GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 5'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:36
Tarih:10.12.2016

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekillerimiz; hem Hükûmetimizin hem de İçişleri Bakanlığımızın 2017 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum. Çalışmalarımızın ülkemiz, milletimiz, geleceğimiz için inşallah herkesin idealleriyle, hayalleriyle buluşabileceğini ümit ediyorum.

Yine, sözlerimin başında, bu ülkenin bağımsızlığı için, bu ülkenin kardeşliği için, bu ülkenin büyümesi, kalkınması, özgürleşmesi ve hürriyeti için gözünü kırpmadan fedayıcan eden şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazi olanlarımıza minnetlerimizi ve şükranlarımızı ifade ediyorum.

Ayrıca, birkaç gün önce Almanya'da bu Gazi Meclisin Başkan Vekili olan, her birimizin temsilcisi olan Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı Hanımefendi'ye, kendisini medeni olarak tarif eden, temel hak ve hürriyet tanımlamasını hiç kimseye bırakmayan ve hem diplomatik nezaketle bağdaşmayan hem de bugün İnsan Hakları Günü münasebetiyle insan haklarıyla da bağdaşmayan Almanya'nın gösterdiği bu tavrı kınıyoruz. Bu konuda Sayın Başkanımızdan resmî makamlarca özür dilenmesi talebimizi tekrar dile getiriyoruz.

BAŞKAN - Çok teşekkür ederim Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Bugün tarihî günlerden bir tanesi.

Meseleyi kişiselleştirmek istemem ama ben çocukluğumdan beri siyasetin içerisindeyim. 1976'larda, 1977'lerde, 1978'lerde, 1979'larda 8-9 yaşındayken babam beni ilçe teşkilatlarına, il teşkilatlarına götürürdü yanında. O tozlu tahtaların üzerinde büyüdüm, hemen hemen her hâlini gördüm. Bir tek idealim vardı siyasette: Türkiye'nin bir iddiası var ve bu iddiayı tamamlaması lazım. Bu iddia sadece siyasi partilerle tanımlanabilecek bir iddia değil. Bugün belki de dünyanın çektiği sıkıntıları ve söylediği sözü herkes tarafından dinlettirebilecek bir iddia. Evet, parlamenter sistem bizi bir müddet götürdü. Aksak da olsak, eksik de olsak Allah'a şükürler olsun Türkiye bu Meclis çatısı altında ve parlamenter sistemin içerisinde bir şeyler yapmaya gayret gösterdi. Ama, iddiamız ve idealimiz hep şu olmuştu: Dünyayla rekabet edecek güçlü bir sisteme, ayağımıza çelme takılmayacak güçlü bir sisteme ihtiyacımız vardı. İnşallah milletimizin kabulü olur da Türkiye iddia ettiği ve hak ettiği yeni bir sistemle buluşabilme fırsatıyla karşı karşıya kalır. Meseleleri şahıstan, meseleleri kişiselleşmekten çıkartıp tam köklü bir sistem içerisine oturtursak hem bu coğrafyanın hakkını tam anlamıyla daha iyi bir noktayla verebiliriz hem de insanımızı yarına esenlikle ve aydınlık dolu bir günle getirebilme fırsatına sahip olabiliriz. Allah inşallah hayırlı eder. Ülkemiz için, milletimiz için, insanlar için gayret gösteren herkese minnetlerimizi ve şükranlarımızı ifade ediyoruz. Hayırlı ve uğurlu olur inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Saygıdeğer milletvekilleri, bilişim, ulaşım, teknoloji gibi dinamiklerin belirleyici hâle geldiği, yaşam tarzlarının değiştiği, insanlığın şehirlere aktığı ve bunlarla beraber yeni meydan okumaların, tehditlerin ortaya çıktığı, mevcut tehditlerin şekil değiştirdiği, hatta hibritleştiği bir 21'inci yüzyıl başlangıcına hep birlikte şahit oluyoruz. Devlet merkezli ve iki kutuplu, askerî güç odaklı, soğuk savaş dönemine ait tehdit algısı yerini vekâlet savaşlarının sahne aldığı yeni bir mücadele düzenine bırakmıştır. Bu yeni düzenin başat aktörü olduğu anlaşılan terör, uluslararası rekabeti, enerji koridorlarını, ekonomiyi, turizmi, eğitimi doğrudan etkileme potansiyeline sahip olduğu için tehlikeli bir şekilde giderek araçsallaşmaktadır ve tüm bu faktörlerin etkisiyle güvenlikçi siyaset bugün bütün dünyada yükselmektedir. Bu, elbette ki doğal bir siyasal ve sosyolojik reflekstir. Ancak burada kritik nokta devlet dışı bu aktörlerle kurulacak ilişkiyi düzenlerken demokrasiyi boğmayacak bir dengeyi tesis edebilmektir. Dünyanın egemen güçlerinin bu noktadaki tercihinin 19'uncu yüzyıl küresel yönetim anlayışına dönmeye çalışmak olması ise bizim için de, dünya için de, insanlık için de kaygı vericidir. Bin yıldır üzerinde bulunduğu coğrafyanın jeopolitik ve jeostratejik önemini giderek daha da arttırdığı için Türkiye, bu resmin ve küresel güvensizlik ortamının doğrudan muhatabıdır. Bir taraftan Suriye merkezli büyük göç dalgası hem transit hem de hedef ülke olması, diğer taraftan DEAŞ, YPG, KCK ve PKK, FETÖ'nün terörist faaliyetleri yeni bir güvenlik tanımı yapma mecburiyetini her birimiz için ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu resim bizi Türkiye'nin güvenlik durumunu doğru okumaya mecbur bırakmaktadır. Elimizdeki iç güvenlik altyapısı PKK'yla mücadeleye yönelik olarak oluşturulmuş bir altyapıdır oysa bugün tehdit sayımız artmış ve farklılaşmıştır. İçeride FETÖ, KCK ve PKK, dışarıda PKK'nın uzantısı YPG ve diğerleri. Dolayısıyla, Türkiye güvenlik kapasitesini artırmak zorundadır. Bir de buna DEAŞ'ı eklediğinizde elbette ki sorumluluğumuz daha öte bir noktaya taşınmaktadır. Uluslararası birliklerin ve sistemlerin dağılmasının tartışıldığı bir dönemde Türkiye'nin kendi güvenlik projesini ortaya koyabilmesi gerekmektedir. PKK bizden başkasını tehdit etmiyor. DEAŞ öncelikle bizi tehdit ediyor. FETÖ yine bizden başkasını tehdit etmiyor. İşte bu yüzden tehdidin sınırlarımızın ve ulusal çıkarlarımızın ötesinde bertaraf edilmesini önceleyen, teknolojik, kültürel, ekonomik, siyasi, askerî ve polisiye yönleriyle proaktif yeni bir güvenlik konseptini hayata geçirmek zorunludur ve Hükûmetimiz bu yönde adımları sıklıkla atmaktadır. Fırat Kalkanı operasyonu tam da bugün bu yaklaşımın neticesidir. Özellikle bazı illerimizde hain eylemlerini sürdüren PKK terör örgütünün faaliyetleri sadece silahlı eylemlerle sınırlı kalmamıştır; etnikçilik yaparak vatandaşlarımızı baskı altına almaları bir yana, kamu ihalelerini yönlendirmek, uyuşturucu ticareti yaparak gençlerimizi zehirlemek, halka hizmet üretmesi gereken belediyeleri ve aynı zamanda siyaseti, hukuku baskı altına almak gibi bir yelpazede bu devlete ve millete açıkça ihanet içinde olmaya devam etmiştir. Doğrudan iş birliği içinde olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmış olan FETÖ yapılanması ise devlet mekanizmasının içerisinde sızdığı kilit noktalardaki müdahaleleriyle PKK'nın hamiliğini yapmış ve 15 Temmuzun hem öncesi hem sonrası için harekât planına PKK'yı da açıkça dâhil etmiştir ancak 15 Temmuz gecesi milletimiz bu oyunu da bozmuştur. Demokrasiye, millî iradeye sahip çıkması bir yana, 15 Temmuzda bu büyük millet, bu aziz millet bağımsızlığını ve kardeşliğini tahkim etmiştir. Tankların önüne set çeken toplumsal seferberlik memnuniyetle görülmektedir ki sadece o geceyle sınırlı kalmamış, ekonomiye de sirayet etmiştir. Ekonomi cephesinde son günlerde yaşanan gelişmeler, Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısına milletimizin verdiği destek 15 Temmuz ruhunda herhangi bir gerileme olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 20'nci yüzyılı yüksek enflasyon, ekonomik krizler, düşük ihracat rakamları, yetersiz altyapı, bürokratik ve askerî vesayet gibi kronikleşmiş sorunlarla kapatan Türkiye, 21'inci yüzyılın başlangıcında, 2002'den itibaren AK PARTİ hükûmetleriyle yakaladığı siyasi istikrar sayesinde bu sorunların büyük çoğunluğunu ülke gündeminden çıkarmayı başarmıştır. Güçlü siyasi iktidarın ve istikrarın getirisi olarak, gerek askerî gerekse bürokratik vesayet hukukun üstünlüğü ilkesi temel alınarak çıkarılan kanunlarla bertaraf edilmiştir. Bugün atılan adım da aslında bu zihniyetin, bu anlayışın, bu millet talebinin en önemli göstergesi olarak ortada durmaktadır. AK PARTİ iktidarı dönemince ortaya koyulan demokratik reformlar, ana dilde ifade, savunma ve eğitim hakkı, DGM'lerin kaldırılması, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının tanınması gibi adımlar neticesinde devlet ve vatandaş arasında güven yeniden tesis edilmiş, demokrasimiz daha da güçlenmiştir.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, bu bağlamda, yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığım, gerek coğrafyamızda gerekse ülke içinde yaşanan gelişmeler karşısında milletimizin ali menfaatlerini korumak üzere gününden ve geleceğinden emin Türkiye şeklinde özetleyebileceğimiz vizyonuna ulaşmak için temel hak ve hürriyetleri esas alarak iç güvenlik, sınır, kıyı ve kara sularımızın emniyetini sağlamak, etkili sınır yönetimi ve göç politikaları oluşturmak, kamu hizmetlerinin koordinasyonunu sağlamak, mahallî idarelerin hizmet standartlarını yükseltmek, nüfus ve vatandaşlık hizmetlerini sağlıklı bir şekilde sunmak ve sivil toplumu desteklemek görevlerini insan odaklı bir anlayışla yerine getirme misyonu gereğince güçlü bir motivasyon ve kararlılıkla çalışmaktadır. Bütün çalışmalarımızda ve vatandaşlarımızla olan ilişkilerimizde hukukun üstünlüğünü, adaleti ve merhameti, insan haklarına saygıyı, şeffaflığı, hesap verilebilirliği, etik değerlere olan bağlılığı, katılımcılığı, hızlı, kaliteli hizmeti ve özgürlük-güvenlik dengesinin sağlanmasını da temel ilkeler olarak benimsemiş durumdayız.

Saygıdeğer milletvekillerimiz, elbette ki şunu ifade etmek istiyorum: Tarihin çok önemli bir kırılma dönemindeyiz ve bu kırılma dönemini bugün tarif eden biz değiliz, dünya bu kırılma dönemini tarif ediyor. Hemen güneyimize indiğimizde, aslında birçok ülkenin orada nasıl planlamalar yaptığını, Türkiye içerisinde nelere müdahale etmek istediklerini hep beraber görüyoruz. 15 Temmuz gecesi biz buradayken, sizler, bu milletvekillerimiz burada demokrasi adına bir mücadeleyi ortaya koyarken Amerika'dan bir İnternet sitesinin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının uçak rotasını acımasızca paylaştığını hep beraber biliyoruz ve bu Meclis bütün bu anlayışa karşı, Türkiye, milletimiz, insanlarımız bütün bu anlayışa karşı büyük bir mücadeleyi beraber verdi. Bir taraftan DEAŞ, bir taraftan PKK, bir taraftan KCK... Biz burada milletvekiliyiz, biz hukukun dışında değiliz, biz hukukun içerisindeyiz; biz demokrasinin dışında değiliz, demokrasi bizim için bir atlama tahtası, bir araçsallaştırılmış hiç değildir. Demokrasi, kurallarına mecbur olduğumuz, uymak zorunda olduğumuz bir sürecin adıdır ama demokrasinin bir hassasiyeti vardır, hassasiyeti şudur: Demokrasi, bulunan bütün sistemler içerisinde manipüle edilebilme kabiliyetine sahip bir sistemdir. Yani, küçük gruplar bir araya gelip, iyi koordine olup iyi bir teknoloji, iyi bir iletişim kabiliyeti, iyi bir senaryo kabiliyeti oluştururlarsa demokrasiyi istedikleri gibi manipüle edebilme şansına sahiptir. Bu demokrasinin en önemli açıklarından bir tanesidir. Siyaset yaparken elbette ki bunu bilmek durumundayız.

Biraz önce burada konuşmalar yapıldı. Elbette ki eleştirileceğiz, bugüne kadar hep eleştirildik. Eleştirilmek demokrasinin en önemli süreçlerinden bir tanesidir ama iftira, ama -şunun açıkça altını çizmek istiyorum ki- yalan ve -yine açıkça altını çizmek istiyorum ki- karalama dil, ihanet aynı zamanda bizim tahammül edemeyeceğimiz süreçlerden bir tanesidir; bu çok açık. Burada Türkiye Büyük Millet Meclisi demokrasinin ve hukukun dışında değildir. Bu Meclis burada karar aldı. Aldığı karar nedir? Evet, birtakım milletvekilleri için dokunulmazlığı kaldırma kararı aldı. Bu ne demek? Yani, suçu olan milletvekilleri varsa veya suçu olduğu iddia edilen milletvekilleri varsa bu, yargıya gidecektir. Bundan ne sizler, ne sizler, ne sizler, ne sizler ne de bu Meclisteki hiç kimse yoksun değildir, herkes bu karara uymakla mükelleftir.

Peki, şunu söylemek istiyorum: Bütün bunun içerisinde, burada bir siyasi partinin, özellikle, eş başkanlığını yapan, milletin oyuyla buraya gelen bir kişi eğer bu kararların tamamına itiraz edecek bir anlayış ortaya koyuyor ve burada diyorsa ki: "Ben mahkemeye gitmeyeceğim, hadi gelsinler. Ne şekilde beni ararlarsa arasınlar, alırlarsa alsınlar ve ne şekilde beni oraya getirirlerse getirsinler -ben kendi irademi ortaya koyarak- ben ve hiçbir arkadaşım oraya, mahkemeye gitmeyeceğiz." Biz burada niye bulunuyoruz? Biz burada niye yasa yapıyoruz? Biz burada niçin bu bütçeyi konuşuyoruz?

Peki, eğer biz bunu söylersek, bizler bunu ortaya koyarsak bugün bizden -yarına ait- bizim kendi yasalarımızın içerisinde olmamızı bekleyen milletimize ne cevap veririz ve o millet hangi kurallarla, hangi yasalarla ve hangi anlayışlarla devam eder? Böyle bir sorumluluğu taşımayan, sadece ve sadece birtakım manipülatif süreçlerin içerisinden siyaseti bir tarafa itmeye çalışan bir anlayış Türkiye'yi nereye getirir? Yer değiştirelim, siz gelin; aynı şey sizin başınıza gelse, hangi siyasi partinin başına gelirse gelsin ne yapacak? Ya devlet olma anlayışından ya devlet olma kabiliyetinden vazgeçeceksiniz, herkesin her yerde, istediği gibi, istediği şekilde kendisini ortaya koyabileceği, istediği kuralı uygulayabileceği bir anlayışı gerçekleştireceksiniz, teslim olacaksınız yahut da kanunların, kuralların, Anayasa'nın ve buranın verdiği kararların gereğini yerine getireceksiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugün hiç kimse bundan gocunmasın. Ben çok üzülerek ifade etmek istiyorum.

Cizre'de ne oldu arkadaşlar? Sabah konuşan hatibin ifade ettiği "Cizre'de devlet cinayet yaptı." Öyle mi? Kime cinayet yaptı? İsmi yok. Kim bunlar? İsmi yok. İsmi parantez içerisinde. Ne olursunuz saklambaç oynamayalım. Bu ülkede bütün milletimiz her şeyi net bir durumla bilmektedir.

Burada ben resimler getirdim. Nereden bahsettiler biraz önce? Mardin Nusaybin'den. Şurası Nusaybin, hangi milletvekili bunu savunabilir? Bu millet bize niye yetki verdi? Bu millet niye bizi buraya gönderdi? Bu millet niye bizden görev istiyor, şurada şunları dizsinler diye mi? Peki, şunları nasıl savunabiliyorsunuz? Şu adamı nasıl savunabiliyorsunuz? Bu kim? Bilesiniz ki bu sadece oradaki askere, oradaki polise, oradaki korucuya kurşun sıkmıyor, bu ülkenin geleceğine, bu ülkenin birliğine, oradaki Kürt çocuklarının geleceğine, oradaki Yüksekova Havalimanı'na, orada yaptırılmak istenmeyen Silvan Barajı'na ve orada toprakların bereketine kurşun sıkıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, bizim görevimiz bunu tasfiye etmektir, biz bunu tasfiye etmek zorundayız. Biz oralarda tiyatroların oynanmasını istiyoruz, biz oralarda çocuklarımızın sinemaya gitmesini istiyoruz, biz oralarda dünyada rekabet edebilecek çocuklarımızın en iyi atlet olmasını istiyoruz, en iyi üniversitelerde okumasını istiyoruz. Üniversiteleri terör yuvası yapanlara karşı bu ülkenin yarınlarına yönelik ilimle, bilimle, terörün inadına Türkiye'nin zengin ve müreffeh bir ülke olmasını istiyoruz, başka bir hesabımız yok, kimseyle de bir hesabımız yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Peki, bütün bunların yanı sıra, size şunu söylemek istiyorum: Siyasetten bahsediyorsunuz, bahsederken Aydın Muştu'yu hiç düşünüyor musunuz, Aydın Muştu'nun derdi neydi? Sadece siyaset yapmak. Silahı mı vardı? Hayır, yok. Peki, Aydın Muştu'nun yanında o bizim güzel kardeşimiz Ahmet Budak'ın acaba neydi sıkıntısı? Ben Ahmet Budak'ın evine gittim, Allah şahit, hani bazen diyorum ya bu Kandil'i bitireceğiz diye, o çocuklarının gözündeki korkuyu gördüm. Kadından bahsediyorsunuz değil mi? Annesi bir çocuğuna şunu söylüyor, diyor ki: "Evladım, ne olursun şuraya çıkma, babanı öldürdükleri gibi seni de öldürürler." Biz kalp sahibi insanlarız, kalbimi PKK'ya da bırakmadım, kalbimi teröristlere de bırakmadım, Allah'ım biliyor ki bu vicdandan ve bu akıldan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz ama o terör örgütlerine de hiçbir zaman fırsat sağlamayacağız. Neler yapacağımızı görecekler ve nasıl yapacağımızı görecekler. Peki, Aydın Muştu'nun kızının babasını defnederken ne söylediğini biliyor muyuz? "Ben ilahiyat fakültesi okuyacağım, bunun karşılığının ne olduğunu biliyorum. Dinimizi ve güzelliklerimizi ve bu coğrafyanın bütün değerlerini onlara öğreteceğim." Bakın, hâlâ eğitimden bahsediyor, hâlâ Allah'ına sığınan, kendi değerlerine sığınan bir genç kızdan bahsediyorum.

Dün Van'daydım, üç gün önce Diyarbakır'daydım ve Mardin'deydim. Eğer biz yanlış yapmış olsaydık... O insan Sur'da elimi şöyle sıkıyor: "Allah'ını severseniz, doğru yoldasınız." diyor. Biz siyaseten milletin bize ne dediğini biliriz. 6-7 Ekim olayları öncesinde, 3, 4, 5 Ekim günlerinde yine bir taraftan Hakkâri'de, bir taraftan dönüp o bölgenin ne kadar riskli alanı varsa yani riskli alan olarak belirlediği... Allah'ınızı severseniz, eğilip kulağıma birisi diyor ki: "Burada sözde mahkemeler oluşturdular, ne olursunuz bize yardımcı olun." Bir esnaf diyor ki: "Bıktık para vermekten, ne olursunuz bize yardımcı olun." Öteki, bir anne... Allah şahidimdir, Yüksekova'da esnafı tek tek gezdim, esnafı gezdikten sonra 7 Haziranla 1 Kasım arası yaklaşık 200-250 esnafa: Nasılsınız, iyi misiniz... Kapıyı kapattım, oturdum tek başıma: Yahu, biz ne yapmalıyız arkadaş, bize bir anlat Allah rızası için ya, ne yapmalıyız biz, ne etmeliyiz diye. Bir kadın geldi, dedi ki: "Evladımı benden almaya çalışıyorlar. Ne olursun, milletvekili misin, nesin, evladımı dağa göndermek istemiyorum." 18 yaşının altında binlerce çocuk dağa gitti, 18 yaşının altında. Bunlar bizim evlatlarımız. Bunlar başkalarının evlatları değil ve bunların hiçbirisinin orada yeri yok. Bu savunulabilir bir şey değildir. Keleşle poz veriliyor ve bu ifade ediliyor. Bak, Sırrı Süreyya Bey, bunun savunulacak hiçbir tarafı yok, Keleş bizim işimiz değil. Biz silahtan uzak insanlarız. Keleş güvenliğin işidir. Keleş ordunun, Keleş diyelim ki polisin, Keleş onların bu milleti Keleşle karşı karşıya bırakmamak için ortaya koymuş olduğu, bizi huzurla ve güvenle bırakmak ve karşı karşıya getirebilmek için sağlayacağı ve onu men edeceği sürecin adıdır. Bize bu yaramaz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - İki dakika önce konuştuk, iki dakika önce. Şimdi böyle...

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Bize bu yaramaz. Onun arkası, söyleyeceğimiz söz bellidir. Siz buraya çıkıp o Keleşi orada -sizin bilmeniz veya bilmemeniz dâhilinde- koyanlara söylenecek tek bir söz var: Halt etmişlerdir, yanlış yapmışlardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakın, buralar sizi alkışlamazlar. Halt etmişler.

Şunu çok açık bir şekilde ifade etmek istiyorum: Neymiş? Biz belediyelere el koymuşuz. Biz belediyelere el koymadık. Devletin kaymakamı oradaydı, devletin kaymakamı kurallara, kanunlara ve hukuka uygun bir şekilde orayı yönetiyor ve yönetmeye de devam edecek.

Yine bir şey söyleyeyim: Bu belediyelerden -siz de ben de biliyoruz- 6 binin üzerinde hendek kazıldı. Kim kazdı bu hendekleri? Lojistiklerini nereden aldılar bunların? Kim yaptı, kim gerçekleştirdi ve nasıl ortaya koyabildi?

Yine söylemek istiyorum: Burada, şimdi Diyarbakır Hani ilçe girişi burası. İşte şurası, biraz önce Ahmet Türk'ün Mardin'de teslim aldığı belediyeyi söylediniz ya, işte burası da Hani Belediyesinin bundan bir buçuk ay önceki hâli; şimdi de girişi bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, yine söylemek istiyorum: Şurası Diyarbakır Havalimanı'nın yolu, eskisi ve yenisi işte bu. Bu kime yapılıyor? Orada bu havalimanına gitmek isteyen insanımıza yapılıyor, başka hiç kimseye değil. Orada bu milletin evlatlarına, bu memleketin evlatlarına yapılıyor.

İşte, burası neresi? Mardin Dargeçit. Ne bu Mardin Dargeçit? İşte, bakın, şurası da yol evin önü, burası da yol evin önü. Şurası meydan, işte, burası da meydan. Oraya hizmet gidiyor ve gitmeye de devam edecek.

Bu da bizim çocuklarımız, yine Mardin Dargeçit'te. İşte, parklar, işte, evlerin önü, işte, onların aradığı huzur. Hep bunu gerçekleştirebilecek bir anlayışı ortaya koyuyoruz.

Yine, size bir fotoğraf göstereceğim. Geçen gün, çok kıymetli Mardin Milletvekilimizin babasının orada büyük bir alicenaplıkla temelini attığı bir okulun o temel atma törenine Derik'e gitti. Bu kadar olduğunu bilmiyor idim. O günden itibaren içim kavruluyor. Bu kavrulmanın geçeceğini kimse zannetmesin, hiç kimse zannetmesin. İşte, şu çocuk, Muhammet Fatih...

Şimdi size bir şey söyleyeceğim: Oraya gittim, 25 yaşında bir kız hâkime hanım var, bir kız, Ayşe Nur Hanım. "Korkmuyor musun?" dedim, "Şehit olurum." dedi. 25 yaşında. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gönlü, yüreği büyük bir kız. 28 yaşında bir savcı var.

Onlardan neredeyse yirmi-yirmi beş gün önce orada birisi alçakça şehit edildi. Ona da hiç yakışmadı. Onu da farklı bir şekle döndürmeye çalışıyor. Hiç yakışmadı o söylemler biraz önce, hiç. Hem Meclis çatısı altında hem de öteki dünyaya irtihal etmiş birisinin arkasından söylenmiş bu sözler hiç yakışmadı.

Ne yapmış biliyor musunuz, şurayı görüyor musunuz: "Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi" Ben Derik'i bugün bilmiyorum; benim İstanbul'daki en yakın arkadaşlarım, hayatta zora düştüğüm zaman benimle beraber olan insanlar Deriklilerdir, Derikli dostlarımdır, onlarla beraber defalarca hep Derik konuşmuşumdur, Derik düşünmüşümdür. Onlar zeytinin ana vatanının Derik olduğunu iddia ederler hep, hep öyle söylemişlerdir. İşte, bu Muhammed Safitürk ne yaptı biliyor musunuz? Gitti orada bir zeytin atölyesi kurdu. Bizim gerçeklerimiz bunlar. Orada insanlar çalışıyor ve orada sunumunu o kadar güzel ortaya koydu ki zannedersiniz ki Paşabahçenin en güzel fabrikalarından üretilmiş bir camla ve sunumla birlikte Derik'te, size, bunu ekonomiye döndürebilecek bir aklı sağlıyorlar. Sadece öyle mi? Hayır. Tam bir ayda 30 kilometre asfalt yaptı orada. Sadece öyle mi? Trabzon'un Of ilçesinden bir antrenör getirdi ve orada çocuklara, o futbol takımının en iyi olabilmesi için, yarına ait o çocukların geleceğinin huzurlu olabilmesi için, orada tutmak için gayret sarf etti, projeler ortaya koydu. Sadece o değil, birçok meseleyi ortaya koydu. Niye şehit ettiler onu? Çünkü...

Bir şey söylemek istiyorum, burada söylendiği için ifade edeceğim, dendi ki: "Yoksulluk." Neyin yoksulluğu? Evet, "Oraları yoksulluğa mahkûm ediyorsunuz." dendi. Biz ediyoruz, öyle mi? Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, sabah akşam, o Yüksekova Havalimanı'nı yapabilmek için gayret sarf edecek, orada barajları yapabilmek için gayret sarf edilecek... Arkadaş, ben -sizler de iyi bilirsiniz oraları- Bestler Dereler'e gittim, 6 evladımızı haince, gündüzün gözünde şehit ettiler orada. O çocuklar orada sınır beklemiyorlardı, o çocuklar yıllarca, Şırnak'ın gelişmesinin en önemli noktalarından biri olan Şırnak-Van yolunu yapabilmek için, yapılabilmesini temin edebilmek için, o Şırnak'la Van'ın, o bölgenin birbirine kavuşabilmesi, ekonomik aktivasyonun ve o bölgedeki o kardeşliğin daha fazla tesis edilebilmesi için orada bekliyorlardı. Niye şehit edildiler onlar? O yol yapılmasın diye. Yoksulluğa kim mahkûm ediyor bu bölgenin insanını? Yoksulluğa kim kimi mahkûm ediyor acaba?

Bir şey ifade etmek isterim ve söylemek isterim: Burada, elbette ki bütün bunlarla birlikte bir fotoğrafı daha size göstereceğim, önemli bir fotoğraf, hem de çok önemli bir fotoğraf. Şundan sonra yapılan konuşmaların tamamını biliyoruz. Şu, Diyarbakır'da, şu bombalı saldırıda, 4 Kasımda, sivillerin katledilmesinden sonra yapılan konuşmaların tamamını ve ne olduğunu biliyoruz, nasıl olduğunu da biliyoruz; kimin üstlendiğini, niçin gerçekleştirildiğini, nasıl yapıldığını, aslında hedefin ne olduğunu ve neler olması gerektiğini, hepsini biliyoruz. Bunun hesabı nasıl verilecek? Bu çocukların günahı neydi, bu insanların günahı neydi ve bu insanlar bu travmadan nasıl kurtulacaklar?

Yine söylemek istiyorum, birçok şeyden bahsediyorsunuz, hani diyorsunuz ya: "İşte, çözüm süreci vardı..." Bizim demokratikleşme süreci olarak ortaya koyduğumuz süreç. Yine söyleyeceğim size: Biz, şu Meclisin tamamı, hiç kimse bu ülkede bir terör örgütünün musallat olduğu bir milletin yarına adım atmasını istemez. Çekilsin gitsin sınırlarımızdan, lanet olsun, defolsun isteriz.

Burada bir ülkenin Başbakanı diyor ki: "Baldıran zehri dahi olsa içerim." Siz de çok iyi biliyorsunuz, Kürt meselesinin nasıl siyasetçileri götürüp getirdiğini, nasıl tasfiye ettiğini, nasıl, hangi çatışmaların içerisine çektiğini hepimiz biliyoruz, bu Meclis de biliyor ama sinsi bir plan ortaya kondu. Bir şey söyleyeyim, içinizdeki bazılarını kesinlikle bu planın içinde görmüyorum, hiçbir dahlinizin olmadığını düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Devam etsin Sayın Başkan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bizden ilave edebilirsiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Peki, buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Belki de işin püf noktası burasıdır, belki de Türkiye ilk kez bu rakamı görecek.

Bakın, ben size bir şey söyleyeyim, hani diyorsunuz ya: "Yok, Şanlıurfa'daki evlatlarımızın şehit olması şöyle oldu..." Bese Hozat'ın yazısı ve diğerlerinin ortaya koyduğu süreçlerin hepsini biliyoruz. Bizi kimse ahmak yerine koymasın, kimse bizi ahmak yerine koymasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Burada verilen talimatların tamamını biliyoruz. Hani, sizin adınıza barış süreci... Böyle bir barış marış yok. Bir millet kendi içerisinde bir barış ortaya koymaz, bir millet ancak kendi içerisinde kardeşlik ortaya koyar, birlik ortaya koyar, beraberlik ortaya koyar. Şu nedir şu? Şu nedir Allah'ınızı severseniz? Bunları dağa götürdüler. Siz bunu milletvekili olarak nasıl savunabilirsiniz? 2011, 658 kişi; 2012, 611 kişi; 2013, 2.519 kişi, hazırlık yapılıyor; 2014, 5.312 kişi. Bunları niçin götürdüklerini bilmiyor muyuz? Kimini "Bu mücadeleyi alacağız." diye götürdüler, kimini "Bu bölge bizim, bundan sonra kimse buraya karışamayacak. Eğer işe girecekseniz..." Oradaki insanlarımızın istihdam kaygısını, gelecek kaygısını istismar ettiler ve milliyetçilik reflekslerini istismar ettiler ve neticede 3.572... İşte o 2015 seçimleri var ya, hani 7 Hazirandan önce musluklardan kan akıtılan seçimler, hani insanların teker teker köylerde tehdit edildiği seçimler, "Eğer oy vermezseniz şöyle yaparız, böyle yaparız." diye insanlara o -affedersiniz- sinsi sinsi birtakım... Defalarca gördüm ben, siz görmediniz mi? Güneydoğuya gidenler görmediler mi şöyle pusulaları? Ben bu milletin evladıyım, kendi ülkemin içerisinde bir pusulayı, benim ülkemin insanına racon kesecek hâlini gördükten sonra, Allah şahittir ki, o gün yemin ettik bunlarla ölümüne mücadele etmeye, başka hiçbir şey değil. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Teröristlerle... Herkesin siyaset hakkı vardır, herkes siyaset hakkını ortaya koyacaktır.

Size bir açıklama daha getirmek istiyorum. Hiç, sizi de bu tasalluttan kurtaracağız. Merak etmeyin, Ahmet Türk'ün şu anda hiçbir sıkıntısı yok, rahat etti. Birçok ilçe başkanları ve belediye başkanlarınız, her birisi gözaltına...

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Darısı sizin başınıza o zaman.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Başım gözüm üstüne, var ise.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Madem çok rahatsa, buyurun!

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Başım gözüm üstüne. Biz bu ülkede eğer bu tehditlerden korkmuş olsaydık 15 Temmuzda birileri gibi kaçardık ve bu Meclisin içerisine gelmezdik; öyle bir korkumuz yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Hadi, oraya gidiyoruz, her daim gidiyoruz, ağababalarınıza söyleyin de bir şey yapsınlar bakalım. Hepimiz gidiyoruz, milletvekillerimiz gidiyor, arkadaşlarımız gidiyor. Aydın Muştu'nun ölümü bize cesaret verdi, bilesiniz yani, sadece bunu bilesiniz ve bir şeyi daha ifade etmek istiyorum...

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Sayın Bakan bize mi konuşuyor, Genel Kurula mı?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, dinliyoruz.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Hiç merak etmeyin, sevgili milletvekilleri... (HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Cevap verme hakkınız var, daha sonra verirsiniz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Sürekli bize dönüyor da...

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Bu tarafa da dönüyorum, merak etme.

Bir şeyi daha...

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Böyle bağırıp çağırarak...

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Hiç merak etmeyin, son cümlelerimi ifade ediyorum. (AK PARTİ ve HDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Hiç merak etmeyiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Devam edin lütfen Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Bu bir güvenlik politikası değildir. Bir taraftan, orada Sayın Başbakanımızın ortaya koymuş olduğu o cazibe merkezlerini oluşturan paketle, bir taraftan gençlik politikalarımızla... Hakkâri'nin her noktasına Gençlik ve Spor Bakanımız halı saha yapacak, her noktasında...

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Niye şimdiye kadar yapmadınız?

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Yapıyor.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Neden şimdiye kadar yapmadınız?

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Yaptırdınız mı? Yaktınız, yıktınız be!

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Şu ana kadar da yaptı, bundan sonra da yapacak, hiç merak etmeyin.

Ve yine söyleyeyim: Bir taraftan kalkınma politikalarımızla, bir taraftan sosyal politikalarımızla, bir taraftan, üniversite okuyan gençlerimizin yarına olan ümitlerini... Derik'te -milletvekillerimiz burada- o çocuklara...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Derik adını ağzınıza almayın, Derikli olarak rahatsız oluyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - ...sordum "Ne olmak istiyorsunuz?" diye. Orada duruyorlardı, okulu beraber açtık. Birisi, ilk söyleyen "Ben edebiyat öğretmeni olmak istiyorum." dedi Nabi Hocam.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Şimdiye kadar orada vali, kaymakam yok muydu?

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Demek ki terör örgütü onların ümitlerini altüst edememiş, hâlâ içlerinde kırıntı var, hem de büyük bir ümit var. "Peki, sen ne olmak istiyorsun?" dediğimizde, o da dedi ki: "Ben hemşire olmak istiyorum." O kızların her birini görseniz, ellerini geleceğe ait o kadar güzel uzatıyorlardı ki... Ama silaha uzatanlar gibi değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bilmenizi isterim, sadece güvenlik politikalarıyla değil, elbet sadece bunlarla çözülemeyeceğini biliyoruz. Hep birlikte, bu Meclisin, buradaki millî iradenin ortaya koymuş olduğu anlayışla birlikte bu güzel toprak parçalarını...

Tesadüf değildir, rahmetli Adnan Menderes Muş Havalimanı'na inerken dermiş ki: "Allah'ım..."

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Muş Havaalanı yoktu ki.

ALİ ATALAN (Mardin) - Adnan Menderes zamanında Muş Havaalanı yoktu.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - "...bu Muş'u gördüğüm zaman imanımı..."

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Muş'tan devam et.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Onu da yapar geçeriz ya. Onu da yapar geçeriz, merak etme. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Bugün hiç çalışmamışsınız.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Metni yanlış hazırlamışlar.

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Sizin için yaparız, siz yıkmaya çalışırsınız, biz yaparız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Muş'a indiği zaman dermiş ki: "Allah'ım, şu Muş Ovası'nı gördüğüm zaman imanım tekrar tazeleniyor. Sen ne büyüksün." Kıymetli Cumhurbaşkanımız da yıllar sonra Muş'a indiği zaman, belki de Adnan Menderes'in bunu söylediğinden habersiz, "Bir şehre bu kadar, bir ovaya bu kadar, bir memlekete bu kadar güzel bahar mı gelir?" diyor. Bu, bir memleket sevgisinden kaynaklanıyor, başka hiçbir şeyden, başka hiçbir anlayıştan değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Son cümlem şu, bitiriyorum: Hiç kimsenin endişesi olmasın, o Kandil'in orada durmasına müsaade etmeyeceğimizi bilmenizi isterim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bizim egemenlik hakkımıza ve bizim huzurumuza, bizim sükûnumuza oradan bir fitne yuvasının sürekli müdahale edemeyeceğini de bütün dünyaya göstereceğimizi yakın zamanda göreceğinizi burada, Meclis çatısı altında bir kere daha ifade etmek istiyoruz.

Bütün bunları yaparken yüce Meclisimiz şunu bilsin: Sayın Cumhurbaşkanımız, onun talimatları doğrultusunda; Sayın Başbakanımız, onun kararlılığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer milletvekilleri, Hükûmetimiz ama tüm bunlar kadar önemli olan, onlardan daha önemli olan aziz milletimizin ortaya koyduğu beklenti, istek ve talimatlar doğrultusunda terörle mücadeleyi sadece terörle mücadele etmek için değil, ülkemizin yarınlarına iddiasını yerine getirebilmek için başaracağımızdan hiç kimsenin de bir kuşkusu olmasın. Dünyanın ilk 10 büyük devletinden birisi olacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Belki biz bu Meclis çatısı altında olmayacağız ama başkaları gelecek. İnşallah onların dualarına mazhar olabilecek işleri Cenab-ı Allah bize nasip eder.

Bu vesileyle hepinizi en derin sevgilerimle, saygılarımla ve hürmetlerimle selamlıyorum. Hayırlı ve uğurlu olur inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)