GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:28
Tarih:29.11.2016

HİLMİ YARAYICI (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on dört yıllık AKP iktidarının başarıdan başarıya koştuğu tek bir alan vardır, o da tüm ülkeyi açık bir cezaevine çevirmedeki başarısıdır. Son süreçteki uygulamalara bakıldığında, iktidara göre siyasi parti başkanları, grup başkan vekilleri, milletvekilleri, gazeteciler, akademisyenler, belediye başkanları, kısacası, kendilerinden olmayan, saraya biat etmeyen herkes bir an önce saf dışı edilmelidir. Bakış bu olunca, cezaevleri muhaliflerle doldurulmaktadır. Bu keyfîlikte, "hukuk" ve "adalet" kavramları iktidarın elinde âdeta bir oyuncağa dönüşmüş durumdadır. İktidar, tutuklamalar ve algı siyasetiyle yarattığı bu korku ikliminde, en ufak bir muhalif sese hemen "terör" yaftası yapıştırarak sindirmek istemektedir. Bu tavrın son temsilcisi "Türkiye'de millî güvenlik sorunu olarak Kemal Kılıçdaroğlu sorunu yaşanmaktadır." diyen, deme densizliği ve hadsizliğinde bulunan AKP'li bir vekildir ne yazık ki. Bu ve benzeri yaklaşımlar, partimizi, Genel Başkanımızı ve milletvekillerimizi hedef göstermektedir. Kundaklamadan kurşunlamaya kadar son süreçteki saldırılar bu hedef göstermenin bir sonucudur. Öncelikle, bu çabanızın beyhude olduğunu beyninizin bir yerlerine not etmenizi şiddetle tavsiye ederim. Bugün, yargısıyla, polisiyle, medyasıyla tüm gücü elinizde bulundurabilirsiniz ancak bu gücünüz, bizi ne teslim almaya yeter ne de sindirmeye.

Görüşülmekte olan tasarıya dönecek olursak, özellikle 29'dan 36'ncı maddeye kadar hedeflenen düzenlemeler AKP'nin muhalefetsiz tek tip ülke yaratma zihniyetinin dışavurumudur. Muhalefetsiz bir ülke özlemindedirler çünkü ideolojik gıdalarını 12 Eylül faşizminden almaktadırlar.

Üzerinde söz aldığım 32'nci madde, sıralı disiplin amirlerini ve işlenen suçun niteliğine göre karar verecek kurulları düzenlemektedir. Bu kurulların en üst noktasına ise YÖK Başkanını en üst disiplin amiri konumuna yükseltmektedir. Bu yönüyle, hem süper savcı hem de süper yargıç rollerinin taşıyıcısıdır. Faşist Evren bile bu kadarını hayata geçirmeye cesaret edememişti. Disiplin hükümlerini düzenleyen maddelerin tamamında üniversiteler âdeta birer suç üretim merkezi olarak görülmekte ve yapılan düzenlemelerle üniversiteler zapturapt altına alınarak iktidarın hâlâ bahçesi olması hedeflenmektedir.

Bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi 14/1/2015 tarihinde verdiği kararla, yükseköğrenim alanında otuz üç yıldır uygulanmakta olan disiplin yönetmeliğini iptal etmiştir. Yasa yapıcıdan beklenen, Anayasa Mahkemesinin iptal kararında dayandığı gerçekleri göz önünde bulundurarak evrensel hukuk normlarını ve demokratik ilkeler çevresinde çağın gereklerine uygun düzenlemeleri hayata geçirmesidir. Önceki disiplin yönetmeliğinin iptali üzerine bu kanunu hazırlayanlar zahmet edip Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerine bakma zahmetinde dahi bulunmamışlardır. Oysa mahkeme, ülkemiz şartlarına göre son derece özgürlükçü gerekçelerle yönetmeliği iptal ederken, yasa yapıcı için de bir çerçeve çizmiştir. Yönetmeliğin iptal gerekçesinde, üniversitelerin kendine özgü durumlarını göz önünde bulundurmadan, akademisyenlerin, yönetim hiyerarşisinin mensupları olan memurlar gibi değerlendirilemeyeceğine sıklıkla vurgu yapmışlardır. Kararda, üniversiteler bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bilimin öğretildiği kurum olarak nitelendirilip, bilimsel ve idari özerkliğe sahip kılınarak diğer kamu kurumlarından farklı değerlendirilmiş, öğretim üyelerine de kamu görevlisi olmakla birlikte genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerli bir meslek sınıfı olduğu belirtilmiştir. Oysa önümüze konulan tasarıda, bütününde disiplin cezası gerektiren fiiller sıralanırken, "657 sayılı Kanun'daki fiillere ilave olarak" ibaresi bolca serpiştirilerek normal bir memurdan daha ağır koşullar dayatılmaktadır.

"Terör eylemi" tanımında, "Terör örgütüne üye olmamakla birlikte terör örgütlerinin amaçları doğrultusunda..." diye başlayan, kapsamı muğlak ve herkesi terörist olarak değerlendirmeye açık madde var oldukça ne akademisyenlerin ne siyasetçilerin ne de gazetecilerin özgür olması mümkün değildir. Barış isteyen akademisyenlerin bildirisi bu kapsamda değerlendirilmiş ve çoğu ya cezaevine atılmış ya da mesleklerinden menedilmişlerdir ne yazık ki.

Tasarının her bir maddesi üniversitelerin akademik özgürlüklerini yok sayarak onları iktidarın arka bahçesinde birer kışlaya çevirme amaçlıdır. Tasarı bu hâliyle yasalaşırsa üniversitelerimiz 21'inci yüzyılda Orta Çağ karanlığına gömülmüş olacaktır. Önümüzdeki süreçte dışarıya doğru beyin göçünün hızlanarak artması kaçınılmazdır. Nitekim Almanya şimdiden akademisyenlerimize kapılarını açabileceğini söylemektedir ki, bunun utancı bile bu iktidara yeter.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)