kaliteli hocalar kaliteyi gittikleri okula götürsünler." Sayın Bakanım, kalite, gittikleri okula gitmeyle, münferit hocaların tayinleriyle olmuyor, bir ekip işi kalite. Yani, hoca kalitesinden tutun, yarattığınız, oluşturduğunuz okul iklimine kadar, sunduğunuz hizmete kadar, girişinden çıktısının geçirdiği sürece kadar belli bir zaman zarfında bunların hemhâl olması gerekirken bakıyoruz, bunların çok fazla dikkate alınmadığını da görebiliyoruz. Yani, proje okullarının tekrar düşünülmesi lazım. Bu oluşturulan kültürün de bozulmaması gerekiyor. Eğer kalitede eşitlik istiyorsak çok daha dikkat edilmesi gerekiyor.
Bir diğer konu, yine, çok fazla şikâyet aldığımız, bu sözleşmeli öğretmen alımlarında yapılan mülakatlarda sorulan sorulara yönelik olarak onu da diyelim. Şunu en baştan söyleyelim: Daha önce, biliyorsunuz ki FETÖ terör örgütüne mensup kişiler soru çaldılar. Birçok insanın hakkını gasbettiler. İşte, bu mülakatlarda da ha soru çalmışlar ha hak gasbı, aynı yola çıkıyor. Onun için diyoruz ki: "Performans ölçümü" dediğimiz veya "yeteneklerin ölçümü" dediğimiz uygulamalar -on dakikada- içeriği belli olmayan ve kimin tarafından yapıldığı gerçekten dikkate değer derecede incelenmesi gereken bir konuyu oluşturmaktadır. O kadar fazla şikâyet geldi ki "Bana şu soruyu sordular." diye, yani sorulmaması gereken sorular. Eğer siz gerçekten, bir öğretmen adayının diksiyonunu, konuşmasını, bilgi içeriğini, bilmem nasıl ders anlattığını ölçmek istiyorsanız onun yolu on dakika yapılacak sınavdan geçmez. Buna çok daha farklı neler yaparsınız? Uygulamaları gündeme getirirsiniz.
Ve bu arada da şaibeler yükselmiş durumda özellikle bu sınavlara yönelik olarak. "Kendi yandaş kadrolarını oluşturuyorlar ve hazırlıyorlar." şeklinde bir sürü şikâyet aldık, bu konulara dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ve on dakikalık sınavın nasıl objektif hâle getirilmesi gerektiğinin, bunun on dakikalığın ötesinde, belki çok daha farklı bir şekilde objektif hâle getirilmesinin düşünülmesi lazım. Adaletin terazisiyle oynanmaması lazım çünkü bir oynandıktan sonra bu teraziyle, ondan sonra terazi dengede durmaz.
Ve yine tekrar ediyoruz bunu, Millî Eğitim Bakanlığındaki komisyonda görüşüldü ama: Öğretmenin sözleşmelisi olmaz; buradan tekrar ediyoruz. Bunun için diyoruz ki: Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının tekrar düşünülmesi gerekiyor.
Performans değerlendirme konusuna geldiğimizde de, acaba bu ölçümler nasıl yapılacak, kim yapacak? Gerçekten vicdanları kanatıyor bu, buna dikkat edelim.
Rotasyon, Nabi Avcı döneminde konuldu ama tekrar kaldırıldı, kullanılmadı diyelim. Kanunda var ama tekrar ediyoruz: Bu rotasyonun tekrar gündeme getirilmesi huzursuzluk yarattı. Bu işin tekrar düşünülmesi gerekiyor.
Bir de mahkemeyi kazanan müdürlerin hâlâ görevlere atanmadığını buradan bildirmek istiyoruz. Bir hukukçu olarak Sayın Bakan, buna dikkatlerinizi çekmek istiyoruz. Bu konunun üzerinde de tekrar durursanız belki önemli bir grubu memnun edersiniz diye düşünüyoruz.
Bir diğeri, okullara kaliteyi getirirken tabii ki sonuçlarına da bakmak lazım. Nasıl bir eğitim getiriyoruz ki sonuçları nedir, bunlarla irdelenmesi gerekiyor. İşte, hem YGS genel başarı ortalamalarına baktığımızda hem de LYS'ye baktığımızda inanın sonuçlarına çok üzülüyoruz. Türkçe ortalaması 40 soruda 19, yüzde 50 bile değil, 19 tane soru çözüyor bu çocuklar YGS'de. Matematikte 7,9, 40 soruda. Sosyal bilimlerde 10, fen bilimlerinde de 4,6. Ondan sonra diyoruz ki 4. Sanayi Devrimi. Nasıl yakalayacağız? Gerçekten biraz kendi kendimizle çelişiyoruz. LYS'de de aynı durum var. Onun için diyoruz ki bunların tekrar irdelenmesi lazım.
Üniversiteler konusuna geliyoruz, rektör atamaları konusuna. Yani adaletten bahsetmek pek mümkün olmuyor. İşte en son örneğini gördük -ki buna tekrar bakılması gerekiyor eğer Yenikapı ruhunun devam ettirilmesi gerekiyorsa- adaletin tesis edilmesinde rektör atamalarının farklı bir yapıya oturtulması gerekiyor. Biz de katılıyoruz, rektör seçimleri okullardaki, üniversitelerdeki kutuplaşmayı artırdı, cepheleşmeyi artırdı ama bunun belki mütevelli heyeti yoluyla çok daha farklı bir şekilde yapılmasında fayda var diye düşünüyoruz. Hâlâ diyoruz ki Gazi Üniversitesinde ve Erzurum'daki üniversitede 1'inci gelen adaylar değil, 4 ve 5'inci sıradaki adayların atandığını da burada paylaşmak istiyoruz.
ÖYP dediğimiz konu var biliyorsunuz, öğretim üyesi yetiştirme konusu. Bu çocukların perişan edilmemesi lazım, kim suçluysa suçluların bizzat tespit edilmesi lazım.
Sorunların giderilmesi dileğiyle hepinize teşekkür ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)