GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:32
Tarih:06.12.2016

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

2017 yılı bütçesinin genelinin ve bugün konuştuğumuz kurumlarla ilgili bütçenin ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Meclisin teveccühüyle eğer bütçe onaylanırsa bu bütçenin de milletin hizmeti için faydalı olmasını diliyorum.

Öncelikle, bugünkü görüşmelerde de dile getirildiği üzere, Gazi Meclisin çatısı altında, Türkiye'nin bir badireyi geride bırakmış, uçurumun kenarından kurtulmuş bir ülke olarak, milletin temsilcileri olan siz değerli milletvekillerinin burada 2017 yılı bütçesini konuşuyor olması Türkiye demokrasisi açısından büyük bir başarıdır. Eğer 15 Temmuz akşamındaki o hain teşebbüs başarılı olmuş olsaydı bugün burada dört siyasi partinin hiçbirisi yerinde olmayacak, Türkiye Büyük Millet Meclisi belki başka bir şekilde yönetilecek, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Türkiye'nin seçilmiş bütün kurum ve kuruluşları, kişileri değiştirilerek bir darbe yönetimi Türkiye'nin, milletin başına bela olacaktı. Onun için, bugün burada bu bütçe görüşmelerinin kıymetini bilmemizin gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, başından itibaren bu görüşmelere olumlu katkıda bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımıza da teşekkürlerimizi ifade ediyorum.

Yine, bu Meclisin çatısı altında 2017 bütçesini görüşürken herhâlde her birimizin, tek tek ve topyekûn, Meclisimizin resmî şahsiyeti itibarıyla hepimizin 248 şehidimize can borcumuzu, vefa borcumuzu bir kere daha hatırlatmayı vazife olarak telakki ediyorum. Ölen bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, gazilerimize şifalar diliyorum. O gece uçurumun kenarından dönen 79 milyon milletimize, vatandaşımıza da geçmiş olsun dileklerimi bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye toprakları tarihi boyunca çok büyük ihanetler görmüş, nice arkadan hançerlemelerle, nice milletin önünü kesen, yolunu kesen birtakım tertiplerle, ihanetlerle karşı karşıya kalmıştır ancak hiç abartmadan ifade etmek gerekirse, 15 Temmuz gecesi Türkiye'nin karşılaştığı ihanet Anadolu topraklarının gördüğü en büyük ihanettir, en ağır ihanettir. Dolayısıyla, bu ihanete karşı mücadelemiz kararlılıkla sürecektir.

Yine, bugün buradaki görüşmelerde dile getirildi, ben de önce başta Sayın Meclis Başkanımız olmak üzere, 15 Temmuz gecesinde hemen 20 metre ötesine bombalar düşerken burada Meclisin çalışmalarını Meclisi açık tutarak sürdüren bütün partilerden değerli arkadaşlarımıza, yaklaşık 150 milletvekili arkadaşımıza teşekkürü bir borç biliyorum. O geceden itibaren başlayan mücadele kararlılıkla sonuna kadar devam edecektir. Bu mücadelede hepimizin ortak bir noktada durması, hepimizin milletin geleceği, milletin istiklali ve istikbaliyle ilgili millî duruş sergilemekte ortaklaşmamız, herhâlde 15 Temmuz darbecilerine karşı verilecek en büyük cevaptır diye düşünüyorum.

15 Temmuz sonrasında Türkiye yeni bir döneme başlamıştır. Bu, 14 Temmuzdan önceki alışkanlıklarımızı terk etmemiz gerektiğini de işaret ediyor. Öncelikle milletin karar merci olan Türkiye Büyük Millet Meclisi özelinde ve Türkiye siyaseti genelinde yeni bir dil, yeni bir söylem ve yeni bir üslup geliştirmek ve bunun üzerinden Türkiye'nin millî menfaatlerini korumak mecburiyetindeyiz. Bu, şehitlerimize karşı vefa borcumuzun, can borcumuzun en temel gereklerinden birisidir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye, FETÖ darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalana kadar, bildiğiniz gibi, Temmuz 2015'ten itibaren başlamak üzere, çok taraflı ve çok yoğun bir terörle mücadele ortamında bulunuyor. Tabiri caizse Türkiye artık terörle mücadele değil, terörle savaş durumundadır. Bu çerçevede, bir taraftan DEAŞ'ın diğer taraftan PKK'nın ortaya koymuş olduğu terör eylemleri hepimizin ortak bir mücadele vermemiz gereken millî meselelerimizden bir diğeridir. Bu çerçevede, sadece Türkiye toprakları içerisindeki terör faaliyetleri değil, aynı zamanda Suriye ve Irak'taki gelişmeler de, oradaki siyasi çalkantılar, oradaki askerî gelişmeler de Türkiye'nin teröre karşı gerçekten çok hassas bir noktadan geçtiği dönemde fevkalade büyük önem arz ediyor.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin yakinen takip ettiği gibi Suriye'de 2011 yılının Mart ayından itibaren başlayan iç savaş, üç yıl "üç savaş" diyebileceğimiz boyutlarda devam etmiş, 2'nci üç yılı yani içinde bulunduğumuz şu dönemde keskin bir vekâlet savaşlarına dönmüştür. Bu vekâlet savaşları, sadece Suriye'de 600 bini aşkın masum insanın öldüğü bir sonucu ortaya çıkardı. Ayrıca, burada "DEAŞ" denilen terör örgütüne karşı verilen ortak mücadele maalesef, uluslararası camianın da ortak bir kararlılığı sürdürememesi sonucu tam manasıyla bir karmaşaya döndü. Halep, Cerablus, Rakka, Musul gibi bölgenin önemli şehirlerinde şöyle bir strateji ortaya çıkmaya başladı: DEAŞ'ı buradan süpürürken bu şehirlerin içerisine, şehirlerin sakinlerini bir tarafa bırakarak, yeni birtakım silahlı grupların, terör örgütlerinin yerleştirilmesinin bölge barışına hiçbir katkısı olmayacağını ifade ediyoruz. Evet, Musul'dan DEAŞ'ı çıkaralım ama Musul'dan DEAŞ'ı çıkarırken oraya başka bir grubu yani Haşdi Şabi'yi ya da başka bir terör örgütü olan PYD'yi oraya yerleştirmeyelim. Bizim başından beri tezimiz şudur, uluslararası camiayı da ikna etmeye çalıştığımız tez şudur: Bütün bu şehirler bu şehirlerin halkları tarafından yeniden DEAŞ'tan kurtarılsın, uluslararası camia destek verecekse desteği buraların yerel halklarına versinler ve o bölgenin insanları, o şehirlerin insanları gelip kendi şehirlerine yerleşsinler. Türkiye'nin Fırat Kalkanı'yla uyguladığı Cerablus örneği bu anlamda başarılı bir örnektir ve Cerablus'a 45 bin Cerabluslu gelmiş, operasyondan sonra oturmuştur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Suriye ve Irak'taki bu savaş ortamının, bu büyük siyasi istikrarsızlığın ortadan kaldırılmasının ilk adımı Suriye'de sağlanacak olan bir barış olmalıdır. Türkiye olarak, Suriye'de sağlanacak olan barışa katkı vermek bakımından bütün gücümüzle uluslararası camiayla müzakerelerimizi sürdürüyoruz. Ancak, biz, birilerinin anladığı gibi, Suriye'deki barışı, birtakım ülkelerde yapılan barış görüşmelerinde Suriye halkına zoraki olarak dayatılan bir barış olarak anlamıyoruz. Suriye halkının kabul edeceği, Suriye'de ilgili bütün tarafların işin içerisinde olacağı bir barış sürecine Türkiye katkı sunmaya devam edecektir.

Ayrıca, bu coğrafyadaki gelişmeler iki önemli küresel sorunla da karşı karşıya bırakıyor bizleri. Bir taraftan küresel terör, diğer taraftan küresel göç hadiseleri, sadece bölgemizi, sadece Türkiye'yi ilgilendiren meseleler olmanın artık çok ötesine geçmiştir. Avrupa Kıtası başta olmak üzere bütün dünya ülkeleri küresel terörün de, küresel göçün de birinci derecede muhatabı hâline gelmişlerdir. Dolayısıyla, bu sorunları çözmek için sorunların köküne inecek bir kararlılık içerisinde bulunmak mecburiyetindeyiz.

Bu çerçevede, biz, bölgedeki hem terör meselesini hem terör örgütlerini hem de küresel ölçeklere gelmiş olan göç meselesini bir sebep olarak görmüyor, bunları sonuç olarak görüyoruz. Bu sonuçların ortadan kaldırılması için bu sonuçlara vücut veren, bunları ortaya çıkaran sebeplerin ortadan kaldırılması zaruridir. Üç önemli meselenin üzerinde dünya sistemi eğer bir çözüm bulamazsa bu bölgemiz de, dünya da küresel göçün ve küresel terörün tehdidinden kurtulamayacaktır.

Bir taraftan bölge ülkelerindeki askerî müdahaleler ve işgaller -Afganistan'ın işgaliyle birlikte başlayan süreç- arkasından Irak'ın işgali ve daha sonra vekâlet savaşlarıyla dünyadaki neredeyse bütün orduların gelip bir türlü vaziyet ettikleri Orta Doğu coğrafyası. Bunun ortadan kaldırılması için askerî müdahaleler ve işgaller dönemi mutlaka sona erdirilmelidir.

Ayrıca, bölgedeki terör ve göç meselesinin altındaki en önemli ikinci diğer neden; despot yönetimler, demokrasi kıtlığı ve halkın büyük kesimlerinin yönetim ve karar süreçlerine bir türlü dâhil edilememesidir. Milleti yönetim ve karar süreçlerine dâhil eden bölgesel yönetimler kurulmadan, bölgede demokrasinin tam manasıyla tesisi yönünde bir istikamette hareket edilmeden ne göçü ne de küresel terörü önlemenin mümkün olmayacağı kanaatindeyiz.

Ayrıca, bir başka temel neden ise bölge ülkelerinin halklarının, özellikle genç nesillerin ekonomik sistem içerisinde yer alamamasıdır. Gelir dağılımı adaletsizliği, yoksulluk ve neredeyse hayatı ilgilendiren her türlü gelişmeden, medeni gelişmeden yoksunluk, bölgedeki terörün ve göç hareketinin arkasındaki en temel nedenlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu genel çerçeve içerisinde, esasen söylememiz gereken temel şey, bugün karşı karşıya kaldığımız problem, küresel düzenin barış ekseninden kaymış olması ve bu anlamda küresel düzende mutlak manada bir düzensizliğin hâkim olmasıdır. Bugün karşı karşıya kaldığımız uluslararası bir sistemin varlığından, kurumlarıyla işleyen bir sistemin varlığından söz edebilmek mümkün değildir. Sadece iki olaya baktığımız zaman bunu bütün açıklığıyla görüyoruz. Bunlardan birincisi Ukrayna krizidir, ikincisi ise Suriye krizidir. Suriye ve Ukrayna krizine sistemin çözüm bulamamış olması, sadece ilgili tarafların görüşlerinin çok farklı olmasından değil, aynı zamanda küresel sorunlara çözüm bulacak uluslararası bir mekanizmanın ortada mevcut olmamasından kaynaklanıyor.

Onun için, her vesileyle dile getirdiğimiz Birleşmiş Milletlerin yeniden yapılandırılması meselesi, Türkiye'nin bundan sonraki süreçteki temel meselelerinden birisidir. "Dünya 5'ten büyüktür." derken sadece söz olsun diye, retorik olsun diye bunu söylemiyor, uluslararası sistemin problem çözme yeteneğini yitirmiş olan bu yapısına dikkat çekmeye gayret ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgemizdeki gelişmeler, bu gelişmelerin Türkiye'yi ilgilendiren kısmı, bütün bu sorunları tek tek konuşursak çözüm bulmamız oldukça zordur. Tabiri caizse, önümüzde 3 bin-5 bin parçadan oluşan bir "puzzle" vardır, biz sadece bir tanesini alır, bu parçalardan birisi üzerinde konuşmaya gayret edersek ne sorunu çözebilir ne de o meseleyi çözebilecek bir siyasi perspektifi ortaya koyabiliriz. Örneğin, 15 Temmuz akşamı burada bombanın patlatılması "puzzle"ın sadece parçalarından birisidir. Cizre'de, Sur'da, Diyarbakır'da çukurlar kazılarak bombaların yerleştirilmesi "puzzle"ın sadece parçalarından birisidir. DEAŞ'ın 14 yaşındaki bir çocuğun üstüne bombaları yerleştirerek Gaziantep'te çok sayıda insanımızı katletmesi, şehit etmesi sadece "puzzle"ın bir parçasıdır. Ya da Rakka'daki, Musul'daki operasyonlarda dünyanın birçok ülkesinin, ellerindeki maşaları kullanarak oralarda bir vekâlet savaşlarını sürdürmesi ya da Halep'teki insani trajedi "puzzle"ın sadece bir tek parçasından ibarettir. Büyük resmi görmek mecburiyetindeyiz. Büyük resmi görmediğimiz takdirde söyleyeceğimiz her sözün karşılıksız olduğunu, her sözün çözümsüz olduğunu bilmemiz, anlamamız gerekiyor. Büyük resim şudur: Bir asır evvel bu bölgenin, bu coğrafyanın halkları arasında insanların, akrabaların şehirlerini, köylerini, kasabalarını bölerek sınırlarını yapay bir şekilde çizen irade yani birinci Sykes-Picot'u ortaya koyan irade bir asır sonra ikinci Sykes-Picot'u ortaya koymaya çalışıyor. Onun için, bir asır önce yaptıklarını şimdi daha kökleştirerek, daha derinleştirerek, sınırlarını bölüp ama gönüllerini ve zihinlerini bölemedikleri bölge halklarının şimdi zihinlerini ve gönüllerini bölmeye çalışıyorlar. Türklerin, Arapların, Kürtlerin, Farisilerin, bu coğrafyada yaşayan bütün insanların etnik ayrımcılık üzerinden ya da mezhep ayrımcılığı üzerinden birbirlerine düşmesini, birbirleriyle kavga etmesini istiyorlar; büyük oyun budur. Bu binlerce parçadan oluşan "puzzle"da ortaya çıkan resim ikinci Sykes-Picot'la bölgeyi lime lime etmektir. Bu bölünmede ne Türklerin ne Kürtlerin ne Arapların ne Acemlerin ne de bölgedeki diğer halkların hiçbirisinin hayrına bir tek hazırlık yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bu büyük resmin gerçeği karşısında hepimizin ciddi bir şekilde millî menfaatlerimiz, ulusal menfaatlerimiz çerçevesinde bir arada olmamız ve bunu da aşarak, ulusal sınırlarımızı da aşarak bölge halklarının menfaatlerini gözeten bir bütünleşme içerisinde bulunmamız gerekiyor. Evet, ikinci Sykes-Picot iki fay hattı üzerinde, etnik ayrımcılık ve mezhep çatışmaları üzerinde bu coğrafyada sınırları böldüğü gibi şimdi gönülleri ve zihinleri bölmeye çalışıyor. Onlar bölmeye çalışacak, Türkiye'nin üzerine düşense bu bölmeye çalıştıkları coğrafyayı daha fazla bütünleştirmek, daha fazla birleştirmektir.

Bu çerçevede, sadece siyaseten söylediklerimize değil, günlük lisanda konuştuklarımıza da dikkat etmek mecburiyetinde olduğumuzun altını çizmek isterim. Öyle bir algı operasyonu, öyle bir şekilde insanları yönlendiren bir operasyon yapılıyor ki mesela, Orta Doğu'daki terör örgütleri üzerinden ya da silahlı gruplar üzerinden konuşulurken bu örgütlerin, grupların isimleri ve kimlikleri söylenmek yerine mezhepleri, meşrepleri ve etnik kökenleri söyleniyor. Örnek olarak, "Şii milisler" deniliyor, "Kürt milisler" deniliyor, "Türkmen milisler" deniliyor, "Sünni milisler" deniliyor. Allah aşkına söyler misiniz, DEAŞ denilen bu terör örgütü Sünnileri temsil eden bir örgüt müdür? Ya da Haşdi Şabi denilen örgüt bölgedeki Şiileri temsil eden bir örgüt müdür? Ya da PYD-PKK dediğimiz örgüt Kürt kardeşlerimizin tamamını temsil eden bir örgüt müdür? Hayır değildir. Dolayısıyla, bu bölgede konuştuğumuz lisana da dikkat etmek mecburiyetindeyiz. Eğer illa bir örgütün örneğin, Musul'la ilgili bir haberde bir örgütün isminden bahsedeceksek "PYD" deyin, "Haşdi Şabi" deyin. Niye insanların etnik kökenlerini, insanların mezheplerini, meşreplerini dile getirerek bu anlamda uluslararası emperyalizmin ekmeğine yağ sürecek ikinci Sykes-Picot taraftarlarının planlarını kolaylaştıracak söylemlerin içerisinde oluyoruz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Vakti mümkün olduğu kadar az kullanmak için hızlı konuşuyorum, çok yoruldunuz, farkındayım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Efendim, Parlamento burası ne kadar müzakere o kadar kaliteli yasama.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Eyvallah, olsun, sizleri daha fazla yormamak için saate de bakıyorum bir taraftan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Burası konuşulacak yer, buyurun.

BAŞKAN - Sizin süreniz var Sayın Bakan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - CHP varsa herkes için var efendim.

BAŞKAN - Tabelaya bakmayın siz, süreniz var sizin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Sürem olduğunu biliyorum da arkadaşlar çok yoruldular onun için.

MUSA ÇAM (İzmir) - Var efendim, daha zamanınız var. İlave süre kullanabilirsiniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Eyvallah.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu genel konuşmadan sonra özellikle şunun için bunları söylüyorum:

15 Temmuzu hepimiz yaşadık. 15 Temmuz 79 milyonun ortak acısıdır, 15 Temmuz 79 milyonun ortak direncidir, ama 15 Temmuz, 15 Temmuz akşamı bitmedi onu hatırlatmak istiyorum. 15 Temmuzdan sonra bunun belki uzun yıllar sürecek bir mücadele olduğu, sadece FETÖ tarafı değil, sadece DEAŞ tarafı değil, sadece PKK tarafı değil, diğer bütün taraflarıyla topyekûn bir ulusal mücadele olduğunun altını çizmek için bunları söylüyorum. Bu örgütlerin her birisi, sanmayın ki sadece iktidar partisine karşıdır, sadece bir tek siyasi partiye karşıdır. Bu örgütlerin ortak tarafı, bölge insanının dirliği ve birliğidir, Türkiye'nin ulusal menfaatleri ve Türkiye'nin güçlü, büyük bir Türkiye olarak ileriye gitmesini önlemektir. Dolayısıyla biz de tersini yapacağız. Evet, burada farklı fikirlerimiz olacak, konuşacağız, tartışacağız hatta sesimizin en üst perdesinden tartışacağız ama bileceğiz ki, vatanımız birdir, ülkemiz birdir, geçmişimiz birdir, geleceğimiz birdir, bayrağımız birdir, medeniyetimiz birdir. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, yine, bugünkü müzakereler sırasında çok fazla konuşulan konulardan birisi de Diyanetle ilgili konulardır. 15 Temmuz sonrasında evet, Türkiye'de dinî algının, dinî düşüncenin, dinî yaşayışın düzgün ve sahih bir şekilde yeniden ele alınmasıyla ilgili zaruret de bir kere daha ortaya çıkmıştır. Kapalı örgütlenmelerin, içine kapalı birtakım kendisini dine atfeden örgütlerin Türkiye'ye zarar verdiği de FETÖ örneğiyle bir kere daha anlaşılmıştır. Dolayısıyla bu tahribatın düzeltilmesi başta Diyanet teşkilatı olmak üzere ilahiyat fakültelerinin ve Türkiye'de dinî hayat ve gelenekle ilgili görüşü olan herkesin vazifesidir. Bu anlamda, Diyanet İşleri teşkilatı, bu vazifesini Türkiye'nin içerisinde ve dışarısında sürdürmeye gayret ediyor.

Özellikle bugün karşı karşıya kaldığımız küresel ölçekteki iki önemli tehdidin daha altını çizmek isterim. Bunlardan bir tanesi İslamofobiya çalışmalarıdır, bir diğeri de DEAŞ'ın üzerinde sembolize edilen aşırıcılık meselesidir. Bu anlamda, Türkiye, Diyanet teşkilatı üzerinden bir taraftan bu mücadeleyi verirken diğer taraftan da gerçekten Türkiye'de yaşanan İslami hassasiyetlerin yeniden üretilerek milletin önüne sunulmasına gayret göstermelidir. Bu anlamda dinî hayat Türkiye için de öyledir; her ülkenin, her geleneğin, her medeniyetin bir geleneği var; sadece teolojiden ibaret değil, aynı zamanda geleneği de barındıran bir konudur.

Bu anlamda Türkiye topraklarında asırlardır sürdürdüğümüz gelenek, Fergana Vadisi'nden gelen, Horasan erenleri vasıtasıyla gelen, Hacı Bektaş Velilerle, Hacı Bayram Velilerle, Ahmet Yesevilerle gelen bir büyük medeniyettir, bir büyük gelenektir. Bu gelenek herkese kapısı olan bir anlayışı bu ülkede tesis etmiştir. Bazı arkadaşlarımız yanlış anlıyor ama bir kere daha söyleyeceğim: Bu geleneğin bu topraklarda üç tane görünür kurumu vardır. Bunlardan birisi camidir, birisi medresedir -yani okul bugünkü adıyla- bir diğeri de dergâhlar, tekkeler, ocaklardır. Alevi dergâhlarının adı ocaktır, Sünni dergâhlarının adı dergâhtır. Bütün bunların üçünün de ortak özelliği herkese kapısının açık olmasıdır. Eline, diline ve beline sahip olan herkes bu kurumlara gelir, feyzalır, istifade eder, istifade ettiği kadar; istifade ederse o kurumun kuralları içerisinde yükselir.

Şimdi, bizim bu anlamda Türkiye'de dinî geleneğin bu açıklığını yeniden üretme mecburiyetimiz olduğunun altını çizmek istiyorum. Bu çerçevede Diyanet İşleri teşkilatımızın özellikle üzerine düşen sorumluluğu camileri yeniden eski fonksiyonuna döndürmektir yani herkese açık hâle getirmektir. Herkesin istifade edeceği...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Cemevleri...

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Oraya da geleceğim. Dergâhlar da, cemevleri de ocakların geleneğidir.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Cemevlerine bir şey var mı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Eyvallah, ocağın devamı da cemevleridir, aynı gelenektir.

Hiçbir problem yok, herkes kendi geleneğini sürdürsün, herkes kendi geleneğini sürdürsün ama sonuç itibarıyla bunların herkese açık hâle gelmesini temin etmemiz gerekiyor. Bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığı, dinî yüksek ihtisas merkezleri, uluslararası imam-hatip okulları, uluslararası ilahiyat fakülteleriyle 65 ülkeden insanların düzgün bir şekilde din eğitimi alması için üzerine düşen sorumlulukları yerine getiriyor, yurt dışı temsilciliklerini etkin hâle getirmeye gayret ediyor. 52 müşavirlik, 38 ataşelik ve 12 koordinatörlükle bu çalışmaları sürdürüyor. 1.275 çeşit farklı düzeylerde insana hitap eden dinî yayınlarla yayıncılık faaliyetlerine katkıda bulunuyor. Yeni bir cami konseptiyle camiyi mahallenin eman merkezi, çocukların sosyalleşme alanı hâline getirmek için üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye gayret ediyor. Bu çerçevede bu pazartesi günü aldığımız bir kararı da bir kere daha buradan vatandaşlarımızla paylaşmak istiyorum. Hac ve umre ziyaretine gidecek olan yurttaşlarımız bundan sonra hac ve umre paralarını dolar üzerinden ödemeyecekler, pazartesi gününden itibaren Türk parası üzerinden ödeyecekler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yeni Anayasa çalışmalarıyla ilgili de...

ATİLA SERTEL (İzmir) - Televizyonların uydu çıkışlarını da Türk lirası yapın Sayın Başkan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Evet, onları da TÜRKSAT'la konuşuyoruz.

BAŞKAN - Dinliyoruz sayın milletvekilleri Sayın Bakanı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Oraya da Türk parası olarak ödeyeceğiz.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Bakan, Suudi Arabistan bu konuda ne düşünüyor? Dolar konusunda Suudi Arabistan...

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Bunların hepsini sabitleyeceğiz.

ATİLA SERTEL (İzmir) - Yerel televizyonlar öldü, öldü Sayın Bakan.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Biz Türk parası yaptık da Suudi Arabistan kabul eder inşallah. Suudi Arabistan yeşili seviyor çünkü, yeşil renge karşı zaafı var Suudi Arabistan'ın.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Burada mevzubahis edilen konulardan birisi de yeni Anayasa çalışmalarıydı. Türkiye'nin demokratik bir reform sürecine ihtiyacı var. Bu demokratik reform sürecinde dört temel metnin değiştirilmesinin Türkiye'nin demokratikleştirilmesi için önemli adımlar olduğunu yıllardır konuşuyor, bunlarla ilgili görüşler beyan ediyoruz. Bunlardan bir tanesi, kapsamlı bir Anayasa değişikliğiyle Türkiye'de anayasal bir reformu yapmaktır; ikincisi, Meclis İçtüzüğü'nü düzeltmektir; üçüncüsü, Seçim Yasası; dördüncüsü ise Siyasi Partiler Yasası'dır.

Gönlümüz arzu ederdi ki, bu Anayasa değişikliği meselesinde çok kapsamlı bir anayasal reformu yapacak imkânı bulalım. Ancak başından itibaren iki tane teklif hazırladık. Bunlardan birisi, tam bir reform mahiyetinde Anayasa değişikliği, bir diğeri ise Türkiye'de başkanlık sistemi ya da Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi sağlayacak bir anayasal değişiklik, yani kısıtlı bir değişiklik. Nihayetinde, AK PARTİ olarak, iktidar partisi olarak, Parlamentoda Anayasa değişikliği teklifini çıkarabilecek bir çoğunluğa sahip değiliz. Siyaset sadece idealleriniz değil, bir de realiteyle ilgili meseledir. Dolayısıyla, en azından bunu millete götürecek bir sayının bulunabilmesi için bu anlamda ciddi çalışmalar yapıldı, Milliyetçi Hareket Partisinin başından itibaren ortaya koyduğu tavırla, karşılıklı olarak, müzakereler açık, şeffaf bir şekilde yapıldı ve belli bir noktaya geldi. Dolayısıyla, inşallah, önümüzdeki en kısa süre içerisinde, ilgili Anayasa değişikliği kısıtlı değişiklik paketi Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek ve inşallah, arkasından, ümit ederiz 367'yi bulur ama 337'yi bulursa millete gidecek, referandumla karşı karşıya kalacağız.

Değerli arkadaşlarım, gönlümüz arzu ederdi ki, Parlamentoda çok kapsamlı bir siyasal reform mahiyetinde Anayasa değişikliği, Anayasa reformu yapabilelim. Bunu yapamadık ama Türkiye'de yeni bir anayasa ihtiyacı, mevcut Anayasa değişiklik paketi Parlamentodan geçse, milletten geçse bile bu ihtiyaç ortadan kalkmayacaktır. Dolayısıyla, Türkiye'de Parlamentonun, milletvekilinin, siyasetin güçlendirilmesini sağlayacak demokratik bir Anayasa reformu önümüzdeki dönemde de Parlamentonun önemli meselelerinden biri hâline gelecektir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Bakanım, olağanüstü hâllerde anayasa değişmez ki, dünyada bir örneği var mı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir de konuşmalar sırasında birkaç şey var, müsaade ederseniz üç beş dakika da onlarla ilgili görüşlerimizi ifade edeyim.

Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım arkadaşımız "Ana dilde ya da farklı dilde yayın yapan bütün televizyonlar kapatıldı." dedi. Şu anda 30 adet televizyon -listesi burada, tek tek okuyabilirim- 30 televizyon ve radyo ana dillerinde ya da kendi dillerinde yayın yapıyor; Zazaca, Kürtçe, diğer yayınlar yapıyor, sadece 8 televizyon kapatılmıştır.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Bakan, tamamen yanlış bilgi veriyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Burada, hepsinin resmî şeyleri burada.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Ben de o kurumda çalıştım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - İkincisi, somut sorduğunuz için, somut olanlara cevap vereceğim kusura bakmayın. (HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri lütfen, dinliyoruz Bakanı.

Buyurun Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Bir arkadaşımız, Mithat Sancar Bey söylemiş. "Yargı Cumhurbaşkanına bağlıdır." diye bir sözüm olmadı, sadece Anayasa'nın 104'üncü maddesini hatırlatarak "Anayasa'nın uygulanması, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını sağlamak Cumhurbaşkanının meselesidir, bundan sorumludur ve dolayısıyla bütün ilgili kurumlarla ilişkide bulunması son derece doğaldır." dedim. Ben yargının Cumhurbaşkanına bağlı olduğunu söyleyecek noktada değilim. Çarpıtılmış bir sözdür, yanlış anlatılmış bir sözdür -"Yanlış anlaşılmıştır." demiyorum- ve benim söylemediğim bir sözdür; benim söylediğim, bu anlamdaki bir ifadedir.

Dolayısıyla değerli arkadaşlar, Türkiye, yeni bir döneme doğru gidiyor. İnşallah önümüzdeki dönemde...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Bakan, havaalanlarında Sözcü, Cumhuriyet falan yasak; bu konuda ne diyorsunuz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Yasak değil canım, herkes yayınını yapıyor, herkes yayınını yapıyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Akit var, Yeni Şafak var, Akşam var, hiçbir havaalanında Sözcü yok, BirGün yok.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Herkes yayınını yapıyor, kusura bakmayın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - "Havaalanında" diyor, "Havaalanında dağıtılmıyor." diyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Bizim paramızla bizim okumak istemediğimiz gazeteler alınıyor Sayın Bakan. Bu konuda bilgi verir misiniz...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın Bakan, lütfen karşılıklı konuşmayalım, siz Genel Kurula hitap eder misiniz lütfen.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, darbenin...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Lütfeder misiniz...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Çok içtenlikle, samimiyetle soruyorum Sayın Bakan, havaalanlarında Yeni Akit okumak zorunda mıyız biz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Çok açık söylüyoruz, darbeden sonra Türkiye'nin meselesi 15 Temmuz akşamında bitmedi. 15 Temmuz akşamı...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Yeni Şafak okumak zorunda mıyız? (AK PARTİ sıralarından "Okuma" sesleri)

BAŞKAN - Sayın Ağbaba, lütfen.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Bakan, çok rica ediyorum, samimiyetinize güvenerek soruyorum o soruyu. Örneğin Sözcü niye okumayalım? Cumhuriyet, BirGün gazetesini niye okumayalım Sayın Bakan?

BAŞKAN - Sayın Ağbaba, lütfen.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Hangi gazeteyi istiyorsanız okuyun, buna mâni bir durum yok yani.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Ama okutmuyorsunuz; Akit veriyorsun, Akit, Akit, Yeni Akit, Yeni Şafak, Takvim, Star.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Vallahi öyle...

BAŞKAN - Sayın Ağbaba, lütfen, müsaade eder misiniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Buyur, sen konuş o zaman, ne yapayım ya, Allah Allah!

VELİ AĞBABA (Malatya) - Samimiyetinize istinaden söylüyorum efendim.

BAŞKAN - Sayın Ağbaba, lütfen!

VELİ AĞBABA (Malatya) - Efendim, bir soru soruyorum.

BAŞKAN - Düzeni bozuyorsunuz, lütfen!

Buyurun Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye 15 Temmuzda bir badireden geçti. 15 Temmuzdan sonraki mücadelemizin devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Bu konuda, hepimizin millî meselelerde ortak tavır almamız gerektiğini bir kere daha ifade etmek istiyorum. Bu darbeciler AK PARTİ'yi sevmiyorlar da Cumhuriyet Halk Partisini çok seviyor değiller, onu da söyleyeyim; dolayısıyla hepinizin, hepimizin -diğer partiler için de aynı şeyi söylüyorum- aynı şekilde mücadele etmesi lazım, Türkiye'de demokrasinin daha da gelişmesi için gayret sarf etmemiz lazım ama bu mücadeleyi, bu FETÖ örgütüyle mücadeleyi, diğer terör gruplarıyla mücadeleyi aksatacak bir şekilde bunlar olmaz. Bu anlamda, hepimizin -kaç yıl sürecekse, ne kadar sürecekse- bu örgütle irtibatlı, iltisaklı olan herkesten bunun hesabı sorulacaktır. Şunun için bunu ifade ediyorum, ben de birkaç televizyon programında söyledim: Adil Öksüz'ün -isim vererek söyleyeyim- sadece bir gölgeden ibaret olduğunu zannediyorum; siyasi tecrübem bana bunu söylüyor, bir bilgiyle söylemiyorum. Bu darbenin henüz, tam manasıyla arkasında 1 numarası, 2 numarası kimlerdir -arkadaşlar sordu- eğer darbe başarılı olsaydı kimleri iş başına getireceklerdi, henüz bu bilgilere ulaşılmamıştır, henüz bu bilgiye ulaşılmamıştır. Bunlara ulaşılması...

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Sizde var listesi.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Onlar sadece sıkıyönetim listesi.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Komisyonun önü de açık olacak.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Eyvallah.

Bütün bunların hepsi mahkemelerde ortaya çıkacaktır.

Bakın, mahkemelerde sürekli olarak ifadeler var.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Darbe Araştırma Komisyonunun önü açık, çıkartalım Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Tabii ki.

Bağımsız mahkemelerde bu ifadeler ortaya çıkacak, birtakım insanlar pişmanlıktan istifade ederek yaptıkları işleri ortaya döküp saçacaklar. Bu zor bir mücadeledir. Bakın, bu mücadeleyi 12 Eylülle mücadeleyle karıştırmayın; bu mücadeleyi 12 Martla mücadeleyle karıştırmayın. Bundan önceki bütün askerî darbeler ne olduğu belli olan bir askerî cunta tarafından idare edildi ama bu darbe son derece karışık, eli her yere uzanmış ve kırk yıla yakın bir süre devlet içerisinde odaklanarak, maalesef, devletin her yerini ele geçirmiş olan bir çete tarafından yapıldı. Hatta ve hatta şunu söyleyeyim: Bir kısımları karda yürüdüler, ayak izlerini belli etmediler. Dolayısıyla, bu mücadelede, lütfen, eğer samimiyseniz sizlerden de -samimiyetinizden şüphemiz yok- bu mücadelede destek bekliyoruz. Bu mücadele Türkiye'nin ortak meselesidir. Bu mücadele sırasında, bakın, şundan da emin olun: Kim bu örgütün içinde, yanında, sağında, solundaysa bunlardan hesap sorulacaktır. Kim değil ve burada bir yanlışlık yapılmışsa bu yanlışlıklar da giderilecektir. Nitekim, bazı KHK'larla görevine son verilenler ve yanlışlık yapılanların durumu düzeltildi.

Yine, bir arkadaşımız ifade ettiği için söylüyorum. Bir televizyon kanalının, bilgi eksikliği dolayısıyla yayınına ara verildi, sonra onun açılmasına müsaade edildi çünkü hazırlanan raporlarda raporun, ilk gelen bilginin yanlış olduğu anlaşıldı. Ayrıca, bir radyonun -CHP'li arkadaşlarım da devreye girdiler- yeniden yayına girmesi için ilave raporlar istendi, bu raporlarda bu radyonun herhangi bir şekilde zararlı yayın yapmadığı ortaya çıkmış oldu. Dolayısıyla, olağanüstü hâl meselesini söylüyorsunuz. Kusura bakmayın, olağanüstü hâl meselesi... Hiçbir hükûmet olağanüstü hâli isteyerek yapmaz ama Türkiye olağanüstü hâli uygulamak mecburiyetindedir çünkü fevkalade yüksek düzeyde bir güvenlik riskiyle karşı karşıyayız. Bir taraftan DEAŞ'ı, bir taraftan PKK'sı, bir taraftan Suriye ve Irak topraklarından gelen tehditler, bir taraftan devletin içerisinde ciddi şekilde kümelenmiş bir terör örgütü, her yeri sarmış olan bir kanser hücresi, bunlarla mücadele ediyorsunuz. Olağanüstü hâlin uygulanmasında yurt dışından gelen bazı tepkilere de, kusura bakmasınlar; Fransa'da olağanüstü hâl uygulandığı zaman, Allah aşkına, Avrupa'dan bir tek kişinin üç cümle söz söylediğini duydunuz mu?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Karşılaştırmayın bile Sayın Bakan, karşılaştırmayın Fransa'yla. Ne alakası var bu durumun? Fransa'yla ne alakası var sizin yönteminizin?

ZİYA PİR (Diyarbakır) - Sayın Bakan, lütfen ya, Fransa ile Türkiye...

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Ayrıca, şunu ifade etmek istiyorum: Almanya'nın birleşmesi sırasında Doğu Almanya'dan gelen memurların Avrupa hukukundaki adıyla "devletten arındırılması" sürecinde yüz binlerce, binlerce insan işten atılırken kimlerden ses çıktığını söyleyebilir misiniz? Evet, biz bu konuya titizlikle... Kusura bakmayın, adaletse adalet bizim omuzlarımızda da önemli bir ağırlık gösteriyor. Bir kişiye dahi haksızlık yapmak istemeyiz ama bu mücadelede ikide bir "FETÖ mağdurları" lafının arkasına giderek FETÖ'nün bir algı operasyonunun değirmenine su taşımayalım. Bu memlekette "FETÖ mağdurları" diye bir şey yoktur, bu memlekette FETÖ'nün mağdur etmeye çalıştığı 79 milyon insanımız vardır, 248 şehidimiz vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hep beraber bu zor dönemleri aşacağız. Türkiye ekonomide, siyasette bölgenin istikrarlı ülkesi olma durumunu Allah'ın izniyle sürdürecektir. Türkiye, nice...

ATİLA SERTEL (İzmir) - Sayın Bakanım, bu yerel televizyonların uydu fiyatları dolardan TL'ye dönecek mi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - Onları, görüşmeler sürüyor, biz pazartesi günü söyledik, inşallah düşecek.

ATİLA SERTEL (İzmir) - Yerel televizyonlara müjdeyi ne zaman vereceksiniz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI NUMAN KURTULMUŞ (Devamla) - İnşallah, en kısa zamanda bitecek o. Teşekkür ederim bu yerel televizyonlar konusundaki hassasiyetiniz dolayısıyla.

Değerli arkadaşlar, hepinize teşekkür ediyorum. Polemik olsun diye bunları söylemiyorum ama kararlılıkla bu mücadeleyi yürüteceğiz. İlk başta söylediğim sözü tekrar söylemek istiyorum: Bu coğrafya nice ihanetlere sahne oldu. Nice zarif ayak oyunlarıyla bu milletin maalesef geleceğinin karartılmaya çalışıldığı dönemleri geride bıraktık. Hiç şüpheniz olmasın, bu millet, bu kervan yürüyecektir. Kim, hangi kumpası kurarsa kursun, kim, hangi vekâlet savaşında hangi aracı kullanırsa kullansın, hangi terör örgütü Türkiye'nin başına bela olursa olsun, hangi algı operasyonlarıyla Türkiye'nin önüne tuzak kurarlarsa kursunlar onların hepsini hep beraber kenara çekeceğiz ve inşallah güçlü, büyük Türkiye istikametinde yolumuza devam edeceğiz. Allah yolumuzu açık etsin.

Hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. Hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)