GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:28
Tarih:29.11.2016

HİLMİ YARAYICI (Hatay) - Sayın Başkan, değerli vekiller; görüşmekte olduğumuz tasarının 35'inci maddesi, akademisyenleri sürekli ceza tehdidiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Disiplin cezası almış bir akademisyenin cezaya karşı yaptığı itiraz kabul edilip ceza iptal edilse dahi disiplin kuruluna üç ay içerisinde aynı konuda yeni bir işlem yapma yetkisi verilmektedir. Bu da iktidarın yeni demokrasi tanımının bir sonucu olsa gerek. Geçtiğimiz günlerde El Cezire televizyonuna bir mülakat veren Cumhurbaşkanı "Laiklik ve demokrasinin tanımlarını değiştirdik." diyor. Doğrudur, on dört yıllık AKP iktidarında laiklik de demokrasi de bambaşka bir şekle bürünmüştür. Tanım değiştirildiğinde geriye elde kalanın demokrasiyle bağdaşır bir yanı kalıp kalmadığını da anlatsaydı biraz daha iyi aydınlanırdık.

Son bir buçuk yılda yaşadıklarımızın tek bir tanımı vardır. Bu tanımın içinde diktatörlük var, tek adam rejimi var, faşizm var ama bu tanımın içerisinde bir tek demokrasi kendine bir yer bulamamaktadır. Propaganda yöntemlerinden, yönetimden kurumsallaşma süreçlerine kadar hemen her şey Hitler'in yükseliş döneminden en küçük bir farklılık taşımamaktadır. Eksik olan tek şey Reichstag yangınıydı. O da iktidarın geçmişteki gayriresmî koalisyon ortağınca 15 Temmuzda iktidara hediye edildi.

Demokrat muhalif yayın organları, radyolar, televizyonlar birbiri ardına kapatılırken Cumhuriyet gazetesine yapılan baskın ve tutuklamalar bu süreci doruk noktasına ulaştırmıştır. AKP'nin siyasal sisteme katılmasından otuz yıl öncesinden cemaatin gerçek yüzünü teşhir eden ve önlem alınması uyarılarını yapan Cumhuriyet'e FETÖ'den operasyon çekmeyi "utanmazlık" dışında bir kavramla açıklamak mümkün değildir. Üstelik, muhalifleri sindirme amaçlı birçok soruşturma, eski koalisyon ortakları FETÖ'den dolayı ihraç edilmiş veya hâlen sanık savcılarla yürütülmektedir. Konu, muhaliflerin susturulması olunca kirli koalisyonun sürmesinde bir beis görülmediği açıktır.

Her sıkıştığında "millî irade" kavramını dilinden düşürmeyen iktidar, 6 milyon oyu hiçe sayarak aralarında Halkların Demokratik Partisi Eş Başkanları Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın da bulunduğu 10 milletvekilini -tıpkı darbe günlerinde olduğu gibi- gece yarısı operasyonuyla gözaltına aldırarak tutuklamıştır. Bu tutuklamalar hakkında uzun uzadıya siyasi değerlendirmeler anlamını yitirmiştir. Yapılacak tek doğru değerlendirme vardır, o da AKP'nin halk iradesine yaptığı darbedir ve 4 Kasım tarihi halkın iradesine darbe yapıldığı gün olarak kayıtlara geçmiştir.

Başkanlık uğruna iktidar, MHP'yle flört yaparak yeni bir milliyetçi cephe hükûmetini fiilen hayata geçirmiştir. Ancak, bu faşist cephe hesapları içerisinde bulunanların sivil siyasete tüm kapıları kapatmanın sonuçlarının halkımıza nasıl acılar yaşattığını anlamaları için 1990'lı yıllara dönüp bakmalarını öneririm. Gazetecileri hapsetmenin, belediye başkanlarını tutuklamanın, kayyumlar atamanın, siyasi parti başkanlarını ve milletvekillerini gözaltına almanın iç barışımıza hiçbir katkısı olmayacağı gibi yeni acılara ve çatışmalara zemin yaratacağının öngörülmesi gerekir. Artık yeter, çatışma ve gerginlik siyasetinin halklarımıza kan ve gözyaşından başka bir şey kazandırmadığı gün gibi ortadadır. Bu ülkenin bugün tek bir şeye ihtiyacı vardır: Barış, barış, barış. Siz legal siyaseti yer altına ittikçe barış giderek bizden uzaklaşmaktadır. Tek adamın hırslarına teslim olmayıp gözlerinizi açın, gerçeklerle yüzleşin. Korkmayın, tek adam kaybetse de kazanan Türkiye halkları olacaktır. Bugün yaşadıklarımız devlet aklının ortadan kalktığı, ülke geleceğinin tek bir adamın hırslarına kurban edildiği, kapkaranlık bir zulümdür. Bu karanlık, halklarımızı teslim alamayacaktır. Büyük şairimiz Cemal Süreyya'nın dediği gibi:

"Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya

Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya

Anamız çay demliyor ya güzel günlere

Sevgilimiz ise çiçekler koyuyor ya bardağa

Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız

Bu, böyle gidecek demek değil bu işler

Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz

Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını

İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz."

Teşekkür ederim Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)