| Konu: | MHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 23.11.2016 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir grup önerimiz var. Grup önerimizin konusu, Türkiye ekonomisinde son dönemde yaşanan olumsuzluklar ve bunun makroekonomik göstergeler üzerindeki etkisi. Bu konu hakkında söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Şimdi, öncelikle niye böyle bir grup önerisi verdik, onu belki bir izah etmekte fayda var. Değişik vesilelerle Türkiye ekonomisiyle ilgili görüşlerimizi ifade ettiğimizde her defasında söylüyoruz: Türkiye ekonomisi maalesef iyi gitmiyor, kötü gidiyor; Türkiye ekonomisinde uzun süredir alarm zilleri çalıyor. Bunları aslında bütün resmî istatistiklere baktığımızda da, sokağa çıktığımızda da, vatandaşla karşılaştığımızda da; üreticiye, tüketiciye, sanayiciye, esnafa, tarım kesimine, çiftçiye baktığımızda da görmek mümkün. Zannediyorum bütün milletvekilleri bu tür şikâyetlerle karşılaşıyorlardır.
Bunun üzerine, ayrıca, son dönemde hem içeriden kaynaklanan nedenlerle hem de dışarıdan kaynaklanan nedenlerle ekonominin üzerine ilave bir baskı gelmeye başladı, bunu görmemiz lazım. Fakat -birazdan örneklerini vereceğim- bu baskı olmasına rağmen, Hükûmet üyelerinin çok da sorumlu hareket etmedikleri beyanlarından anlaşılmaktadır. Yani böyle, işi küçümseyen, işin vahametini anlamayan birtakım beyanatları görüyoruz. Dolayısıyla, biraz da Meclisin bu konuya vaziyet etmesi gerektiğini düşündüğümüz için böyle bir grup önerisi verdik.
Şimdi, büyümenin düştüğünü hep söylüyoruz. 2009 krizinde Türkiye ekonomisi yüzde 4,8 küçüldü. Bu önemli bir küçülmedir, ciddi bir küçülmedir. Daha sonrasında kontrolsüz bir şekilde iki yıl yüksek bir büyüme var fakat o iki yıllık yüksek büyümenin ekonomide yarattığı tahribatı gidermek için sonraki beş yılda Türkiye ekonomisi düşük büyümeye mahkûm oldu. Böyle bir süreç. Yani beş yıldır, özellikle son beş yılda düşük büyüme süreci var.
2016 yılında özellikle ikinci yarısı itibarıyla -yine Hükûmetin rakamlarıyla konuşuyoruz, bu rakam çok açık olarak söylenmemiş olmakla birlikte hesaben çıkarılabiliyor çünkü 2016 yılının toplamında ekonominin 3,2 büyüyeceğini Hükûmet tahmin ediyor- baktığımızda, ilk yarı büyümesini de dikkate aldığımızda, ikinci yarıda yüzde 2 civarında, yüzde 2'nin biraz üzerinde bir büyüme olacağı Hükûmet tarafından beyan ediliyor.
Yüzde 2 büyüme, bizim gibi bir ekonomi için son derece az, yetersiz bir büyümedir. Bizim rakiplerimiz yüzde 5-6 büyüyor. Münferit olarak baktığımızda 7-8 büyüyen ekonomiler var ama ortalama olarak baktığımızda, gelişmekte olan ülkelerin yüzde 5 civarında, 5'in üzerinde büyüdüğünü biliyoruz. Dolayısıyla, yüksek hedefleri de, büyük hedefleri de madem bu ülkenin varsa ülkemizi daha iyi büyütmek durumundayız. Daha iyi büyütmek tedbir almakla olur, daha iyi büyütmek sorunun ne olduğunu anlayıp sorunun üzerine gitmekle olur.
Şimdi, bakıyorsunuz, üretim ciddi bir şekilde yavaşlamış. Mesela üretimde, arkadaşlar, son yedi ayda imalat sanayisi üretim verilerine baktığımızda, mevsimsel düzeltilmiş olarak, 5 tanesi eksi; son yedi ayda 5 tanesi eksi, sadece 2 tanesi artı. Yani imalat sanayisinde kötü bir durum var. Hani çok fazla rakamlara boğmamak için bunları, sizlere rakamları söylemeyeceğim ama yedi aylık verinin, datanın 5 tanesinde eksi varsa bu ekonomide ciddi bir problem var demektir.
İstihdama bakıyorsunuz, tabii üretim azalınca mecburen istihdam da azalıyor. Önce, SGK'nın kayıtlı istihdam verilerini söyleyeyim: 2015 Aralığında 20 milyon 773 bin kayıtlı istihdam var Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre. 2016'nın Ağustos ayında -ki ağustos ayında, biliyorsunuz, iş gücünde mevsimsellik çok fazladır yani aralığa göre ağustosta istihdamın çok artması beklenir, buna rağmen- yine SGK'nın rakamlarına göre 20.405'e düşüyor kayıtlı istihdam. Yani, sekiz ayda 367 bin kişilik bir istihdam kaybı var Sosyal Güvenlik Kurumunun verilerine göre. Bunları daha fazla detaylandırma imkânı var ama onunla çok fazla vakit kaybetmeyeceğim.
Kayıtlı artı kayıtsız istihdamı içeren TÜİK verilerine baktığımızda, burada da çok vahim bir durum var. Önce şunu söyleyeyim: Bakın, özellikle ben ekonominin çok yapısal sorunlarından, son beş yılın sorunlarından ziyade -onlar var zaten o sorunlar, bunları defalarca dile getirdik ama- son aylarda... Ve bu son aylar meselesini lütfen sadece 15 Temmuz meselesi olarak görmeyelim. Yani, Türkiye ekonomisi 2016 yılının başından itibaren veya 2016'nın, işte, birinci çeyreğinden itibaren ciddi bir bunalıma girdi. Bunun üzerine, tabii, 15 Temmuz güvensizlik ortamı var, onun da getirdiği sıkıntılar var. Bu sıkıntıları maalesef bundan sonra daha fazla hissedeceğiz. Şu ana kadar gerçekleşen veriler içerisinde aslında 15 Temmuz olaylarının etkisini kısmen gördük. Şimdi, bakın, nisan ayından itibaren, mevsimsel düzeltilmiş verilere göre işsizlik 1,5 puan artmış. Şimdi, geçen iktidar grubundan bir sayın milletvekili "Ya, işsizlik de 1,5 puan artmış, ne olacak." diyor. Arkadaşlar, işsizlikte 1,5 puan artması işsizlik oranının oransal olarak yüzde 15 artması demek. 1,5 puanı işsizlikte indirmek için ülkeler on yıl uğraşıyor yerine göre. Yani, dört ayda işsizlik oranı 1,5 puan artıyor, sayın milletvekilinin "Ya, 1,5 puan artmış, ne olacak." şeklinde, böyle beyanatları oluyor. Bunlar çok tehlikeli, çok yanlış. Bu meseleleri biz görmezsek, işi doğru okumazsak bu sorunlar giderek artacak. Türkiye'nin ağustos ayında -mevsimsel etkilerden arındırılmış rakamlara göre söylüyorum, dolayısıyla ay ay mukayese imkânımız var- yüzde 11,4'tür işsizlik oranı. Gençlerdeki işsizlik oranına, zaten o konuya hiç girmiyorum veya efendim, işte, iş bulma ümidi olmadığı için "Ben işsizim." demeyen bir grup var, onları da kattığımızda işsizlik oranları yüzde 20'lere dayanmıştır. Yüzde 20 işsizlik oranı olan bir ekonomi, sürdürülebilir bir ekonomi değildir. Daha da vahimi "İşsizlik oranı artıyor, hadi, istihdam ne oluyor?" diye yine son nisan ayından itibaren baktığımızda, çalışan sayısı, arkadaşlar -bakın, iş gücü değil, işsiz sayısı değil- çalışan sayısında 275 bin TÜİK verilerine göre de son dört ayda azalma var yani iş kaybı var, istihdam kaybı var. Korkarım ki önümüzdeki dönemde bu istihdam kayıpları daha da artacak. Dolayısıyla, duruma vaziyet etmek gerekiyor. işte, o yüzden Meclis araştırması önergesi veriyoruz.
Şimdi, güven endeksine bakıyorsunuz, böyle bir güven endeksi rakamı hemen hemen hiç gerçekleşmedi. Ben güven endeksinin çıktığı dönemden itibaren böyle bir şey bulamadım. 5 tane alt dalı var Ekonomik Güven Endeksi'nin, çok detayına girmeyeceğim. Ekim ayında 5 tane alt güven endeksinin yani tüketici, reel kesim, hizmet sektörü, perakende sektörü ve inşaat sektörü, hepsi negatif yani bütün sektörlerde aynı anda ekonomide bir güven sıkıntısı var, güven endeksi negatife dönmüş durumda; Ekonomik Güven Endeksi de bir ayda yüzde 8,3 küçülmüş durumda.
Şimdi, enflasyona bakıyorsunuz, enflasyon yüksek, yüzde 5 hedeflerinize rağmen yüzde 7'ler civarında bir enflasyon var ancak güzel bir yanı vardı, temmuz ayından itibaren enflasyon düşüyordu yani temmuzda 8,79'dan -12 aylık enflasyonu konuşuyorum- yüzde 7,2'ye gelen bir enflasyon vardı ama şu anda kurdaki aşırı dalgalanma nedeniyle enflasyon kur geçişkenliğinden dolayı enflasyonda yeniden yukarıya doğru bir eğilim göreceğiz.
Bu "CDS" diye tabir edilir uluslararası jargonu, kredi risk takası, ülkelerin risklilik durumunu gösterir. Bakın, burada Türkiye'nin CDS'i 253 baz puandır, Brezilya'dan sonraki en yüksek CDS oranıdır Türkiye'nin CDS oranı yani Türkiye'deki riskliliğe ilişkin uluslararası algı bu şekilde devam ediyor.
Takipteki krediler, tüketici kredileri, kredi kartları ne durumda diye baktığımızda, bireysel kredilerde, kredi kartlarında takip oranı yani takipteki kredilerin toplam kredilere oranı yüzde 9,3'e çıkmış en son 2016 11 Kasım itibarıyla. Bu nedir biliyor musunuz? Bu, 2009 krizinden sonraki en yüksek orandır. Yine, aynı şekilde, tüketici kredilerindeki oran da 2009 krizinden sonraki en yüksek orandır. Dolayısıyla, özellikle buralara dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada diğer rakamlar da var, onlara girmeyeceğim.
İhracata bakıyorsunuz, ihracattaki gerileme devam ediyor. Türkiye üç dört yıl önce yakaladığı ihracat rakamlarını bugün maalesef bulamıyor.
Cari açığa bakıyorsunuz, ekonomideki yavaşlamayla birlikte, petrol fiyatlarındaki lehimize gelişme, altın ticaretindeki lehimize gelişmeyle birlikte cari açıkta bir düşüş vardı. Esas olarak cari açık düşmüyor, ben bunu burada rakamlarıyla kaç defa söyledim, o konuya tekrar girmeyeceğim. Manşet rakam düşüyor, analiz olarak baktığımızda düşmüyor. Ancak manşet rakam da son iki ayda tekrar artma eğilimine girdi yıllıklandırılmış rakamlarla.
Şimdi bütün bunlardan sonra, Sayın Başbakan "Dolar iner çıkar kardeşim, size ne oluyor?" gibisinden bir şey söylüyor. Şimdi, Ekonomi Bakanı diyor ki: "Endişe duymamızı gerektirecek bir durum yok." Ha, bu arada söyleyeyim, 3,40'a dayanmış bir dolar var, yılbaşından bu yana Türk parası dolar karşısında yüzde 17 değer kaybediyor ve çok fazla -hani değer kaybı istikrarlı olsa ona da bir şey demeyeceğim- dalgalanma var. Dalgalanmanın olduğu bir yerde ihracatçı nasıl fiyat verecek? Siz ihracatçı olsanız iki üç ay sonra satacağınız bir mala nasıl fiyat vereceksiniz? Dolarla değil, Türk lirası maliyetleriniz de var. Yani, dolayısıyla, bu dalgalanma ortamında hiç kimsenin iş yapma imkânı yok.
Sayın Lütfi Elvan "Efendim, son günlerde vatandaşımızın piyasaya döviz satmadığını, tuttuğunu, daha çok, işte, döviz alma eğiliminin arttığını görüyoruz. Bu tamamıyla yanlış." diyor; vatandaşı suçluyor Kalkınma Bakanı. Ekonomi Bakanı ayrı, Başbakan ayrı. Moody's'de zaten bakanların ne kadar sorumsuzca konuştuklarını gördük.
O yüzden Meclis duruma vaziyet etmelidir, Meclis Türkiye ekonomisinin gidişatını araştırmak durumundadır diyorum ve grup önerimize sizlerden destek bekliyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)