GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:30
Tarih:01.12.2016

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 405 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 79'uncu maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Tasarıyla YÖK Kanunu'na ilave edilen disiplin işlemleri konusunda görüşlerimi arz etmek istiyorum. Konu, toplumun tüm kesimleri ve kurumlarıyla da yakından ilgilidir.

Değerli milletvekilleri, disiplin cezası verme işlemi bir sonuçtur. Disiplin cezasıyla keyfîlik ve laçkalık doğru orantılıdır. Ne kadar ceza, o kadar laçkalık, o kadar keyfîlik. Disiplin cezasıyla kurumsallaşma, bürokrasinin geriliği ise ters orantılıdır. Disiplin cezasının olmadığı veya az olduğu yerlerde kurumsallaşma vardır, bürokrasi ileri seviyededir. Bir kurumun kuruluşu aşamasında eksiğinin, noksanının olması pekâlâ mümkündür, ancak kuruluşun üzerinden onlarca yıl geçtiği hâlde aynı hataların yapılmasını başka şekillerde izah etmek gerekir. Bunun adı keyfîliktir, hukuka saygılı olmamaktır, ahbap çavuş ilişkisinin öne çıkmasıdır, uzmanlığın yok sayılmasıdır, bunun adı işin ehline verilmediğidir.

Değerli milletvekilleri, siz disiplin cezası verme eylemini başlangıçta önleyemediğiniz müddetçe, önlemek için bir gayret göstermediğiniz, caydırıcı tedbirler almadığınız müddetçe disiplin cezası verme işlemini önleyemezsiniz. Şunu söylemek istiyorum: Öncelikle sistemi hataları en az olacak şekilde dizayn etmeliyiz, kurumsallaşmaya önem vermeliyiz, müktesebatları kollamalıyız, korumalıyız, keyfî uygulamaların önüne geçmeliyiz. Ondan sonra da yapılacak yegâne iş, bürokraside en alttan başlayarak en üst unvana kadar işi ehline vermektir. Bütün bunlara rağmen aykırı hareket edenler olursa da caydırıcı şekilde cezalandırmalıyız. Bu samimi bir inanç gerektirir, gayret gerektirir, kişilik gerektirir. Bakınız, ileri ülkelerin tamamı bu yoldan kalkınmışlar, ileri gitmişlerdir. İnancımız gereği buna en çok bizim riayet etmemiz gerekirken maalesef en az riayet edenlerdeniz. Böyle olunca da şu güzelim ülkede işsizlik rekor kırıyor, geçim sıkıntısı had safhadadır, yolsuzluk tavan yapmaktadır. İsrafı sorarsanız, ayranımız yok içmeye ancak 5-6 tane uçak durur kapımızda.

Siz işi ehline vermediğiniz müddetçe ne yapsanız başarılı olamazsınız. Bu, benim sözüm değil, ilahî emirdir. İşin ehline verilmemesi kul hakkına girer. Hizmetin gereği ve kamu yararı da buradadır. İşsizlik, pahalılık, geçim sıkıntısı, yolsuzluk, iç ve dış problemler, diğer bütün meselelerin temelinde işin ehline verilmemesi vardır.

Sayın Hocamın müsaadesiyle burada bir anekdotu arz etmek istiyorum. Ashabıkiramdan Ebu Zer Peygamberimiz'e "Ey Allah'ın Resulü, beni bir yere idareci olarak tayin etmez misin?" der. Bunun üzerine Peygamber'imiz eliyle omzuna vurur ve "Ebu Zer, sen zayıf bir adamsın. İdarecilik bir emanettir, şüphesiz hakkı verilmediğinde bu emanet kıyamet gününde hüsran ve perişanlık getirir." der. Emanet vermekle yetkili olan kimseler onu ehline verecekleri gibi emanet kendilerine verilen kimseler de bunun sorumluluğundan kurtulmak için görevin gereğini yapmaya çalışacaklar ve görevde kusurlu davranmayacaklardır. Peygamber'imiz prensip olarak görev isteyenlere görev vermez, bu sorumluluktan kaçanları tercih ederdi. Siz ne yapıyorsunuz, kısa bir örnekle anlatayım: Üniversitede bir eğitim üyesi bir TV kanalında yaptığı konuşmada "Cahil halka güveniyorum." diyor, cahil halka güveniyormuş. "Ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış hatta ilkokulu bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır. Türkiye'nin okumamış kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunlarıdır. Okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor." ve benzeri şeyler diyebiliyor. Kısaca, cahilliği öğütlüyor. Bu adamın, Allah'ın ilk emrinin "Oku." olduğunu, "Hiç, okuyanla okumayan bir olur mu?" ayetikerimesini bilmemesi imkânsızdır. Ama bir gerçek var ki bu kişi, Yunus Emre'nin "İlim, ilim bilmektir/ İlim kendini bilmektir/ Sen kendini bilmezsin/ Bu nice okumaktır." şiirinin anlamına en yakışan kişidir. Bu kişi ne oldu biliyor musunuz? YÖK Denetleme Kurulu üyesi oldu. Bu anlayışı Allah kabul etmemektedir. Bu anlayışın gözünü kör etmediğimiz müddetçe, bu anlayışı yerin dibine gömmediğimiz müddetçe iflah olmayacağımızı belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)