| Konu: | Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 29.11.2016 |
ERKAN AYDIN (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 405 sıra sayılı kanunun 34'üncü maddesi üzerine verilen önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
İlgili madde, üniversitelerde yüksek disiplin kurullarının oluşturulmasını kapsıyor, tabii ki yine kâğıt üzerinde. Bu kadar akademisyenin cezaevinde tutulduğu, yüzlerce akademisyenin suçlu suçsuz ayrımı görmeksizin mesleklerinden ihraç edildiği, rektör atamalarının artık gazete ilanlarıyla verildiği, aslında bütün bunlara da nereden karar verildiği malumken bu kurulun oluşturulmasının da hiçbir anlam ifade etmediğini hep birlikte görüyoruz. Üniversitelerin durumu aynı zamanda ülkenin de aynası gibi.
Baktığımızda, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş dönemine göz attığımız zaman; bilimden uzaklaşma, teknolojiden kaçış, bağnazlık, devlet yönetiminde liyakat ilkesinden uzaklaşma, yozlaşma, adam kayırmacılık, şatafatlı yaşam, gelenek ve görenekler ile devleti ayakta tutan temel kurumsal yapıların tahribatı gibi birçok neden görürsünüz. Bütün bu olumsuzlukların bugün için de geçerli olmaya başladığını görmek için âlim olmaya gerek yok. Bütün bunlar da Türkiye için umut beslememizi maalesef engelliyor ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen ülkeyi yaşatacak sihirli bir güç olduğuna da inanıyorum.
Her şeyden önce, bilimi temsil eden üniversitelerin kalitesinde ve özerkliğinde ciddi bir erozyon söz konusu. Üniversitelerin hâli ortadayken bilimsel gelişme konusunda ne söylenebilir ki? Türkiye Bilimler Akademisi Hükûmetin atamaları kontrol altına alma isteği üzerine dağılmış durumda. Tıpkı Osmanlı'nın çöküş döneminde olduğu gibi bilim alanında da bir çöküş yaşıyoruz. Diğer bir çöküş nedeni ise bağnazlık. Bir ülkede gelişmelere ve değişime, reformlara ve devrimlere karşı olan bağnazlık o ülkenin gelişmesine engel olduğu gibi gerilemesinin ve çöküş sürecine girmesinin de kaynağı olmaktadır. Türkiye'de eğitimsiz din adamlarının devlet tarafından ödüllendirilmeye ve devlet görevlisi yapılmaya çalışılmasının bağnazlığa verilen bir prim olduğu da açıktır.
Bunun dışında, tarikatların devlet yönetimindeki etkisi, din adamlarının ve kurumlarının devlet yönetiminde üstlendikleri görevler ve roller, dış politikanın din eksenine oturtulmaya çalışılması gibi gerçekler ülkenin bağnazlık batağına sürüklendiğini gösteren en önemli işarettir.
Bir devletin çöküşünün kaynaklarının birisi ve en önemlisi de devlet yönetiminde liyakat ilkesinden uzaklaşmaktır. Her nerede çökmüş bir devlet varsa, devlet yönetiminde liyakat ilkesinden vazgeçildiği görülmektedir. Bugün Türkiye'de devlet yönetiminde ve devlet kurumlarında çok yüksek oranda liyakatsizlik ve kalitesizlik egemen olmaya başlamıştır. Bunun gibi birçok sayıda örnek, ülke yönetiminde liyakatin neredeyse tamamen ortadan kalktığını göstermekte. Devlet yönetiminin tamamen liyakat ilkesi ortadan kalkmış, yandaş atamalar dönemi başlamış, bu durum da devletin bir çöküş sürecine girmesini gösteren en önemli nedenlerden biri olmuştur. Bunlar arasında, her alanda yozlaşma, adam kayırmacılık, iktidar yandaşlarının şatafatlı yaşamları, yerel yönetimlere yönelik yapılan aşırı partizanlık, gelenek ve göreneklerin tahribi ile devleti ayakta tutan temel kurumsal yapılara yapılan tahribat bulunmaktadır.
Bunca olumsuzluk söz konusu iken bu devletin nasıl olup da ayakta kalmaya devam ettiğini açıklamak da çok kolay değildir. Ama bu devleti ayakta tutan, vatan sevgisiyle yoğrulmuş bireylerin her alanda yaptığı yürekli ve özverili çalışmalardır.
"İnsanlık kurtaracak dünyayı." sözünden esinlenerek "Cesur ve dürüst insanlar kurtaracak Türkiye Cumhuriyeti'ni." sözüyle konuşmama son verirken, Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmak için birileri içeriden, bazıları dışarıdan çalışmaya devam ediyor ancak Türk insanının mücadeleci ruhu ve vatan sevgisi teslim alınamadığı sürece Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşamaya devam edecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)