| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 22 |
| Tarih: | 17.11.2016 |
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli vekiller; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğim araştırma önergemiz hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Umudun öfkeye, inancın acıya, arkadaşlığın düşmanlığa dönüştüğü günlerde yaşıyoruz. Doğudan batıya, kuzeyden güneye dört bir yanımızı saran çatışma ve savaşlara şahit oluyoruz. İnsanlığın içine itildiği bu kirli savaş bizleri olduğu kadar aynı zamanda geleceğimizi yani çocuklarımızı da hedefliyor. Sadece ülkemizde değil, dünyanın dört bir yanında çocuklarımız acının, şiddetin, kanın ve gözyaşının öznesi hâline geldiler. Ne yazık ki çocuklarımız, arkadaşlığı değil, düşmanlığı; türkülerimizi, şarkılarımızı değil, ağıtlarımızı öğreniyorlar; sıcak bir somun ekmeği değil, gözyaşını paylaşıyorlar; gökyüzünde allı pullu balonları değil, havanları, topları, mermileri yani ölümü görüyorlar. Oysa ne diyordu büyük usta Nazım Hikmet? "Dünyayı çocuklara verelim, hiç değilse bir günlüğüne doysunlar/ Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı." Ne yazık ki bugüne kadar başarılı olamadık.
Değerli vekiller, bugün dünya, sayıları 50 milyonu bulan 18 yaşından küçük mülteciye ev sahipliği yapıyor. Başta terör örgütleri olmak üzere, suç çeteleri ve insan kaçakçıları bu çocukları acımasız birer silah hâline dönüştürüyorlar. Bakın, bunun en yakıcı örneklerinden birini 20 Ağustos 2016'da Gaziantep'teki terör saldırısıyla yaşadık. 33'ü çocuk, 57 kişinin hayatını kaybettiği, dar sokaklarında onlarca acının kulaktan kulağa fısıldandığı Beybahçe Mahallesi artık bir hüzün müzesi çünkü 4 evladını kaybetmiş bir anneyi, oğlunun cesedini aylar sonra bulan bir anneyi, Emine Ayhan'ı teselli edecek sözler henüz icat edilmedi.
Değerli vekiller, anımsayacaksınız, Gaziantep'teki saldırıda failin 12-14 yaşlarında bir çocuk olduğu bildirilmişti ancak ilerleyen süre sonunda valilik yeni bir açıklamayla yaşın biraz daha büyük olduğunu açıkladı. Devlet ciddiyetine yakışmayan açıklamalara alışmış olsak da bu olay bir gerçeği hatırlattı bizlere: Terörün en acımasız yüzüyle, çocuk savaşçılar tehdidiyle her an karşı karşıya olduğumuzu. Oysa bizim Gaziantep saldırısıyla varlığından haberdar olduğumuz çocuk savaşçılar, yıllardan beri Orta Doğu'yu kana bulayan saldırılarda kullanılıyorlardı zaten. "Öfkeli gençler" olarak ifade edilen IŞİD'in özellikle zihinsel engelli çocukları intihar bombacısı olarak yetiştirdiği bir sır değil. Suriye ve Irak'taki kamplarda bu çocukların varlığı biliniyor. Geçtiğimiz mart ayında Bağdat'da bir stadyumda 65 kişinin ölümüne neden olan saldırıyı bir çocuk gerçekleştirmişti. Aynı şekilde, Taliban, yaşları 6-8 arası değişen çocuklara yaklaşık altı yıl süren eğitimle canlı bomba olmayı, bunun yanı sıra silah kullanmayı öğretiyor. IŞİD militanlarının yaşları 10-13 arasındaki çocuklara "saklambaç oyunu" dedikleri yöntemle Suriyelileri infaz ettikleri videoları sosyal medyada izleyebiliyoruz değerli arkadaşlar. Şimdi, bu çocuklar birer katil mi, yoksa kurban mı? "Nasıl olsa Gaziantep saldırısının faili bir çocuk değil." diyerek bu gerçeklere sırtımızı dönemeyiz.
Değerli vekiller, mülteci nüfusunun yarısını oluşturan çocukların büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını kabul etmemiz gerekiyor. Afgan çocuklar her an terör örgütlerinin ağına düşebilir. Eğer bu çocukları görmezden gelirsek, duymaz ve umursamazsak Orta Doğu'yu kan gölüne çeviren saldırıların benzeriyle karşılaşmamız son derece mümkün olan bir olay. Bu örgütler anne babasını çatışmada kaybetmiş kimsesizleri, kayıt altına alınmamış mültecileri, sokakta yaşamak zorunda kalan refakatsiz çocukları tercih ediyorlar. Bu çocuklar ya kaçırılarak kamplarda alıkonuluyorlar ya da yoksulluk ve sefalet içerisinde kıvranan aileleri tarafından umuda yolculuk bileti karşılığında terör örgütlerine satılıyorlar. Mülteci çocuklar organize suç çetelerinin ve insan kaçakçılarının beslendiği engin bir okyanus hâline büründüler artık.
Değerli arkadaşlar, 2015'ten bugüne, kaçak yollarla Avrupa'ya gitmek isterken insan kaçakçılarının eline düşen çocuk sayısı yarım milyondan fazla. Bakın, bir göçmenin umuda yolculuk için 3 bin avrodan fazla para ödediği düşünülürse ne kadar korkunç bir pazarla karşı karşıya olduğumuzu daha iyi anlarız. Bu kirli insan borsasında eşya konumunda olan çocuklar hiçbir zaman ödeyemeyecekleri bir borcun altına girmeye zorlanıyor. Bu durum onların cinsel istismara, zorla çalıştırılmaya, nihayetinde suça sürüklenmelerini kolaylaştırıyor. Ve kabul edelim ki ülkemiz, bu ticaret yolunun tam ortasında yer alıyor.
Değerli vekiller, elimde tuttuğum bu fotoğrafa iyi bakın. Yol kenarında mendil satan 5 yaşındaki Suriyeli Suad'ın fotoğrafı bu. Onun masum yüzünü siyaha boyayan bu kir, aslında, insanlığın körelen vicdanıdır. Onu bu soğuk kaldırımlara mahkûm eden, insanoğlunun bir türlü doymak bilmeyen hırsıdır. Çünkü, Nazım'ın da dediği gibi "Dünya adaletsizdir çocuk, dünya zorbadır." Bütün bu adaletsizliğin ve zorbalığın ortasında yaşama tutunmaya çalışan minik Suad her şeye rağmen şanslı olanlardan. Adını, sanını, hikâyesini bilmediğimiz nice dramlar yaşanıyor kentlerimizde. Ülkemize Suriye'den gelen ve kayıt altına alınmadığı ifade edilen yaklaşık 150 bin çocuğun akıbetini hiçbirimiz bilmiyoruz. Terör örgütlerinin elinde canlı bomba olarak mı yetiştiriliyorlar, yoksa organ mafyasına kurban mı oldular bilemiyoruz. "Bu çocuklar ne oldu?" sorusu aslında hepimizi kaygılandırmalı. Gelin, değerli arkadaşlar, bu adaletsizliğe seyirci kalmayalım çünkü bu adaletsizliğe göz yumarsak sokakta yaşayan, çoğu yetim olan bu çocuklar öldüklerinde istatistiklere bile geçmeyecekler. Bu çocukların sahipsizler mezarlığında bir sayıdan ibaret olmalarına gelin izin vermeyelim. Bugün Suad'ın başına gelenlerin yarın bizim çocuklarımızın da başına gelebileceğini unutmayalım.
Değerli vekiller, pek çok konuda olduğu gibi mülteci çocuklar konusunda da denetim mekanizmalarını sağlıklı kullanamıyoruz, sorduğumuz sorulara ya cevap verilmiyor ya da âdet yerini bulsun diye cevap alıyoruz. Hâl böyle olunca sağlıklı veriye ulaşmak da imkânsız hâle geliyor. Bakın, geçtiğimiz şubat ayında, ülkemizde kaybolan çoğu Suriyeli ve Afgan yüzlerce, binlerce mülteci çocuğun akıbetini, terör örgütlerinin ya da organ mafyasının eline düşüp düşmediklerini sordum; bir yanıt alamadım. Bu aileler evlatlarının Türkiye'yi kan gölüne çeviren terör örgütleri tarafından kaçırılmasından endişe ediyorlar. Korkuları sadece terör örgütleriyle sınırlı değil, organ mafyası da en az terör örgütleri kadar tehlikeli çünkü Avrupa'ya gidebilmek için gerekli parayı bulmanın en kolay yolu yasa dışı organ ticaretinden geçiyor. Böbreğini ortalama bin dolara satan bir Suriyeli en fazla iki ay geçinebildiği için eninde sonunda Ege ve Akdeniz'i kaçak yollardan geçmeye mecbur kalıyor ve ne yazık ki yeni bir hayat umuduyla başlayan bu yolculuk yine çocuklarımızın kıyıya vuran bedenleriyle sonuçlanıyor.
Değerli vekiller, geldiğimiz şu noktada "Türkiye'de eylem gerçekleştirmek üzere eğitilen kayıp mülteci çocuklar var mı?" sorusunu yanıtsız bırakmak olası cinayetlere ortak olmaktır. 20 Ağustosta meydana gelen Gaziantep saldırısının ardından bilgi edinme hakkımı kullanarak aynı soruları yönelttim ve ilginçtir, bir yanıt alabildim bu sefer. Öncelikle, İçişleri Bakanlığının çocuklar kaybolmasın diye 2.775 adet broşür dağıttığını öğrendim; sonra, Türkiye'de merdiven altı hastanelerde kaçak organ ticareti yapıldığını da öğrendim. Bakın, burası önemli, gelen cevap aynen şu: "Merdiven altı" diye tabir edilen kaçak hastanelerde organ, doku nakli ve kaçakçılığına yönelik herhangi bir kayda rastlanmadığını; 2016 yılında, anılan suça yönelik 7 ihbara ilişkin yapılan araştırmalarda herhangi bir suç ve suç unsuruna rastlanmadığını, 2016 yılında meydana gelen bir organ, doku ticareti olayında 2 şahıs hakkında adli işlem yapıldığını bize iletmişler.
Şimdi biraz kafanız karışmış olabilir. Bakanlık aynı cümle içinde öncelikle merdiven altı kaçak hastanelerin varlığını kabul ediyor, ardından "Bu hastanelerde kaçak organ ticareti yoktur." diyor ve son olarak organ, doku ticareti nedeniyle 2 kişi hakkında adli işlem yaptığını söylüyor. Şimdi siz söyleyin: Merdiven altı kaçak hastaneler var mı, yok mu; organ kaçakçılığı var mı, yok mu?
Değerli vekiller, yıllardır militanların tedavi edildiği merdiven altı hastanelerin varlığını inkâr edenler bu cevapla samimi bir itirafta bulunmuşlardır. Kendilerine teşekkür ediyorum. Şimdi bu itirafın gereğinin yapılmasını ve bu hastanelerin nerelerde olduğunun açıklanmasını istiyoruz. Öte taraftan, "Bu bir itiraf değildir." deniliyorsa devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan bu açıklamayı yapanların, denetim hakkımızı engellemeye çalışanların istifasını talep ediyoruz ve bu hastanelerde kimlerin tedavi edildiğinin de kamuoyuyla paylaşılmasını istiyoruz. Evet, mülteci çocukları kimler, nasıl kandırıyor, hepimizin bence sorumluluğu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akkuş İlgezdi, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (Devamla) - Unutmayın, bu çocukları saplandıkları bataktan çıkarmak, siyasetten önce insanlığa karşı vicdani sorumluluğumuzdur.
Bu vesileyle önergemin kabul edilmesini istiyor, yüce Divanınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)