| Konu: | Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 30.11.2016 |
ERKAN AYDIN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 53'üncü maddesinde verilen önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlarken dün akşam Adana'da hayatını kaybeden 11 yavrumuz, canımız ve 1 görevli için Allah'tan rahmet, yaralananlara da şifa diliyorum. Gerçekten ciğerimiz yandı, içimiz yandı. Orada yoksul ailelerin kızları hayatlarını kaybetti. Paraları, imkânları olmadığı için oraya gittiler ve canlarını verdiler. Gene yoksul ailelerin çocukları bilmedikleri topraklarda, Suriye'de, güneydoğuda hayatlarını veriyorlar ama Hükûmet ya da yetkililer maden işçisi öldüğünde "fıtrat", burada denetimsizlikten, ilgisizlikten ölenlere de "kader" diyorlar. Olan garibana oluyor, orada canını yitirenlere oluyor.
Bugün tekke ve zaviyelerin kapatılmasının yıl dönümü, 30 Kasım 1925'te kapatıldı. Ama, bugün baktığımızda, Fetullah Cemaati'ne gönderilirken çocuklar, son birkaç yıldır -onun kötülenmesiyle- onun yerine Süleymancıların yurtlarına, Süleymancı cemaatlerin yurtlarına gidiyorlar ve orada da bu tanıdık, bu bildik görüntüler ortaya çıkıyor. Baktığımız zaman, belediye başkanı bu yurdu yıkmış, yerine de yenisini yapacağını söylemiş. Ama önce tedbiri alıp sonra yıkması gerekirken çocuklar da -açıkta kalmalarından dolayı- Süleymancıların yurtlarına yerleştirmişler. Herhangi bir denetim, ilgi olmadığı için de çocuklar orada hayatlarını kaybetmişler. Aslında yapılması gereken neydi? Oradaki çocukların bir belediye ya da devlet yurduna yerleştirilip ondan sonra inşaata başlanması gerekiyordu ancak yapılan iş tam tersi.
Bakın, kaybettiğimiz kızlardan birisi, Aladağ'daki Sinanpaşa Ortaokulunda okuyan Cennet Karataş. Bu yıl 5'inci sınıfa başlamış, ilk kez ailesinden ayrılarak yurda yerleşmiş. Ailesi, Aladağ'a bir buçuk saat mesafede, Kışlak köyünde oturuyor. Babası, kızının okumayı çok sevdiğini, doktor olmak istediğini ve bu yüzden de Aladağ'a gönderdiğini anlatıyor. Ancak, imkânı olmadığı için, okutacak parası, kalacak yeri olmadığı için bu yurda mecbur kaldığını söylüyor, mecburiyetten dolayı da gönderdiğini ekliyor. Bu, bir babanın feryadı. Hepimiz babayız, çoluğumuz, çocuğumuz var. Bu yüreği, bu acıyı içinde hissetmeyen kimse olabilir mi? Ama, bunu düzeltmekle görevli, bu hataları denetlemekle görevli Hükûmet, yetkililer ne diyor? Yayın yasağı koyuyor, "Bunlardan ders alacağız." diyor. Sel oluyor, TOKİ'de insanlar ölüyor, Hükûmet ders almıyor. Deprem oluyor, birçok insan ölüyor, Hükûmet ders almıyor, Maden faciası oluyor, insanlar ölüyor, ders almıyor. Dün de çocuklar öldü, Hükûmetten gene bildik, tanıdık açıklama. "Bundan ders alacağız." Daha ne kadar insan ölecek, ne kadar çocuk ölecek de ders alacaksınız ya da bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, şu istifa mekanizmasını aklınıza getireceksiniz? Bir Allah'ın kulunun da aklına gelmez mi? Bunun bir sorumlusu var. Burada bir sürü gencecik, körpecik can gitti. Bir tane sorumlu da çıkıp Avrupa'da, Batılı ülkelerde olduğu gibi "Bunun bedeli, evet, benim sorumluluğumda." deyip bir istifa olmaz mı?
Sayın milletvekilleri, Hükûmetin yetkilileri burada, Sayın Bakana soruyorum: Bir kişi de çıkıp bunu söylemez mi? Ama maalesef, bununla ilgili hiçbir açıklama yok. Konya'da da oldu, sekiz yıl önce, orada da 18 yavrumuz gitti, sekiz yıldır dava devam ediyor, tutuklanan yok. Hâlâ bekliyoruz, ne zaman sorumlular cezasını alacak? Bütün bunlar olurken Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor? "Devlet terörü estiren zalim Esad'ın hükümdarlığına son vermek için Suriye'ye girdik, başka bir şey için değil." diyor. Bu, Parlamento iradesinin gasbıdır. Bu, Anayasa'nın ihlalidir. Bu, başka bir ülkeye açık bir savaş ilanıdır ki bu yetki Türkiye Büyük Millet Meclisinindir kimseye devredilemez, Türkiye Büyük Millet Meclisinin haberi olmadan kimse böyle bir söz söyleme hakkına sahip değildir.
Buradan, bu ifadenin de yüce milletimiz tarafından değerlendirilmesini ve kamuoyunun da gündemin bu kadar yoğun olduğu bir dönemde bunları bir an önce değerlendirmesini talep ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aydın.